Yaşar Sökmensüer

Ayıptır...

25 Eylül 2014
Ankara 1. 2. ve 3. Su Muharebeleri’ni geçen hafta yazmıştım biraz. Şimdi de -beklediğim üzre- “mevzi savaşı” başladı. CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka hafif silahlarla başlattığı “siper savaşı”nda, “su deposu”ndan açığa düşünce... Başkan Gökçek kazandığı mevzide -ağır donanımlı- yetkisini kullandı.

Nazlıaka’nın da evinin bulunduğu 21 villalı siteye, “kaçak” sudan 749 bin 605 lira para cezası kesti.
Ve ekledi:
“Üç gün içerisinde ödemeniz gerekiyor...”* * *
Hele ödemeyin.
“Bu su hırsızlığına girer, cezası 3 yıla kadar hapis” diyen Melih Başkan size, “baskılar, kelepçeler, gözaltılar, zindanlar alacak”...* * *
Süper.
Richard Kimble’ı desteklediğimiz “Kaçak” dizisi bir yana... Hepimiz her türlü “kaçak”a karşıyız da...

Yazının Devamını Oku

Öldükten sonra da yaşamak istiyorum

22 Eylül 2014
“PETER ile güneşte dallarında gümüş gibi parlayan yağmur damlalarının, serçelerin oynaştığı kestane ağacını seyrettik. O kadar duygulandık ki konuşamadık. Kestanemiz çiçek açtı... En üst dalından en alt dalına kadar yapraklarla kaplı ve geçen yıla göre çok daha güzel.”

Anne Frank, 69 yıl önce günlüğüne yazdığı bu satırlarda çocukluk aşkı Peter ile birlikte seyrettikleri tek manzarayı anlatıyor.
Amsterdam’da bir ofisin küçücük tavanarasında Nazilerden saklanırken, 25 ay boyunca gördüğü tek ağacı...“Dışarıdaki” hayata dair tek canlı görüntü de o kestane ağacı, serçeler ve bir avuç gökyüzü zaten.
* * *
Anne, 12 Haziran'da 15. yaşını orada kutlar.
İki ay sonra, 4 Ağustos 1944’de Gestapo basar evi. İhbar gelmiştir...
Aile, Auschwitz toplama kampına gönderilir. (Naziler zehirle toplu katliamlarını 72 yıl önce bugün, 23 Eylül'de Auschwitz’de başlatmıştı, kamplarda 6 milyon insan öldürüldü)Anne ve ablasını bir süre sonra Bergen Belsen kampına naklederler.
İkisi de 1945'de o kampta “yok edilir”.

Yazının Devamını Oku

Aşkın heykel, resim ve şiir hali

22 Eylül 2014
Kadın, doğduğu yıl Talas’tan sürülen esmer bir Ermeni güzelidir. Adam dalgalı saçlarında hem resmin, hem şiirin gezdiği bir Karadenizli. “Yasak aşk”ın katmerlisine düşerler. Adam evlidir, sevgilisi de Ermeni… Kadın adamın büstünü yontar; ki “adam yanında olmadığı zamanlarda bile ona dokunabilsin, hep ‘elinin altında’ kalsın”. Adam da, onu en güzel şiirlerine, resimlerine alır.

Otuz dokuz yıl önce bugün, 21 Temmuz’da hayata veda eden Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Heykeltraş Mari Gerekmezyan… İkisinin 70 yıl önceki aşkı, Heykeltraş Rodin ile Camille Claudel’in efsane hikayesinden içlidir de…
Yazar Karin Karakaşlı dışında anlatanı pek olmamıştır.
* * *
Aralarındaki aşk dillere destan olur ama kanatan dedikodular eşliğinde…
Asıl Mari için beterdir durum.
Kadındır, Ermenidir, sanatçıdır, evli bir adamın sevgilisidir...Ankara’da Resim ve Heykel Müzesi’nde eserleri sergilenir, peşpeşe ödüller alır.
Ama sanat dünyası, basın görmezden gelir hep.

Yazının Devamını Oku

Veriler bilimsel olmazsa bu mevzu çok su kaldırır

21 Eylül 2014
ANKARA 2. Su Muharebesi sürerken, Temmuz 2008’de Ankara Valiliği “kritik” bir uyarıyla devreye girdi. Büyükşehir Belediyesi’ne gönderdiği 2.5 sayfalık resmi yazıyla su muammasının aydınlatılmasını istedi. Yazıda su analiz raporlarını alamadıkları vurgulanıyordu:

“2008 yılı itibariyle şebeke suyu hakkında herhangi bir raporu Sağlık Müdürlüğümüze bildirmediniz.
- Resmi bir yazıyla bu durumun tarafınıza bildirilmesine rağmen, sadece Mart ve Nisan aylarının analiz raporlarını gönderdiniz.
- Yönetmeliğe göre analizleri haftalık olarak bize ve tüketiciye bildirmek zorundasınız.
- Kurtboğazı, Çamlıdere ve Kızılırmak Kesikköprü baraj sularından belirli oranda karışımı yapılan şebeke suyundan alınan numunelerin analiz sonuçlarındaki oranların dönem dönem değişiklik gösterdiği tespit edilmiştir.
- Bu itibarla Kurtboğazı baraj suyunun da bitmesi durumunda karışım yapılacak su kalmaması riski olabileceği görülmüştür.
- Bu nedenle “karışım oranlarının” haftalık analiz sonuçları ile birlikte Müdürlüğümüze bildirilmesi gerekmektedir.
Bilgilerinizi ve gereğini önemle rica ederim”

Yazının Devamını Oku

Ankara ovasında 1. 2. 3. Su Muharebeleri

20 Eylül 2014
ANKARA ovasındaki 3. Su Savaşı’nı anlamak için, biraz geriye bakmak lazım. 1. Su Muharebesi, 2007’de yaşandı. “Susuz yaz”da “dönüşümlü 48 saat” olarak planlanan kesintiler, bazı ilçelerde 60 saate ulaştı. Başkan Melih Gökçek’in çözümü hazırdı: “Ankaralılar tatile çıksın. 50-60 bin kişi Ankara’dan ayrılsa biraz rahatlarız.”

BİZ DEĞİL GÖKÇEK TATİLE ÇIKSIN

Yanıt muhalefetten, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’dan geldi:
“Ankaralıların değil de Sayın Gökçek’in tatile çıkması ve bunun olabildiğince uzun tutulması daha ucuz, daha sonuç alıcı ve daha hayırlı olacaktır.
Ve Birinci Su Polemikleri Şenliği başladı.

İKİ AYAK KOVADA DUŞ ÖNERİSİ

Gökçek, 13 Ağustos 2007’de TV’de, “Ben duş yaparken iki ayağımı kovaya sokuyorum, kovadaki suyu da tuvalette temizlik amaçlı kullanıyorum” dedi.

Yazının Devamını Oku

Burnumuzla mı analiz edelim, dilimizle mi

19 Eylül 2014
KOKU önemlidir. Varlığıyla da, yokluğuyla da... Ihlamurun kokusu, ağacında dünyayı tutar mesela. Ama saIlama (poşet) ıhlamurun, kokusu da “sallama” olur. Bazen de yokluğu kıymetlidir kokunun; sudaki, tuzdaki gibi... Kokmamalıdır ancak, memleketimizde su da kokar kimi zaman, tuz da...

Türkiye’nin ikinci büyük gölünü, Tuz Gölü’nü kokutup, kurutmayı becerdiysek... “Tuz da kokar” deyimini uzakta, geçmişte aramayalım.
Ama ben suyun kokusuna geleceğim.
Su, kokusuzdur. Öyle olması beklenir.
İster şebekeden olsun, ister damacanadan... Sağlıklı, kaliteliyse analizinde “kokusuz” yazar.
Ne güzel söyler, İsmet Özel: “Yağmurdan sonra toprağın kokusu olsun diye, yoktu suyun kokusu...” * * *
Su, kokmaz ama... Ankara’da şebeke suyunun koktuğuna dair şikayetler yağıyor büromuza.
Üst perdeden onayı da, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’ndan geldi geçen hafta:

Yazının Devamını Oku

O artık yok

17 Eylül 2014
BELLİ ki çok mutlu bir gün. Güneş denizin üzerinde dans ediyor, dalgalar genç kadının eteklerinde... Kadının elinde koca bir deniz topu var. Bir gayret şişiriyor. Adam sevgiyle onu izliyor. İkisi de, birlikte son kez kumsala indiklerinden habersiz.

Beyin kanaması...
Aniden ölüyor kadın.
Artık yok, gitti...
* * *
Kocası, ölümün ağır travmasını -her gördüğünde- yeniden yaşatacak şeylere katlanamıyor çevresinde.
Onun tüm eşyalarını yok ediyor evden. Hepsini...Bir tek şey dışında... O rengarenk deniz topunu, özenle saklıyor.
Çünkü sevdiği kadının “nefes”i var hala içinde...* * *

Yazının Devamını Oku

Bir kaç "tane" gelsin ki hesabımız tutsun

13 Eylül 2014
“MÜMKÜNSE bir sağcı bir solcu, iki sağcı iki solcu, ‘neyse’... Kaç ‘tane’ çıkmışsa, ikisini beraber yapalım. Sonra demesinler ki bize, sağı tutuyor, solu tutuyor.... Onun için böyle ‘bir kaç tane’ birden gelmişse, bir ondan, bir ondan yapmak suretiyle infazını onaylıyorduk."

Kenan Evren 12 Eylül’de astıkları 50 insanı, karpuz-kavun gibi “tane” hesabıyla böyle anlattı TV’de.
Öyle bir kaç tane birden geldiyse, “hesabı, dengeyi tutturmak”tı amaç yani...
Hesaplarının denk gelmediği durumlarda, askeri hakimlere şöyle talimat verdiler belki:
“İki-üç tane sağdan gönderin...”

SİZİ BANA SAYIYLA MI VERDİLER

Kolaydı, hesabı tutturmak.
Darbe dönemlerinde emniyetti, kışlaydı, cezaeviydi... Getirilenlere girişmeden önce o mahut cümleyi söylerlerdi zaten:

Yazının Devamını Oku