Paylaş
O geceye katılamadım ama aynı gün Taraf Gazetesi’nin “Telesiyej” sayfasındaki bir yazıyı okurken, gece-gündüz çabalayan gönüllülerin kulaklarını çınlattım, içimden.
“Magazin dünyası”ndan ayrı/farklı durduğu için ismini kullanmadığını düşündüğüm Telesiyej yazarı, şu satırlara yer vermiş köşesinde:
“Bir insanı değerlendirmek için uygulanacak altın ölçü, onun doğaya ve sokak hayvanlarına yaklaşımını izlemektir bence.
Zalimlikten uzak yaşamak, her şeyden önce insan karşısındaki savunmasız hayvanların özgürlüğüne ve eşitliğine saygı duymakla başlar bana göre.
PETA ile uluslararası boyutta bir hayvan hakları kampanyasına başlayan Tarkan’ın doğa ve hayvan hakları aktivistliğine saygı duyuyorum.
(...) Tarkan, Doğa Derneği’nin ‘Hasankeyf Yok Olmasın’ projesine destek verdikten sonra tekrar eyleme geçti; onun, doğaya ve sokak hayvanlarına olan merhameti gerçek çünkü.”
* * *
Telesiyej yazarı Tarkan’ın bu duyarlılığına tesadüfen, iki kez tanık olduğunu da anlatıyor köşesinde.
Aynen katıldığım bu satırlardan da hareketle bugün yayınlanacak yazımı yazarken, Tarkan uyuşturucu kullandığı gerekçesiyle gözaltına alındı.
Gerçekten üzüldüm, kaygı duydum ama üzerinde duracağım “mesele” başkaydı.
Tarkan’ı Türk pop müziğinde stili, duruşuyla farklı buldum hep.
Sesi-müziği, dansı, sahne performansı değildi çıkış noktam.
Şöhreti dünyayı tutmasına karşın, hayatla alışverişiydi...
Özel hayatını tüm magazinel ajitasyonlara karşın ekranlara açmaması, bir dönem magazincilerin hedef tahtası yaptı onu.
Denediler her yolu; ya sataştılar, ya yok saydılar. Ama Tarkan tüm polemik naralarına, söz dalaşı girişimlerine karşı, “efendi/medeni duruşu”nu bozmadı.
* * *
“Hayatla alışverişi” derken, bu özelliğiyle de ilintili duygusal dokusunu düşünüyorum.
Doğaya, canlılara yönelik sahici sevgisini, çabasını...
Ve “Telesiyej yazarı”na katılıyorum; bir insanı değerlendirmenin mihengi, denek taşı canlılara, sokak hayvanlarına olan tutumuyla da yakından ilişkili.
Tam bu noktada, Etik felsefesi Profesörü Raimond Gaita’nın “Filozofun Köpeği” kitabındaki satırları geliyor aklıma:
“Nasıl ırka, renge göre davranmak bir ırkçılık suçu ya da cinsiyete göre davranmak cins ayırımcılığı suçuysa, bir canlıya yalnızca onun bir köpek olduğu gerçeğiyle kötü davranmak da bir tür ayırımcılığı suçudur.”
Ki, tarihte tüm katliamların altında, “biz” ve “onlar” ayırımının az ya da çok “cilalanmış”, farklı “paketlenmiş” biçimleri yatar.
Paylaş