O zaman Mecliste faili meçhul cinayetlerin araştırılmasını isteyen önergeler AKP oyları ile neden geri çevriliyor? Tam sekiz kez.
“Biz kimsenin hayat tarzına karışmadık”.
Belli ki, bu yönde toplumdaki rahatsızlık çok fazla, Tayyip Erdoğan bu cümleyi kongrede dört, beş kez tekrarlıyor.
Peki, AKP belediyeleri içki ruhsatlarını neden yenilemiyor? Üniversitelerdeki festivallerde bira yasağı için rektörlere kim telefon ediyor? “Dindar nesil yetiştireceğiz” diyerek, ailelerin tercihini neden sınırlıyor? Kürtaj yasağını kim getiriyor? 4+4 ile tüm toplumun hayat tarzını değiştirmek için neden harekete geçiyor? Ramazanlarda devlet dairelerindeki lokantalar onarım gerekçesiyle neden kapatılıyor?
“Her türlü otoriterliğe karşı çıktık”.
AKP’yi eleştirdikleri için gazetecileri işten attırmak, sivil toplum kuruluşlarını suçlamak, TV’lerde hoşuna gitmeyen programları kaldırmak, yargıya emir vermek, “torba yasa” uygulamasıyla birbiriyle ilgisiz pek çok yasayı bir araya getirip bir gecede hepsini çıkarmak, sendika ve sivil toplum kuruluşlarını ele geçirmeye çalışmak, beğenmediği heykelleri kırdırmak otoriter tavır değil mi?
Kürsüde söylenince kulağa hoş geliyor ama, hiç biri gerçek değil,
PKK ile görüşürken, masada Öcalan’ın bulunacağı da çok açık. Kendisi fiilen orada olmayacak ama, Öcalan’dan PKK temsilcilerine iletilecek öneriler masada ele alınacak. Buna hiç kuşku yok.
PKK var, Öcalan var, ancak BDP yok.
Önceki akşam Başbakan Erdoğan NTV’de soruları yanıtlarken şunu söylüyor:
“Nasıl olacak da, ben teröristle yanak yanağa olan, sarmaş dolaş olan bir eş başkanla konuşacağım? Siz bölücü terör örgütüyle omuz omuza yürüyecekseniz, onların yeri Kandil’dir. Biz onlarla parlamentoda aynı çatı altında yürüyemeyiz”.
Burada bir tutarsızlık var. Mantık ve siyasi olarak bir yanlış var.
MASAYA ENGEL
Hükümet PKK ile masaya oturmayı öngörüyor, bu amaçla İmralı’dan destek arıyor. Buna karşılık, PKK ile kucaklaşanları fena halde dışlıyor, “parlamentoda aynı çatı altında yürümeyiz” diyerek, BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılabileceği işaretini veriyor.
Bir Balyoz var, bir de TPAO’nun değiştirilmek istenen yasası var. O da ne?
Bu Balyoz’da ne kadar çok denizci var. Balyoz’da 365 sanık var, 156’sı denizci. Bu denizciler sadece darbe ile meşgul olmuşlar, başka ne yapmışlar? Darbe
girişimi dışında bu denizciler şunları yapmış.
-Karadeniz’in güvenliğini sağlamış. Karadeniz’de Amerika’nın ve çevre ülkelerin çeşitli engellemelerine rağmen, Türkiye (TPAO) Karadeniz’de petrol arayabiliyor.
RTÜK’ten de TV kanallarına. Herkes kendini anlatıyor.
Son aylarda hayatımıza yeni bir film giriyor. Her dalda, her alanda kamu spotu. Sigarının zararlarından trafik kazalarına, beslenme bozukluklarından çocuk oyunlarına, okullara, çevreye, akla ne gelirse, varsa, yoksa kamu spotu.
Haftada en az dört-beş yeni kamu spotu hazırlanıyor. Spot değil, icraatın içinden sanki.Başbakan Özal’la birlikte siyasal edebiyatımıza ve siyasal pratiğe giren bir kavram var: “İcraatın İçinden”. Başbakan, ayda bir TV’ye çıkıyor ve “icraatını” anlatıyor. “İcraatın İçinden” günümüz siyasetine Özal’ın mirası.
SPOT YIĞILMASI
O miras bir yandan Başbakan düzeyinde devam ederken, öte yandan “icraata başka filmler” ekleniyor. Bunun adına da, “kamu spotu” deniyor.
“Şu şu depolar 2002-2003’te faaliyette değil”.
*Darbe olursa, şu şu kişi göz altına alınacak. Valilik yazı yazıyor mahkemeye:
“O kişiler o tarihte söylenilen görevde değil”.
***
“TCG Alanya gemisinde 2003’te şu toplantılar yapılmıştır”.
2003’te o gemide toplantı imkansız, çünkü o gemi 2003’te yok, 2005’te inşa edilip, Deniz Kuvvetlerine katılıyor.
***
Mektubu gönderen Balyoz Davası sanıklarından, Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Abdullah Can Erenoğlu. Mahkeme kararıyla on sekiz yıla mahkum oluyor.
Dava devam ettiği için mektubu o tarihte yayınlamıyorum. Ama, şimdi zamanı. Erenoğlu hem davayı anlatıyor, hem de gönderdiği ek belgelerle mahkemeye sunulan kanıtların sahte olduğunu öne sürüyor. Erenoğlu özetle:
“Balyoz olarak isimlendirilen davada, işlemediğim, işlemeyi hiç düşünmediğim, bir başkasının işlemesine de kesinlikle karşı olacağım iftira niteliğindeki sözde darbe teşebbüsü suçlamasıyla aylardır tutukluyum.Haksız yere tutuklanmam sonucu en temel hakkım olan özgür yaşama hakkım elimden alındı. Aynı zamanda Deniz Kuvvetlerimizde büyük emekler ve özverili çalışmalarla elde ettiğim 45 yıllık başarılı, onur ve gurur verici kariyerim sona erdirildi”.
“1500 SAHTECİLİK
Koramiral Erenoğlu mektubunda şöyle devam ediyor:
Sosyalizmin özgürlük kalesinde çok büyük gedik açılıyor. Bütün bir hayatın hep birlikte değişeceğine duyulan inanç dünyada bir anda sarsılıyor. Dünyanın ünlü filozofları, aydınları kendi ülkelerindeki komünist parti üyeliklerinden birer birer çekiliyor. Avrupa’da yeni arayışlar başlıyor.
Santiago Carillo işte tam bu sırada ortaya çıkıyor. İtalyan Berlinguer ile el ele vererek Avrupa Komünizmi tezi ile sol arenada sahne alıyor. Sovyet baskısına karşı çıkan ilk teorik, sonradan pratiğe dönüşen ve Avrupa Solunda hızla yayılan hareketi ateşliyor.
Demokratik sosyalizmle özdeş bir hareket. Sağlığa, eğitime, sosyal, hukuk devletine eşit mesafede, ama özgürce ve bireyin haklarını devlete ezdirmeden.
Sovyet komünizmine, o totaliter baskıya reddiye çıkartarak, Rusya’dan ülkesi İspanya’ya dönüşü Avrupa Komünizmi için dönemeç. İspanya’da hem İspanya Komünist Partisi’nin yasallaşmasını sağlıyor, hem de Franco faşizmini çökerterek, İspanya’yı demokratik kulvara çeken Cumhuriyet’in kuruluşunda pay sahibi oluyor.
Dünya kapitalizmi bir kaç on yılını bu kez Carillo’nun Avrupa Komünizmi kabusundan kurtarmaya çabalıyor. Yine de Sovyet korkusuna son verdiği için şükrediyor. Sosyalizmin tarihinde ve kabuk değiştirmesinde, katılın veya katılmayın, en büyük damgalardan birini Santiago vuruyor.
Üç gün önce Santiago 97 yaşında hayata veda ediyor. Kral Juan Carlos anında başsağlığı ziyaretine gidiyor. Dünya TV’leri ve yazılı basın Santiago Carillo’nun kimliğine ve ölümüne büyük yer ayırıyor.
Bizde tek haber yayınlanmıyor. Kafasını kuma gömmüş, dünyadan kopmuş, terör ve magazin haberleri arasına sıkışmış bir toplumdan bu kadar.
Kürtlerin sosyal kimliğinde öne çıkan iki özellik var. Yüzde 39.7’si eğitimsiz, yüzde 36.7’si işsiz. Her iki-üç Kürt’ten biri eğitimsiz ve işsiz. PKK’nın tam işine yarayan durum.
36, 39 bunlar çok yüksek oranlar. Afrika kabilelerinde görülebilecek oranlar. Bu gibi oranlar ne kadar yüksek ise, o kadar tehlikeli. Tehlike PKK ile doğrudan bağlantıdan ve PKK’ya duyulan sempatinin artmasından kaynaklanıyor. O sempati ya da bağlantının siyasal çevirisi var:
Gezici Araştırma Şirketinin yaptığı araştırmaya göre, bu kitle içinde yer alan her on kişiden dokuzu BDP milletvekillerinin PKK’lılarla kucaklaşmasına sıcak bakıyor. Her on kişiden sekizi PKK’yı terör örgütü olarak görmüyor.
PARTİLERE MESAJ
PKK’ya bu kadar sempati beslemelerine rağmen, Gezici Araştırmanın çok çarpıcı bir bulgusu var: