Paylaş
RTÜK’ten de TV kanallarına. Herkes kendini anlatıyor.
Son aylarda hayatımıza yeni bir film giriyor. Her dalda, her alanda kamu spotu. Sigarının zararlarından trafik kazalarına, beslenme bozukluklarından çocuk oyunlarına, okullara, çevreye, akla ne gelirse, varsa, yoksa kamu spotu.
Haftada en az dört-beş yeni kamu spotu hazırlanıyor. Spot değil, icraatın içinden sanki.
Başbakan Özal’la birlikte siyasal edebiyatımıza ve siyasal pratiğe giren bir kavram var: “İcraatın İçinden”. Başbakan, ayda bir TV’ye çıkıyor ve “icraatını” anlatıyor. “İcraatın İçinden” günümüz siyasetine Özal’ın mirası.
SPOT YIĞILMASI
O miras bir yandan Başbakan düzeyinde devam ederken, öte yandan “icraata başka filmler” ekleniyor. Bunun adına da, “kamu spotu” deniyor.
Geçen Mart ayında kamu spotlarının bedava olması kararı benimsenince, her kamu kuruluşu spota sarılıyor. Varsa spot, yoksa spot, ne de olsa spot.
Kamu spotları önce RTÜK’e geliyor. RTÜK’te tam bir spot yığılması yaşanıyor. Kamu spotu her kamu kuruluşunun reklamına dönüşüyor. Devlet kendi reklamını kamu spotları aracılığıyla yapıyor.
İşin özünde sivil toplum kuruluşları için düşünülen kamu spotlarına iktidardan fırsat kalmıyor.
CEZA EVLERİ
Spot dizisine son olarak “cezaevleri” için Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan üç ayrı film ekleniyor. Bunları muhtemelen gelecek haftadan itibaren izleyeceğiz.
44 saniyelik ilk film cezaevlerinde mahkumların hangi faaliyete katılarak hayata nasıl hazırlandıklarını anlatıyor. Onun reklamı.
45 saniyelik ikinci film cezaevlerinde yaşamın nasıl güllük gülistanlık olduğunu anlatıyor. Onun reklamı.
48 saniyelik üçüncü film “Ceza İnfaz Reformunu bir bakın, kaybedeceğiniz tek şey önyargınız” diyerek, İnfaz Reformunu anlatıyor. Onun reklamı.
Gelin görün ki, 48 saniyelik film sorunlu. “Spotlar 45 saniyeyi aşamaz” diye bir kural var. Bu üç saniye aşmış. Ne olacak? RTÜK Üst Kurulu karar verecek.
Ben Üst Kurulun üç saniyecik için Adalet Bakanlığını kıracağını sanmıyorum. Üst Kurul kırsın, AKP İktidarı da, Üst Kurulu kırsın.
Kaldı ki, kırmasına gerek yok. Adalet Bakanlığının cezaevleri ile ilgili bu üç reklamı da, yayınlanmalı. Malum, Türkiye’de artık iki türlü cezaevi var. Biri bildiğimiz cezaevi, diğeri yine bildiğimiz “açık cezaevi”.
Üç saniye için değmez.
Swoboda’yı kendine mal atmek
AVRUPA Parlamentosu Sosyalist Gurup Başkanı Swoboda Türkiye’de. Swoboda Türkiye’yi çok iyi bilen, Avrupa’da prestiji yüksek bir devlet adamı. Bazı TV kanalları ile bazı gazeteler onunla röportaj yapıyor.
Dünkü Zaman gazetesinde onunla yapılan röportajda Swoboda Balyoz’a ilişkin şunu söylüyor:
“Balyoz’u üst makamlar onaylarsa, asker-sivil ilişkileri açısından, tarihi adım olur”.
Bu cümleyi manşete çıkarmakla, Zaman Gazetesi Yargıtay’a, “onayla şunu” demeye getiriyor. Bunu derken, Swoboda’ya dayanıyor.
O cümlenin önünde arkasında tam ne var bilmiyorum. Ama, bildiğim başka bir şey var. Swobada üç gün önce İstanbul’da sosyal demokrat bir gurup insanla buluşuyor. Balyoz’a ilişkin orada söyledikleri, Zaman’daki sözleri gibi değil.
Hatta, Türkiye’yi kaygıyla izliyor, AKP İktidarını otoriter buluyor, AKP’ye eleştirel yaklaşıyor.
Zaman’daki sözleri tam metin ve tam tercüme ise, şaşırdım. Çünkü, benim birebir öğrendiklerimle örtüşmüyor.
Değilse, önemli yabancı isimleri kendi inancına göre “dizayn” etme çabası.
Özkök ve Yalman
GAZETECİ arkadaşlarımın Balyoz sonrasında Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri eski Komutanı Aytaç Yalman’la konuşmaları normal.
Çünkü, Balyoz Planı sırasında onlar en tepedeki beş kişiden ikisi. İkisi de, o sırada her şeyi bilecek konumda. Ama ne hikmetse, mahkeme onların tanıklığına başvurmuyor. Mahkeme kararını verince, onlar konuşmaya başlıyor.
Yalman’ın bir cümlesi dikkatimi çekiyor. Özkök’e nazire, “darbeyi kim önlemiş acaba” diyerek, kendisinin önlediğini ima ediyor.
Merak ediyorum, acaba nasıl önlemiş? Ne yapmış da, önlemiş?
Paylaş