1 Ekim 2010
VİYANATAM derin bir “oh” çekmeye hazırlanırken, tam kafa dinleyeceğim derken, Viyana’da televizyonu açıyorum. Aman Allahım peçe tartışması bütün hızıyla sürüyor.
Türkiye’nin kısır ve bıktırıcı gündemine türban yeniden giriyor. Eh, bunları iki-üç günlüğüne de olsa, Beşiktaş-Rapid Wien maçını izlemek için Viyana’ya uçmak iyi fikir.
Ama, kurtulmak ne mümkün, Graz Tıp Üniversitesi kız öğrencilerin derslere peçe ile girmelerini yasaklıyor. Televizyonlarda bu tartışılıyor.
TÜRBAN DEĞİL
Derslere peçe ile giren kız öğrenci önce uyarılıyor. Öğrenci, “Bu benim kültürüm, kendimi başka türlü gösteremem” diye direniyor.
Bunun üzerine, üniversite yönetimi karar alıyor:
Derslere, sınavlara, seminerlere peçe ile girmek yasaktır.
Türbanın bir adım sonrası peçe. Ancak, üniversitede türban yasağı yok.
Peçe neden yasak? Okul yönetimi açıklıyor:
“Bu dini bir tavır değildir. Tersine, dini sembollere karşı gösterilen eşit uygulamanın sonucudur.”
Her dinsel duruşa karşı eşit mesafe.
Hangi dinden olursa olsun, o dine ait sembollerin üniversitede taşınmasının eşitsizlik yaratacağı, diğer dine karşı hoşgörüyü ortadan kaldıracağı kaygısı.
Avusturya kanallarındaki tartışma, sorunun yerel değil, üniversel olduğunu gösteriyor.
Haydi, biz şimdi türbana dönelim.
Demirören’den jest
VİYANA’nın en ünlü lokantalarından biri. Av aletleri servis ediliyor.
Uçakla buraya gelenlerin hepsi davetli. Futbolcular hariç, onlar gece antrenmanında.
Başkan Yıldırım Demirören çok keyifli. Gün yüzü görmemiş anekdotlar anlatıyor. Herkesin neşesi yerinde.
O sırada, takımla Viyana’ya gelen gazetecilere birer torba dağıtılıyor.
Bizim isimlerimizin yazılı olduğu Beşiktaş forması, Beşiktaş şapkası, Beşiktaş fuları.
Hep birlikte fotoğraf çekiliyoruz.
Beşiktaş böyle bir daveti ilk kez yapıyor ve çok iyi puan topluyor.
Teşekkürler Yıldırım Demirören.
Bravo Beşiktaş Travel
GEZİNİN organizasyonunu kulübün yan kuruluşu düzenliyor. Beşiktaş Travel.
Uçak, otel, Viyana’da gidiş-gelişler, yemek, her türlü etkinliği bu ekip ayarlıyor.
Organizasyon mükemmel. Tıkır tıkır, saat gibi çalışıyor.
Şiddet yaratan taraftara ince ayar
VİYANA’da akşam yemeği. Yanımda İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Celalettin Martin oturuyor.
Anlattıkları futbolda şiddetin önlenmesine dönük faaliyetler. Çok ilgimi çekiyor.
Hüseyin Çapkın İstanbul’a Emniyet Müdürü olarak atandıktan sonra Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray Kulüp başkanları Çapkın’ı ziyaret ederek sahalarda şiddetin durdurulmasını istiyor.
Formülü Çapkın buluyor:
Her üç büyük takıma bir emniyet müdür yardımcısı.
Gerisini Celalettin Martin anlatıyor:
“Ben Beşiktaş’tan sorumluyum. Beşiktaş’ın bütün maçlarına, yurtiçi ve yurtdışı deplasmanlarına katılıyorum. İnönü Stadı’nda bin polis görev yapıyor. Her maçta, her polis aynı yerde duruyor. Taraftarları tek tek biliyoruz ve izliyoruz. O taraftarın işi bozuldu, evinde problem mi var, maç günü kimlerle görüştü hepsini biliyoruz. Taraftarların internet sitelerini takip ediyoruz.”
Geçenlerde 120 Beşiktaşlı taraftar bir yıl süreyle maçlardan men cezası alıyor. Polis o 120 kişi ile tek tek görüşüyor. Onlar şimdi bayramlarda polise kutlama mesajı gönderiyor.
Sahalarda şiddeti önlemek üzere, çevik kuvvet ve Asayiş Şubesi bünyesinde Spor Büro Amirliği kuruluyor.
Şiddeti önlemenin polisiye önlemi bu. Asıl sorun daha derinde, eğitim ve ekonomik sıkıntıda.
Sadece taraftar değil, yabancı futbolcular ve aileleri de izleniyor.
Polis açısından iyi bir uygulama.
Yazının Devamını Oku 29 Eylül 2010
BİR mektup gönderilmesi söz konusu CHP Genel Merkezinden Londra’ya İngiliz İşçi Partisi Genel Merkezine. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu imzasıyla İşçi Partisi başkanlığına seçilen Ed Miliband’ı kutlamak üzere.
İngiliz İşçi Partisi ne de olsa, ideolojik olarak kardeş parti.
İşçi Partisinin kongresini CHP’den bir Parti Meclisi üyesi izliyor. Aynı üye daha sonra Almanya’ya geçiyor, bu kez Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) kongresini izliyor.
Ekim sonunda SPD’den bir heyet Ankara’ya geliyor, CHP’yi ziyaret için.
Daha sonra Avrupa Sosyalist Partisi ile Avrupa Sendikalar Birliği yine Türkiye’de, yine CHP ile birlikte.
Yazının Devamını Oku 28 Eylül 2010
ADALET Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İbrahim Okur, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) adaylığı söz konusu.
Personel Genel Müdürü Birol Erdem, HSYK’ya adaylığı söz konusu.
Eğitim Müdürü Ahmet Kaya, HSYK’ya adaylığı söz konusu.
Bu üç isim AKP Hükümetinin atamış olduğu üç bürokrat.
Yeni anayasa ile birlikte bağımsız hale geleceği savunulan HSYK’ya aday.
AKP zaman kaybetmiyor, daha ilk adımda kendine göre yargı oluşturmak üzere, kendi atadığı bürokratları HSYK üyeliği için harekete geçiriyor.
HUKUKEN SAKAT
Avukat Turgut Kazan dün bu yolda Danıştaya iptal davası
Yazının Devamını Oku 25 Eylül 2010
BELKİ korkudan, kaygıdan, geçtiğimiz şeker bayramında Güneydoğuda çok az kişi birbirine bayramlaşma ziyareti yapıyor. Keyifsizlik, kırgınlık, tedirginlik.
Ama, birbirini gören herkes aynı yerde buluşuyor:
“Silahlar sussun, ateşkes süresi, yok on gün daha, yok on beş gün daha değil, kalıcı olsun”.
AKP ile BDP’nin görüşmesinde hareket noktası öncelikle silahların susması. Silahların gölgesinde konuşmak kötü ve yanlış. Önce şiddet sona ersin, gerisini birlikte tartışalım.
BDP ne istiyor?
-Anayasa değişmeli.
-Demokratik özerklik verilmeli.
-Ana dilde eğitim.
Yazının Devamını Oku 24 Eylül 2010
BEN Türküm, Kürt kızı alır mıyım, ben Kürdüm Türk kızı alır mıyım? Neden olmasın.
İçki içenlerin yanına gider miyim? Neden olmasın. İçki içmeyenlerin yanına gider miyim? Neden olmasın.
Türbanlıyla aynı yerde tatil yapar mıyım? Neden olmasın. Üstsüzlerle aynı yerde tatil yapar mıyım? Neden olmasın.
Günlük hayatın içinden, bu ve buna benzer sorularla donatılmış, henüz yayınlanmamış bir ankette, bakıyorsunuz, kağıt üstünde kalsa da, bir hoşgörü var. Etnik, sosyal, kültürel bir hoşgörü.
Sorular ne zaman ki, siyasete geliyor, anketten bire bir çıkan sonuca göre, bir AKP’li, CHP’ye Kürt partisinden daha uzak ya da bir CHP’li, AKP’ye Kürt partisinden daha uzak. Tam kutuplaşma.
Yazının Devamını Oku 23 Eylül 2010
YİRMİ yıldır o mahallede oturuyor arkadaşım. Yirmi yıldır o mahallede içki de içiliyor, müzik de dinleniyor, kapı önlerinde sohbet de ediliyor. Herkes kendi halinde yaşamını sürdürüyor.
O mahalle, Beyoğlu Tophane Firuzağa Mahallesi. Üstü, altı, çevresi içkili lokantalarla dolu. O mahallede ayrıca sanat galerileri ve butikler var.
O mahalle Avrupa’nın pek çok kentinde görülen old town, eski şehir tipinde hem nostaljik, hem sanatsal, hem tarihsel mimari özelliklere sahip binalarla dolu. O nedenle, o mahalle İstanbul’a gelen turistlerin sık uğrak yerlerinden biri.
Hayat normal ve kendi seyrinde akıyor. Önceki akşama kadar.
O MAHALLELİ ÖYLE DEĞİL
Yazının Devamını Oku 22 Eylül 2010
“MERKEZ” adına, merkezdeki Demokrat Parti adına siyasete soyunuyorlar, kısa süre sonra AKP lehine yollara düşüyorlar. Hem de eski genel başkanları, genel başkanın bilmem neleri, eskileri, yenileri.
Demokrat Parti (DP). 1946’da çok partili hayata geçildikten sonra Türkiye’ye damgasını vuran tarihsel parti. Bayar’ların, Menderes’lerin partisi.
DP Türkiye’yi 1950-60 arasında on yıl yönetiyor, 27 Mayıs ihtilaliyle tarihe karışıyor. Yargılamalar sonucunda Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam ediliyor. Geçen hafta onların ölüm yıldönümü.
DP’den sonra günümüze kadar Türkiye’de elliye yakın parti kapatılıyor. Komünist iddiasıyla, şeriatçı iddiasıyla, Kürtçü iddiasıyla.
DP’NİN MİRASÇISI DP
Yazının Devamını Oku