Yalçın Doğan

Çanakkale fotoğrafı

23 Ekim 2010
BUNUN adı, türban kalkışması.<br><br>Önce Adana’da, Mersin’de, Konya’da başlıyor. Şu satırların yazıldığı sırada, belki başka yerlere de sıçrıyor.

İlköğretim okullarında okuyan bazı çocuklar, derslere ille de türbanla girmek istiyor. Ve bu aniden ve çeşitli illerde yerden mantar gibi ürüyor.

Hayır, mantar gibi değil. Bunun zamanlaması var. Türban işi yeniden zora girince, örgütlü eylem başlıyor. Eylemin kahramanları bu kez 11-12-13 yaşlarındaki kız çocukları. Kahramanlar onlar, ama eylemi başlatanlar İslami nitelikli yasa dışı derneklerin üyeleri. O çocukların babaları.

Tek ve birbirinden bağımsız gibi gelse de, özde Türkiye çapında miting gibi örgütlü.
EZBER YERİNDE

Yazının Devamını Oku

Spor varken hangi faili meçhul

22 Ekim 2010
“GECENİN karanlığında kaybolan, bir daha ortaya çıkmayan, çıkarılmayan faili meçhul cinayetlerin acısını biz çok iyi biliriz, onların acısını biz hiç unutamayız”.

Güzel sözler. Referandum öncesinde meydanda söyleniyor, Diyarbakır’da. Söyleyen Başbakan Erdoğan.
Sekiz yıllık iktidarı boyunca fırsat düştükçe, Erdoğan faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak benzer sözler söylüyor. Hepimizin altına imza atacağı sözler.
Besbelli ki, bu iktidar faili meçhul cinayetlerin üstüne gidecek. Zaten geçen Haziran’da bir AKP milletvekilinin Meclis’te kürsüden verdiği söz var:
“Arkadaşlar inşallah tatil sonrasında geleceğiz, faili meçhuller ile ilgili komisyon kuracağız”.
ÖZTÜRK’ÜN ÖNERGESİ
Çeteler, devlet içinde yasa dışı örgütlenmeler, siyasi cinayetlerden yakınan iktidarlardan biri de, AKP.
O zaman faili meçhulleri araştırmak gerek. Bunun için Meclis’te komisyon kurmak gerek.

Yazının Devamını Oku

Hukuk hikâye, durum fiili durum

21 Ekim 2010
ADININ önünde profesör unvanı olan birinin daha makul, daha dikkatli, daha özenli olması beklenir.

Söz konusu YÖK Başkanı Yusuf Ziya olunca, bu ölçüler ne yazık ki aşılıyor, aşılmakla kalmıyor, toplumda yeni sorunlar yaratıyor.
Daha üç gün önce, türban konusunda, “biz YÖK olarak artık geri çekiliyoruz, söz siyasette” diyen Yusuf Ziya dün sürpriz bir atağa geçerek, “tüm sınavlara başörtüsü ile girilebilir” diyor.
Hem de ne zaman? Siyasetin türbanı çözmek üzere tur atmaya başladığı bir günde.
Kaderin cilvesi, aynı gün bu kez bir ilköğretim öğrencisi, ailesinin zoruyla okula türbanla girmeye çalışıyor.
TURLAR BOŞUNA
Önce Yusuf Ziya.
Ortada Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları ile anayasanın ilgili maddesi varken, Yusuf Ziya kendisini anayasanın üstünde görüyor. Bu cesareti nereden aldığı belli.

Yazının Devamını Oku

Almanya imam yetiştirecek

20 Ekim 2010
ALMANLAR yargıya varıyor:<br><br>“Almanya’da yaşayan Müslümanlar üzerinde imamlar etkili. Çocuk ve gençlere, günlük yaşama etkileri dikkate alındığında, imamların çok daha iyi yetişmesi gerek”.

Daha iyi yetişmek, derken, imamların Almanca’yı, pedagojiyi, coğrafyayı, dinler tarihini, İslam hukukunu bilmelerinden
söz ediliyor.

Almanya Cumhurbaşkanı Wullf’un Türkiye ziyareti nedeniyle, Almanya çok sık yaptığı ve son aylarda daha da yoğunlaştığı gibi Türklerin, genel olarak Müslümanların Alman toplumuna uyumunu tartışıyor.

Almanların görüşüne göre, yabancılar Almanya’ya uyum sağlayamıyor. Bunu Başbakan Merkel de, geçenlerde “çok kültürlülük ölmüştür” sözüyle dile getiriyor.
PARA KİMDEN

Yazının Devamını Oku

Yeni ‘birinci sınıfın’ başarısı

19 Ekim 2010
12 Eylül darbecileri bile, “bu kadarı fazla” diyor, 1981’de Adalet Bakanlığında görevli bir bürokratın HSYK’ya üye yapılmasından vazgeçiyor.

AKP iktidarı 12 Eylül mantığını geride bırakıyor, HSYK’ya Adalet Bakanlığı bürokratlarını seçtiriyor. Müsteşarla birlikte, HSYK’da şimdi dört AKP bürokratı bulunuyor.

Referandumla birlikte, 12 Eylül’den rövanş alınacak diyerek, evet oyu kullanan anlı şanlı solcu, liberal, yazar, çizer, sanatçıların kulakları çınlasın.

“Yetmez ama evet” kazanıyor. Bence de yetmez, daha ele geçirilecek kaleler var.
ÖNCEDEN DAĞITILDI

Yazının Devamını Oku

Sorun türban değil, sorun daha derinde

16 Ekim 2010
CHP’nin en yüksek yönetim organı Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı bitiyor. Birkaç gün önce.

MYK üyeleri dağıldıktan sonra bir sohbet başlıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, Önder Sav, Hakkı Süha Okay, Kemal Anadol, Muharrem İnce arasında.
Cumhurbaşkanı Gül’ün vereceği 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılıp katılmama o yüksek beşli arasında tartışılıyor. Gül’ün eşinin resepsiyona türbanıyla katılacak olması, daha önce iki resepsiyon verilirken, şimdi bunun teke indirilmesi, türbanın kamuda kabulüne adım atılıyor düşüncesi o sohbette tartışılıyor. Aynı sohbette bir eğilim beliriyor:

“Köşkte Gül’ün vereceği resepsiyona ka-tıl-ma-ya-lım”.

Bu karar değil, sadece eğilim. Eğer karar olacaksa bütün partilileri bağlayacağı için, MYK’dan geçmesi gerek. MYK’dan geçinceye kadar o beşli arasında kalması gerek.

Yazının Devamını Oku

Barolarda AKP MHP Kürt ittifakı

15 Ekim 2010
CELAL Mümtaz Akıncı. Afyonkarahisar Baro Başkanı. Mecliste AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçiliyor. Hazret gerçek akıncı. Şu döküme bakın:

- Referandumda evet kampanyasını canı yürekten destekliyor.

- Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasına tavır koyan baroların hazırladığı bildiriye imza atmıyor.

- Balyoz Davasında emekli orgeneral Çetin Doğan’ın salıverilmesini doğru bulmuyor.

Şimdi Bay Akıncı Anayasa Mahkemesi üyesi olarak, yukarıdaki döküm doğrultusunda evrensel hukukun gereklerini yerine getirecek.

İKİ LİSTE İKİ GÖRÜŞ

Akıncı’nın kimliği belli. Burada soru şu:

Türkiye’de barolara kayıtlı 32 bin avukat var, nasıl oluyor da, AKP’ye bu kadar yakın biri o süzgeçten geçerek, Anayasa Mahkemesine seçiliyor?

AKP iktidarı bu seçimle ilgili yasada çok marifetli. Türkiye’de 78 baro var. Bu seçimde her baronun bir tek oyu var.

İstanbul’da 25 bin avukat var, oyu bir. Artvin’de 54 avukat var, oyu bir. Ankara’da 9 bin avukat var, oyu bir. Bitlis’te 38 avukat var, oyu bir.

Barolar kendi aralarından birini Anayasa Mahkemesine seçmek için toplanıyor. Seçime 75 baro katılıyor.

Seçimde iki liste yarışıyor. İki liste, iki ayrı siyasal görüş. İlk liste sosyal demokrat ağırlıklı. İkinci listedeki üç adaydan biri AKP’ye, ikincisi Kürtlere, üçüncüsü
MHP’ye yakın. Üye seçilen Celal Mümtaz Akıncı bu listenin başında.

OY DAĞILIMI

Sosyal demokrat ağırlıklı liste 27 oy alıyor. İkinci liste 41 oy alıyor. 7 oy geçersiz sayılıyor. 41 oyun dağılımı şöyle:

14 AKP’li, 14 Güneydoğulu, 11 MHP’li ve 2 liberal.

Meclise, seçim için 41 oy alan ikinci liste adayları gidiyor.

AKP, MHP, Kürt ve liberal ittifakından oy alan liste.

Meclis AKP oylarıyla Akıncı’yı seçiyor.

Akıncı aslında çevresinde sempatik bir kişi olarak tanınıyor. Ama, siyasal görüşüne gelince, işler biraz değişiyor.

Bu seçim referandum gibi. Referandumdaki ittifak her alana yayılıyor.

Bu ittifakı en başta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin düşünmesi gerek. Kendisi AKP’ye söylemediğini bırakmıyor, ne var ki, MHP’li üyeler farklı alanlarda AKP ile işbirliği halinde.

Anayasa Mahkemesi’ne gelince, orası artık AKP denetiminde.

69 gün sonra tesadüf değil

ŞİLİ son yüz yılın en büyük depremlerinden birini yaşıyor. Depremin şiddeti 8.8. O şiddetteki depremde ölü sayısı 800 dolayında.

Bizde 7.4 şiddetindeki 99 Yalova depreminde yirmi bin kişi hayatını kaybediyor. Yıkım felaket. Şili depremi bizimkine göre 700 kat daha şiddetli. Buna rağmen, Şili’de ölü sayısı çok az, çünkü kent planlaması, yapı tekniği, kullanılan malzeme ona göre. Şili dünyanın 17. büyük ekonomisi değil, ama işte deprem, işte madende patlama, işte kurtarma.69 gün sonra gelen kurtarma şimdi daha kolay anlaşılıyor.

İki ceset bir gazeteci

OTUZ madenci hayatını, bir gazeteci de işini kaybediyor.

Geçen Mayıs ayında Zonguldak Karadon’da TTK’ya ait maden ocağında grizu patlıyor. Hayatını kaybeden otuz madenciden ikisinin cesedi hala yerin altında, beş aydır çıkartılmayı bekliyor.

Şili’de yer altındaki 33 işçinin kurtarılmasını bütün dünya heyecanla izliyor. İzleyenlerden biri de, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer. İyi ki, izliyor, çünkü hepimizi titreten açıklamada bulunuyor:

“Biz olsak üç günde çıkartırdık”.

Dinçer’i ciddiye almak anlamsız, ortada daha ciddi bir olay var.

Karadon’da patlamanın nedeni şu: Üç yüz milyar liralık yatırım gerek, ama o yatırım yapılmıyor. Ve patlama. Ve otuz kişi ölüyor.

Yatırım yapılmadığına ilişkin bilgi nerede? Ömer Dinçer’in bakan olduğu Çalışma Bakanlığı raporunda.

Bu raporu bir meslektaşımız çalıştığı dergide yayınlıyor. Dergi yandaş medyanın dergisi. Raporu yazan meslektaşımız işten çıkartılıyor.

Ömer Dinçer büyük laflar etmeye devam ediyor.

Tuzla’da 135. ölüm

TUZLA tersaneleri ölüm makinası gibi. İki gün önce kaybolan bir işçinin cesedi bulunuyor. Tersanelerdeki 135. ölüm.

Çalışma Bakanlığı müfettişleri arada sırada Tuzla’ya gidiyor, bir şeyler yazılıp çiziliyor, Bakan Ömer Dinçer’in kendisi gidiyor, ancak ölümlerin arkası gelmek bilmiyor.

Şili’deki işçiler için, “biz olsak üç günde çıkartırdık” diyen Ömer Dinçer’in Tuzla için de mutlaka muhteşem bir formülü olması gerek.
Yazının Devamını Oku

Eylemsizliğin sonu kara bulutlar

14 Ekim 2010
HER eylemsizlik arkasından, sınır ötesi operasyon geliyor.

Her operasyon arkasından çok sayıda ölüm geliyor, her ölüm bizleri barıştan biraz daha uzaklaştırıyor. Her eylemsizlikte barışa yaklaşıyoruz derken, barış çok uzağımızda kalıyor.
Ağustos 1989’da PKK geri çekilme kararı alıyor. Türkiye o kararın ertesinde sınır ötesi operasyonuna yöneliyor. PKK ciddi kayıplar veriyor.
Buna karşılık, Nisan 1993’te yine bir eylemsizlik kararının ardından, PKK 33 askerimizi şehit ediyor.
Ekim 2004 ile Ekim 2006 eylemsizlik kararını izleyen çatışmalarda, çok sayıda insan hayatını kaybediyor.
Kasım 2007 eylemsizlik kararını PKK’nın Dağlıca saldırısı izliyor. O saldırı sonrasında Türkiye sınır ötesi operasyona başvuruyor. Sadece sınır ötesi değil, kendi topraklarımızda da çatışmalar birbirini izliyor.
Nisan 2009’da eylemsizlik sürerken, bu kez aniden KCK operasyonları başlıyor. O zamanki DTP’nin belediye başkanları, il ve ilçe başkanları gözaltına alınıyor.
ERDOĞAN YOK

Yazının Devamını Oku