Yalçın Doğan

‘Uyusun da büyüsün Konstantiniye’yi feth etsin’

21 Eylül 2010
“AKP’nin dışa açılımından, KKTC olarak biz bir fayda göremedik”.

AKP çok yönlü dış politika izliyor. Amerika, BM Güvenlik Konseyi, AB, Avrupa Konseyi, Rusya, Orta Doğu, Uzak Doğu, komşularla sıkı ilişkiler. Ama bunlar KKTC’ye yaramıyor. Çünkü AKP bu görüşmelerinde Kıbrıs Sorununu ayrı bir kategoride ele almıyor.

Bu izlenim ve bu sözler KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na ait. Bununla birlikte Eroğlu, “Cumhurbaşkanı Gül ve AKP Hükümeti ile bir problem yok” diyor ve ekliyor:

“İslam ülkeleri toplantılarında KKTC ile ilgili alınan kararların hiç biri uygulanmadı”.

KKTC’ye uygulanan ambargo her anlamda sürüyor. Eroğlu:

Yazının Devamını Oku

Çıktık açık alınla

18 Eylül 2010
GIRGIR Dergisinin kapağında dönemin ünlü kadın şarkıcısına ait bir karikatür. Başında hava kuvvetleri askerlerinin giydiği kep.<br><br>12 Eylül’ün esip savurduğu günler.

Karikatürde şarkıcı hanım dört kol çengi vaziyetinde, şakır şakır şarkı söylüyor. 12 Eylül ile birlikte, radyolarda ve TRT’nin TV kanalında her gün aynı şarkıcı, aynı şarkı:
“Türkiyem, Türkiyem cennetim, benim eşsiz milletim/ Türklüğün, gençliğin önderi Atam/ senin eserindir bu yüce vatan/ izindeyiz milletçe aşk ile coşan/ yaşa varol Cumhuriyet ey aziz vatan/ Atanın verdiği ilkelerle coşalım/ onun gösterdiği hedeflere koşalım/ Türkiyem, Türkiyem cennetim, benim eşsiz milletim”.
O tarihte TV yaygın değil, tek kanal var, TRT kanalı, TRT’de her fırsatta “Türkiyem Türkiyem”.
GIRGIR KAPATILIYOR
Otoriter rejimlerde fışkıran sanat mizah. Eğer rahatça bir şey yazamıyorsan, çizemiyorsan, konuşamıyorsan, gelsin sana mizah. Kaldı ki, otoriter rejimin mutlaka askeri rejim olması şart değil.
Gırgır Dergisi mizahın şahikasına oturuyor. Söylediği şarkı ve hava kuvvetleri kepiyle karikatürize edilmiş o şarkıcı kadını kapağında yayınlıyor.
Ve kıyamet kopuyor. 12 Eylül yönetimi Gırgır’ı kapatıyor.

Yazının Devamını Oku

Çözdüğü her sorundan ‘bağımsız Devlet’ çıktı

17 Eylül 2010
FİNLANDİYA’nın Tanzanya Büyükelçisi Martti Ahtisaari, oradaki görevi bitince, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin Namibya özel temsilcisi oluyor. 70’lerin ikinci yarısında.

O sırada Namibya ile Güney Afrika çatışıyor. Etnik sorun var. Çatışmayı sona erdirmek üzere, BM Genel Sekreterinin özel temsilcisi olarak devreye Ahtisaari giriyor.

Görev başarıyla sona eriyor, Namibya Güney Afrika’dan kopuyor, bağımsız devlet haline geliyor.

1994-2000 arasında Finlandiya Cumhurbaşkanı Kriz Çözüm Girişimi gurubunu kuruyor. Dünyanın neresinde siyasal kriz varsa, oraya el atmak üzere.

1999’da Kosova’ya el atıyor. Kosova ile Sırbistan çatışıyor. Etnik sorun var. Hazırladığı çözüm planı bölgedeki farklı etnik guruplara ciddi haklar tanıyor.

Yazının Devamını Oku

O ‘bizden’, sen ötekisin

16 Eylül 2010
İHALEYE giriyorsun, AKP’li değilsin, sade bir yurttaşsın, ihaleyi kazanamazsın, “o bizden değil” kuralı şakır şakır çalışıyor. Sen ötekisin, sen en uygun koşulları sunmuş olsan bile, ihaleyi kazanamazsın, kazanan “bizden biri”.

İş arıyorsun, AKP’li değilsin, sade bir yurttaşsın, giremezsin, “o bizden değil” kuralı şakır şakır çalışıyor. Sen ötekisin, sen daha yetenekli, daha bilgili, daha becerikli olsan bile, işe alınmazsın, alınan “bizden biri”.

Üniversitede rektör adayısın, AKP’li değilsin, sade bir yurttaşsın, rektör olamazsın, “o bizden değil” kuralı şakır şakır çalışıyor. Sen ötekisin, sen seçimde en çok oyu almış olsan bile, atanamazsın, atanan “bizden biri”.

Sen ithalat yapıyorsun, AKP’li değilsin, sade bir yurttaşsın, mallarını hemen çekemezsin, “o bizden değil” kuralı şakır şakır çalışıyor. Sen ötekisin, sen her türlü belgeyi tamamlamış bile olsan, malını ilk çeken “bizden biri”.

HİKAYEDEN İBARET

Yazının Devamını Oku

Güneydoğu’da şimdi bir başka dönemeç

15 Eylül 2010
ÖNCELİK Hakkari’de.

PKK sadece terör için değil, onun çok ötesinde, kendi siyasal kararlarını hayata geçirmek için Hakkari’yi pilot il olarak seçiyor. Referandumda, Türkiye’deki en düşük katılımın Hakkari’de gerçekleşmesi, yüzde 7 gibi garip bir katılım, akla ister istemez, önümüzdeki günlerde Hakkari’de ne olacak, sorusunu akla getiriyor.

Güneydoğu’da referandumu boykot yüzde 40 oranında tutuyor. Halkın büyük çoğunluğu BDP ve PKK’dan uzak duruyor. Buna rağmen, yüzde 40 sırt çevrilecek bir oran değil.

Neden boykot? Devlet Kürtleri ciddiye alsın, Kürtlerin taleplerini yerine getirsin, onun için boykot.
Buna karşılık, sandığa gidenler, evet oylarında rekor kırıyor. Yüzde 80’lere, 90’lara ulaşan evet oyları.

Yazının Devamını Oku

Kilit kavram ‘darbe’

14 Eylül 2010
“DARBE Anayasası, darbeciler, darbenin rövanşı” ve devamında bol bol darbe üzerine çeşitlemeler.

Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi için çaba gösteren başta AKP ve diğerleri sürekli “darbe çeşitlemelerini” işliyor. Öte yandan, 12 Eylül darbesinde hapse atılanların gördüğü işkenceler medyada geniş yer buluyor.

“hayır” diyenler, sanki darbeyi savunuyormuş gibi bir suçlamayla karşı karşıya kaldılar.

“iktidar, gücünü en geniş anlamda” kullanıyor.

Referandumda “evet” oylarının beklenin üzerinde yüksek çıkmasında bu etkenler rol oynuyor. Kaldı ki, Türk Halkı genellikle olumluya oy kullanıyor, olumsuza, yani “hayıra” değil.

Yazının Devamını Oku

‘Evet’ kampanyası ‘Hayır’ı tetikliyor

11 Eylül 2010
ŞARKILARDAKİ gibi, tatlı bir telaş değil, tersine sinirli bir telaş sarıyor AKP ekibini. Çünkü, evet-hayır arasındaki fark hayırlar lehine kapanıyor. Bir-iki hafta önce evetler önde. Ne zaman ki, sağa baksan evet, sola baksan evet, yer baksan evet, göğe baksan evet, insanlarda rahatsızlık başlıyor.
“Bu evet telaşı neden? AKP evet için neden bu kadar bastırıyor?”
Bu sorunun yanıtı olumsuz. Bu soru insanların tercihini değiştiriyor. Eğer kabul edilirse, 13 Eylül sabahı nasıl bir rejime uyanacağız, kaygısını beraberinde getiriyor.
Buna ek olarak, “hayır oyu” verecek seçmenlere dönük suçlamalar, doğrudan kişilikleri hedef alıyor:
“Sen darbecisin, senin aklından zorun var, sen vatan hainisin, AKP kendi anayasasını yapıyor diyen deliler varsa, onlara hastane hazır, hayır çıkarsa biz bunu dünyaya anlatamayız”.
Ancak, demokrasi dışı rejimlerde görülen suçlama kampanyası. Ortalama yurttaşın kafasında uyanan soru şu:
“Bu değişiklik AKP’ye ne getiriyor ki, yürüttüğü kampanya böylesine çılgın bir hale geliyor?”
Evet oylarını aşağıya çeken, hayır oylarını arttıran kritik soru.
YALAN
“Bu Anayasa 12 Eylül darbesinin rövanşını alıyor, o nedenle bu Anayasaya hayır diyen darbecidir”.
Referandum için AKP ile birlikte, döneklerin en fazla sarıldığı tezlerden biri bu.
Birincisi, ben hayır diyorum. Neden darbeci oluyorum? Ne alaka?
İkincisi, anayasa değişikliği darbenin rövanşını nasıl alıyor? 12 Eylül’ü yapan kadrodan hesap sorulmasını engelleyen madde, bu değişiklikle birlikte kalkıyor.
Yani, 12 Eylülcüler yargılanabilecek. Yalan. Çünkü, o yargılama çoktan zaman aşımına uğramış bulunuyor. Darbecileri yargılama yalanın dik alası.
Tam tersine, demokrasiyi yaralayacak olan asıl bu değişiklik. AKP kendi ideolojisine uygun bir toplum yaratma çabasında.
Demokratik bir toplumu koruyan en büyük güç hukuk. AKP bu anayasa ile kendi hukukunu yaratma, üzerindeki yargı denetimini yok ederek, otoriter bir rejime yönelme yolunda.
OTORİTER REJİM
Kendi işine gelmeyen hukuktan öyle uzaklaşma eğiliminde ki, değişen anayasa maddelerinden biri çok tipik.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getiriyor.
Bunun Türkçe’si, şu. İç hukuk yolları tükendiğinde, şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruluyor. Oysa, Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı tanındığında, ve eminim, önüne gelen bu hakkı kullandığında, Anayasa Mahkemesinde binlerce dosya birikecek. İç hukuk yolları tükenmediği için, hiç kimse AİHM’e gidemeyecek. Türkçe’si:
AKP, bu madde ile Avrupa Hukukundan kaçıyor.
Ve muhtemeldir ki, Anayasa Mahkemesine ilk başvuru hakkını kullanacak olanlar türbanlılar olacak.
Kaldı ki, anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştiriyor, AKP’nin seçeceği üyeler çoğunluk elde ediyor. HSYK benzer biçimde.
Bu durumda hukuk sizlere ömür. Hoş geldin otoriter rejim.
İnsanlar çılgınca evet kampanyasında bu gerçekleri görüyor. Evet-hayır dengesi değişiyor.
Umarım, tam değişir, “hayırlar” kazanır ve bu macera burada noktalanır.

Son idmanda: Asıl ABD bizden korksun

12 Dev Adamdan biri uzaktan üçlük şut atıyor, top potaya giriyor, diğerleri hep birden, “ooo, sen bu işin profesörü olmuşsun” gırgırı.
Bir diğeri atıyor, o da potaya giriyor, bu sefer, “sen daha doktorsun” eğlencesi başlıyor.
Dün Sırbistan maçı öncesinde son idman. Her zamanki gibi, neşe ve güven dolu. Oyuncular aynı inançta:
“Sırbistan maçı da, Slovenya maçı gibi olur, bundan sonra artık kim çıkarsa çıksın, dönüşü yok. Bu şansı bir daha yakalamamız zor.”
12 Dev Adam bugün Sırbistan galibiyetine kilitleniyor. Sırbistan’ı elerse, dünya şampiyonluğu için ABD-Litvanya galibiyle karşılaşacak. Belli olmaz ama, finaldeki rakip muhtemelen Amerika. 12 Dev Adam:
“Asıl Amerika bizden korksun.”
Teknik Direktör Tanyeviç dün aynı inançta:
“Benim kariyerimin son şansı, altın madalyayı istiyorum.”
Maç dışında, onlar dün bir başka görüşte birleşiyor, prim haberlerinden dolayı sitemle karışık:
“Biz prim için oynamıyoruz, biz bir fırsat yakaladık, inatla altın madalya için oynuyoruz.”
Türkiye’de saatler bu akşam 21.30’a ayarlı, Sırbistan maçına. 12 Dev Adam bu akşam izlenme rekoru kırmaya aday, final arıyor.
Yazının Devamını Oku

12 Dev Adam’ın verdiği söz

10 Eylül 2010
“Beşte beş at, sana yüz dolar veririm”.<br><br>Antrenmanda birbirleriyle böyle dostça dalga geçen Dev Adamlar arasında tiyatro yeteneği en gelişmiş olan Ender Aslan.

Basketbol milli takımımızın oyun kurucusu Ender Aslan aynı zamanda takımın neşe kaynağı. Antrenmanda ve hatta bazen oyun sırasında arkadaşlarının taklidini yapıyor, takıma bir anda farklı bir ruh aşılıyor.

Ama, o ruh zaten bütün takımda var. O ruhu da, belli bir teknikle takıma aşılayan teknik direktör Tanyeviç.

Basketbol milli takımımız Dünya Şampiyonasında cümle aleme parmak ısırtıyor. Dünyada ilk dört takım arasına girmeyi başaran Dev Adamlarımızın bu performansında bir kaç sır var.
TANYEVİÇ VE TANYEVİÇ

Yazının Devamını Oku