Sorun türban değil, sorun daha derinde

CHP’nin en yüksek yönetim organı Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı bitiyor. Birkaç gün önce.

Haberin Devamı

MYK üyeleri dağıldıktan sonra bir sohbet başlıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, Önder Sav, Hakkı Süha Okay, Kemal Anadol, Muharrem İnce arasında.
Cumhurbaşkanı Gül’ün vereceği 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılıp katılmama o yüksek beşli arasında tartışılıyor. Gül’ün eşinin resepsiyona türbanıyla katılacak olması, daha önce iki resepsiyon verilirken, şimdi bunun teke indirilmesi, türbanın kamuda kabulüne adım atılıyor düşüncesi o sohbette tartışılıyor. Aynı sohbette bir eğilim beliriyor:

“Köşkte Gül’ün vereceği resepsiyona ka-tıl-ma-ya-lım”.

Bu karar değil, sadece eğilim. Eğer karar olacaksa bütün partilileri bağlayacağı için, MYK’dan geçmesi gerek. MYK’dan geçinceye kadar o beşli arasında kalması gerek.

Ama, Gurup Başkan Vekili Muharrem İnce basının karşısına çıkıyor ve “Köşkteki resepsiyona katılmayacağız” diyor.

Böyle bir açıklama yapmaya ne hakkı, ne yetkisi var. Yaptığı açıklama Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nu ters köşeye yatırıyor.

BLAİR VE ECEVİT

Hınca hınç dolu salonda bir anda buz gibi bir hava esiyor. İngiliz İşçi Partisi Kongresi. Parti başkanlığına aday olan Tony Blair kürsüye çıkıyor, ağzından çıkan ilk sözle, salonda yere iğne düşse duyulacak:

“Sevgili arkadaşlar...”

Arkadaş mı, ne arkadaşı. Yıllar yılı Batı’daki sosyal demokrat partilerde, kendi partililerine hitap hep “yoldaşlar” diye başlıyor. Şimdi, bu arkadaş lafı da nereden çıkıyor?

Blair’in yıllardır iktidar yüzü görmeyen sosyal demokrat partiyi iktidara taşımak için estirdiği değişim rüzgarı, bu basit sözle başlıyor.

Kongreyi ben de izliyorum, oturduğum koltukta Blair’i ve salondaki tepkileri görünce, aklıma Ecevit’in 1972’de “Ortanın Solu” çıkışı geliyor.

Bu slogana CHP’nin ağır topları karşı çıkıyor. Kemal Satır ve Turhan Feyzioğlu CHP’den ayrılıp önce ayrı ayrı parti kuruyor, o iki parti sonra birleşiyor, ama geriye değişim rüzgarını estiren Ecevit ve CHP iktidarı kalıyor.

DEĞİŞİMİN KOŞULLARI

Değişim için:

-Genel Başkan kararlı olacak.

-Risk alacak.

-Yumruğunu masaya vuracak.

Kılıçdaroğlu ne söylerse, arkasından birkaç kişi çıkıyor, onu güç durumda bırakacak laflar ediyor. Ya da henüz bağlanmayan konular pazara dökülüyor.

Türban mı, AB mi, Kürt sorunu mu, işsizliğe çare mi, konu ne ise, tartışılıp genel başkanın ağırlığı ile parti politikasına dönüştükten sonra netleşmesi gerek.

Yoksa, ayak üstü açıklamalar, tutarsızlıklar CHP’yi yıprattığı gibi, AKP’nin ekmeğine de yağ sürüyor.

Almanya’da kazan kaynıyor

ALMANYA’da yayınlanan haftalık Der Spiegel dergisi dünyanın en etkin ve tirajı en yüksek dergilerinden biri. Yanılmıyorsam, bir milyona ulaşan tiraja sahip.
Derginin son sayısında dikkatimi çeken haberler ve fotoğraflar var. Türk ve İslam ve yabancı işçi ve uyum ile ilgili. Ayrı sayfalarda dört haber birbirini tamamlıyor.

- İlk haber fotoğraflı. Haberin başlığı Şeriat Almanya’da. Ama fotoğraf Almanya’da yaşayan bir kadınla bir erkeğin evlenme törenine ait. Kadın da, erkek de Türk. Fotoğrafta evli çift düğünlerinde oynuyor.

- İkinci haber Türklerin ve İslam’ın Almanya’da ne kadar büyük tehlike yarattığını anlatan kitabın yazarı Sarrazin ile ilgili. Sarrazin Alman Merkez Bankası yönetimde iken, bu kitap nedeniyle görevinden alınıyor. Ama Der Spiegel Sarrazin’in kitabının çok satıldığını ve onun düşüncelerinin kötüye kullanıldığını yazıyor. Her ne kadar, Sarrazin’e tepkilere yer veriyorsa da.

- Üçüncü haberin başlığı Türkiye’de Sessiz Zafer. Türbanın üniversitelerde serbest bırakıldığını anlatıyor.

- Dördüncü bir makale. Başlığı “Alman, Göçmen, Müslüman”. Uyum, daha doğrusu uyumsuzluğun yorumlandığı makaleye konulan fotoğraf, Almanya’da yaşayan bir Türk ailesine ait. Aynı dergide birbirini tamamlayan dört yazı. Hepsi aynı doğrultuda, aynı hedefe yönelik. Tesadüf olmadığı gün gibi meydanda.

Dünya on, Türkiye üç defa büyüdü

DÜNYA ekonomisinde 2000-2010 arasındaki ekonomik gelişmeler ele alınıyor. Son on yıla ilişkin ekonomik veriler yayınlanıyor.

Bir bütün olarak, dünya ekonomisine bakıldığında, dünya ekonomisinin on yılda on kat büyüdüğü görülüyor.

Aynı süre içinde, Türk Ekonomisi üç kat büyüyor. Dünyadaki büyümenin üçte biri kadar.

Ülkeyi yönetenler ve ona şakşakcılık edenler her fırsatta hangi nurlu ufuklara, nasıl muhteşem büyüme ile dört nala yol aldığımızı anlata anlata bitiremiyor.

Evet, son on yılda, bizde de ekonomik büyüme var. Ama dünya bizden daha çok büyümüş durumda. Onların büyüme hızı bizden üç kat daha yüksek olduğu için, biz yine geride kalıyoruz.

Demek, büyüme ile ilgili o kadar gürültü koparmaya gerek yok.

Yazarın Tüm Yazıları