Kıbrıs sorununu başımıza biz açtık

ESKİ Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kıbrıs’la ilgili uyarılarını artırarak sürdürüyor.

Hükümetin yanlışlarını sergilerken, ‘Kıbrıs’ı bu noktaya biz getirdik’ dedi. ‘İki devletten bir millet olamayacağını’ belirten Demirel, dün Best FM’deki ‘Sesli Gazete’ programında soruları yanıtlarken, ilginç değerlendirmeler yaptı.

Rum kesiminin referanduma evet demeye ihtiyacı var mı?

Niye olsun, zaten AB’nin bir parçası değil mi? Annan Planı, Türk tarafına bir şey kazandırmıyor; aksine üçte bir oranında toprak veriyor, 60 bin Rum’u ise içeri alıyoruz. Kıbrıs’ı bu noktaya biz kendimiz getirdik. çözümsüzlük çözüm değildir diye başladı bugünkü hükümet. ‘Ne pahasına olursa olsun çözelim’e gitti iş... Çünkü AB dedi ki, bunu çözerseniz işiniz kolaylaşır. O zaman Kıbrıs, AB’nin şartı haline geldi. Halbuki böyle bir şart yoktu. Biz kendi başımıza açtık sorunu. Karşı taraf alacağını zaten almıştı, şimdi de ne verirsek doymuyor.

DENKTAŞ’TAN KORKULUYOR MU?

Başbakan Erdoğan, Denktaş’a yönelik olarak ‘Konuşacaksa buyursun Kıbrıs’ta konuşsun’ diyor.

Denktaş’
ı dinlemek gerek. Onlarca defa TBMM’ye gelmiş konuşmuş, ayakta alkışlanmış bir adamı son defa Meclis’e sokmuyorsunuz, demek ki söyleyeceklerinden korkuyorsunuz. Böyle bir politika olmaz. Esas konuşacağı yer Türkiye’dir. Kıbrıs meselesi Türkiye’nin meselesidir. 40 sene böyle gelmiş politikayı siz ne yaparsanız yapın diyerek oradaki 200 bin Türk’e mi bırakıyorsunuz? Kıbrıs milli mesele olmaktan çıkarılırsa bu hale gelir.

Başbakan; ATO’da Denktaş’ın konuştuğu, sizin, Ecevit’in, bazı siyasetçilerin, Kuvvet Komutanları ve eşlerinin, TESK, Türk-İş ve DİSK Genel Başkanlarının, bazı rektör ve dekanların, ADD ile değişik STÖ temsilcilerinin katıldığı toplantıdakilere ‘marjinal’ diyor. Gerçekten marjinal misiniz?

İnsan karşısındakilerini küçümserse hata yapar. Orada olanlara, kalabalığa bakmayın lafa bakın.

İKİ DEVLETTEN BİR MİLLET OLMAZ

Kıbrıs’ta ne yaratılmak isteniyor?

İki devletten bir devlet yapılmak isteniyor; üstelik Rum’a, KKTC’yi yapıştırıyorsunuz. İki devletten bir millet yaratılmaz. Türk ordusu, oraya gezmeye gitmedi. Toprak vererek barış olmaz.

Uyarılarınızın dozunu son zamanlarda artırıyorsunuz.

- Hükümete 3-4 aydır yapıyorum bu uyarıları... O zaman Türkiye hazır değildi beni dinlemeye. Biz kimseye karşı değiliz. Bizim bir parti hüviyetimiz yok, gelin dinleyin bizim söylediğimiz sözleri dedik. Efendim kazan, kazan imiş... Hiçbir şey kazanmadınız. Kendinizi suçlu sayıyorsanız mesele yok. Yani Kıbrıs’a gitmiş olmaktan, oradaki Türkleri kurtarmış olmaktan, 30 seneye yakın süren bir barışı sağlamış olmaktan ve orada bir KKTC kurulmuş olmasından kendinizi suçlu sayıyorsanız -ki dünya suçlu sayıyor sizi-, siz de dünya gibi düşünüyorsanız sizinle hiçbir zaman mutabık değiliz. Ama şunu hedefliyorsanız; nasıl olsa Rumlar reddedecektir bunu, biz bunu dünya nezdinde kabul etmiş görülelim diyorsanız, bu kumar oynamaktır.

24 Nisan’ı görelim

24 Nisan referandumunun ertelenmesini isteyenler.

Erteleme olmaz... 24 Nisan’ı beklemek lazım, belki o zaman yeni bir istikamet, oluşum çıkacaktır bu tarihte...

Siyasete yeniden girme konusu.

Bugünkü şartlar beni siyasete atılmayı mecbur bırakmaz dilerim. Ama dünyanın binbir hali var. Türkiye’nin bana ihtiyacı inşallah hiç olmaz.

Şehir Tiyatrosu’nda 2. Çerkez Ethem ihaneti

10 Nisan Cumartesi akşamı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Fatih Reşat Nuri Sahnesi’nde ‘Candan Can Koparmak’ oyununa gittim. Yazarı Orhan Asena, yönetmeni Mahmut Gökgöz. Akşamımı bana zehir ettiler!

Çerkez Ethem ve kardeşlerinin Milli Mücadele’deki -yazık ki- açık ihanetlerini adeta görmezden gelerek onları yüceltmeye kalkışan bir metinle karşılaştım. Tarihsel gerçekler tersyüz edilerek ve Atatürk’ü küçültme pahasına!

Ethem ve kardeşleri kendi aralarında ve adamlarıyla oyun boyunca sık sık Çerkezce konuştular. Basbayağı uzun cümlelerdi ve çevrilmedi! Mustafa Kemal’i (sözüm ona) oynayan Serdar Orçin başta olmak üzere tüm oyuncu kadrosu olabildiğince kötü oyunlar çıkardı.

Ulusal coşkudan iz taşımayan, sıkıcı 2.5 koca saat! Ve oyun meclis kürsüsünden ‘Canımızdan can koparmak zorunda kaldık’ diye adeta Ethem’den özür dileyen bir Mustafa Kemal’le noktalandı. Atatürkümüzün asla söylemediği bir sözle!

Dün, Sayın Tuncer Cücenoğlu’na söyledim. ‘Merhum Asena’yı iyi tanırım. O böyle şeyler yazmaz. Bir iş var bunda; araştıracağım’ dedi.

Evet, bir iş var bunda! Her şeyini bizden alan bir ödenekli tiyatroda, böyle bir kepazelik asla ve asla kabul edilemez.

Aziz Naci DOĞAN

Melih Gökçek’e...

DAHA önce size yazdığım gibi 2002 Ekim ayı sonunda AŞTİ-Ümitköy hafif raylı sistem inşaatı sessiz sedasız başlamıştı. Başlarda inşaat inanılmaz bir hızla devam ediyordu. Her nedense ihale bedelinin bir türlü yazılmadığı ilan tabelalarına göre inşaat işleri 27.4.2004’te bitecekmiş. Ancak parası dış krediden gelmesine rağmen inşaat işleri eski hızında gitmiyor ve bu tarihte yetişmesi mümkün gözükmüyor. Bu haliyle inşaat daha bir süre devam edecek gözüküyor. Bu nedenle Sayın Melih Gökçek’ten aşağıdaki hususları rica ediyoruz:

İnşaat nedeniyle açılan ve servis yollarının acilen tamir edilmesi... İkaz işaret levhaları ışıkların tekrar görülür hale getirilmesi. Balgat Öğrenci Yurdu önünde yer alan fakat inşaat nedeniyle kaldırılan yaya üst geçidinin acilen yerine konması.

M. Selçuk DAMGACI-ANKARA

MESAJ PANOSU

ERGUN Gürsoy, Ali Aydın için Merkez Hakem Komitesi cezasını vermezse biz veririz, dedi. Gürsoy bu ülkenin hukukla idare edildiğini unutmuş herhalde. Yoksa Ahmet Çakar ve onun gibilerini vuranların haklı olduğunu mu savunmak istiyor? Galatasaray camiasına bu sözler yakışıyor mu? N. SİPAHİOĞLU

SULTANAHMET’teki turistlere de kapkaçcılar yöneldiyse artık turist beklemeyelim. Nerede Eminönü Karakolu, nerede turizm polisi? Önceki akşam, Adliye arkasında iki genç tarafından alınan çantalarını kurtarmak için yerlerde sürüklenen iki yaşlı turist ülkelerine döndüğünde Türkiye için acaba neler söyler?

A.F.A.-SULTANAHMET

ETİLER’
den pazar günü geçerken Büyükşehir Belediye Başkanımız Kadir Topbaş teşekkür turu atıyordu. Fakat kendisinden ricamız bu turlarda, AKP otobüsü yerine hepimizin başkanı olduğunu kanıtlamak amacıyla belediyenin aracını kullanmasıdır. Artık Kadir Bey İstanbul’u temsil etmektedir. Reha ULUÇAY
Yazarın Tüm Yazıları