4 Aralık 2004
ÇANTA </B>ticaretiyle uğraşan bir firma tarafından Çin Halk Cumhuriyeti’nden 639 koli içerisinde 74.000 adet çanta getiriliyor. Haydarpaşa Gümrük Müdürlüğü’ne bağlı gümrük muayene memurları yapılan kontroller sırasında çantaların üzerinde ‘Christian Dior’, ‘Burberys’, ‘Gucci’ ve ‘Chanel’ gibi ünlü markaların yazılı olduğu görülüyor.
Bunların gerçekliğinden şüphelenilerek Tescilli Markalar Derneği ve markaların Türkiye’deki hak sahiplerine bilgi veriliyor.
Yaptırılan bilirkişi incelemesinde eşyaların ünlü markaların taklitleri olduğu, yani sahte markalar olduğu ortaya çıkıyor.
Gümrük Kanunu’nun Fikri ve Sinai Mülkiyet haklarını düzenleyen maddeleri uyarınca ithalat işlemleri durdurularak ithalatçı firma hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuluyor.
Hanımlar dikkat! Türkiye’ye sokulmak istenen istenen miktarları öğrenmek ister misiniz?
23.000 adet Gucci, 4.450 adet Christian Dior, 6.900 adet Chanel ve 3.700 adet Burberys...
İthalatçı firma, lüks semtlerde mağazaları olan bir firma... Gümrüğe beyan edilen tutarları 50 sent ile 1 dolar arasında olan bu çanta ve cüzdanlar, sadece işporta ya da pazarlarda mı satılıyor?
Lüks semtlerdeki büyük mağazalara dikkat!
Acaba bu malları kim ithal ediyor?
Solun taşralısı
O ‘model insan’ profillerinden biri sayılabilir. Karaköse’de (Ağrı) bir terzi çocuğu olarak doğdu, İstanbul’da Haydarpaşa Lisesi’ni parasız yatılı olarak okudu. Bu okuldan mezun olanlara genellikle ‘Haydarpaşa’nın taşralıları’ denirdi. Fakat onların başka sıfatları da vardı; ‘Solun kahramanları’ gibi... Çünkü Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Halil Ergün, Orhan Birgit vs. bu okulun mezunları arasındaydılar. Sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi; Prof. Tarık Zafer Tunaya ve Prof. İsmet Sungurbey hem hocaları hem de arkadaşları oldu. Hukukta okurken, öğrenci başkanlığı seçiminde Çorlu’dan ‘Sarı Galip’in kızı Amerikan Koleji mezunu Gökşen’le evlendi. Çorlu’da avukatlık yaparken, CHP’den politikaya atılarak kendisini sevdirdi. Tabanda politika yaparken ‘Ford Hasan’, ‘Fırıncı Kudret’, ‘Şoför Ali İhsan’, ‘Radyocu Turan’ ve ‘Demirci Abdullah’ onun siyaset arkadaşlarıydı. 1969’da Tekirdağ Milletvekili seçildi. İsmet İnönü’nün Genel Başkanlığı’nda, Parti Meclisi’ne (40’lar Meclisi, PM bugün 80 kişi) seçilmeyi başardı. Halk gruplarını arkasına taktı; Trakya’nın ‘mütegallibe’ ve ‘bey çocukları’na karşı toprak işgallerini savundu. O sırada Ecevit’in ‘ortanın solu’ politikalarını yürüttüğü mücadelede arkasındaydı. Kimler yoktu ki bu isimler arasında; Orhan Eyüpoğlu, Prof. Turan Güneş, Mustafa Ok, Ali Topuz, Süleyman Genç, İlyas Seçkin, Orhan Birgit, İbrahim Öktem, Sabri Ergül, Ergin Topkaya... Daha sonra yakın dostu olan Deniz Baykal ise henüz üniversiteden ayrılmamıştı ve CHP Danışma Kurulu üyesiydi. Ecevit’in kullandığı ünlü ‘Toprak işleyenin, su kullanındır’ sözünü, partisinin Trakya’da düzenlediği bir mitingde kullanıyordu ilk kez.
1980’e kadar üç dönem parlamentoda bulundu; Bütçe Plan Komisyonu Başkanlığı yaptı. Amerikan uçak firması Lockheed’ın dünyada bazı ülkelerde verdiği rüşvetlerle ilgili olarak TBMM’de kurulan komisyonunun başkanlığını yürüttü. Ancak ABD hükümeti belgeleri göndermeyince skandalın Türkiye boyutu kapanıp gitti.
Çalışkan, her konuda kararlı ama hırçın yanı ağır basan bir politikacıydı. Kendince yanlış yapan bürokratlara karşı mücadeleyi severdi. Atatürkçülük başta olmak üzere inandığı konularda hiç ödün vermez; dost bildiklerini candan severdi. Buna karşın bazı tavırlarından dolayı çok kişiyle de kavgalıydı. Çorlu’da kurucusu olduğu ‘Devrim’ gazetesinde 1980’den sonra Ecevit’e yönelik tepkilerini sergilemesi eleştirilen bir başka yanıydı. En son ziyaretçileri genel seçimlerden önce Deniz Baykal, Çorlu mitinginden sonra ise Mustafa Sarıgül’dü...
Yılmaz Alpaslan böyle bir politikacıydı. Cenazesi bugün Çorlu’da kaldırılıyor. Eşinin ve oğulları Özhan ile Zafer’in acılarını paylaşıyoruz.
17 Aralık’ın doğrusu
SCHRÖDER ve Chirac basın toplantısı düzenledi. Schröder ‘...tam üyelik izninde, sonuç açık...’ dedi. Türkiye için böyle bir yol çizdi.
Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan için net tavır ve tarih belirlerken Türkiye için belirleyici olmadı. Temkinli davrandılar. Schröder eskisi gibi cümlelerinde pek arzulu değildi. Kararı 17 Aralık’a bıraktılar.
Bunca yıldır Avrupa’da yaşıyorum. Almanca konuşuyorum. Objektif tercüme yapmak istedim.
Türkiye’de herkes istediği, dilediği gibi anlıyor. Düzgün bir tercüme yapılmıyor!
Cenk DOĞRU-ALMANYA
Açıklama
CHP Milletvekili Yücel Artantaş, ‘Biliyor musunuz?’da çıkan yazı üzerine arayarak şunları söyledi:
‘Iğdır’da lise ek inşaatı ihalesini alan Artay şirketi kardeşime, oğluma ve kayınbiraderime aittir. 20 yıllık bir aile şirketidir. İhale Komisyonu tarafından 970 milyarlık teklifi birinci en uygun teklif olarak kabul edilip karara bağlanmıştır. Sanki Valiliğe bir baskı yapmışım gibi izlenim yaratılmasından üzülürüm. Gerekirse kurulacak bir komisyonda ihale ile ilgili hesap vermeye hazırım. Bizim geçmişimizi DİSK’te ve Ankara’da yerel yöneticiliğimiz sırasında da herkes bilir. Ayrıca, sizin gündeme getirdiğiniz Milli Eğitim Bakanlığı ihaleleri ile ilgili olarak Bakan Çelik hakkında partimizin verdiğimiz meclis soruşturması önergesinde imzamın olduğunu da hatırlatmak isterim.’
Biliyor musunuz
312 generale hakaret etmekten tazminata mahkum olan RTÜK üyesi Dr. Mehmet Doğan’ın yazmış olduğu ‘Doğan Büyük Türkçe Sözlük’ü (Laiklik maddesinin karşıtı olarak dinsizlik deniyor) Fak-Fuk Fon’undan 67 milyar ödeyerek 1800 adet alıp ilköğretim öğrencilerine dağıtan Silivri Kaymakamı Ali Dursun’un hakkında soruşturma açıldığını... Fener Rum Patrikhanesi Basın Sözcüsü Peder Dositeos’un ‘451 yılından bu yana kullandığımız Ekümenik yeni bir sıfat değildir. Biz bunu Türkiye dışında her yerde kullanıyoruz; kilisenin içinde kullanıyoruz, ancak kamusal hayatta kullanmıyoruz’ dediğini...
Mesaj panosu
TÜRKİYE Denizcilik Sendikası’ndan: TDİ Şehir Hatları İşletmesi istihdam dışı bırakılarak Büyükşehir’in İDO işletmesine devredilmek isteniyor. Tecrübeli gemi adamları istihdam dışı bırakılmak isteniyor. Denizcilikte tecrübe ön plandadır. Yakın zamanda yaşadığımız tren faciasının bir benzerinin deniz ulaşımında yaşanmasını istemiyoruz. İSTANBUL’daki konser salonları özellikle Atatürk Kültür Merkezi çok bakımsız. Geçen hafta CRR Konser Salonu’nda bir dinletiye gittim. Koltuklar oldukça rahatsız, küçük, koltukların arası dar ve salonlar tozlu. Büyük bir metropol olan İstanbul’da konser salonlarımızın temiz ve Avrupa standartlarına yakın olmasını bir sanatsever olarak istiyorum. Z.V
KUŞADASI’nda yaşanan bu tabloya duyarsız kalmazsanız çok iyi olur çıraklık eğitim merkezinde önce kalfalık vermek için 20.000.000 TL. sonra ustalığa başlamak için gene 20.000.000 TL. O da yetmiyor. Bizi oyuncak olarak mı görüyorlar?
Necmi YILMAZER
GÜNÜN SÖZÜ
‘17 Aralık ve sonrasını bekliyorum. O zaman söyleyecek sözüm olacak. Bakacağım, yüzde 10’un üzerinde çıkamayanlar hala yürüme kararındaysa, satırla hepsinin bacağını keseceğim.’
(İlhan Kesici)
Yazının Devamını Oku 3 Aralık 2004
<B>‘BEN </B>bir müteahhidim; Karadenizli üç müteahhit arkadaş birlikte otururken, <B>Arhavi </B>yazınızla ilgili olarak <B>Karadeniz </B>otoyolu ihalelerini tartıştık. Adımızı vermemenizi rica ediyoruz; yoksa bu işlerden dışlanırız. Karadeniz otoyolu, ANAP döneminde davet usulü ile 12 müteahhide verildi. Tenzilat tutarları yüksekti. Sanıyorum ihale tutarı da 800 milyon veya 1 milyar dolardı. Devlet, pahalı olduğundan viyadüklü geçişler yapamadı ve en ucuz yöntem olan kıyıları dağdaki kayalarla doldurma yöntemini seçti. Böyle bir uygulama dünyanın hiçbir yerinde olmaz; doğa tahrip edilmez. Bu ayrı bir konu.
Karayolları Genel Müdürlüğü, 1998’den sonra bir genelge ile taşıma katsayısını ve köprü zammını kaldırdı. Ancak bu ihalelerde ise taşıma katsayısı ve köprü zammı en üst düzeyde vardır.
MHP’li Bayındırlık Bakanı Abdülkadir Akçan döneminde, bir de bunlara keşif artışları verildi.
AKP hükümeti gelince bütün yollara verilen keşif artışları için soruşturmalar açtı, buna karşılık hiçbir sonuç da çıkmadı. Yani bu işlerin yapımını durdurmadı.
Başbakan, bugün bu yolların bitirilmesini istiyor.
Peki, Başbakan yeni bir ihaleyi niye düşünmüyor? Emin olun bugün yüzlerce müteahhit iş bekliyor.
İddia ediyoruz ki yeniden ihale edilmek kaydıyla kalan işler üçte bir maliyetle bitirilmez mi?
Belki 1 milyar dolarlık daha iş yapılacak. Tenzilatların yüksek olduğunu söyledik; böyle düşünecek olursak kalan işler üçte bir fiyatına bitirilebilir.
Biz bunu biliyoruz da, hükümet mi bunları bilmeyecek.
Keşif artışları verilmiş, ihale bedelinin yüzde 100’ü aşılmış...
Bu tablo ortada iken, meclis AKP oylarıyla eski Bakan Yaşar Topçu’yu, Karadeniz otoyolu ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla Yüce Divan’a sevk ediyor.’
Bütün bunlara karşın yolun yapımı sürüyor. Hem Yüce Divan, hem de yeni keşif artışı ve yapımına devam edilmesi...
Bu işler çevre olayının çok ötesine gitti artık. Kamu yararı mı, kamu zararı mı; bunu kim ortaya koyacak?
Florya’da o yere inşaat yapılamaz
BAKIRKÖY Belediyesi Teknik Başkan Yardımcısı Mehmet Başaran dünkü ‘Florya’da bir cemaata imar izni’ yazısı ile ilgili olarak ‘Verilen imar durumu halen yürürlükteki 1999 yılına ait plan bilgilerini içeren bir belgedir. Bu imar durumuna göre de hiçbir uygulama yapılması söz konusu değildir. Bu konudaki hassasiyetimizden aydın Bakırköylü hemşehrilerimiz emin olsunlar, şüphe duymasınlar’ dedi.
Başaran şunları anlattı:
‘Florya Şenlik’te sözünü ettiğiniz ve tapuda ‘tarla’ vasfında gözüken 17.8 dönüm yerin önce Suriye uyruklu Said Tevekkelna ismine kayıtlı olduğunu görüyoruz. 28.8.1995 tarihinde Türkiye Sağlık ve Tedavi Vakfı’na; buradan da 18.6.1996 tarihinde de AKEV’e (Asilsoy Kültür ve Eğitim Vakfı) hibe ediliyor. 1962 planlarında yeşil olarak gözüken bu yer 1986 yılı planlarında spor tesisi alanına dönüştürülüyor. Bu arada 1994’de Bakırköy’ün imar planında ‘yeşil’ olarak teklif edilen alan Büyükşehir’ce de 1998’de onaylanıyor. Ancak dikkat çekici bir durum ortaya çıkıyor. 9.5.1997 onanlı 1/5000 ölçekli Nazım Plan’da bu parsel, Büyükşehir’ce ‘özel’ eğitim-kültür; sağlık ve dini tesis alanları olarak onaylandığını görüyoruz. Bu sırada Tayyip Erdoğan, Büyükşehir Belediye Başkanı... Daha sonra da 1999’da 1/2000 ölçekli planlara da aynı fonksiyonlar işleniyor. Yani şu anda geçerli olan plan budur. Ahmet Bahadırlı döneminde, vakfa imar durumu verilmiş; Encümen’e sevkedilmiş, ifraz için karar alınmış ancak bu işlemlerde, gözden kaçması muhtemel çizim ve ifade oyunları dikkat çekmiştir. Bu arada Tapu Müdürlüğü doğal olarak ifrazı yapmamış, plansız bölgedeki bir parçayı farkederek belediyeden buna ilişkin belirsizliğin giderilmesini istemiştir. 28 Martta biz göreve gelince, vakıf yer için imar durumu belgesi talep etmiştir. Ancak belediye bürokratları bu talep karşısında, plansız alandaki bu parçayı özellikle işaret eden imar durumunu tanzim etmişlerdir. Tanzim edilen bu imar durumuna göre ifraz, proje onayı ve ruhsat işlemlerinin yapılması olanaksız hale getirilmiştir. Bu durumda imar durumu sadece bilgi için verilmiş olmaktadır. Açıkca ifade ediyorum; bu yer için bizim dönemimizde alınmış hiçbir Meclis ve Encümen kararı yoktur. Bürokratlarımızın uyanıklığı sayesinde de geçmiş döneme ait ‘imar hileleri’ ve yoruma açık ‘ifadeler’i çürüten doğru imar durumu düzenlendiğinden, bu alana bir kazma dahi vurulma olanağı ortadan kaldırılmıştır.’ Bu vakfın başkanı Osman Asilsoy (Mirza) olarak geçiyor; bir dönemin çok ünlü ‘ismi’ymiş; son yıllarda da Fethullah Hoca cemaatine yakınlığı ile biliniyormuş..
Bakacağız, bir cemaate yakın vakıfa Büyükşehir Belediyesi imar izni verebilecek mi?
Kedi ile fare
Kedi bir fareyi yakalayınca hemen yemez.
Onunla oynar da oynar.
Ama öldürmez.
Çeker, çekiştirir, yuvarlar.
AB kapısında da biz.
Acaba biz de onların faresi miyiz?
Geçenlerde Alman Şansölyesi Schröder dedi ki:
‘40 sene evvel söz vermiştik, artık sözümüzü tutalım!’
Demesine dedi ama ......
Yani 40 senedir yalanlarla, sudan bahanelerle mi oyaladılar bizi?
Ahmet TERLİ-KÖLN
Bizans’a otopark
SULTANAHMET Torun Sokak’ta bulunan Hazine’ye kayıtlı 2.200 m2, altında Bizans Sarayı kalıntıları olan arsa, Eminönü Belediyesi’ne açık hava müzesi yapılması koşulu ile verilmesine rağmen otopark olarak kullanılmaktadır. Bizans Sarayı kalıntısı üzerine nasıl otopark yapılır? 1 nolu Koruma Kurulu’nun ve Milli Emlak Müdürlüğü’nün ya haberi yok ya da çaresizler!
SEMA KILINÇ-Arkeolog
Gıda kontrolüne yeminli müşavirler geliyor
GIDA Mühendisleri Odası bildiriyor:
23.11.2004 tarihinde basında şöyle bir haber yer almıştır:
‘...TBMM Tarım ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Vahit Kirişçi (AKP-Adana) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nda gıda denetim görevinin, ‘yeminli gıda müşavirlerine’ bırakılmasına ilişkin çalışma yapıldığını, bunun ya yasa tasarısı ya da kendisinin hazırladığı bir yasa teklifiyle gündeme getirileceğini bildirdi.’
Bu haber üzerine Sayın Vahit Kirişçi’den bir randevu talep edilmiş ve kendisiyle 24.11.2004 tarihinde Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu olarak makamında görüşülmüştür. Yapılan görüşmede, konunun doğru olduğu, ancak henüz bir yasa tasarısı hazırlanmadığı ve proje aşamasında olunduğu ifade edilmiştir.
Başlatılacak böyle bir uygulamanın suiistimale açık olabileceği, daha önce olduğu gibi bazı kişiler tarafından diploma ticareti şeklinde kullanılabileceği gibi konularda Oda’mızın kaygıları olduğu dile getirilmiştir. Bu tür kaygıların ortadan kaldırılabilmesi için, yapılacak her türlü yasal çalışmanın katılımcı politikalarla, işbirliği içinde gerçekleştirilmesi gerektiği vurgulanmış ve Oda olarak her türlü katkıyı koymaya hazır olduğumuz ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, bu konuda Bakanlık tarafından herhangi yazılı doküman henüz oluşturulmamış olup, Oda’mız konunun yakın takipçisi olacaktır. Konuyu bilgilerinize sunar, görüş ve önerilerinizi bekleriz.
Mühür söküldü
KARAYOLLARI Genel Müdürlüğü açıklama yapıyor; Arhavi Kaymakamlığı’nın mührü sökülüp çalışmaların sürdüğü belirtiliyor. Arhavi Sahillerini Koruma Platformu Ankara Sözcüsü Hasan Sıtkı Özkazanç, ‘Karayolları hukuk müşavirliği, kanun ve yönetmelik gereği tamamlanması gereken prosedürün tamamlanarak çalışmalara devam edilebileceği görüşünü ortaya atıyor. Ancak İdare Mahkemesi kararında belirtilen eksiklikler yerine getirilmeden mühür sökme işlemi hukuksuzluk değil midir? Takipsizlik kararı veren savcı bey, kendisini mahkeme yerine koymuş olmuyor mu?’ diyor.
Öğretmenlere unvan
BİLİNDİĞİ gibi, öğretmenlere unvan verilmesi ile ilgili 5204 sayılı yasa 30.6.2004’te TBMM’de kabul edilmiş ve 8.7.2004’teki Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Bu kanunun, tazminat ile ilgili 2. maddesi 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe girecek; ancak unvan verilmesi ile ilgili 1. maddesi yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre Milli Eğitim Bakanlığı’nın (bu kanunla ilgili) yönetmelik çıkarması gerekiyor. Ancak halen yönetmelik çıkmadı.
Özellikle, sınavsız unvan verilecek yüksek lisans ve doktora yapmış öğretmenlerle ilgili çalışmaların 1.1.2005 tarihine kadar bitmesi gerekiyor. Bunun yapılabilmesi için de yönetmeliğin bir an önce çıkması gerekiyor.
Mustafa ÖZDEMİR
Biliyor musunuz?
CHP İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu ve 60 arkadaşının, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkında, ihaleye yolsuzluk karıştırdığı ve görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle Meclis soruşturması açılması için önerge verdiğini...
DEVLET Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nce bir süre önce 29 Kasım’da yapılacağı açıklanan kadro sınavının, resmi bir açıklama yapılmaksızın, bir sene sonraya ertelendiğini...
IĞDIR’da 8 derslikli Iğdır Lisesi ek bina inşaat ihalesinin en düşük teklifi veren firmaya değil, 970 milyar lira ile en yüksek teklifi veren, CHP Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş’ın kardeşi ve oğluna ait ARTAY İnşaat’a verildiğini...
MESAJ PANOSU
ÜSKÜDAR Ticaret Meslek Lisesi’nde okuyan bir grup öğrenciden: bahçemizin duvarları yaklaşık 3 m., ilaveten dikenli tellerle çevrili 1,5 m. demir parmaklıklar var. öğrenci miyiz mahkum muyuz? Üsküdar Ticaret Meslek Lisesi’nde okuyoruz demekten utanır olduk. ‘BULUŞ Şenliği’ cumartesi 11.00-14.00’te İTÜ Taşkışla Kampusu’nda. ABD dışında ilk kez Türkiye’de yapılan şenlikte hem buluşçular, hem de hobiciler bir araya geliyor. www.bulus.ws
MARDİN Midyat’taki bütün okullarda ısınma problemi vardır. Bu sorunu yetkililerin bilmesine rağmen herhangi bir önlem alınmamaktadır. Ağır kışa rağmen hiçbir okulda sobalar ve kaloriferler yanmamaktadır. Bu konuda biz eğitimcilere yardımcı olursanız seviniriz. Çünkü bizler de ders yapmakta zorluk çekiyoruz.
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2004
<B>ALMANYA’</B>dan kendisini ‘eski bir militan’ olarak tanıtan bir okurumuzun söylediklerini özetleyerek aktarıyoruz: ‘ESKİ GATA Komutanı Ömer Şarlak’ın ‘Kışladan Kampüse’ adlı kitabının özetini, Hürriyet’te Ali Dağlar’ın haberinden öğrendik. Komutanların kahvesine zehir koyan iki er olayı ile ilgili bazı bilgilerin ipuçlarını bir araya getirerek, bugünlere gelinen noktada bir bütünlük sağlamak gerekir.
4.11.1992 tarihinde, İstanbul Hasdal Kışlası’nda iki ere zehirleme talimatını Murat Karayılan’ın verdiğini biliyoruz. Nitekim bunu Uğur Yıldırım, Aydınlık’ta (26.10.2004) yazdı. Dergiden bunu görebilirsiniz.
(Daha sonra derginin bu sayısını bulduk; şöyle deniliyordu: ‘Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in kahvesine zehir katarak öldürme teşebbüsünde bulunan askere talimatı Avrupa’dan Cemal (K) Murat Karayılan verdirmiştir. Daha sonra bu asker bize katıldı ve Gaziantep yöresinde bir çatışmada öldü.’)
(Kaynak: A.Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp getirilmesinden sonra 16-21 Şubat 1999 tarihleri arasında İstihbarat Subayları tarafından alınan ifadesi, sayfa 41.)
Karayılan olayının meydana geldiği tarihlerde terör örgütü PKK’nın Avrupa sorumlusudur. Daha sonra, Türkiye-İran ve Irak sınırlarının kesiştiği nokta olan Kandil Dağı’na örgütün başına gitmiştir. Halen PKK’nın askeri sorumlusu ve fiili önderi olarak bilinmektedir. PKK’nın son silahlı eylemlerini hazırlayan ve Kuzey Irak’ta Amerikalı askeri uzmanlarla görüşen kişidir. Son fotoğrafı da, sizin gazetenizde çıkan Kürtlerin nasıl gitar çaldığını anlatan ‘Kandil’de kadın bilinci Kürtçülüğü aştı’ röportajında yayınlanmıştır. Bunlar unutulmamalıdır.’
Eski bir savcıdan savcılara eleştiri
TBMM Adalet Komisyonu Sayın Başkanı ve sayın üyeleriyle, Sayın Adalet Bakanı’na sesleniyorum: Cumhuriyet savcılarımızın, hákimlerimiz kadar bağımsız olmaları için 1966’da Danıştay kararı ile Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunan vekilim merhum Prof. Faruk Erem Hocamız iki saat sözlü açıklamada bulunmuşlardı. Sonuçta, cumhuriyet savcıları ile Yargıtay savcılarının statüsünü belirleyen yasalar iptal edildi. Yıllar sonra değişen hiçbir şey olmadığından, pişmanım. Zaten Prof. Erem de ‘Sonradan pişman olacaksın, bugünkü koşullar nedeniyle zorunlu olarak bu görevi üstlendim; çünkü anayasal kuvvetler ayrılığı nazara alınırsa cumhuriyet savcılığı tam yargı organından ziyade kısmen de olsa genel idareye aittir’ demişti. Ben de ‘Hocam, Danıştay da benim gibi düşündü’ şeklinde cevaplamıştım.
CESUR OLMAK GEREK
Askeri darbelerde, sıkıyönetimlerde ve olağanüstü dönemlerde, sivil cumhuriyet savcılarının askeri savcılar kadar cesur olmadıkları gibi adeta adli müşavir gibi davrandıklarını benim gibi her hákim ve avukat müşahede etmiştir. Bu nedenle cumhuriyet savcılarının da savunma avukatları gibi aşağıda bulunmaları, çirkin işkenceleri sorgu diye niteleyen ve ‘salla başını al maaşını’ sözünü anımsatarak bir kısım savcıların, hákimlerin yanında ve gölgesinde olmamaları gerekir. Ancak bu şekilde çalışan ve çalışmayan savcılar ayırt edilebilir . 1980’lerden 2003 tarihine kadar resmi olmayan Adaleti Güçlendirme Vakfı lehine cebren veya ikna suretiyle irtikap suçunu işleyenler ve bunları bu suça azmettiren Adalet Bakanlığı mensupları ile tüm cumhuriyet savcıları hakkında kapsamlı özel veya kısmi bir af yasasının düşünülmesi gereklidir. Ayrıca savunmanın yanına indirilmelidir.
Cumhuriyet savcıları, hákimlerimiz kadar dirayetli olabilir ama bu potansiyel yeteneğin aktif hale getirilmesinin tek yolu aşağıda bulunmaları ile mümkündür. Savcıların bugünkü pasif durumu nedeniyle az yetenekli bir hákim, çok üstün yetenekli savcıdan daha çok yararlı ve üreticidir.
Mehmet FEYYAT
Emekli savcı ve eski senatör
Niye portal
BU kelime son günlerde gazetelerde ve televizyonlarda isim tamlaması şeklinde kullanılmaya başlandı. ‘Haber portalı’, ‘Eğitim portalı’ gibi... İngilizce sözlüğe baktım, kelime İngilizce’de de aynı şekilde yazılıyor. Türkçe karşılığına girmiyorum. Merak edenler sözlüğe bakarlar. Ancak ortada, verilen örneklerde olduğu gibi kullanılmasını gerektiren bir durum da yok. İlginçtir, aynı kelime TBMM internet sitesinde de kullanılmış. Beni şaşırtan en son durum ise; Sayın Milli Eğitim Bakanı’nın da katıldığı bir TV programında (27.11.2004, saat 01.54) ‘eğitim portalı’nı kullanmasıdır. Kullanılması zorunluluktan olsa anlayacağım. Ortada böyle bir durum yok. Kaldı ki Sayın Bakanımız, güzel Türkçe ve düşüncemizi geliştirmek için 100 Temel Eser yayınlattı ve önerdi. (Not: Portal; büyük kapı, ana kapı (TDK)
Mehmet GÜNDÜZ
GÜNÜN SÖZÜ
‘STADYUMLARIMIZIN konser, tiyatro ve müzik salonlarından farklı olmaması gerekir. Yoksa, seyirci kalitesini oraya çekmezsek, tribün teröründen kurtulamayız.’
(Fikret Ercan)
Yazının Devamını Oku 1 Aralık 2004
<b>TEPEÖREN </B>köyünden <B>Naci Babacan ‘Formula 1’de ağaç katliamı’ </B>(25.11.2004) yazısında ‘Nerede <B>TEMA,</B> <B>ÇEKÜL </B>ve <B>Orman Bakanlığı’ </B>diye soruyordu. Ertesi günü buna yanıt veren TEMA Genel Müdürü Ümit Gürses, Formula 1’e karşı olmadıklarını ancak pistin yanlış seçildiğini söylemiş; bu konuda bir çok STK ile gerekli mücadeleyi yaptıklarını belirtmişti.
İTO Genel Başkanı Mehmet Yıldırım, Formula 1 projesi ile ilgili olarak gerçekleri kamuoyuna bildirmek amacıyla şu açıklamayı yaptı:
‘Öncelikle 2200 dönümlük arazi tahsis edilen Formula 1 pistinin inşaat yapılan alanı sadece 100 dönüm olup, inşaatın sürdürüldüğü alanın Tepeören Köyü’nün bulunduğu araziden herhangi bir farkı bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile söz konusu arazi orman değil makilik olup, büyük bir kısmında çalışma dahi yapılmamaktadır. Ayrıca inşaat alanında belirtilen sayıda ağaç olmadığını, hatta tüm Tepeören bölgesinde dahi orman niteliğini haiz bu sayıda ağaç bulunmadığını belirtmek isteriz.
ORMAN KATLİAMI YOK
Söz konusu arazide herhangi bir inceleme yapıldığı takdirde de durum kolaylıkla anlaşılabilecektir. Kaldı ki inşaat alanı içinde kalan çok az sayıdaki ağaç da kökleri korunarak oldukları yerden sökülmüş ve boş alanlara nakledilmiştir. Yani pistin yer aldığı bölgede kamuoyuna yansıtılmak istendiği gibi orman katliamı yapılmamakta, aksine bölgeye daha fazla ve nitelikli bitki örtüsü kazandıracak uluslararası nitelikli bu proje gerçekleştirilmektedir.
Söz konusu yazıda yer alan diğer bir iddia ise Formula 1 pisti için yapılan yol çalışmalarının yeni orman katliamlarına neden olacağına ilişkindir. Proje kapsamında Formula 1 Tesisleri ile TEM Otoyolu arasında yapılan bağlantı çalışması sadece eski yolun iyileştirilmesinden ibaret olup, doğal olarak da bu çalışma için herhangi bir ağacın kesilmesi söz konusu değildir.
Herkesin bilmesi gerekir ki inşaatın yapıldığı arazinin dünya vitrinine çıkartılacak bir hali olmadığından projenin son aşamasında peyzaj çalışmalarına yer vermek durumunda kalınmıştır. Bu kapsamda Orman Bölge Müdürlüğü ve Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği içerisinde 100.000 adet büyük boy çam ağaçları ve diğer bitki çeşitleri dikilerek eskisinden daha planlı ve nitelikli bir ağaçlandırma yapılacaktır.’
Yıldırım, uluslararası platformda son derece önemli böyle bir organizasyonun gerçekleştirileceği alanda yoğun bir bitkilendirme ve ağaçlandırma çalışması yapılmadan dünya kamuoyuna sunulmayacağı ortada iken, ülke menfaatlerini bakımından son derece önemli olan bu projeye karşı ‘kulaktan dolma’ bilgilerle yapılan suçlamaların çalışmaları olumsuz etkilediğini belirterek, bu konuda hassas olunmasını istiyor.
AĞAÇ DİKENE BİLET
Yıldırım daha sonra şöyle diyor:
‘Çevre bilinci konusunda da iddia sahipleri ile proje sahipleri arasında önemli bir fark vardır ki bu da, bir taraf sadece oturduğu yerden asılsız suçlamalar yaparken diğer taraftakiler her şeye rağmen hizmet üretmeye çalışmaktadır.
Bu vesile ile daha ileriki günlerde kamuoyuna açıklamayı düşündüğümüz konuya ilişkin bir hazırlığımızı da buradan belirtmek isteriz. Formula 1 konusu ile ilgili önümüzdeki haftalarda bölgede başlatılacak bir kampanya ile tüm çevre dostları ağaç dikmeye davet edilecek ve teşvik amacıyla hem ağaçlara isimleri verilecek hem de belirli bir sayıda ağaç dikenlere kendi ağaçlarının gölgesinde yarış seyretme zevki yaratmak için Formula 1 bileti hediye edilecektir.
‘İstismarcı’ doktorlardan açık mektup
GAZİANTEP-Kilis Tabip Odası açıklıyor: AKP hükümeti doktorların üstüne bir kabus gibi çökmüştür. Hükümete geldiklerinden beri doktorlara karşı asılsız ve tutarsız söylem ve uygulamalar içindeler. Neler yaptılar?
Başbakan doktorları hastanede hasta rehin almakla suçladı. Oysa hasta rehin almalarında, rehin alan merkezi hükümeti temsil eden idare, buna karşı ise hekimler ve hekim örgütleridir.
Sağlık Bakanı doktorların ellerin hastaların cebinde olmakla suçladı. Oysa hekimle hasta arasındaki para ilişkisini kaldırmanın yolu tam gün yasasını çıkarmayan hükümettir. Çıkarılmasını isteyen ise hekimler ve hekim örgütleridir.
Hekimler, hekimlikle ilgili sözlerinizden, rahatsızdırlar ve infial halindeler.
Halkımızı süslü proje lafları ile aldatmayın, halkın sağlığı ile oynamayın. Sağlığa ayrılan bütçe payını arttırın.
En önemlisi hekimlik onurumuz ile oynamayın.
Karadeniz’e yazık
‘KARADENİZ sahilleri katlediliyor, yasalar çiğneniyor, N’olur bizimle ilgilenin Samsun’dan Hopa’ya kadar ne kıyımız ne koyumuz kalacak.’
Artvin’in Arhavi Belediye Başkanı Musa Ulutaş’ın feryadını böyle dillendiriyor.
Çayeli’den Hopa’a kadar uzanan 77 kilometrelik yol projesinin; muammen bedeli 460 milyon dolar... Keşif artışları buna dahil değil. (Tenzilat %20, taşıma katsayıları en az 2 veya 3; ve köprü inşaatı %50 zamlı.) Bu kesim Cengiz İnşaat (Mehmet Cengiz), MAPA (Mehmet Nazif Günal) ve MAKYOL (Saffet Çebi) konsorsiyumu tarafından yapılıyor.
Ulutaş, ‘Proje, imar ve çevre yasaları ile imar planımıza aykırı. Karayolları projeyi sık sık değiştirip hukuk cambazlığı yapıyor. Bölge İdare Mahkemesi 6 kez yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak, konsorsiyum yasa dinlemeyip mühürleri söküyor. Bu hukuk dinlemezliğe karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.’
Levent Kırca’lık
DEVLET büyüklerimiz önemli bir buluş yaparak kapkaç olaylarını önlemenin yolunu buluyorlar; ‘2. cep telefonlarına kayıt getirilmesi...’ Sevgili Levent Kırca’nın parodilerine konu olacak bu çözüm için sadece gülüyorum zaten. Tamam, diyelim telefon işini hallettik insanların paralarını, cüzdanlarını, kredi kartlarını, ziynet eşyalarını ne yapacaksınız? Kapkaççı bey lütfen sadece cep telefonlarını gasp edin mi diyeceksiniz?
Cezalar bir an önce caydırıcı hale ge-ti-ril-me-li-dir.
Osman DALGÜN- ANKARA
Biliyor musunuz?
İSTANBUL Milletvekili Emin Şirin’in, Datça’da bir tarihi eser operasyonu sırasında gözaltına alınıp 10’ar milyara serbest bırakılan ‘Marlboro’ lakaplı turizmci Hüseyin Güneş ile ilçede ikamet eden Amerikan vatandaşı Richard Rosenberg’le ilgili olarak İçişleri Bakanlığı’na yönelttiği sorular arasında, Güneş’in Kaymakamlık binasının restorasyon ve dekorasyon işlerini yaptırıp yaptırmadığının da bulunduğunu...
İSTANBUL’da Bahçelievler’de yapımı tamamlanan 14 milyon dolara malolan 300 m’lik İstanbul’un en büyük alt geçidine merhum Vali Recep Yazıcıoğlu’nun isminin verildiğini ve açılışının önümüzdeki günlerde Başbakan Erdoğan tarafından yapılacağını...
MESAJ PANOSU
BİZLER İzmit Gümrük ve Muhafaza Müdürlüğü’nde çalışan personelden bazılarıyız. Müsteşarlığımızdan ödenen fazla mesailerle devletin ne kadar zarara uğratıldığının incelenmesini istiyoruz. Lütfen %20’ler ile fazla mesai cetvellerine bir bakar mısınız?
BÜYÜKÇEKMECE Lisesi’ninden bir grup veli diyor ki: Okulumuzun kalorifer kazanı doğalgaz bağlanmak üzere söküldü. Çocuklarımız ve öğretmenlerimiz sınıflarda tir tir titriyor. ‘Hürbakış’ ‘Yak şu kaloriferi Müdür Bey’ diyor. Ancak yöneticiler iktidar yanlısı yurttaşlara erzak ve kömür dağıtırken, 3 bin öğrencinin haline çare bulunmuyor.
SSK’dan eşim ve oğlumdan dolayı maaş alıyorum. 06.08.2003 tarihinde çıkan 4958 sayılı kanunla oğlumdan aldığım maaşım kesildi. Bu kanun hakkında beni bilgilendirmenizi ve bu konuyu gazete gündemine taşımanızı istirham ediyorum.....
Hüseyin ANBAR
Yazının Devamını Oku 30 Kasım 2004
<b>HÜKÜMET, SSK </B>hastanelerini Anayasa’nın 56. maddesine göre sağlık hizmetlerinin tek elde toplanması gerekçesiyle Sağlık Bakanlığı’na devrini öngörüyor, diye biliyoruz. Bu konuda AKP ile CHP arasında sert tartışmalar yapılıyor.
SSK’nın beş yıl süreyle genel müdürlüğünü yapan CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’na bu gerekçenin doğru olup olmadığını soruyoruz:
‘Hayır, doğru değil’ diyor ve anlatıyor:
‘Anayasa’nın 56. maddesi, sağlık hizmetlerinin tek elden yürütümünü öngörmüyor. Sadece tek elden planlanmasını öngörüyor. Bu doğrudur ve bu işlev Sağlık Bakanlığı’nındır. Nitekim aynı maddenin daha sonra gelen paragrafında, sağlık hizmetlerinin nasıl planlanacağı da belirtilmiş...
Anayasa’ya aykırı yani...
- Çünkü SSK hastaneleri işçi-işverenlerin ödedikleri paralarla yapılmıştır. Bu nedenledir ki, SSK kendi yasasına göre ‘özel hukuk hükümlerine tabi’ tutulmuştur. Örneğin, Sağlık Bakanlığı’nın binası tapuda Hazine adına kayıtlıdır. Çünkü bu bina halkın ödediği vergilerle yapılmıştır. SSK hastaneleri ise SSK’lıların ödedikleri primlerle yapıldığı için tapuda Hazine adına değil, SSK adına kayıtlıdır. Örneğin, aynı kural İlksan ve OYAK için de geçerlidir.
KAMUOYUNUN BİLMEDİĞİ
Peki SSK hastaneleri hiç mi satılamaz?
- Hayır, satılabilir. Ancak bu satışa SSK Yönetim Kurulu karar verebilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, açılan bir davada SSK Yönetim Kurulu’nun yetkili olduğunu söylemiştir.
Bakan Akdağ, SSK hastanelerini satın alıyoruz, diyor. Yani devlet isterse bu hastaneleri, bedelini ödeyip satın alamaz mı?
- Devletin bu işi nasıl yapacağı Anayasa ile belirlenmiştir. Örneğin bu işte bir kamu yararı görülüyorsa, devlet SSK hastanelerini kamulaştırabilir. Ama bunun karşılığında yapması gereken bir şey var; yine Anayasa’ya göre kamulaştırma bedellerini peşin ödemesi gerekiyor.
Peki bedeli peşin ödenmiyor mu?
- Hayır, yasa tasarısına göre ödenmiyor. Bedelin nasıl ve ne sürede ödeneceğine Bakanlar Kurulu karar verecek. Bedelini isterse 100 yılda ve sıfır faizle ödeyebilir. Bu durum açıkça mülkiyet hakkına saldırıdır. Ama bu gerçekler kamuoyuna yeteri kadar yansımıyor; asıl sorun da bu... Daha garip olanı ise, tasarı yasalaşır yasalaşmaz, SSK hastaneleri devrediliyor, daha sonra satış bedelleri bir komisyonca belirleniyor. Yani mal elden çıktıktan sonra... ‘Ben yaptım oldu’ mantığı ile yola çıkarsanız hukukun da, Anayasa’nın da dışına çıkarsınız.
İKİ ÖNERİ
Kılıçdaroğlu, bu yöntemin de sağlıktaki sorunu çözemeyeceğini belirterek, bir öneride bulunuyor:
‘SSK Yasası’nın 118. maddesi kaldırılarak, bir memurun ister devlet, ister SSK ve ister üniversite hastanelerinden hizmet alabilmesi olanağı tanınabilir; bir SSK’lıya sadece SSK eczanelerinden değil sözleşmeli eczanelerden de ilaç alma olanağı sağlanabilir. CHP olarak biz bunu desteklemeye hazırız’ diyor.
Bilimsellikten sakın ayrılmayın
HAVA raporu sunucularının dikkatine... Lütfen, sunumlarınızda bilimsellikten ayrılmayınız; verdiğiniz bilgilerde objektif kalınız. ‘İyi-kötü’ türü değerlendirmeler yapmayınız. O görev size düşmez! Zira, ‘güzel...’ diye duyurmaya çalıştığınız ‘güneşli bir haftasonu’, size göre özlenen olsa da, pek çok kişi için hiç de öyle olmayabilir. Yağış olmadan, insanların aç ve susuz kalabileceğini; siz ‘oh ne güzel’ derken, dünyada açlık ve susuzluktan milyonlarca kişinin ölmekte olduğunu, bu bağlamda, çiftçilerin ‘kan ağlıyor’ olabileceklerini asla unutmayınız! Yine unutmayalım ki ‘muasır medeniyet’in temel göstergesi ‘bilimsellik’tir.
Prof. Niyazi KARASAR
‘Gözlerimi istiyorum komutanım’ diyen gazi Aydın öldü
‘ASTSUBAY Levent Aydın, 7 yıl önce Eruh’ta bir mayının patlaması sonucu gözlerini ve iki kolunu kaybetti. Tedavisi Ankara TSK Rehabilitasyon Merkezi’nde sürdürüldü. Merkeze gelenler bu gaziyi mutlaka ziyaret ediyordu. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, gazilerin tümüne birer kol saati hediye etti. Aydın bu saati hiçbir zaman takamadı. Ne kolu, ne bileği vardı. Bir gün dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı onu gördü. Elini tutamadı, omuzuna dokunup ‘Bir isteğin var mı evladım?’ diye sordu. Astsubay Levent cevapladı:
- Gözlerimi istiyorum komutanım!
Onu, herkes bu sözler ile daha iyi tanıdı. Tıp dünyası seferber edildi, İngiltere’ye gönderildi ama olmadı. Levent, 2 Kasım günü Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök ile Rehabilitasyon Merkezi’ndeki iftar yemeğindeydi. Yine kimseyi göremedi. O gece fenalaştı ve beyinde oluşan enfeksiyon sonucu şehit oldu.
- Kimse ona gözlerini geri veremedi’
Bu öyküyü, Nokta’da, Ankara Temsilcisi Emin Özgönül’ün kaleminden okuyabilirsiniz.
Demirel’e siyasette 40. yıl kutlaması
SÜLEYMAN Demirel, Adalet Partisi’nin 12 Eylül öncesindeki kadroları ile bugün Oran’daki Türk-Japon Derneği Salonu’nda bir araya geliyor. Hamdi Üçpınarlar’ın öncülüğündeki bir grubun organizasyonunda, Demirel’e siyasete atılışının 40. yılı dolayısıyla bir de plaket verilecek. Davete AP kadrolarında görev yapmış örgüt başkanı, belediye başkanı, milletvekili ve bakanlar davetli. Mehmet Ağar, Prof. Tansu Çiller, Hüsamettin Cindoruk ve Yıldırım Avcı’nın da davetli olduğu kutlama için bir DYP’li; ‘Demirel’den merkez sağın toparlanması konusunda ‘ışık’ vermesini bekliyoruz’ diye konuştu.
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bir gün mutlu olmak istiyorsan içki iç /Bir hafta mutlu olmak istiyorsan tatile çık.
Bir ay mutlu olmak istiyorsan evlen / Bir ömür boyu mutlu olmak istiyorsan toprakla uğraş.
Bir ömür boyu mutsuz olmak istiyorsan insanlarla uğraş...’
(Çin Atasözü)
Biliyor musunuz
SÜLEYMAN Demirel’in bugün Ankara’da, siyasete başlamasının 40. yılında Adalet Partisi’nin 1980 öncesi kadrolarında görev yapan örgüt üyeleri, belediye başkanları, parlamenter ve bakanlarla bir araya geleceği ve merkez sağın birleşmesi konusunda mesajlar vereceğini... ANAP İstanbul İl Başkanı Sibel Çarmıklı’nın, Nesrin Nas’ın istifası üzerine ‘ANAP’ın geçmiş 20 yılda ülkemize yaptığı hizmetlere devam etmek amacıyla varız ve gelişerek var olmaya devam edeceğiz’ dediğini... YAŞAM Hakkı İnisyatifi’nin (0542-322 89 65) İnönü Stadı’nda Cihat Aktaş’ın öldürülmesinin koşullarını hazırlayan, sorumluluklarını yerine getirmeyen, görevlerini ihmal eden, denetimleri gerçekleştirmeyen ilgili özel ve kamu kurum ve kuruluş yöneticileri için Cumhuriyet Savcılığı’na iki suç duyurunda bulunduğunu... BATI Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanlığına Erol Kaşifoğlu’nun seçildiğini...
Yazının Devamını Oku 28 Kasım 2004
<B>TÜRBAN </B>konusunda sayısız yazı yazan, <B>AİHM’</B>ye müdahil olan hukukçu <B>Nurettin Kaptan, Hürriyet’</B>in <B>‘Karanlığa razı edilen çocuk’ </B>(21.11.2004) başlıklı, bir babanın kızını <B>‘Türbansız asla’ </B>diyerek okula göndermeyeceğini söyleyen haberi için ‘İşte ibretlik bir olay daha’ diyor. Kaptan devam ediyor:
‘Aklıma Özdemir İnce’nin Paris yazıları geldi. Bir babanın ‘Biz boşuna mı Paris’teyiz. Kızımız türbanlı okula gitsin diye’ değerlendirmesi için herkes hop oturup kalkmıştı. ‘Gerçek değil’ feryatları, ortalığı toz dumana katmıştı.
Tayyip Erdoğan kızını özgür bıraksın, göreceksiniz türbanı bırakacak demiştim. Bu köşenizde çıktı.
Aradan zaman geçti Özdemir İnce haklı çıktı; sevindim. Çünkü Gerede’de bir avukat olarak 35 yıl yaşadım. Aile ve çevre baskısı olmadıkça türban olmaz.
Merve Kavakçı, TBMM Genel Kurulu’nda türbanla ant içmeye kalkıştı. Hem milletvekilliğinden oldu, hem de vatandaşı olarak ABD’ye dönmek zorunda kaldı. Devletin aleyhine AİHM’ye bireysel türban başvurusunda bulundu.
Hemen Abdullah Gül’e yazdım; ‘İhmal etmeyin, yanıt verin, süreyi geçirmeyin, yanıtınızı kamuoyuna açıklayın, bu netameli iştir’ dedim. Bana da AİHM’deki başvuru esas No’sunun bildirilmesini istedim. Gül’ün 16.6.2004’teki yanıtı ise ‘Git AİHM’den öğren’ oldu. Böyle bir yanıtı tabii ki tahmin etmiştim.
31.5.2004’te hükümet yerine yanıtı AİHM’ye gönderdim. Ve yanıtım kabul edildi; 18.6.2004 günlü alındı makbuzu geldi. Gerekçem; seçmen oy vermekle, seçilenle ‘ulusal vekálet sözleşmesi’ oluşturur. Aslı varken vekil susar, dedim.
GÜL’ÜN ERGİN’E YANITI
Nurettin Kaptan, Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin’in köşesinde yayınladığı (21.11.2004), Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün verdiği yanıta da dikkat çekiyor:
‘Gül özetle ‘Merve başvurusuna yanıtı, hükümet görüşü doğrultusunda vereceğiz. Zaten biz özgürlükçüyüz’ biçiminde görüş ortaya koydu.
Hükümet yanıt hazırlamış; 3 sayfaymış... İçeriği tümüyle usuli gerekçeler... Ben kamuoyuna esasa yönelik gerekçelerimi açıklıyorum. Birinci yanıtımdan sonra ikinci yanıtımı da hazırlamıştım; gönderirken Hürriyet’in haber aslını da ekliyorum buna.
Hükümet kesinlikle Anayasa Mahkemesi’nin 9.4.1991 gün ve 36/18 sayılı kararıyla 2547 sayılı YÖK Yasası’nın, Ek. 17. maddesinin yorumu aleyhine yanıt veremez. Türban kamusal alanlarda yasaktır. Özel yaşam alanında serbesttir. Kamusal alanların başında okullar, TBMM ve Çankaya Köşkü gelir.
Türban, sıkma baş tanımlaması altında, farklı versiyonlarla farklı dinsel ve mezhepsel fraksiyonları temsil eder. Geleneksel başörtüyle yakından uzaktan ilinti ve ilişkisi yoktur. Ayrımcı, dayatmacı ve baskı unsurudur. Çağdaş yaşam karşıtıdır. Kılık kıyafet, giyim kuşam yaşama tarzının, hayat felsefesinin ve dünya görüşünün dışavurumudur. Aile ve çevre baskısı sonucudur. Bu nedenle Fransa başta olmak üzere birçok ülke, dinsel simgeleri yasaklamış, bazıları da yasaklama hazırlığı içindedir.
AKP’NİN KARTI
AİHM, FP’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılması kararını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlali olarak görmedi. Kanıtı da Merve’nin türbanıydı.
Türban, şeriatı temsil etmektir.
Türban ve imam hatip kartı elinden alınan AKP posa olur; bunun için AB üyeliği için kendisine çıkış yolu arıyor. Ne yazık ki, rejimle dans etmenin sonuçlarını görmek istemiyor.’
Meteoroloji istiyoruz
MERSİN’den üretici bir okurumuz CNN Hava Editörü Bünyamin Sürmeli’nin verdiği bilgiler için teşekkür ederken, ‘ama’ diyor:
‘Etiler’de kar, İkitelli’de güneş bizi ilgilendirmiyor. Bizi don ve sel karşısında kim uyaracak? Öyle hava oluyor ki, hava sıcaklığı bir anda 0 derecenin altına düşüyor; işte o zaman yanıyoruz. Narenciye kadar Antalya’da seracılık da çok önemli. Domatesi 500 bin liraya alırken, don olunca 2 milyona çıkıyor. Biber donuyor, sonra üreticiye kızılıyor. Üretici uyarılmış olsa ailesiyle seraya girip sobasını yakacak, malını kurtaracak. Amerika ve AB’de meteorolojinin tarıma dayalı tahminleri var. Aşırı rüzgar, don ve yağış dönemlerinin ne zaman etkili olacağı bildiriliyor. Meteoroloji, üretim bölgeleri için de ayrı ayrı hava tahminine geçmeli.’
Tespih olmadı
25 Kasım 2004 günü gazetenizin birinci sayfasında İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın tespih çekerken çekilmiş bir fotoğrafı yer alıyordu. Bu pozu hiç beğenmediğimi söylemek istiyorum. Bizi yönetenlerin kendilerine çeki düzen verip gençlere örnek olmaları gerekmez mi?
Dr.Leyla ASLISOY
TMSF-G.O.R.A
G.O.R.A filmi ile ilgili bir çok söylenti çıkarılmaktadır. Ancak ateş olmayan yerden duman çıkmaz, derler... TMSF bu filmi satarken devleti zarara uğratmış mıdır? İhale Yasası yok sayılarak film neden BKM’ye satılmıştır? TMSF bunun dışındaki satışları ihale ve açık artırma ile satarken, GORA filminde böyle bir keyfiyet uygulanmıştır? Nuray GÖKŞEN
Biliyor musunuz?
BAŞBAKAN Erdoğan’ın, büyük önem verdiği ve yapım çalışmalarını Bülent Eczacıbaşı’ndan bizzat izlediği, yılların özlemi İstanbul Modern Müzesi’ni, AB’nin 17 Aralık’taki toplantısından önce 11 Aralık günü törenle açacağını... MESUT Yılmaz’ın haberi olmadan ANAP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettiğini açıklayan Nesrin Nas’ın yerine en güçlü adayın, karşısında iki kez seçim kaybetmesine karşın Mesut Yılmaz’ın ‘Bu işi en iyi sen yaparsın’ diyerek yeşil ışık yaktığı belirtilen Lütfullah Kayalar olduğunu...
MESAJ PANOSU
BAŞKAN Burhanettin Hakgüder’in görev süresini tamamlandığı Batı Trakya Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Olağan Genel Kurulu Topkapı Eresin Oteli’nde bugün 11.00’de başlıyor.
KÜLTÜR Bakanlığı ile Büyükşehir Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği Bosna Hersek Kültür Haftası pazartesi günü AKM’de başlayacak. Hafta boyunca opera, konser, resim sergisi ve film gösterisi gibi ilginç etkinlikler yer alıyor.
Yazının Devamını Oku 27 Kasım 2004
<B>KADIKÖY’</B>den okurumuz <B>Ateş Atamer, </B>TV’lerde sık sık gerçeğe uymayan hava tahmin raporları yapıldığını söylüyor. Bir yerde kar yağarken, bir yerde güneş olması nedeniyle insanlar şaşırıyor ve doğal olarak panikliyorlar. CNN Meteoroloji Editörü Bünyamin Sürmeli’ye ‘Gerçek nedir?’ diye soruyoruz.
Sürmeli yanıtlıyor:
- Yetkisi olan her kurum, eğer yapabiliyorsa hava tahminini kendisi yapıyor. İzleyiciler hangi kanalı güvenilir buluyorsa onu izlemeli; her kanalda bir şey duyuyorsa kendi kafasını karıştırır... Aslında son kar olayında ortada yanıltıcı bir bilgi yoktu. Biz hava durumu bültenlerimizde ‘Aracınızla dışarı çıkmayın ve eğer çıkmanız şartsa yanınızda yiyecek bir şeyler bulunsun; ama bu söylediklerimizi çok kötü bir hava geliyor olarak algılamayın, yalnızca alelade bir yağışta bile trafik İstanbul’da bir kaos halini alıyor ve 4-5 saat mahsur kalınabiliniyor’ dedik.
Ancak başka zamanlarda farklı tahmin verebiliyoruz. Ama son karda bizim, diğer TV kanalları ile Meteoroloji, Kandilli ve AKOM’un tahminleri arasında bir farklılık yoktu. Bu kadar birbirinden farklı çalışan kurumlar aynı şeyi söylüyorsa denecek tek bir şey var; o da ‘tahmin yapılan modeller bu hava hareketini yakalayamadı, hava bir değişim yaptı’dır.
Bir tek hatalı tahmin vardı, bu kuruluşlardan birinin 3-4 gün boyunca buzlanma ve don tehlikesi var demesi... Biz de doğal olarak ortaya çıkıp böyle bir şey yok diyemiyoruz, zira eskaza bir araç kayıp kaza ölüm vakası olursa ters durumda kalırsınız. Ben don ve buzlanma üzerine yorum yapmamayı tercih ettim. Velhasıl tahmin kısmında hiçbir kuruluşta aslında ciddi bir sıkıntı yoktu, 8-10 saatlik sapma dışında.
ETİLER’DE KAR, KADIKÖY’DE GÜNEŞ
Tahminde hata yok da, afet geliyor gibi izlenimler insanlarda nasıl oluşuyor?
- AKOM tabii birtakım önlemler aldı ve bunları duyurmaya çalıştı medya kanallarıyla. Ama bunlar zaten bu tür durumlarda alınması gereken sıradan önlemlerdi.
Yani sıkıntı AKOM’un iş yaptığını göstermek için ortalığı velveleye vermesi mi?
- Ben o kısmını bilmiyorum; ama insanlar her saat başında bültenlerde AKOM’dan canlı yapılan açıklamaları görünce galiba hava durumlarında anlatılanları unuttu ve güçlü bir kar, belki bir afet geliyor zannetti. Birçok kişiden bana da sürekli, ‘Geçen seneki gibi olacakmış, işlerimizden erken çıkalım mı?’ soruları geldi.
Bir yerde kar yağarken, diğer bir yerde günlük güneşlik bir hava oluyor. İstanbul, Doğu-Batı boyutunda 270 km ve 20.000 kilometrekare; semt ve bölge itibarıyla hava tahmini verilemez mi?
- Teknik altyapı ve yetişmiş elemana ihtiyaç var bu konuda. Bakın gelişmiş ülkelere, TV kanalları ülkenin hava durumunu verdikten sonra, yerel TV’lere bağlanılıyor ve herkes kendi bölgesinin hava durumunu, hatta şehrinin içindeki durumu görebiliyor. Sadece Londra’da, bizim ülkemizin meteoroloji ağı kadar bir sistem var diyelim. Bizim Türkiye için yaptığımız ölçümleri onlar büyük bir kent için yapabiliyorlar bu durumda. Maalesef bizde olmayan (varsa da ben bilmiyorum), kendi ülkelerine ait matematik modeller (sanal atmosfer, bir bilgisayar yazılımı) ile bölgenin içerisindeki atmosferik hareketi görebiliyorlar. Yani daha küçük ölçekte çalışıyorlar. Bize bu ağın yerleştirilmesi de yeterli değil, başarılı bir modelin oluşturulması gerekiyor.
Meteorolojide Türkiye biraz geriden geliyor; ama bunlar adım adım aşılacak şeyler. Bakın ilk kez ‘alarm’ veriliyor kentlerimizde. Biraz abartılı olsa da bu tür aksaklıkların giderilmesi zaman alacak.
PETROL-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın 16.4.2004’de köşemizden böyle sesleniyordu. Ve Danıştay dün sendikanın açtığı dava sonunda ihaleyi ‘şartlı teklif verilmiş olmasının yasaya ve ihale şartnamesine aykırılığı, ihale bedelinin peşin veya vadeli mi olduğunun belirtilmemiş olması’ gibi birçok gerekçeye bağlayarak iptal ediyordu.
‘Partimin kuruluş mürekkebinde dedemin kanı var’
CHP Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan, öğretmen kökenli, üç dönem Saray (Tekirdağ) Belediye Başkanlığı yaptı, son seçimlerde milletvekili seçildi.
Sarıgül’ün yanında saf tutunca 16 arkadaşı ile birlikte Disiplin Kurulu’na sevk edildi.
Kaplan dün CHP Parti Meclisi’nde aşağıdaki konuşmayı yaptı. Etkilenen oldu mu, yoksa küfür mü yedi, bilemiyoruz:
‘Sayın Genel Başkanım; gençliğimin en güzel yıllarını arkanızdan koşarken geçirdim. 1992’de CHP yeniden açılınca, belediye başkanı seçildiğim SHP’den istifa ederek 1 No’lu üyesi oldum. Size hiçbir zaman saygısızlık etmedim. Ben yerel politikacıyım, parti çalışmalarım nedeniyle iki yılda bir araba eskittim, 200 bin km yol yaptım. Milletvekili seçildikten sonra işim bittiğinde her perşembe akşamı seçim bölgeme gittim, halkın arasında oldum.
Sayın Genel Başkanım... Partililer ve halk ne diyor biliyor musunuz? ‘Gerekli değişimi yapmazsanız bir daha oy vermeyeceğiz.’ İkna etmeye çalıştık ama olmadılar. Partilerimiz ve örgütlerimiz umutsuz ve yorgun... Belediyelerimiz devletin hiçbir gücünden yararlanamıyor, kendi yağlarıyla kavruluyor. Hiçbir partilimize devlet kapısında yardımcı olamıyoruz. AKP iktidarında alınan 200 bin yeni personel arasında bir tek CHP’li yok. Eğer yeni bir heyecan yaratamazsak, söylemek istemiyorum ama geleceğimizin iyi olmayacağını biliyorum.
HELAL ETMEM
Çorlu ve Mersin mitinglerine gittim, o umudu ve coşkuyu gördüm. İşte onun için değişimden yanayım. Parti suçu olacak hiçbir davranışta bulunmadım.
Ben İstiklal Savaşı gazisi bir dedenin torunuyum. Annemin, babamın soyadı Sakarya... O soyadı ulu önderimiz Atatürk’ün, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra dedeme verdiği en büyük armağan ve şereftir; yani Kuvayı Milliye ruhundan geliyorum. Bu partinin kuruluş mürekkebinde dedemin de kanı var. Suçsuz yere bize ceza veremezsiniz. Eğer verirseniz bu madalya sizi çarpar. Size 20 yıldır verdiğim emek ve hizmeti alın terimi helal etmiyorum.’
GÜNÜN SÖZÜ
‘(ABD’nin acımasız saldırısı nedeniyle) Eski kutsal kitaplardan biri şöyle der: ‘Onları yaptıklarına göre değerlendirin.’ Bizler yapılanları hoşgörmeye devam edecek olursak veya kayıtsızlığımız sürecekse yeryüzünde hiçbir zaman barış ve adalet olmayacak.’
(AKP Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz)
Yazının Devamını Oku 26 Kasım 2004
<B>HER </B>Allah’ın günü illa da <B>AB’</B>ye üye olmamız, bunun için de ne gerekirse, icabında kültürümüzü ve de en önemli değerlerimizi altüst etme pahasına, her şeyi kabullenmemiz gerektiğini bazı kesimler savunuyorlar. Benim gibiler de AB’siz de kalkınabileceğimizi, çok önemli değerlerimizden fedakárlık etmeden de bu işi becerebileceğimizi hep savunuyor. Avrupa’nın ortasındaki İsviçre’nin, Norveç’in üye olmadığını, dünyanın ikinci büyük ekonomisi Japonya’nın da üye olmadığını hatırlatırım.
Bakın İstanbul’da Kal-Der’in Ulusal Kalite Kongresi’nde dünyanın en iyi beş stratejistinden biri sayılan Japon Dr. Kenicha Ohmae ne diyor:
‘AB’ye girmeyin. Tek merkezden yönetimi derhal terk edin. Kentlerin birbirleriyle yarışmasına fırsat verin.’ (Meral Tamer, Milliyet)
Rekabet gücümüzün olmadığından girişimciliğimizin öldürülmesine kadar bir sürü mantıklı açıklaması var.
Benim gibi milyonlarca Türk artık bir dilenci gibi AB’ye yalvarma, ‘Biz beceremiyoruz, gelin siz bizi idare edin’ anlayışını hiç kabul edemiyoruz ve bunu çok onursuz bir hareket diye adlandırılıyoruz.
Hálá bütün şartlar yerine getirilse bile üyelik garantisi yok demek küstahlığını gösteren bu ikiyüzlülüğe ‘hayır’ demenin zamanı çoktan geldi, geçiyor bile.
Tarihte nasıl başarılara imza attıysak bugün de aynı şeyleri başarabiliriz. Artık kenetlenmenin, takım oyunu oynamanın zamanı gelmiştir. Her şey Türkiye için; başkaları için yapmayalım.
İsmail ÖZELKAN
Gülseydik ağlamazdık
‘ZAMANINDA hep birlikte gülseydik/Şimdi hep birlikte ağlamıyor olurduk.’
II. Dünya Savaşı’nın bittiği 1946 yılında Almanya’da ikinci kez çıkan bir mizah dergisi yukardaki satırları başlığına taşımıştı.
Esenyurt beldesinde Atatürk heykeli ile ilgili yazınızı (11.11.2004) okuyunca bu satırları anımsadım.
Atatürk büstüne kement atan çocukların bilinçsiz eğlencelerini uzaktan keyifle izleyen şeriatçılar yuvalanmaktadır.
Dün, irticaya karşı ilgisiz davrandık, değiştiğini söyleyenlerin iktidar olmasını endişeyle izledik. Bugün geç değil, hiç olmazsa ülkemizin üniter yapısını yıkmayı amaçlayan azınlık tartışmalarıyla ulusal bütünlüğümüzü zedeleyen, AB dayatmalarına ve buna çanak tutan işbirlikçi AKP iktidarına, yerel yönetimlere karşı ortak akıl ile mücadele edelim. Yoksa her şey olup bittiğinde Brüksel ve Washington dayatmaları ile paramparça olmuş bir devlette, birbirini boğazlamış etnik ve mezhep ayrılıkları ile kardeş kanı içinde boğulan bir ülkede ağlıyor oluruz.
Yine de gelecek güzel günlere olan umudumuzu yitirmeden;
‘Karanlığın en yoğun, uykunun en derin olduğu an uyanmaya başladığımız, güneşin doğduğu andır.’
B.KERİMOĞLU
Şimdi daha çok tavuk yiyorum
TAVUK üreticileri Erman Toroğlu’na neden kızıyorlar? Ancak başkalarına kızanlar aslında kendilerine kızıyorlar, demektir. Çünkü tanıtımla ilgili görevlerini yapmamışlar ve birileri bir şey söyleyince suçlu oldukları ortaya çıkmış... Ben şimdi daha çok tavuk eti yiyorum ve çevreme de tavsiye ediyorum. Ve Erman Toroğlu’na teşekkür ediyorum. Çünkü Toroğlu sayesinde tavuk harekete geçti de kafamdaki birtakım soru işaretleri gitti.
Ve tavukçuluk ciddi bir şekilde konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı.
Tavukçular şimdi satışların düşmesinden şikáyet etmeyi bırakıp, bu krizi fırsata dönüştürmenin yollarını arasınlar. Ve bana göre Erman Toroğlu’nu yargıya şikáyet edeceklerine ona, tavukçuluğun konuşulmasını sağladığı için teşekkür etsinler. Ve tavukta hormon kullanılmadığı konusunda Erman Toroğlu’nu da ikna edip TV programlarına çıkararak onun ikna olduğunu halka göstersinler.
Tabii bu zor bir yol...
Celalettin DEMİRCİOĞLU
İSKİ el koydu
İSKİ, ‘İSKİ’nin suyu ilginç bir yere akıtılıyor’ (19.11.2004) yazısı üzerine şu açıklamayı yaptı: GOP Küçükköy merkezinde Keçesuyu deposu 11.9.2004’de bir sözleşmeyle Hamidiye AŞ’ye devredilmiştir.
Ancak yapılan sözleşmenin 6. maddesi, 3. kişilere devir hakkını Hamidiye AŞ’ye vermemektedir. Bu sebeple konu tahkik edilmekte olup netice tarafınıza bildirilecektir.
Pistin yeri yanlış seçildi
TEMA Genel Müdürü Ümit Gürses dün ‘Formula 1’de ağaç katliamı’ yazısının çok haklı olduğunu belirterek, Formula 1’e karşı olmadıklarını, ancak pistin yapılacağı bölgenin yanlış seçilmesine karşı mücadele verdiklerini söylüyor.
Bu konuda 13.9.2002’den beri Orman, Çevre, Ziraat, Mimar, Harita Kadostro, ÇEKÜL, TURMEPA, Doğa ve Barış Derneği ve DHKD ile ortak mücadele gösterdiklerini, İTO ve İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü’ne yazılar yazarak bilgi istediklerini ancak yanıt alamadıklarını söyleyen Gürses, bölgede süren inşaat ile ilgili‘TEMA uzmanlarınca yapılan incelemede aslında orman olan bölgenin biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatı açısından önem taşıdığını’ belirtti. Mimarlar, Şehir Plancıları ve Ziraat Mühendisleri Odaları 23.07.2004’de bu konuda dava açtı ve TEMA da müdahil oldu.
Özdemir Bey’in esnaflığı
YAKLAŞIK 6 ay önce OSTİM’de faaliyet gösteren bir ahşap entegre tesisine (Doğa Decor) mutfak verdim. Ücreti 27 Mayıs’ta peşin ödendi ve 12 Haziran’da teslim edilecekti. Bugüne kadar hálá tam olarak bitmiş değil. Defalarca aramamıza rağmen, bir türlü tam olarak bitiremedik. Firmanın yetkilisi Özdemir ve Soner Bey’lerle telefonda her konuşmamızda ağzıma gelen her şeyi söylüyorum.
Ama adam pişkin pişkin bugün-yarın deyip sallayıp duruyor. Hatta iki gün ara verip üçüncü gün aradığımda Özdemir Bey dalga geçer gibi ‘Ya Ferhat, sesini bile unutuyorum. Öyle geç arama sık sık ara’ diyor. Ben haliyle köpürüyorum tabii ki... Benim gibi komşu üç dairenin sahipleri benden daha kötü. Sanayi Bakanlığı’na başvurduk. Keşfe geldiler, onlar da bize hak verdiler. Fakat biz mahkemeye falan başvurmak istemiyorduk. Bir kere bulaştık, ne yapalım, çözüm bekliyoruz.
Ferhat GÜNGÖR ANKARA
Bir belediye klasiği
MERSİN’in kıyı beldesi Davultepe’de yazlık bir sitede yaşıyoruz. Bağlı olduğumuz belediye, 2001 aralık ayında yaşadığımız sel felaketinde Kandak Deresi sitemize gelen yolu neredeyse yok etti. Şoray 1 ve Palma 2 ile diğer sitelere giden yol selden bu yana yapılmadı. Belediye içme suyu veremiyor, kanalizasyon da yok. Buna karşılık Davultepe Belediyesi yalnızca yazlık sitelerde oturan kişilerden 1.5 milyara yaklaşan maliyetle yapı kullanma izni istiyor. Davultepe köy içinde evlerin tamamı yapı kullanma iznine sahip değil. Bu durumun araştırılmasını ve belediyenin bu ayrımcı tavrını değiştirmesini bekliyoruz.
İzzet AKGÜL
BJK'tu kaka edilemez
KÖŞE yazarları taraflar arasında kutuplaşma yaratacak sözlerden kaçınmalı. Bazılar sözüm ona tribün terörünün üzerine gitmek adına, Beşiktaş’ı ve taraftarlarını aşağılayan yazılarla yangına körükle gidiyorlar. Şimdi BJK düşmanlığı moda. Utanç verici.
Beşiktaş taraflarının FB’ye ettikleri küfürlü sloganlar gündeme getiriliyor. İyi güzel de FB taraftarlarının BJK’ye ve GS’ye ettikleri küfürlü sloganlardan da örnek yok.
Yani bütün FB’liler sütten çıkmış ak kaşık gibidir, öyle mi?
Tribün terörü böyle eleştirilmez. Taraftarlar arasına, kutuplaşma yaratacak sözlerden kaçınmalı. Benim taraftarım iyidir, Beşiktaş’ınki tu kaka olamaz.
Stadyumlar boğa arenası değildir. Hakem hatalarıyla kabulleneceğimiz spor şölenidir, zaten futbol bunun için çok güzeldir.
Kim olursak olalım farklı renkleri de tutsak birbirimizi ‘insan olduğumuz için’ sevmek, saygı duymak zorundayız.
Aziz TEKDERELİ
Biliyor musunuz
BAKIRKÖY Belediyesi’ne sözleşmeli kadroya getirilmek istenen Turgay Akbal’ın ve Jaklin Horopsima Köse’nin 1. derece başkan yardımcılıkları atanması önerisine İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünce karşı çıkıldığını, Köse’nin SSK’dan 2000’de emekliği olduğunu ve Akbal’ın da hiç devlet memurluğu hizmetinin bulunmadığını...
Yazının Devamını Oku