12 Aralık 2004
<B>ÇOK </B>kişi dile getiriyor; <B>Gloria Jeans, Starbuck’s </B>vesaire gibi firmalar, <B>Türk </B>kahvesinin, <B>Türk</B> çayının öne geçmesini istemiyor; çünkü bunlar yerel üretimler. Bu ürünlerin kokusunun kazınması onların daha çok işine gelir. Bunlar, İrlanda işçisinin ürettiği ya da Amerikalı firmalarin tükettiği, adı kahve olan fakat çekirdek kahvenin % 40, aroma, ilave katkı, süttozu vesaire gibi nesnelerin % 60 olduğu hilkat garibelerini satarak globalizasyon ayağını zengin etmeye çalışan bir sistemin türevleridir.
İlla teknoloji lazım, hijyenik olsun deniliyorsa sağolsun artık Türk şirketleri de gerekli teknolojik yatırımı yaparak bu geleneksel lezzetlerimizi bize sunuyorlar; Telve makinesiyle kahve içiniz, Tiryaki ile çay demleyiniz, inanın lezzet, aynı lezzet.
Aslında bu şirketler nasıl bir gayya kuyusuna çomak soktular bir bilseler, bu işe girecek cesarete sahip olabilirler miydi diye düşünmüyor değilim.
Bu tarz geleneksel içkiler, ülkelerin Turizm ve Kültür Bakanlıkları tarafından teşvik edilir; çünkü bunlar bir ülkenin en ucuz propaganda malzemesidir.
Fransız Cognac’ı, İskoç Whiskey’si, Japon Sakisi diye uzar gider, İrlanda kahvesi, İngiliz çayı diye de eklenir. Şu an Türkiye’de Lipton İngiliz Çayı’nı, Gloria Jeans de İrlanda kahvesini çok güzel bir şekilde pazarlamaktadır; bu bir nevi Eskimo ülkesinde buzdolabı pazarlamakla aynı şeydir. Ama pazarlama kabiliyeti bizden daha gelişmiş olduğu için bize kahve diye laboratuvar ürünlerini, çay diye boyalı suları satmaktadır.
Ha bu arada bizim bakanlığımız da porselen bardakta çay servisi yapan hotellere 5 yıldız vermektedir.
Dünyada ince belli bardak, kahve fincanı sadece bizim kültürümüzde vardır. Bakanlık buna dikkat etmek zorundadır. Neticede Türk kültürünü korumak, bakanlığın asli vazifelerinden biridir.
Tugay TOYDEMIR
Zenginler salak mı
RECEP Re yazıyor: ADAM villasını satacaktı. Villa denizi uzaktan gören bir yerdeydi; Çamlıca yakınlarında bir yerde.
Villanın fiyatı 250 bin dolar ederdi. Emlakçılarla görüştü, ilanlar verdi; ancak bir türlü alıcı çıkmıyordu. Acilen de paraya ihtiyacı vardı.
Birden aklına, bu kez ‘1 milyon 250 bin dolara satılık villa’ ilanı verdi. Ve onlarca kişi aradı kendisini ve sonunda bu fiyata da sattı.
Sonra yakınlarına ‘Zenginlerin birçoğu salaktır. Başkalarının alamayacağı fiyatta mal satın aldıklarında, kendilerini diğerlerinden daha akıllı sanırlar’ dedi.
İstanbul’da kolay yoldan rant dediğiniz de budur.
Tarikatçı mı olalım
ADIYAMAN’ın Kahta İlçesi’nin Akıncılar Beldesi’nde memurluk yapıyorum. İlköğretim okulu, sağlık ocağı ve karakol bulunan 1500 nüfuslu beldemizde cep telefonları tam olarak çekmiyor. Biz memurlar Avea’nın kurumsal tarifesini almıştık. Ancak beldemizde çekmiyor. ‘Olabilir’ diyebilirsiniz ancak benim takıldığım konu şudur:
Bizim hemen yanımızdaki köyde üç cep telefonu operatörünün de baz istasyonu bulunuyor. Hem de üçü yan yana. Bu köyün belki ismini duymuşsunuzdur; Nakşibendi Tarikatı’nın merkezi olan Menzil Köyü’dür. Sırf oraya gelen ziyaretçiler mağdur olamasın diye buraya üç operatör de baz istasyonu kurmuştur. Ancak bizim yaklaşık 1.5 yıldır yaptığımız başvurulara cevap bile vermemişlerdir. Burda başta biz memurlar (öğretmen, asker, sağlık personeli) olmak üzere tüm vatandaşlar mağdurken onlar tarikatçılara hizmet etmeyi yeğlemektedirler. Onların bu tavırlarını duyurmak için sizin yardımcı olmanızı rica ediyorum.
Ö.A.
Domuza yasak mı var
TRAKYA’dan bir domuz çiftliği üreticisi soruyor. Domuza bu kadar düşmanlık niye... Neden bir domuz mezbahamız yok. AB’den tarih beklerken, Trakya’daki domuz üreticilerine ‘Hayvanlarınızı satmazsanız imha edeceğiz’ deniyor. Bir ilin İl Tarım Müdürü’nün, ‘Müslüman mahallesinde domuz satılmaz, hepsi kalkacak, boşuna ruhsat beklemeyin’ dediğinden Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül’ün haberi var mı? Türkiye’deki gayrimüslimler ve yabancı diplomatlar ne yiyecek?
Bakanın gücü yetmedi
‘Yalçın Bey, İkitelli’deki okurunuzum ben. Kaç kez yazdınız; OSB’deki kaçak inşaatı. Gecekondu işhanı dediniz, mühürlendi dediniz, AKP’nin torpili engel tanımıyor dediniz; OGB’lerin bağlı olduğu Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un size açıklama göndererek OSB’nin doğal başkanı olan İstanbul Valisi’ne yazı yazarak soruşturma açtığını söylediğini yazdınız. Ne oldu? Altı ay aradan sonra yeniden inşaata başlandı. Bu yerin sahibi gözüken Kahramanmaraşlı Halil İbrahim Kılıç’ın ne kadar güçlü olduğu anlaşılıyor; Organize Sanayi Bölgesi’nin arıtma sahasına kaçak inşaat yapabiliyor? Ne plan var, ne proje var ama kendisini bakanlığın üstünde sayabiliyor demek ki... İkitelli OSB Başkanı Yusuf Akgün’ün bütün bunlara gücü yetmedi; şimdi yerine getirilen atama başkan Temel Çoruh’u izleyeceğiz ne yapacak diye... Hadi Büyükşehir görmüyor, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay da görmüyor mu kaçağı...’
Başbakan Erdoğan, ‘Kaçak inşaatları en kısa sürede tek tek yıkacağız’ dedi de ne oldu sanki?
Biliyor musunuz
İSTANBUL’dan (Albayraklar) gelip AKP’den Isparta Belediye Başkanı seçilen Hasan Balaman’ın, İstanbul’dan tanıdıkları Zekeriya Eroğlu’nu danışman, Yaşar Ergüncan’ı Eğitim Müdürü, Cengiz Şimşek’i Temizlik Koordinatörü, Adnan Coşkunsu’yu İmar Müdürü ve Halil Kadar’ı Yol Yapım Müdürü görevlerine atadığını... BAKIRKÖY’de, partiye yönelik eleştirileri sebebiyle CHP İlçe Disiplin Kurulu’na ihraç istemiyle verilen Yakup Akyüz’ün (CHP İstanbul Milletvekili Halil Akyüz’ün kardeşi), Mustafa Sarıgül tarafından Şişli Belediye Başkan Yardımcılığı görevine getirildiğini... Kemal Özden’in başkanlığını yaptığı Ulusal Sanayi ve İşadamları Derneği’nin (USİAD) dün altı yaşına bastığını...
Yazının Devamını Oku 11 Aralık 2004
<B>‘BEN Gaziantep’</B>den arıyorum; gümrük işleriyle ilgili bir görevliyim.<br><br><B>Habur’</B>dan mazot kaçakçılığı aynen sürüyor. Vatandaşın cebine para girsin diye devlet bazı şeyleri görmüyor. En önemli sorun <B>şeker </B>ve <B>çay </B>kaçakçılığıdır. Bölge halkı yıllardır kaçakçılığa göz yumulması sonucu ‘Seylan’ diye bilinen çaya alıştı. Bizim Çaykur’un çayını içmiyor; ya da Seylan çayı ile harman yapıyor.
Çayın ithal vergisi yüzde 152’dir. Dolayısıyla kaçakçılık öne çıkıyor; zaten bu çayın tadı bölgede genel kabul gören bir şey oldu.
Gümrük kapılarında normal vatandaşın karşıdan getirdiği şekeri kaçakçılık sınıfına sokmak eğer doğalsa, Habur’dan çıkış yapıp Kilis Öncüpınar kapısından giriş yapan Kilisli TIR’ların getirdikleri kaçak mazota ne diyeceğiz?
Gariban vatandaşın Suriye’den 400 bin liraya 100-200 kilo şeker getirmesine işlem yapılırken, kapılarımız büyükler için yolgeçen hanı sanki...
Öncüpınar’dan her gün 250-300 TIR giriş yapıyor. Bu sınır kapısı; bilinen ‘oyunlar’ için kullanılıyor.
Daha da önemlisi... Birtakım kişiler, Mersin limanına transit adı altında tonlarca çay getiriyor; onlara Gaziantep’ten Irak’a göndermiş gibi işlem yapılıyor. Ve mallar Gaziantep’te birtakım depolarda boşaltılıyor, yerine saman sapları konulup Habur’a gönderiliyor! Tabii çay iç piyasaya, samanlar Irak’a...(Geçmişte aynı şekilde muz kaçakçılığı yapılıyordu.) Nitekim Habur’da bir memurun tesadüfen açtığı mallar içinde çay yerine hayvan dışkısına bulaşmış samanların çıktığını duyduk ama gazetelerde bir şey yazıldığını duymadık. Yoksa olay kapatıldı mı?
Ayrıca, gıcır gıcır getirilen tekstil makinelerinin vergisini düşük göstermek için ikinci el eşya olarak gösterilmesine ne demeli?
Yolcu beraberindeki küçük şeker kaçakçılığı olaylarının çok büyük gösterilerek böylece gümrüklerden kuş uçurtulmuyormuş gibi bir izlenim yaratılıyor. Ya büyüklerin yaptığı kaçakçılık; hangisi yakalanıyor ve mahkemeye veriliyor?
Bizler gerçek mazot, çay ve şeker kaçakçılarının da canının yanmasını bekliyoruz.’
Radyasyonlu mısır şekeri
KUZEY Irak’tan kaçak olarak sokulan tonlarca şeker gümrükte x-ray cihazından geçmek zorunda; dolayısıyla cihazın yaydığı yüksek dereceli radyasyona maruz kalıyor.
Getirilen şeker pancardan değil, mısırdan üretilen ucuz şeker; kilosu 400 bin lira; Türkiye’de ise 2 milyon... ‘Radyasyonlu şeker’ Tarım veya Sağlık bakanlıklarının hiç dikkatini çekmiyor mu?
Irak’ta Türkmen kalmadı mı?
IRAK’ta ocak ayında yapılacak seçim hazırlıkları sürdürülüyor. Irak’taki toplumun temsilcileri seçim için bir koalisyon oluşturdu. Şii lider Ayetullah Ali Sistani tarafından desteklenen koalisyon, seçimlere 228 adaylık bir listeyle katılacaktır. Şii liderler Irak’ın kontrolünü elde tutmak için çalışıyorlar. Bu hazırlıklar Al-Sadr tarafından desteklenmektedir. Saddam zamanında iktidarda olan Sünni grup ise katılmama planları yapmaktadır. Kürt gruplar ise tek bir liste ile katılma düşüncesindeler.
Benim merak ettiğim konu, orada Türkmen kalmadı mı? Onların hiçbir varlığı yok mu? Yoksa bizler konuyu ABD’nin şefkatli ellerine mi bıraktık? Sanıyorum Amerika başlangıçtan itibaren Türkmen varlığına sıcak bakmıyor. Türkmenlere hiçbir hak vermemek suretiyle, Türkiye ile anlaşamadığı konularda kendi tezlerini kuvvetlendirecek ve Türkiye’nin bölge siyasetindeki etkinliğini yine olumsuz kılacaktır.
Türk hükümeti, zamanı, ortamı geçtikten sonra demeçlerle yetinecek ve ABD’yi desteklemeye devam edecek, Türk şoförlerinin ölümünü seyredecektir.
Güzel bir dış politika örneği!..
Sercan ERDEM
Yeşil reçete
TÜRKİYE’de yeşil reçete ile satılan, hakkında birçok araştırma yapılan, araştırmalarda bağımlılık yaptığı belirlenen Xanax tablet, www.My-Medicare.com adresinden sipariş edilebiliyor. Sipariş edilen ilaçlar da adrese teslim ediliyor. Yetkililerin uyarılıp bu uygulamanın önüne geçilmesini istiyoruz.
Ayhan ÇİÇEK TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi
Zaten GB ile sağılıyoruz
İSTER eski siyasetçiler olsun, ister AB hayranı sözde aydınlar, hepsinin ortak yanı, şu meşhur Gümrük Birliği’ni (GB) hep bir başarı olarak göstermeleridir. 1995’ten beri ülkemizin 60-70 milyar dolar zararına olan bir anlaşmanın neresi başarıdır! Böyle bir anlaşma ancak, sömüren ile sömürülen ülke arasında imzalanabilir! Peki Türkiye, AB’nin sömürgesi midir? AB’ye tam üye olan 25 ülkenin hiçbirisi, neden tam üye olmadan GB anlaşmasını imzalamamıştır? Bugün yaşadığımız zorlukların temelinde bu anlaşma yatmaktadır. GB ile adamlar ipi boynumuzu geçirmişler, inek sağar gibi sağmaktalar. Bizi neden tam üye yapsınlar ki! Bizim politikacıların ise bunu bir başarı gibi göstermelerini kınıyorum.
Yalçın SERDENGEÇTİ
GÜNÜN SÖZÜ
‘PKK ve onun yandaşlarının etnik rövanşizmi ile AKP’nin ideolojik rövanşizm ibret verici bir şekilde örtüşmüştür.’
(DYP Genel Baş. Yard. Celal Adan)
Biliyor musunuz
ADALAR ve Çatalca Belediye Başkanları, ANAP’lı Coşkun Özden ile İsmail İp’in AKP’ye geçmelerinden sonra bir başka kentin belediye başkanının da AKP’ye transferinin gündeme geldiğini ancak bazı gelişmeler karşısında dondurulduğunu... ADA Dostları Derneği’nin önerisi ve Milli Eğitim Müdürü Mihriban Büyükaslan’ın çabalarıyla Burgazada İlköğretim Okulu’nun adının Sait Faik olarak değiştirildiğini... Fındıklı’da kurulan İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin bugün Başbakan Erdoğan tarafından açılacağını... DUMA İncelemeler Komisyonu Başkanı Aleksandr Dugin’in de konuşacağı ‘Avrasya Ekonomik İşbirliği Sempazyumu’nun bugün 10.00-20.00’da İ.Ü. İletişim Fakültesi’nde (Vezneciler) yapılacağını... İnsan Hakları Haftası nedeniyle İHD’nin başta İstanbul olmak üzere Ankara, Trabzon ve Aydın’da çeşitli eylemler yapacaklarını..
MESAJ PANOSU
BRİTİSH AİRWAYS Taksim Şubesi’nden 30 Kasım’da 18 Aralık için İstanbul-İngiltere iki kişi gidiş-dönüş bileti aldık. Ancak 2 Aralık’ta oğlumuz hastalandı; bir süre tedavisi gerekiyor. Bu durumda biletlerin iptal edilmesini istedik. Ancak yerimize başka birisini bulursak iptal edileceğini söylediler. Hastanelerde uğraşırken başka birini nereden bulalım. Böyle şaçma şey olur mu?
Ali POLAT
BÜYÜKÇEKMECE sakinlerinden; altyapısı 1970’lerden kalma elektrik problemimizle Boğaziçi Elektrik ne zaman uğraşacak?
ÖZELLEŞTİRME kapsamında bulunan Tekel’de çalışan ve emekliliğini hak etmiş memurlarız. Emekliliği daha önce hak ettiğimiz halde ekonomik nedenlerden dolayı emekli olamadık. Şu anda, Tekel’in geleceğinin olmaması, ayrıca emekli olmayanların meslekleriyle ilgisiz kurumlara gönderileceği gerçeği karşısında bir an önce emekli olmak istiyoruz. Tek isteğimiz, emekliliği yeni hak edenlere verilen yüzde 30 emekliliğe teşvik priminden faydalanmak istiyoruz.
TEKEL’den bir grup
Yazının Devamını Oku 11 Aralık 2004
‘BEN Gaziantep’den arıyorum; gümrük işleriyle ilgili bir görevliyim.Habur’dan mazot kaçakçılığı aynen sürüyor. Vatandaşın cebine para girsin diye devlet bazı şeyleri görmüyor. En önemli sorun şeker ve çay kaçakçılığıdır.Bölge halkı yıllardır kaçakçılığa göz yumulması sonucu ‘Seylan’ diye bilinen çaya alıştı. Bizim Çaykur’un çayını içmiyor; ya da Seylan çayı ile harman yapıyor.Çayın ithal vergisi yüzde 152’dir. Dolayısıyla kaçakçılık öne çıkıyor; zaten bu çayın tadı bölgede genel kabul gören bir şey oldu.Gümrük kapılarında normal vatandaşın karşıdan getirdiği şekeri kaçakçılık sınıfına sokmak eğer doğalsa, Habur’dan çıkış yapıp Kilis Öncüpınar kapısından giriş yapan Kilisli TIR’ların getirdikleri kaçak mazota ne diyeceğiz?Gariban vatandaşın Suriye’den 400 bin liraya 100-200 kilo şeker getirmesine işlem yapılırken, kapılarımız büyükler için yolgeçen hanı sanki...Öncüpınar’dan her gün 250-300 TIR giriş yapıyor. Bu sınır kapısı; bilinen ‘oyunlar’ için kullanılıyor.Daha da önemlisi... Birtakım kişiler, Mersin limanına transit adı altında tonlarca çay getiriyor; onlara Gaziantep’ten Irak’a göndermiş gibi işlem yapılıyor. Ve mallar Gaziantep’te birtakım depolarda boşaltılıyor, yerine saman sapları konulup Habur’a gönderiliyor! Tabii çay iç piyasaya, samanlar Irak’a...(Geçmişte aynı şekilde muz kaçakçılığı yapılıyordu.) Nitekim Habur’da bir memurun tesadüfen açtığı mallar içinde çay yerine hayvan dışkısına bulaşmış samanların çıktığını duyduk ama gazetelerde bir şey yazıldığını duymadık. Yoksa olay kapatıldı mı?Ayrıca, gıcır gıcır getirilen tekstil makinelerinin vergisini düşük göstermek için ikinci el eşya olarak gösterilmesine ne demeli?Yolcu beraberindeki küçük şeker kaçakçılığı olaylarının çok büyük gösterilerek böylece gümrüklerden kuş uçurtulmuyormuş gibi bir izlenim yaratılıyor. Ya büyüklerin yaptığı kaçakçılık; hangisi yakalanıyor ve mahkemeye veriliyor?Bizler gerçek mazot, çay ve şeker kaçakçılarının da canının yanmasını bekliyoruz.’Radyasyonlu mısır şekeriKUZEY Irak’tan kaçak olarak sokulan tonlarca şeker gümrükte x-ray cihazından geçmek zorunda; dolayısıyla cihazın yaydığı yüksek dereceli radyasyona maruz kalıyor.Getirilen şeker pancardan değil, mısırdan üretilen ucuz şeker; kilosu 400 bin lira; Türkiye’de ise 2 milyon... ‘Radyasyonlu şeker’ Tarım veya Sağlık bakanlıklarının hiç dikkatini çekmiyor mu?Irak’ta Türkmen kalmadı mı?IRAK’ta ocak ayında yapılacak seçim hazırlıkları sürdürülüyor. Irak’taki toplumun temsilcileri seçim için bir koalisyon oluşturdu. Şii lider Ayetullah Ali Sistani tarafından desteklenen koalisyon, seçimlere 228 adaylık bir listeyle katılacaktır. Şii liderler Irak’ın kontrolünü elde tutmak için çalışıyorlar. Bu hazırlıklar Al-Sadr tarafından desteklenmektedir. Saddam zamanında iktidarda olan Sünni grup ise katılmama planları yapmaktadır. Kürt gruplar ise tek bir liste ile katılma düşüncesindeler.Benim merak ettiğim konu, orada Türkmen kalmadı mı? Onların hiçbir varlığı yok mu? Yoksa bizler konuyu ABD’nin şefkatli ellerine mi bıraktık? Sanıyorum Amerika başlangıçtan itibaren Türkmen varlığına sıcak bakmıyor. Türkmenlere hiçbir hak vermemek suretiyle, Türkiye ile anlaşamadığı konularda kendi tezlerini kuvvetlendirecek ve Türkiye’nin bölge siyasetindeki etkinliğini yine olumsuz kılacaktır.Türk hükümeti, zamanı, ortamı geçtikten sonra demeçlerle yetinecek ve ABD’yi desteklemeye devam edecek, Türk şoförlerinin ölümünü seyredecektir.Güzel bir dış politika örneği!..Sercan ERDEMYeşil reçeteTÜRKİYE’de yeşil reçete ile satılan, hakkında birçok araştırma yapılan, araştırmalarda bağımlılık yaptığı belirlenen Xanax tablet, www.My-Medicare.com adresinden sipariş edilebiliyor. Sipariş edilen ilaçlar da adrese teslim ediliyor. Yetkililerin uyarılıp bu uygulamanın önüne geçilmesini istiyoruz.Ayhan ÇİÇEK TÜBİTAK Marmara Araştırma MerkeziZaten GB ile sağılıyoruzİSTER eski siyasetçiler olsun, ister AB hayranı sözde aydınlar, hepsinin ortak yanı, şu meşhur Gümrük Birliği’ni (GB) hep bir başarı olarak göstermeleridir. 1995’ten beri ülkemizin 60-70 milyar dolar zararına olan bir anlaşmanın neresi başarıdır! Böyle bir anlaşma ancak, sömüren ile sömürülen ülke arasında imzalanabilir! Peki Türkiye, AB’nin sömürgesi midir? AB’ye tam üye olan 25 ülkenin hiçbirisi, neden tam üye olmadan GB anlaşmasını imzalamamıştır? Bugün yaşadığımız zorlukların temelinde bu anlaşma yatmaktadır. GB ile adamlar ipi boynumuzu geçirmişler, inek sağar gibi sağmaktalar. Bizi neden tam üye yapsınlar ki! Bizim politikacıların ise bunu bir başarı gibi göstermelerini kınıyorum.Yalçın SERDENGEÇTİGÜNÜN SÖZÜ‘PKK ve onun yandaşlarının etnik rövanşizmi ile AKP’nin ideolojik rövanşizm ibret verici bir şekilde örtüşmüştür.’(DYP Genel Baş. Yard. Celal Adan)Biliyor musunuzADALAR ve Çatalca Belediye Başkanları, ANAP’lı Coşkun Özden ile İsmail İp’in AKP’ye geçmelerinden sonra bir başka kentin belediye başkanının da AKP’ye transferinin gündeme geldiğini ancak bazı gelişmeler karşısında dondurulduğunu... ADA Dostları Derneği’nin önerisi ve Milli Eğitim Müdürü Mihriban Büyükaslan’ın çabalarıyla Burgazada İlköğretim Okulu’nun adının Sait Faik olarak değiştirildiğini... Fındıklı’da kurulan İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin bugün Başbakan Erdoğan tarafından açılacağını... DUMA İncelemeler Komisyonu Başkanı Aleksandr Dugin’in de konuşacağı ‘Avrasya Ekonomik İşbirliği Sempazyumu’nun bugün 10.00-20.00’da İ.Ü. İletişim Fakültesi’nde (Vezneciler) yapılacağını... İnsan Hakları Haftası nedeniyle İHD’nin başta İstanbul olmak üzere Ankara, Trabzon ve Aydın’da çeşitli eylemler yapacaklarını..MESAJ PANOSUBRİTİSH AİRWAYS Taksim Şubesi’nden 30 Kasım’da 18 Aralık için İstanbul-İngiltere iki kişi gidiş-dönüş bileti aldık. Ancak 2 Aralık’ta oğlumuz hastalandı; bir süre tedavisi gerekiyor. Bu durumda biletlerin iptal edilmesini istedik. Ancak yerimize başka birisini bulursak iptal edileceğini söylediler. Hastanelerde uğraşırken başka birini nereden bulalım. Böyle şaçma şey olur mu?Ali POLATBÜYÜKÇEKMECE sakinlerinden; altyapısı 1970’lerden kalma elektrik problemimizle Boğaziçi Elektrik ne zaman uğraşacak?ÖZELLEŞTİRME kapsamında bulunan Tekel’de çalışan ve emekliliğini hak etmiş memurlarız. Emekliliği daha önce hak ettiğimiz halde ekonomik nedenlerden dolayı emekli olamadık. Şu anda, Tekel’in geleceğinin olmaması, ayrıca emekli olmayanların meslekleriyle ilgisiz kurumlara gönderileceği gerçeği karşısında bir an önce emekli olmak istiyoruz. Tek isteğimiz, emekliliği yeni hak edenlere verilen yüzde 30 emekliliğe teşvik priminden faydalanmak istiyoruz.TEKEL’den bir grup
button
Yazının Devamını Oku 10 Aralık 2004
<B>FRANSIZ </B>Cumhurbaşkanı <B>J.Chirac</B>’ın aksine iktidardaki sağcı Halk Hareketi Birliği’nin (UMP) Genel Başkanlığı’na yeni seçilen <B>Nicolas Sarkozy, Türkiye’</B>nin <B>AB </B>üyeliğine karşı çıkıyor. Türkiye’nin AB üyeliği için referandum fikrini ortaya atarken, Bulgaristan ve Romanya için ‘Onlar bizim kardeşimiz’ diyor.
AB Konseyi ve Parlamentosu’nda yıllarca parlamenter olarak görev yapan ANAP’ın eski bakan ve milletvekillerinden Bülent Akarcalı iki günden beri yazdıklarımızı okuduğunu ve bunun üzerine Sarkozy’ye ‘siyasi’ bir mektup gönderdiğini açıkladı. ‘Sarkozy’in partisinin AB’deki temsilcileri ile temas kurdum, onlara yanlış yaptıklarını, geçmiş liderlerinin yaptıklarını unuttuklarını söyledim. Aynısını Alman Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı Angela Merkel’e de göndereceğim’ dedi. ‘Yazdığınız gibi Meclis’in de devrede olması gerekir. Ne yazık ki, AKP ve CHP dışındaki partiler çöktüğü için onlar bir şey yapamıyorlar’ diye de ekledi.
Akarcalı mektubunda ‘Onca yıldan sonra neden bu tavır’ diyerek, biraz geriye giderek şöyle diyor:
- Türkiye’nin Ortak Pazar’la ‘Ortaklık Antlaşmasının’, zamanı geldiğinde tam üye olmak kaydıyla, Fransız Devlet Başkanı General de Gaulle ve Alman Şansölyesi Konrad Adenauer döneminde, 1963’te yapıldığını görürüz.
- De Gaulle, 1968’de Türkiye’ye yaptığı ziyaretinde Türkiye’nin Avrupa’ya ait olduğunu ve Avrupalı bir ülke olduğunu defalarca vurgulamıştır.
- 1987’de Özal hükümetinin tam üyelik başvurusu reddedilmemiştir.
- 1995’te Çiller hükümeti döneminde Türkiye, Gümrük Birliği’ne kabul edilmiştir.
- 1999’da Helsinki’de Başkan Chirac ve Başbakan Lionel Jospin’in şahsi ve aktif destekleriyle de Türkiye aday ülke ilan edilmiştir.
Bu süreç Fransa’nın da desteği ve sorumluluğu altında ve bütün AB ülkelerinin resmi politikaları sonunda gerçekleşmiştir.’
Akarcalı, Türkiye’ye davet ettiği Sarkozy’e şu soruları yöneltiyor:
‘Biz, Fransa’nın devlet başkanlarına inanmak saflığında mı bulunduk? Devlet başkanlarınızın uluslararası siyasi taahhütlerinin Fransız siyasetinde geçerliliği kalmamış mıdır? Bir gün başkan seçilirseniz size de mi inanmayalım?’
(Not: Sarkozy’nin Genel Başkanlığına seçildiği partinin kökü De Gaulle’e dayanır.)
Trakya’nın yeraltı suyu alarm veriyor
TRAKYA Üniversitesi ve Çorlu Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenlediği ‘Trakya Su Platformu’unda çok çarpıcı sorunlar ortaya çıktı; ‘Artık Trakya’nın bilinçsizce kullanılan yeraltı sularında kirlilik had safhaya geldi. Bölge yeni sanayi yatırımlarına kapatılmalı ve acilen tarımsal SİT alanı ilan edilmeli.’
Trakya sularının tespit, teşhis ve çözüm yollarının masaya yatırıldığı toplantıda bilim adamları suların tüketilmesi ve kirliliği üzerine vahim sayılabilecek konuşmalar yaptılar. Çorlu’nun nüfusu 250 bine yaklaştı; belediyenin açtığı yeni su kuyularında zehirli kimyasal atıklar, bazılarında da su yerine doğalgaz çıktı. Istranca derelerinin bir kanalla İstanbul’a Terkos Gölü’ne aktarılması sonucu yeraltı ve yerüstü suları beslenememeye başladı. Bunun için Çorlu’ya 70 km. uzaklıktan su getirilmesine çalışılıyor. Çevre Mühendisi Rüstem Çetinkaya’nın açıkça ‘Ergene ve Çorlu’nun yeraltı suları zehirlidir, saklamaya gerek yok’ diye konuşması karşısında herkes irkildi. Bugün çoğu tekstil fabrikası, 300-400 metreden su çekerek, yıkama yapıyor, kirli atıklarını da Ergene’ye veriliyor.
- Ortaya konan verilere göre; Çerkezköy-Çorlu ve Lüleburgaz arasında 680’e yakın ağırlıklı olarak tekstil ve 116 deri fabrikası bulunuyor. Trakya bölgesi Türkiye’nin yaklaşık %3’ünü oluşturuyor; buna karşılık ülke nüfusunun %20’sini barındırıyor. Kullanılabilir su miktarının 3.4 milyar m3 olduğu gerçeğinden yola çıkılırsa bölgede beş yıl içinde çok ciddi su sıkıntısı başgösterecek. Bir kilo kumaş üretmek için 250 litre suya gereksinim var. Çorlu yakınlarında bulunan iki cola fabrikasının günlük kullandığı su miktarı 85 bin m3...
NEREDE VALİLER
- Ve alınması gereken önlemler: Ergene havzasının geniş kapsamlı bir çevre planı ve çevre master planı hazırlanmalı... Su kaynaklarının kullanımında hukukun işlemesi... Trakya bölgesi yerel yönetimler düzeyinde örgütlenmeli ve Trakya Su ve Çevre Meclisi kurulmalı. Su temini için yeraltı sularını korumak amacıyla öncelikle yerüstü suları kullanılmalı; ruhsatlar denetim altına alınmalı... Atık suyun geri dönüşümü sağlanmalı (İsrail’de geri dönüşüm oranı %75)...
Keşke bu anlatılanları Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ Valileri ve Belediye Başkanları da izleseydi de, vahim tabloyu ilgili bakanlıklara sunabilselerdi. Trakya’nın yeraltı sularının kıymeti bilinmeli; gelecekteki bir su krizine karşı şimdiden hazırlıklara başlanmalıdır.
Yaşar Nuri gerekeni yaptı
TÜRKİYE’nin aydınlık yüzünün ve aydınlık İslam’ın Avrupa’ya tanıtılamadığını, bu arada Prof. Yaşar Nuri Öztürk ve Prof. Mehmet Aydın gibi bilim adamlarının üstlerine düşeni yapmadıklarını yazıyorsunuz. Aydın’ı bilmem ama bu söylediğiniz Yaşar Nuri’ye büyük haksızlık. Yaşar Nuri’nin, yıllardan beri tüm Avrupa’da özellikle Almanya’da Türklere ve Avrupalılara yüzü aşkın konferans verdiğini bilir misiniz? Aydınlık, çağdaş Türkiye’yi ve aydınlık İslam’ı anlattı. Benim yaşadığım Stuttgart’ta katıldığım konferanslarının sayısı 14’tür. Hepsi bu kadar da değil; Öztürk’ün, Almanca’ya çevrilen iki kitabı, 2002 Eylülü’nden 2004 Eylülü’ne kadar, Grupello Verlag’ın bestseller listesinde hiç aralıksız yer aldı. Alman Cumhurbaşkanı’nın bu kitaplarla ilgili olarak Öztürk’ü Ankara Büyükelçisi Schmidt aracılığıyla tebrik ettiğini basından öğrendik. Almanya’nın en büyük ve ciddi gazetelerinde makalelerine sayfalar ayrıldı, ARD TV’sinde Öztürk’le ilgili belgeseller yayınlandı. Türk medyasının bunlardan haberi olmadı ise yazık. Bu büyük beyinli, büyük yürekli insanın adını Türkiye asla öne çıkarmadı; tam tersine ádeta unutturdu.
Ahmet Cemil UZUN-STUTTGART
Biliyor musunuz
CİZRE’de 150 yataklı devlet hastanesi inşaatı işinde m2 maliyetinin yüksek olduğu, MEB’in yaptığı ve Kamu İhale Kurumu’nun iptal ettiği işlerin m2 fiyatı 300-350 milyon TL’ye gittiği halde yüksek bulunduğu hatırlatılarak durumun Şırnak Valiliği, Sağlık Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumu’na şikayet edildiğini... KKTC Ekonomi ve Turizm Bakanı Derviş Deniz’in, KTHY’nin Türk tarafının kendilerini tanımadığını söylediğini... Eski milletvekili, Yolsuzlukla Mücadele Derneği Kurucu Genel Başkanı ve Gözcü Gazetesi yazarı Tevfik Diker’in, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın danışmanlığına getirildiğini...
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2004
<B>GEÇMİŞ </B>iktidarların eski bir bakanı, <B>AB </B>konusunda dünkü ‘AB’ye kültür ve sanat yanımızı sunamadık’ yazısı üzerine benim de söyleyeceklerim var, diyor. Konuşmamızdaki çarpıcı görüşleri şöyle:
‘Verdiğiniz örnekler çok doğru... AKP kendi dışındaki çevrelere açılamıyor. Kötü niyetlerinden değil, ancak kendi yaşamlarının dışındaki dünyayı bilmiyorlar; iletişim kuramıyorlar.’
Türkiye’nin tanıtımının sistematik yapılması gerekiyordu, ama yapamadılar. Dışişleri Bakanı Gül’ün kurduğu bir ‘İletim Grubu’ vardı; hatta Tanıtım Fonu’ndan ilk başta buraya 10 milyon dolar, belki de daha fazlasını aktardılar. Sorun burada... Hani İletim Grubu Avrupa’ya ‘çıkarmalar’ yapacaktı?
ÖZAL NE YAPTI
Turgut Özal, çok çeşitli grupları toplayıp koştururdu; AKP böyle bir kampanya yapamadı. TÜSİAD dışında hiçbir meslek örgütü kendini organize edemedi. Sendikaların o kadar parası var; nerede barolar, mühendis odaları, tabipler ve esnaf odaları.. Bunların Avrupa’da itibarları da var; çünkü Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve insan hakları konusunda bu kurumların ciddi mücadele verdiklerini biliyoruz. Brüksel’e gittiğimde bana başka örgütünüz yok mu, TÜSİAD’dan bıktık artık, demişlerdi. Bu çok önemli... Sivil toplum kuruluşlarının bu etkinliklere katılmaması karşısında insanlar, acaba bunlar AB’yi desteklemiyorlar mı diye düşünür. Öyle değil tabii, bir girişimci siyasi anlayış yok. Aynı şekilde 100’e yakın devlet ve vakıf üniversitesi var; bunlar dışarda kaç toplantıya katıldı? Benim bildiğim hiçbir seferberlikleri olmadı.
ESKİ PARLAMENTERLER
Hükümetin STK’larına öncülük etmeliydi. Peki Meclis nerede?
1983’te Türkiye, Avrupa Konseyi’nden çıkarılınca Özal, 1980 öncesinde komisyonda görev almış eski parlamenterleri Brüksel’e kulis faaliyetlerine göndermişti... Altan Öymen, Uğur Alacakaptan gibi isimler, bu görevi severek yerine getirmişlerdi, ülkelerine sahip çıkıp kulis yapmışlardı.
Bugün de, Avrupa Konseyi’ni bilen Uluç Gürkan,Bülent Akarcalı, Ertuğrul Kumcuoğlu, Ersin Faralyalı, Jak Kamhi, Ayfer Yılmaz ve hatta Kámran İnan gibi tecrübeli eski parlamenterlerimiz var.
Bu temaslar henüz geçmiş değil, 17 Aralık’tan sonrasında daha gerekli. Çünkü bu tarihten sonra bizi provoke etmiş olacaklar; çok hazırlıklı olmamız, tuzağa düşmememiz gerekiyor.
Türkiye’nin aleyhine olanların daha da serbest atış yapacaklarını biliyoruz; çünkü oyunun kuralları böyle... Tuzağa düşmeyelim. Bir de onların taslağa koydukları her şeyi kabul edeceğiz anlamını da çıkartmamak lazım.
DEMİREL VE BAYKAL DA BRÜKSEL’E GİTMELİYDİ
Brüksel’e Deniz Baykal da gitmeliydi. Hatta Süleyman Demirel mutlaka olmalıydı. Rica ederek değil, zorlayarak götürülmeliydi. Hatta AB’ye hizmet vermiş siyasetçiler Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller gibi isimler, neden hiç akla gelmez. Başbakan Erdoğan bunu düşünebilirdi.
Tüm Avrupa’da tam bir pres yapabilirdik. TBMM Başkanlığı daha aktif hareket edip, Türk Parlamenterler Birliği Başkanı Hasan Korkmazcan’la işbirliği yapabilir, böyle bir mekanizma da harekete geçebilirdi. Ama bugün Avrupa Parlamentosu’nda PKK’lı ekipler, bütün komisyon toplantılarına dinleyici olarak katılıyorlar. Bunlara karşı eski parlamenterlerden bazılarını maaş vererek Brüksel’de oturtabilir, kulis çalışmalarını yürütebilirdik.
Bizde para yoksunluğu söylenemez, konseptimiz eksik. Dışişleri’nin İletişim Grubu ne yaptı; bu paraları nereye harcadı; bunların etkisini hissedemedik.
Özetle diyeceğim şu; Avrupa’da kararı siyasetçiler alır. Görüşmeleri şimdiye kadar işadamı ve diplomatlarımızla yaptık. (Kültür adamları elbette olmalı.) Diplomatlar, siyasetçilerle muhatap olamıyorlar. Çünkü siyasetçi onu dikkate almıyor. Dövüşen adamın sonra takdir edildiğini bilmemiz gerek. Bu da siyasetçinin işi...
AB’den vazgeçeriz Atatürkçülükten vazgeçmeyiz
CHP Genel Başkan Yardımcısı, Emekli Büyükelçi Onur Öymen’in önceki gün Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde ‘AB’ye Üyelik Süreci ve Hukuk Devleti Temel İlkeleri’ sempozyumunda yaptığı çarpıcı konuşma izleyenlerin büyük ilgisini çekmiş... Bir okurumuz ‘Lütfen bunu yayınlar mısınız?’ dedi... Biz de Öymen’e sorduk; o da anlattı neler söylediklerini:
‘Bizim AB üyeliğini desteklediğimizi, Türkiye’nin buna hakkımız olduğunu, zaten Türkiye’nin iktidar ve muhalefeti ile üyelik için elinden gelen büyük gayreti gösterdiğini, bu amaçla gerekli reformları yaptığını, ama bazı AB çevrelerinin hálá bize soğuk baktığını, ilgili hükümetlerde ve siyasi partilerde yeterli siyasi iradenin oluşmadığını, sıkıntıların bundan kaynaklandığını... Ancak ilgili komisyon raporlarında Türkiye’den olmayacak şeyler istendiğini... anlattım.
Hatta dün Brüksel’de düzenlenen bir konferansta önemli bir makam sahibinin çıkıp Türk hükümeti ile PKK’nın müzakere masasına oturmasını teklif ettiğini... ‘Tayyip Erdoğan isterse müzakereler için biz yardımcı oluruz’ dediğini... söyledim.
GERÇEKDIŞINI GÖĞÜSLEMEK
Nitekim gittiğimiz toplantılarda ve raporlarda, Atatürk’le ilgili eleştirel ifadelerle karşılaştığımızı, sanki Atatürk’ün ordunun siyasete müdahalesini teşvik eden kurallar koyduğu ve tedbirler aldığı yönündeki ifadeler olduğunu... Halbuki bunun tam tersi uygulamalar getirmişti Atatürk... İtham ettikleri Atatürk’ün 1923’te Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasete girmesini yasakladığını, 1924’te de, eskiden siyasete girmiş olanların ya siyaset yapmalarını ya da orduda kalmalarını istemiştir... Bunlar gerçek dışı şeylerdir. Hollandalı milletvekili Oslender’in Kemalizm’i eleştiri konusu yaptığı raporu bazı yerlerde elden ele dolaştırılıyor... Tepki göstermemek elde değil! Bizim katıldığımız bazı toplantılarda yabancı milletvekilleri, AKP’li arkadaşların önünde CHP’nin Kemalist çizgisinde ısrar ettiği sürece çağdaş bir parti olamayacağı yolunda görüşler ortaya atıyor. Biz bunları reddediyoruz; Atatürk’ün çağdaş dünya görüşünün, bütünleşmenin simgesi olduğunu düşünüyoruz... Bu amaçla Atatürkçülükten vazgeçemeyiz... Eğer bir gün Atatürk çizgisinden ayrılmamakla AB arasında bir tercih yapmaya zorlanırsak, hiç kuşkunuz olmasın Atatürkçü çizgimiz devam edecektir... Bu biçimdeki görüşleri ve verdiğim yanıtları aktardım.
DİCLE VE FIRAT
- Sizce AB’nin tehlikeli istemleri hangi noktalarda toplanıyor:
- Bir kere Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin omurgasını, Lozan anlaşmasını ve Atatürk döneminde oluşturulan azınlık sistemini değiştirmeye çalışıyorlar... Dicle ve Fırat nehirleri üzerindeki barajların ve sulama sistemlerinin, Türkiye’nin AB üyeliğinden sonra uluslararası bir yönetime sokmak istiyorlar. Abdullah Öcalan’ın yeniden yargılanması için yasa değişikliği yapılmasını istiyorlar... AB’nin hibelerinden yararlanacak ve Türk hükümetinin de katkısı ile oluşacak projelerde yabancı firmalar vergi ödemeyecek; Türk firması ödeyecek... Peki bu nedir? Anayasa’nın eşitlik kuralına aykırı şekilde kapitülasyonların hortlaması değil midir? Bütün bunlar AB raporunda var... Ne yazık ki, bazı çevreler bunları görmezlikten geliyorlar.’
Mesaj panosu
DOĞUŞ Üniversitesi’nde (Acıbadem) bugün 14.00-17.00’de ‘17 Aralık Senaryoları’ toplantısının konuşmacıları Mesut Yılmaz, Nilgin Cerrahoğlu, Ferai Tınç, Zeynep Göğüş ile Prof. Süheyl Batum ve Doç. Ali Çardakoğlu.
0216-327 96 31
Yazının Devamını Oku 8 Aralık 2004
<B>17 </B>Aralık öncesinde <B>Türkiye </B>olarak <B>AB </B>konusunda ikili temaslar dışında etkin ve ciddi bir tanıtım yaptık mı? Hayır. Siyasi ve ekonomik ilişkiler dışında <B>Türkiye</B>’yi kültür ve sanat anlamında tanıtan ciddi bir etkinlik, sunum gösteremedik, <B>Türkiye</B>’yi anlatamadık. Hangi sanatçımız, müzikçimiz, ressamımız, yazarımız, akademik adamımız Avrupa’da boy gösterdi? Çağdaş kadınlarımız kaç platformda söz aldı? TÜSİAD ve TOBB gibi birkaç sivil örgütün, o da yetersiz sayılabilecek faaliyetleri karşısında ‘Atatürk’ün çağdaş Türkiyesi’ni’ anlatamadık.
Bir dostumuzla konuşurken, bu konuda çok eksik bir yanımızı ortaya koydu. AKP hükümetini eleştirerek şöyle dedi:
‘Atatürk Cumhuriyeti’nin aydınlanma döneminin insanlarını, ürünlerini ne yazık ki, Avrupalılara yeterince göstermek açısından pek zayıf kaldık. Tanıtımda her şey siyaset ve ekonomi değil; ihmal ettiğimiz kültürel ayağı da var bunun...
Avrupa ülkelerine yapılabilecek bir ‘kültür çıkarma’sında, örneğin Panayot Abacı, Fazıl Say, Aydın Esen, Tuna Ötenel, Neşet-Nüket Ruacan, Ertuğrul Korkmaz, Gürer Aykal, Rengin Gökmen, Cem Mansur, Yıldız İbrahimova, Fatih Erkoç, nerede Güher-Süher Pekinel kardeşler, İdil Biret’ler, Suna Kan’lar, Tuluğhan Uğurlu’lular.. Nerede Anadolu Ateşi; Dansın Sultanları... Tarkan, Sertab Erener’le Avrupa gençliğine neden konserler düzenleyemedik.
NEREDE SANATÇILARIMIZ
Nerede İstanbul Senfoni Orkestrası, Sevda Cenap Ant Vakfı, Borusan Senfoni... Bale sanatçılarımız, Yıldız Kenter’ler, Genco Erkal’ları neden unutuyoruz? Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Çetin Altan ve Nedim Gürsel gibi yazarlarımızı, resmi heyetlerimiz giderken yanında götüremez miydi? Cumhuriyet döneminin romancılarının, şairlerinin kitaplarını tercüme ettirmek o kadar zor muydu? 17 Aralık öncesinde Başbakan’ın hemen açılmasını istediği, sadece bir Çağdaş Sanat Müzesi tanıtım için yeter mi? Bu anlamda İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Belçika’daki etkinliğini başka başkentlerde yaptıramaz mıydık?
Müzelerimizdeki kıymetli eserleri sergilemek üzere göndermek aklımıza gelmedi.
Eşlerinin başı açık olan Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın, Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. İzzettin Doğan veya İlahiyat Fakülteleri’ndeki başka aydın hocalarımız Türkiye İslamı’nı anlatamazlar mıydı?
Sorarım, hangi üniversitemiz Batılı üniversitelerle kültürel anlamda işbirliği yaptı?
Bırakın aydınlarımızı, ressamlarımıza, çizerlerimize, heykeltıraşlarımıza birer sergi de açtırmak zor mu?... Film haftaları da mı düzenleyemezdik; sinemacılarımıza görev verildi de kaçtılar mı?
Konser ve sergiler yetmez tabii; halka sunulacak sanatçımızın kaç plağı, CD’sini pazarlayabildik. Kaç akademisyenin, eleştirmenin yazısını yayınlatabildik Batı basınında.
BULGARLAR KADAR OLAMADIK
AKP hükümeti biliyor mu; AB’ye aday olan ülkeler sanat çıkarması yaparlar. Bulgaristan’ın Ekonomi Bakanı İngiltere’ye gittiğinde, bir yandan ekonomik görüşmeler yaparken beraberinde götürdüğü seçkin sanatçıların ‘Bulgar Haftası’nda Londra’nın altını üstüne getirdiklerini biliyor muyuz? Bunu Rumenler, Çekler ve öteki aday ülkeler de yapıyor.
Sadece Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül’ün çabaları tabii ki yetmez.
Kültür ve Turizm Bakanlığı hálá Türkiye’deki altı senfoni orkestrasının kadrolarını korumakta istekli davranmıyor. Turizm yatırımları kadar ülkemizin kültür ve sanat ayağını da düşünemez miydi Sayın Erkan Mumcu... Sözü geçen akil adamlarına, turistik, tarih ve kültürel mekanlarımıza davetler yapılamaz mıydı? AB gibi bir ideal için tanıtım pahalı ve zor işler değil ama esas olan bunu yüreklerde hissetmek... (Son Brüksel çıkartması olumlu ancak her kesimi kapsamadığı için yetersiz!) TOBB, Başbakan’a helikopter almak kadar Türkiye’yi tanıtım kampanyalarına önem verebilirdi.’
Türkiye’nin öteki yüzünü tanıtmakta çok geç kaldık; yazık da oldu. Bunlar uzun vadeli programlar olmalıydı; hiç olmazsa Eurovision’a verdiğimiz önem kadar!
Katrancı Hoca’yı susturun lütfen
BERLİN’de bir hocaefendi, ‘Kaynayan katran kazanları Hıristiyanları bekliyor’ diyor.
Sormak lazım hocaefendiye, sen kaç kez öldün, dirildin, kaç kez gittin-geldin de bunları biliyorsun diye... O kazanların altında kömür mü, odun mu, gaz mı yanıyordu? Uçağı, telefonu, televizyonu, bilgisayarı vs. bulan bilim adamlarını katran kazanına göndereceksin, sen de cennete gideceksin! Diyanet İşleri’nin bu hoca hakkında dini yanlış yorumladığı için soruşturma açmasını beklerim. Devlet Bakanı Tüzmen’in ‘Bizans ve Osmanlı çocukları’ gibi ucuz tartışmalara girmesine gerek var mıydı? Bu lafı söyledi, buradaki yorumları okudu mu? Avrupalıyı kuşkulandırıp sonra da AB’yi istemek olmuyor.
Mustafa BAKIR HAMBURG
G günü
BASINDA çıkan haberlerde AKP’nin kendisi ile ilgilendiği yazılan DYP İstanbul eski İl Başkanı Süleyman Soylu ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ sözü üzerine ‘Burada ateş de yok, duman da yok...’ diyor. Soylu ‘İki yıldır aktif siyasetin çok uzağındayım, G gününe kadar yine çok uzak kalacağım’ dediğine göre, siyaset kazanı nasıl kaynayacak diye yeni yıldaki gelişmeleri beklemek gerekiyor.
GÜNÜN SÖZÜ
‘AB ile müzakereler aşamasında olduğumuz bir dönemde eğitime baktığınızda, Türkiye’de üniversiteler bir yüksekokul ayarına, hatta bir lise ayarına düşmüştür.’
(Prof. Bülent Gültekin)
MESAJ PANOSU
EMİNÖNÜ Belediyesi’nden arkeolog Sema Kılınç’a yanıt: Sultanahmet, Torun Sokakta bulunan arsa 3 yıldır özel otopark olarak işletilmekteydi. Nevzat Er’in göreve gelmesinin ardından önceki yönetimler tarafından otopark olarak tahsis edilen bu arsa üzerindeki gecekondu yıkılmış, otoparkın kapatılması yoluna gidilmiştir. Bizans Sarayı kalıntıları bulunan arsayla ilgili proje sonuçlandırılmış ve tahsis amaçına uygun olarak açık sergi alanı yapılması için Milli Emlak’a başvurulmuştur.
MERSİN Pozcu karakolunun arkasındaki 2 balıkçının temiz bir görünüme kavuşması Yenişehir Belediyesi’nin görevi değil midir?
KARADENİZ’de dağıtılan afet paralarını öderken, ineği olmayan vatandaşlardan da ineği varmış gibi kesinti yapıldığını biliyor musunuz? İneği olmadığı halde varmış gibi kayıtlara geçilmiş. Bu kesilen paralar nereye gidiyor? Acaba ilçe müdürlüğüne mi? Cevap bekliyoruz.
T.F-ORDU
Yazının Devamını Oku 7 Aralık 2004
<B>DOĞU </B>Akdeniz Üniversitesi’nde (DAÜ) hafta sonu yapılan <B>‘17 Aralık Sonrası Senaryolar’ </B>konulu forumda, <B>Kıbrıs </B>konusunda siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan yol haritası sayılabilecek stratejiler saptandı. Avrupa liginde oynamak istiyorsak, sorunların çözümü de aynı ölçütlerle olmalıydı.
20 sayfalık bir metin halinde dün Lefkoşa’da açıklanan ‘Yol haritası’ndaki ‘senaryolar’ın, Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül başta olmak üzere Kıbrıs’ın Kuzey ve Güney’deki siyasetçilerine de gönderilecek. Arı Hareketi’nden Hakan Öncel, ‘17 Aralık öncesinde bu metni Brüksel’de dağıtacağız’ diyor.
Kıbrıs politikalarına yol gösterecek, siyasi anlamda iç ve dış dinamikler açısından ‘iyi’ ve ‘kötü’ senaryolar şöyle ortaya konuldu.
İYİ VE KÖTÜ SENARYOLAR
Bahçeşehir Üniversitesi’nden DAÜ’nün Kıbrıs Politikalar Merkezi Başkanı olan Yrd. Doç. Ahmet Sözen’e göre iki konu şöyle özetlenebilir:
- KÖTÜ Senaryo: Türkiye’nin müzakere süreci açık uçlu olarak başlar, Kıbrıs sorununa çözüm çabaları ağırlık kazanmaz. Türkiye yeterli insiyatifleri almaz ve her aşamada Rum yönetimi Türkiye’den ödün talep eder. Bu ödünler Annan Planı’ndan daha geriye gitmeyi içerir. Rum tarafı, Türkiye’yi tanıma konusunda zorlar.
- İYİ Senaryo: Türkiye’nin AB ile şartsız müzakereye başlar ve kısa sürede Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılır.
Kötü senaryonun iyileştirilmesi için çözümler de ortaya konulmuş çalışmalarda.
Siyasi eşitliğe dayalı, iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon ile Kıbrıs sorununun çözümü temel alınıyor. Annan Planı’nda ‘siyasi eşitlik ve iki devletin kurucu devlet olmaları’ unsurundan geri dönülemeyeceği vurgulanıyor.
Yrd. Doç. Ahmet Sözen, Türkiye’nin 17 Aralık öncesinde de yapabileceği bir şeyin olduğunu kaydederek, AB Sonuç Bildirge metnine Kıbrıs uyuşmazlığının çözüm adresinin BM şemsiyesi altında olması gerektiğine yönelik bir ibarenin eklenmesini, bu olmadığı takdirde bu girişimin 17 Aralık’tan sonra da her platformda sürdürülmesini öneriyor. BM’nin istenmesi, AB’de Rumların oyunlarına maruz kalmamak. Bu nedenle lobi çalışmalarına ağırlık vermek; ancak ‘Avrupa entegrasyonu esprisi’nden uzaklaşmamak; Türkiye ile Yunanistan arasında yumuşama ortamı sürdürülmeli... Sözen, ‘KKTC üzerinde Rumlar izolasyonları sürdürmek isterlerse Türklerin dirençi eskisi gibi artar. Ancak kaldırılırsa, ekonomi canlanacağı için insanlarımız kaçmaz’ diyor.
KKTC’YE 16 YENİ OTEL
KKTC’de ODTÜ yeni bir üniversite kuruyor, kampüs inşaatı bitmiş. Böylece 6 üniversitede öğrenci sayısı 50 bini aşacak önümüzdeki yıllarda. Beş yıldızlı 16 otel projesinden bazılarının temelleri yükseliyor. İsrailli bir yatırımcı grubu 80 milyon dolar getirmiş. İnşaat sektörü patlamış; tabii asıl önemlisi 17 Aralık sonrası ...
Önceki gün KKTC’de dikkatimizi çekti. Türk kadınlar, Atatürk’ün Türk kadınının seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 70. yıldönümünü Türkiye’deki kadınlarımızdan daha etkin şekilde kutlamışlar.
Çünkü yerel gazetelerdeki haberler bunu gösteriyor; bizim gazeteler ise aksini.. Paneller düzenlemişler, Atatürk, Zübeyde Hanım ve Dr. Fazıl Küçük’ün anıt ve büstlerine çelenkler koymuşlar, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılıklarını bildirmişler.
GÜNÜN SÖZÜ
‘TÜRKİYE’nin başka sorunu yokmuş gibi başkanlık sistemi gündeme getiriliyor. Sayın Demirel de getirmiş, onu da anlamadım. Türkiye’ye gerekmez, KKTC’ye gerekir. Ama Türkiye’de zararlı, çünkü demokrasi çok da iyi işler duruma gelmemiş.’
(Bülent Ecevit)
MESAJ PANOSU
‘AB üyelik Süreci ve Hukuk Devleti Temel İlkeleri Sempozyumu’ Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde gün boyu sürecek. Konuşmacılar sırasıyla Prof. Süheyl Batum, E.Hakim Tuğgeneral Fahrettin Demirağ, Mehmet Soysal, Prof. Feridun Yenisey, Doç. Ayşe Nuhoğlu, Prof. Bozkurt Güvenç, Hikmet Bila, Prof. Alpaslan Işıklı ve Milletvekili Onur Öymen...
Yazının Devamını Oku 5 Aralık 2004
<B>KIBRISLILARI </B>bile şaşırtan bir hava sıcaklığı var. Aralık ayında böyle sıcak pek hayırlı değildir. <B>Magosa </B>dökülüyor, çevre kirliliği de aynı şekilde. Otelimizin bitişiğinde, 1974’ten beri kapalı olan <B>Maraş </B>bölgesindeki otellerin görüntüsü eski <B>Beyrut</B>’u hatırlatıyor.
Annan Planı’nı Rumlar kabul etseydi, bugün kapalı olan Maraş’taki oteller çoktan açılmış olacaktı. Aynı şekilde AB’nin vereceği 259 milyon Euro da KKTC’ye verilmiş ve altyapı çalışmaları için harcanmaya başlanmış olacaktı. Magosa Limanı uluslararası taşımacılığa açılacak, Ercan Havaalanı’na dış ülkelerden direkt uçuşlar yapılacaktı.
Bunların hiçbiri gerçekleşmiş değil. 17 Aralık’ı Türkiye kadar Kıbrıs Türkleri de bekliyor. Bölgenin en büyük üniversitesi olan ve 15 bin öğrencinin okuduğu Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde dün 3. Kıbrıs Forumu çerçevesinde ilginç bir toplantı başladı. Kıbrıs Politikaları Merkezi’nin düzenlediği toplantıda ‘17 Aralık Sonrası Senaryolar’ başlığı altında ‘Kıbrıs bugün nerede ve ne yapılması gerekiyor’ sorularına yanıt arandı.
Eski Dışişleri Bakanı Emekli Büyükelçi İlter Türkmen başta olmak üzere Türkiye’den Can Baydarol, Prof. Kemal Kirişçi, Doç. Melek Fırat, Doç. Gülden Ayman, Prof. Onur Kumbaracıbaşı ve Arı Hareketi Koordinasyon Kurulu üyesi Hakan Öncel’in katıldığı forumda ilk oturum Kıbrıs’la ilgili temel metinlerden hareketle düzenlendi. Dr. Kudret Özersay, KKTC Başbakanlık Uyum Komisyonu Başkanı Erhan Erçin ve Ticaret Odası Başkanı Ali Erel, Annan Planı’ndan yola çıkarak AB’nin Türkiye’nin önüne koymaya çalıştığı engeller üzerine çarpıcı konuşmalar yaptılar.
ÇÖZÜM: BM DENETİMİNDE ANNAN PLANIKKTC Tarım ve Orman Bakanı Raşit Pertev de hükümet adına konuşurken, ilginç saptamalar yaptı:
Yazının Devamını Oku