22 Aralık 2004
<B>SON </B>yıllarda <B>Çin’</B>den ithal edilen ve ücretsiz dağıtılan yerli kömürlerin kullanmıyla zehir solumaya başladık.
Hava kirliliği konusunda 2003 yılına kadar çok hassas olan Çevre ve Orman Bakanlığı, 2003 yılından sonra kalitesiz kömür ithalatını ve kalitesiz yerli kömür kullanımını teşvik edici standart değişikliklerini içeren genelgeler yayımlayarak Türkiye’nin gündeminden çıkan hava kirliliğini yeniden gündeme getirmiştir. Bu anlamda kanserle mücadele için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekecektir.
Çin’de üretilen ve hava kirliliği ile ilgili standartlara göre ithalatı yasak olan bu kömürlerin ithalatına neden müsaade ediliyor?
Bu kömürleri ithal eden firmaların isim ve kayıtları bakanlıkça bilindiği halde bunların faaliyetlerine neden engel olunmuyor? Özellikle bu tip kömürleri taşıyan gemilerden analiz yapılmak üzere alınan kömür örneklerinin gerçekte gemideki kömürden mi yoksa daha önceden analiz için hazırlanmış numuneden mi alınıp alınmadığını araştıracak bakanlığa bağlı denetim birimleri var mı? Eğer varsa bu birimler bugüne kadarki tespitlerinde herhangi bir cezai yaptırım uyguladılar mı?
Hava kirliliğini önlemek amacıyla ithal kömüre getirilen şartlar, kömür yerli olunca neden uygulanmıyor?
Yazının Devamını Oku 21 Aralık 2004
<b>MUSUL’</B>da beş polisimiz şehit edildi; yüreğimiz yanıyor. 1. Ordu Komutanı Orgeneral <B>Hurşit Tolon, ‘</B>Bu olay burada kalmayacak, biz de bu durumu not ediyoruz’ demişti. Yani, <B>ABD’</B>yi işaret ediyordu. ABD Dışişleri Sözcüsü R. Boucher, Patriğin ‘Ekümenik patrik’ sıfatıyla verdiği davete Ankara’daki siyasetçilerin katılmaması üzerine ‘Bunu not ettik’ demişti.
Olayın perde gerisini anlayabilmek için biraz geriye gidiyoruz.
Aydınlık Dergisi’nde (23.5.2004), ‘Mossad’ın Irak’taki suikast timleri’ başlıklı bir haber yer aldı. Uğur Yıldırım imzalı yazıda, İsrail’in Irak’ın kuzeyinde Kürtlere komando eğitimi verdiği ve eğitilen peşmergeleri Iraklı direnişçilere ve komşu ülkelere karşı kullandığı anlatılıyordu. Bundan bir süre sonra Pulitzer ödüllü, Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, New Yorker’da, İsrail’in Irak’ın kuzeyinde peşmergelerden komando birlikleri kurduğunu yazıyordu. Yani Yıldırım’ın haberinin bir benzeriydi. Biz de 23.12.2004 tarihinde buna dikkat çeken bir yazı yazarak şöyle dedik:
‘Aydınlık’ta İsrailli bir albay komutasında 4-5 kişilik gruplar halinde kurulan suikast ve sabotaj timlerinin faaliyetleri sıralanıyordu. Türkmen ‘Altınköprü’ gazetesi sahibi Ali Ekrem Köprülü’nün bu timlerce nasıl öldürüldüğü anlatılıyor; Silopi’de görev yapan Amerikalı albay Martin’in de bu timlerle bağlantılı olduğu iddia ediliyordu. ‘Tezgah’ı, Amerikalı bir gazeteci yazınca manşet oluyor, genç bir Türk gazetecisinin haberi ise görmezlikten geliniyor.’
Musul’daki olayın adresi bu aktardıklarımızda bellidir.
AKP AB’de kararlı değil
ANAP eski Başkanı Mesut Yılmaz kısa bir aradan sonra önceki akşam Habertürk ‘Basın Kulübü’ne yeniden çıkarak Brüksel Zirvesi sonrası ‘çarpıcı’ açıklamalar yaptı.
‘Hükümetin, AB konusundaki çabasının sonucu bu olmamalıydı’ diyen Yılmaz, verilen tarihi zafer olarak görmüyor.
AKP için şu değerlendirmeyi yapıyor:
‘Ben AKP’nin bu işi sonuna kadar götürme kararlılığında olduğunu sanmıyorum. Böyle bir niyetleri varsa da gerçekleştireceklerine ihtimal vermiyorum.
Çünkü AKP bugüne kadarki tavrıyla, ki Kızılay’daki gösteri ile popülist bir parti olduğunu gösteriyor, bu müzakere sürecini sonuçlandırıp AB’nin sağladığı kıt imkanlarla varabilmesi çok büyük siyasi riske girecektir.
Böyle zor konular seçim kaybetmeyi göze almayı gerektirir. Avrupa’da hep böyle olmuştur.
AKP bunu göze alamayacaktır; çünkü bu süreci kendisini de koruyan bir zırh olarak görmektedir.
Tam üyelik gibi aşırı istek içinde olduklarını sanmıyorum.
Bu AB’nin işine de gelecektir. İçinde olmayan yanında olan bir sonuç; limana çıkmayıp şamandıraya bağlı bir konum biçimidir.
Ben olsam, müzakereleri orada dondurur, bırakır Türkiye’ye gelirdim.
Kıbrıs sorunu çözülmeden müzakerelere başlanmamalıdır. Bu kadar ağır bir ipotek ağır bir hezimet medya aracılığı ile millet tarafından zafer olarak algılanıyor. Dikenli bir yola girilmiştir. Bu yol haysiyet kırıcı bir yoldur.’
Yılmaz, ‘entelektüellerin durumuna da şaşırdığını’ belirterek, ‘Zafer çığlıkları atıyorlar. Onlar, ilişkilerin kopmamasını, AB’ye bitişik kalmasını, Türkiye’nin bir yörünge kaybına uğramamasını kazanç olarak görüyorlar’ dedi.
İMZA TARTIŞMASI
Başbakan Tayyip Erdoğan dün Meclis’te tartışma konusu olan imza için şöyle dedi:
‘(Brüksel’de) Burada imzalanan bir şey yoktur, sadece burada AB dönem başkanlığının aldığı karar vardır. Burada herhangi bir imza atılmaz. Bunu bilmiyorsunuz; Başbakan muhatabı olursa imzalar ancak. Muhatap Devlet Bakanı olduğu için imzayı Beşir Atalay attı.’
Anlamıyorum!
KEDİ yavrusu öldürülse insan rahatsız olur... Bizim vatan evlatlarımız hunharca öldürülüyor. Ankara’dan ses yok! Nerede bu ülkenin istihbaratı? Bu katillerin gerçek kimliklerini neden öğrenemiyoruz. 70 milyon Türk bilmiyor mu ki MİT istese Irak’ta habersiz kuş uçurtmaz... CIA biraz bilgi alabilmek için hergün kapıları tırmalar... Ama neden böyle değiliz anlayamıyorum!
Aslında anlıyorum da, anlamıyorum...
Ozan ÇALLI
Rekabet ortamı sağlanmadı
SANAYİ ve Ticaret Bakanlığı Küçük Sanatlar Sanayi Bölgeleri ve Siteleri Genel Müdürlüğü’ne...
Tarsus OSB Başkanlığı’nın 2. OSB’nin 300 hektarlık imar planı ve harita mühendislik hizmetlerinin ihalesinin yapılacağını 4.12. 2004 tarihinde öğrendik. Yaptığımız girişimlerin sonucu böyle bir ihalenin olmadığı yönünde oldu. OSB Müdürü ile görüşme talebimiz çeşitli bahanelerle geri çevrildi. 9.12.2004’te yazılı olarak ihaleye teklif vermek istediğimizi bildirdik ve cevap alamadık. İhalenin 13.12.2004’te yapıldığını öğrenmiş bulunmaktayız. İhalenin 100 milyar civarında yapıldığını öğrendik. Bize 16.12.2004 tarihinde kurum kriterlerine göre ihale yaptıklarını belirttiler; peki hangi yasalara göre... Benzer ihaleler İller Bankası, belediyeler ve OSB Başkanlıkları’nca yapılmakta, muhammen bedel üzerinden yüzde 80’e varan tenzilatları bulmaktadır. Türkiye’de bizim gibi bu işleri yapabilecek yüzlerce firma varken neden üç firmadan teklif alınarak ihale gerçekleştirilmiştir. Konunun incelenerek ihalenin iptal edilip, rekabet ortamı sağlanarak yapılmasını arz ederiz.
Halil GÖK-Karadeniz Teknik Mühendislik Ltd.Şti.
GÜNÜN SÖZÜ
‘(Hükümete) 17 Aralık’ta imzaladığınız şartlara göre, AB’ye tam üye olarak girmemiz mümkün değildir. AB ile ‘özel ilişki’ye doğru gidilmektedir. 40 yıldır bulamadığımız çözümü siz 10 ayda mı bulacaksınız? Güney Kıbrıs’ı tanırsanız Londra ve Zürih Anlaşmaları’nı ortadan kaldırmış olursunuz.’
(CHP Genel Başkanı Deniz Baykal)
MESAJ PANOSU
ABİDİN Pak Öğretmenevi, İstanbul’un en güzel öğretmenevi. Öğretmenevi Müdürünü görevden aldılar. Dört müfettiş denetledi bir şey bulamadı. Şimdi müdür yardımcıları görevden alınmak isteniyor. TEDAŞ’a 10, İSKİ’ye 53 milyar borcunuz var diye... Fakat bu kurumlardan herhangi bir uyarı gelmedi. Borçların faizi 14 milyar tutuyor. Faizleri siz ödeyeceksiniz diye görevden almak istiyorlar. Türkiye’nin hangi Öğretmenevi’nde faturaları öğretmenler ödüyor? Bir grup öğretmen
BAHÇELİEVLER
BOSTANCI-Kadıköy güzergahını (Minibüs Caddesi) kullanan minibüslerin korna seslerinden bıktık. Geç saatlere kadar her yerde kornalarına abanan şöforlere dur diyecek kimse yok mu?
Murat TAN
BAHÇEŞEHİR’de 16 köpek öldürüldü diye hayvanseverler belediyeyi bastı. Bağlarbaşı Gümüşyolu Caddesi’nde oturuyorum. İşten eve gece saat bir de dönüyorum. Sokak köpeklerine rastlamamak için alt sokakları kullanıyorum. Üsküdar Belediye’si barınağın kapasitesinin dolduğundan ve hayvanseverlerin barınağı bastıklarından şikayetçi. Evime ısırılma korkusuyla gitmekten bıktım!
Doğan GÜVEN-ÜSKÜDAR
BARTIN Kurucaşile ilçesinde geçen kış çıkan bir fırtınada limanımız dalgalar nedeniyle tahribata uğradı ve harabe bir görünüm halini aldı. Belediye başkanının, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ve bazı milletvekillerini ilçemize davet edip tahribatı göstermesine rağmen liman ile ilgilenen olmadı.
Kazım SEVİM
Yazının Devamını Oku 19 Aralık 2004
<B>BRÜKSEL’</B>den akşamüzeri <I>(dün)</I> dönüyoruz. <B>Conrad Otel </B>boşaldı. <B>İstanbul Conrad Oteli’</B>nden gelen <B>Rus </B>kökenli Müdür <B>Ivan Hiel, ‘Elhamdülillah... bu işi atlattınız’ </B>diyor.Avrupa Konseyi’nin binası öğle saatlerinde ancak temizleniyor. Canlı yayın araçları gitmiş. Herkeste bir rehavet, aynen hamamdan çıkılmış gibi... Birkaç kafede Türk gazeteciler kahve içerek Brüksel’i az da olsa tanımak istiyorlar, bitpazarını geziyorlar. Brüksel’in ünlü Sablon Meydanı çam ağaçlarıyla süslenmiş, Avrupa Noel’e hazırlanıyor.
AB nezdindeki daimi temsilcimiz Oğuz Demiralp, diplomatları uğurlarken bizlere ‘Merak etmeyin, yola devam...’ diyor... Bir başka diplomat ‘Aldıklarımıza ve verdiklerimize bakıyoruz; ama elimizde bir tarih olması önemli değil mi?’ diye konuşuyor.
Brüksel’in özeti, ‘Avrupa bize önce ölümü gösterdi, sonra sıtmaya razı etti!’
BRÜKSEL’ İN TÜRK TEMİZLİK BAKANI
Biz bu arada bir Türk bakanı tanıtalım:
Belçika’da yerel yönetimlere seçilmiş 25 belediye meclis üyesi Türk bulunuyor; bunlardan dördü belediye başkan vekilliği görevinde... İki de bölge milletvekili var. Bunlardan biri Emin Kır; ailesi Emirdağ’ın Keçili Köyü’nden ve 1967 Brüksel doğumlu... Brüksel yöresindeki hükümetin Sosyalist Partisi’nden (Valon) Devlet Bakanı olmuş. Görev alanını ‘temizlik, tarihi yapıların korunması, sosyal işler ve spor’ olarak tarif ediyor. ‘20 Ocak’taki Kurban Bayramı öncesinde Müslümanların başıbozuk kurban kesmelerini kontrol altına alacağını’ söylüyor.
Avrupa’nın başkentinde bayramda kesilen hayvan sayısı 10 bin dolayında, bunların bir bölümü evlerin banyolarında kesiliyormuş. Artık bu yönteme son vermek istiyormuş hükümet; belediyeler aracılığıyla yeni kesim yerleri hazırlanmaya başlamış.
Emin Kır, Avrupa’da camilerle ilgili ilk kez yeni bir uygulamadan söz ediyor:
‘11 Eylül’den sonra Belçika, Müslüman azınlıklarla yeni yeni barışıyor. Musevi ve Hıristiyanlara tanınan haklar Müslümanlara da tanınıyor. Çıkaracağımız kanunla, cami imamlarının parası bütçeden karşılanacak.’ (Yasa, F. Meclis’ten önceki gün çıkmış.)
Belçika’da 140 bine yakın Türk’ün 60’ı Diyanet İşleri’ne ait olmak üzere 80 camisi var. Ülkede tüm Müslümanların sayısı başta Faslılar olmak üzere 400 bin; toplam cami sayısı da 240’a ulaşmış. Bütçeye 5 milyon Euro imam maaşı konulmuş. ‘Bir taraftan din eşitliği sağlanırken, bir yandan da camiler kontrol altında tutulmuş olacak böylece’ diyor Kır...
ÖĞRENCİLERE RESTORASYON DERSİ
Türkiye’de olması arzulanan çevresel birçok uygulamayı ilgiyle dinliyoruz. Tarihi yapıların restorasyonu için 11 milyon Euro ayırdığını, bu arada Brüksel’deki çeşitli dönemlere ait mimari yapıların her öğrenim döneminde iki gün süreyle gezilip tanıtılmasında 12-18 yaş öğrencilerinin mecbur tutulduğunu söylüyor. Kır,‘Öğrencilere hem yapıları tanıtacağız, hem de restorasyon işlerini sevdireceğiz. Belki o öğrencilerden bazıları ilerde restoratör olabilir düşüncesiyle...’ diye konuşuyor.
Belediyeler ve mimar odaları böyle bir projeyi kendi bölgelerinde uygulamayı düşünür mü? İsteyen Kır’dan bilgi alabilir. (0032-499 588 333) Bir başka projesi de futbol sahalarında artık çimin yerine sentetik çim döşenmesi. Yağışlı havalarda 3-5 maçta bozulan zeminde her an maç yapma olanağı sağlanıyormuş. Bir stat zemininin sentetik çimle döşenmesinin maliyeti 500 bin Euro tutuyormuş. Bunun yüzde 60’ını bakanlık olarak karşılıyorlarmış. Bu arada Kır’ın yanında hemşerisi Afyon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Emin Güzbey var. ‘Siz de AB için mi geldiniz?’ diye soruyoruz.
‘Hayır. Emirdağlılar için geldim. Bizim sorunumuz başka. Emirdağlılar, daha yakın olduğu için Eskişehir’e yatırım yapıyorlar... Artık kendi illerine yatırım için yönlendiriyoruz. Nitekim bazı Emirdağlıları Afyon’a yönlendirdik’ diyor.
İz bırakanlar
AB ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararının alınmasıyla birlikte bu süreçte katkısı olan devlet adamlarımızı, bürokratlarımızı da hatırlamak, onlara emeklerinden dolayı teşekkür etmek gerekiyor.
Belki Türkiye’nin Avrupa ile bütünleşmesinin en hararetli savunucusu olan ve 1958 yılında AET ile ilk resmi ilişkiyi tesis eden Demokrat Parti döneminin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile başlamak gerek. Ardından 1963 yılında Başbakan sıfatıyla Türkiye ile AET arasındaki ortaklık anlaşmasını imzalayan İsmet İnönü’yü hatırlatmak gerekiyor.
Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in 1970’li yıllarda başbakan oldukları dönemde Türkiye-AET ilişkilerinin parlak bir dönemi olmadı. Ancak her ikisi de 1990’lı yıllarda işbaşına geçtiklerinde AB ile ilişkileri savundular. Onların AB karşısında oynadıkları rolle ilgili yargıyı ileride tarihçiler verecek.
Kuşkusuz 1987 yılında tam üyelik başvurusunu yapan dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın çok ayrı bir yeri var.
Başbakanlarla devam edersek, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in katkılarını belirtmek gerekiyor. Dışişleri bakanları arasında da İhsan Sabri Çağlayangil, Hasan Esat Işık, Hayrettin Erkmen, Prof. Turan Güneş, Vahit Halefoğlu, Ali Bozer, Murat Karayalçın, Hikmet Çetin, İsmail Cem’in isimlerini altını çizerek vurgulamak gerekir.
Bu yolda en çok emeği vermiş olanlar ise Dışişleri mensupları. AB ile ilişkiler konusunda 1950’li yıllardan itibaren rol oynamış belli başlı Türk diplomatlarını sayarsak akla hemen şu isimler geliyor: Oğuz Gökmen, Tevfik Saraçoğlu, Kamuran Gürün, Semih Günver, Suat Tuygan, Cenap Keskin, Sönmez Köksal, Nazif Cuhruk, Şükrü Elekdağ, Tanşuğ Bleda, Pulat Tacer, İlter Türkmen, Oktay İşcen, Adnan Bulak, Özdem Sanberk, Cem Duna, M.Ali İrtemçelik, Yaman Başkut, Yıldırım Keskin, İsmet Birsel, Yalım Eralp, Volkan Vural, Faruk Loğoğlu, Uğur Ziyal, Volkan Bozkır, Ahmet Acet, Oğuz Demiralp.
Brüksel’de 17 Aralık kararlarının alınmasında etkili olan diplomatları da hatırlatalım: Uğur Ziyal, Oğuz Demiralp, Murat Sungur, Ali Tuygan, Ertuğrul Apakan ve Oğuz Demiralp.
Sivil toplum temsilcileri arasında da Ertuğrul Soysal, Meral Gezgin Eriş, Jak Kamhi ve Arzuhan Yalçındağ’ın da ayrı bir yeri var. Unuttuğumuz başka isimler varsa af ola...
Yılbaşı yanılgısı
HER yıl, yılbaşı yanlış anlaşılıyor ve bunun bir Hıristiyan bayramı olduğu sanılıyor. Hıristiyan bayramı, 24 Aralık’ı 25’e bağlayan, adına Noel denen ve İsa’nın doğum gecesini kutlama bayramıdır. Yılbaşına yakın olduğu için, doğum demek olan Noel gecesiyle karıştırılmamalı ve halkımıza yanlış bilgi verilmemelidir. Yılbaşını, bu yanılgıya kapılmayan bütün dünya kutlar.
Haluk TARCAN
GÜNÜN SÖZÜ
‘Başarının sayısız babası vardır, yenilgiyse yetim kalır.’
(Alexander Kaufman)
Yazının Devamını Oku 18 Aralık 2004
<b>TÜRKİYE AB </B>Karma Komisyonu Eşbaşkanı Hollandalı Yeşiller Partisi’nden <B>Joost Lagendijk</B>, <B>Conrad </B>Oteli’ndeki <B>Türk </B>siyasetçilerine verilen kokteyldeki konuşmasını böyle bitiriyordu:
‘Güzel bir metin çıkacak, her iki taraf da mutlu olacak.’ Yani, 17 Aralık’la ilgili kararın olumlu sonuçlandığını bir gece önce müjdelemek istiyordu.
Bu sözleri, davetliler tarafından içten bir şekilde alkışlanıyordu.
Yüzler gülerken, bu saatten sonra Konsey’de sürdürülen görüşmelerden gelen haberler endişe kaynağı olmaya başlıyor.
Kıbrıs konusundaki dayatmalara karşı Tayyip Erdoğan’ın direndiği söyleniyor. Bir AKP’li milletvekili, ‘Merak etmeyin iş çözülecek diyorum’ diyerek çevresini teselli etmek istiyor.
Yazının Devamını Oku 17 Aralık 2004
AVRUPA’nın başkenti Brüksel’e gayet güzel bir havada indik, akşam üzeri ise yağmur başladı. Trafik İstanbul’dan farklı değil, havaalanından otele 1.5 saatte gelebildik.Bütün köşebaşlarını Türkler tutmuş sanki; siyasetçisi, bürokratı ve gazetecisiyle. Tam bir AB çıkarması sayılabilir. Kentin ünlü Conrad Oteli bu kadar kalabalık bir ülke vatandaşlarını ağırlamamıştır... Avrupa Konseyi’nin bugün açıklanacak kararından önce olumsuz dayatmalara karşı muhtemel bir savunma hattı sanki.Otele girdiğimizde Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, inanılmaz bir diplomatik trafik içindeydiler. Başbakan arkadaşlarıyla sabaha kadar çalışmış. Öğle saatlerinde de İtalya Başbakanı Berlusconi ile görüşüyordu. Asansörün başında kalabalık bir medya ordusu az sonra otelden çıkıp Avrupa Konseyi’ne geçecek olan Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ı bekliyor. Türkiye’de hep rahatsız olduğumuz bilinen itişip kakışma yok; zaten çoğunluğunu Fransız gazeteciler oluşturuyor kalabalığın..Doğan Haber Ajansı başta olmak üzere İHA ve Cihan Haber Ajansı’nın ikişer üçer canlı yayın araçları var. Philip Morris-Sabancı ile TABA da otelde bir basın merkezi açmışlar. Canlı yayın araçlarının önünde Türk televizyonlarının ekranlarında izlediğiniz, yazılarını okuduğunuz hemen tüm gazeteciler burada denilebilir. Birbirimize takıldık ‘Türkiye’de kim kalmış?’ diye. Televizyonların teknik elemanlarını da sayarsanız AB zirvesini izleyen medya mensuplarının sayısının 280-300 dolayında olduğu söylenebilir. Avrupa’dan gelen gazetecilerin sayısı ise 3000. Gerçekten tarihi bir olay. Bu kadar basın toplantısını ve ikili temasların trafiğini bir düşünün...Türk gazetecileri tarihe tanıklık ediyorlar.Ama Belçikalı gazeteciler, bizlerin çok sigara içmesinden otel yönetimi gibi şikáyetçi.‘AB’ye girdiğinizde daha az sigara içmek zorundasınız’ diye takılıyorlar bize.PARLAYAN YILDIZLobide tanıdık yüzler; hepsi de AKP’nin ‘ağır topları’, Erdoğan’ın temaslarını bekliyorlar. Bakanlar; Kemal Unakıtan, Mehmet Aydın, Beşir Atalay; ‘A Takımı’ndan Dengir Mir Mehmet Fırat, Egemen Bağış, Murat Mercan, Ömer Çelik, Hüseyin Besli, Yaşar Yakış, Mehmet Dülger, Köksal Toptan ve de Cüneyd Zapsu.Başbakan’la Brüksel’e gelen CHP’den de bir heyet var; Algan Hacaloğlu’nu gördük bu arada. O da ikili temasları dikkatle izleyip, telefonla konuşuyordu.İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da, üç gündür Brüksel’de. Brüksel Belediye Başkanı ile görüşmesinde Brüksel’le kardeş belediye olma konusunda mutabakata varmışlar. İstanbul’un nüfusunun, Belçika’nın nüfusunun 1.5 katı olduğu dikkate alınırsa, Türkiye’nin AB’ye girişinde en önemli merkez kapısı olduğu anlaşılıyor.Topbaş, yeni yerel yönetimlerle ilgili AB müktesebatı hazırlık çalışmaları için Brüksel’de bir ofisin açılış çalışmalarını sürdürdüğünü söyledi. Gezisini iki gün daha uzatan Topbaş, ‘İstanbul Brüksel’de parlayan bir yıldız. Zihinsel olarak ilk önce İstanbul girecek AB’ye’ diye konuşuyor.Belçika’ya gelen bir başka yerel yönetici de, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Beyoğlu Belediyesi olarak AB fonlarından 300 bin Euro’luk iki fon almış. Türk Belçika İşadamları Derneği- üyeleri ile birlikte geldiği Brüksel’de Avrupa Birliği’nin yerel yönetimlerle ilgili üç ayrı komisyondan randevular almış. Bu fonları takip etmek çok önemli; birçok kentteki dönüşümler bu sayede sağlanmış. Beyoğlu Belediyesi de bu kapıyı açmak istiyor. ‘Bu fonlarla AB’nin yerel yönetimler noktasında Beyoğlu’na girişini sağlayacağız’ diyor Demircan.BAŞBAKAN TEMKİNLİBaşbakan Erdoğan’ın dün Türk gazetecilerle görüşmesinde ‘Bugünkü hava en azından dünden daha iyi’ demesi, heyettekilerin ‘morallerini’ belirli ölçüde yükseltti. Nitekim Başbakan gün boyunca 10’a yakın ülkenin başbakanı ile bir araya geldi, bazıları ile de telefonla görüştü.Türk tarafının en büyük sıkıntısı Kıbrıs, Ermenistan ve ‘derogasyonlar’ konularında ortaya çıktı. Tam üyelik müzakerelerinin ‘açık uçlu’ olmasına karşı büyük direniş gösterildiği Türk tarafınca ifade ediliyor.Bir siyasetçi şöyle dedi:‘Başbakan hiç heyecanlanmıyor, temkinli davranıyor. Bir dış politika ustası gibi liderlere karşı savaşım veriyor.’GLOBAL STRATEJİMuhatabımıza göre, 1963’te imzalanan Ankara Anlaşması ile bugün çıkacak karar arasında 41 yılın tortularının farkını göreceğiz.Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA) Başkanı Adnan Nas, Brüksel’deki görüşmeleri izliyor. ‘Niye’ diyoruz:‘Biz Türk sivil toplumunun öncü bir parçasıyız. Bu sürece destek veriyoruz. Aynı zamanda global Amerikan stratejisinin AB üyesi bir Türkiye ile çok iyi uyuştuğunu biliyoruz. Arada bir çelişki değil, aksine bir çakışma, üst üste gelme söz konusudur’ diyor.Burada konuştuğumuz bazı diplomatlara göre; Türkiye’nin AB ile bütünleşmesi, sadece Türkiye açısından büyük bir dönüşüm değil, aynı zamanda AB’nin de eğer global bir oyuncu olmak istiyorsa, kendi vizyonunu gözden geçirmesine vesile olması açısından önemli.’ Nas da bu görüşe katıldığını söylüyor.Dün otelden Konsey binasına giderken, üç dil bilen Flaman bir şoförle konuştuk... Bizim Türk olduğumuzu anlayınca ‘iyi şanslar’ dedi ama arkasından şunları ekledi:‘Avrupa’da politikacılar gelip geçicidir; hepsi belirli tavizlerle ayakta duruyorlar.Ama AB’nin genişlemesi bizim için de kaygı verici... Mesela Polonya, hem müzakere sürecinde hem de şimdi AB’nin başını çok ağrıtıyor. Çünkü sürekli fon ve yardım istiyorlar; ama kendi ödevleri konusunda hesap vermeye yanaşmıyorlar.’Bunu söylediğine göre Türkiye’den de endişesi var.Bir başka endişe de; Türk insanının Avrupa’yı istila edeceği korkusu... Başbakan geçen gün Avrupa’ya çalışmaya gelen 2.5 milyon Türk’ün geri döndüğünü söyledi. Avrupalı liderlere ‘Korkunuz bundan olmasın’ dedi... Avrupa, Türkiye’yi iyi tanımıyor. Nüfus artışının hálá 2.5-3’lerde olduğunu sanıyor; halbuki bu oranının yüzde 1.7’lere düştüğünü anlatmamışız hálá... Daha da önemlisi, yine çoğunun bilmediği gibi bizim Gümrük Birliği üyesi olduğumuzu bilenlerin oranının çok düşük olduğunu da kaydedelim.GECEKİ GELİŞMELERGündüzden iyimser olan hava, Türkiye’nin ‘milli menfaatleri’nden geri adım atmayacağının altını çizmesi ile dün gece yemekte bir araya gelen Avrupalı liderlerin yeniden pozisyon alabileceği yorumlarına yol açtı. Liderler arasında genel bir ittifak olmadığı izlenimi açıktı.Türkiye’ye verilecek tarihin, yaz tatili nedeniyle 3 Ekime sarkabileceğinin kulislere yayılması bir başka hoşnutsuzluk olarak dikkati çekti.Görüşmeler gece yarısından sonra da sürüyordu; tarafların taviz vermez net tavırları devam ediyordu.Eğer ‘gri’ bir not ile şimdilik sınıfı geçerse Türkiye, karşısında oluşacak yeni güç dengelerine yeni ödünlerle karşılaşabilecek.. Avrupa’nın gönül ve zihinlerini kazanmak o kadar kolay mı, gelecek 10 yıl içinde...GÜNÜN SÖZÜ‘Umutsuzluğa kapılmak doğru değildir. Kaybetmenin ilk basamağı umutsuzluğa düşmektir.’Alfred Capus
button
Yazının Devamını Oku 16 Aralık 2004
<B>TÜRKİYE-Avrupa Birliği </B>ilişkilerinde akla ilk gelen adlardan biri olan <B>Yıldırım Keskin</B>, 36 yıllık Dışişleri Bakanlığı’ndaki diplomatlığı sırasında yaşadıklarını ve gördüklerini topladığı <B>‘Avrupa Yollarında Türkiye’ </B>(Bilgi Yayınları) adlı kitabında, Türkiye’nin AB’ye başvurusunu şöyle anlatır. 1987 Mart ayı sonunda, Türkiye ile Yunanistan savaşın eşiğine gelirler. Yunanlılar, Ege’de kendi karasuları dışında petrol araştırma izni vermişlerdir. Bizim gemiler de açılırsa, savaş olur endişesi doğar... Sinirler gergindir. Başbakan Özal, o zamanki adı Avrupa Topluluğu (AT) üyesi olan ülkelerin başbakanlarına birer mektup yazıp destek istemeyi düşünür.
Gerisini Keskin’in kaleminden okuyoruz:
‘... Odadan çıkarken kapıda Turgut Özal, Ali Bozer’i kolundan tutuyor.
- Ali, tam üyelik başvurusunda bulunun...
Belli ki çabuk düşünüp kararını vermiş. Ekliyor:
- Yalnız... Haysiyet kırıcı bir durum olmasın.
Başbakanın duraksamasının nedeni bu. AT’ye başvuruda bulunulur da, ters bir yanıt alırsak... Haysiyet kırıcı bir durum çıkabilir ortaya. Böyle olacaksa, hiç bu işlere girmeyelim demeye getiriyor.
- Hayır, diyor Bozer; ‘Merak etmeyin.’
Dışişleri Bakanı Ali Bozer, 14 Nisan’da Brüksel’de başvuruyu yapıyor.
Özal’ın deyimiyle ‘ince ve uzun bir yola başlıyoruz’.
Tam 41 yıllık bir süreç.
Avrupa Parlamentosu’nun dünkü raporunun sonuçlarını almak için daha uzun ve ince bir yolumuz var.
Hayırlısı olsun; onurlusu olsun.
Çiçek, ne kadar samimi acaba
CHP İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu şu notu gönderdi: ‘Bakan Çiçek’e hortum önleme ricası (14.12.2004) başlıklı yazınızda Sayın Bakan’ın yolsuzlukla mücadele etmek istediği fakat gücünün yetmediği sonucu çıkmaktadır. Gerçekte, iktidarın yolsuzlukla mücadele konusunda samimiyetini ve kararlığını gösteren hiçbir somut adımı yoktur. Demeçlerle, temennilerle yolsuzlukla mücadele edilemeyeceği açıktır. Yolsuzluk sadece, banka hortumlamak, soruşturma dosyalarını Yüce Divan’a göndermek değildir.’
Kumkumoğlu, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sadece kendi seçim çevresindeki üç büyük yolsuzluk olayını belgelerle sunduğunu, ne bakandan, ne de yakın çevresinden bu konuda hiçbir taleple karşılaşmadığını söylüyor.
Çiçek dün Bakanlık bütçesinin görüşüldüğü komisyonda, Kumkumoğlu’nun iddialarına karşılık şöyle dedi:
‘Rüşvetin tespitinde suçüstü çok önemlidir. Bunun için de mutlaka işbirliği gerekir. Ben işbirliğine varım. Yasalar ve yetkim dahilinde bir şey varsa ve bunun gereğini yapmazsam bunu itiraf ederim. Zaten basına yansıyan yolsuzluk iddialarını savcıların ihbar kabul etmesi ve harekete geçmesi gerekiyor.’
Ali Kemal KUMKUMOĞLU CHP İstanbul Milletvekili
Üç iddia
Kumkumoğlu’nun kimsenin ilgilenmediğini söylediği üç yolsuzluk olayı şunlar:
Pendik Güzelyalı’da bir Ro-Ro limanı hiçbir planda yer almadan izinsiz yapılırken, devletin bütün birimleri bu liman nasıl yapılıyor sorusunu birbirine sormuş, sonuçta da Bayındırlık Bakanlığı’nın plan yapma yetkisinden yararlanılarak ruhsat verilmiştir.
Tekel 2003’te özel bir firmaya özel fiyatlarla satılan tütünlerden (sadece işlenmiş tütünlerden) 23 milyon dolar zarara uğratılmıştır.
Tekel; Tekel Üst Kurulu Yasası’nda belirtildiği biçimi ile ikinci el makine alması yasak olmasına rağmen bir yabancı firmadan 1.750.000 Euro birim fiyatla 8 adet 2. el makine alınmıştır. Piyasa değeri 250.000 Euro olan makinelerin alımı ile yasalara karşı suç işlenmesinin yanında Tekel bu alımlar sonucunda 10.000.000 Euro’nun üzerinde zarara uğratılmıştır.
Stone’un özrü kabul edilmez
OLİVER Stone denen iki yüzlü, Türkiye’ye gelmiş özür diliyor. Gerçek, candan bir özür olduğuna inanmayın. Bu Amerikalıların temel prensibi ‘dostun yoktur, çıkarın vardır.’ Gerçekten pişman olsaydı son ABD’deki Türk dernekleri ile temas kurar, gerçek tavrını gösterirdi. Türkiye’yi 30 sene savunma durumunda bıraktı. Filmin Yunan ve Ermeni lobileri tarafından finanse edildiğini nasıl izah edebilir? Esas acı olan batı hayranı toplum ve Bakan’ın bu adamı kabul edip görüşmesi... ABD’li bir politikacı böyle birisiyle bir araya gelse politik hayatı biter, ailesi ve arkadaşları bile bir daha yüzüne bakmaz. Ey Türk milleti ne zaman uyanacaksın? İsmail GÜLSOY
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bir ülkenin çökmesi, bilgi insanlarının olmamasından veya olup da yetkili makamlarda bulunmamalarından kaynaklanır.’
(Voltaire)
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2004
<B>YASA </B>gereği emeklilerin sağlık karneleri yenileniyor. Emekliler sağlık karnelerini alabilmek için günlerce kuyruklarda bekliyorlar.
İşçi Memur Bağkur Emeklileri Derneği Genel Başkanı Hamdi Öz uzun, zorlu ve masraflı işlemlerden yakınıyor.
Üç sosyal güvenlik kurumunun birleşeceği açıklanmışken, böyle bir işleme gerek var mı?
Bir emekli muhtardan ikametgah, nüfus memurluğundan vukuatlı nüfus kaydı alacak; ayrıca eşinin Bağkur veya Emekli Sandığı ile ilgisi olmadığına dair belge getirecek.
Eskiden hak sahibinin taahhüdü yeterliydi; şimdi ise semt semt dolaşıp uzun bir uğraş gerekiyor. Tabii emeklinin sağlığı bunları yapmaya elverişliyse... Karne için ödenecek para da ‘makbuzsuz’ 500 bin lira...
Yazının Devamını Oku 14 Aralık 2004
<B>ADALET </B>Bakanı <B>Cemil Çiçek, </B>hortumcu ve yolsuzluk yapanlara karşı verdiği demeçlerle her zaman gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Yetkisi olsa hortumcuların üzerine sert bir şekilde gideceğinden tutun da kendisine yolsuzlukla fazla uğraşma diyenler bulunduğuna kadar her konuda konuştu. Hatta ‘Yolsuzluk yapanların elini sıkmayın, karşılaştığınız toplantılarda sırtınızı dönün’ şeklindeki sözleri gazetelere yansıdı.
Sayın Cemil Çiçek’in samimiyetinden en küçük şüphe duyulmamalı. Ama elindeki imkánları yeterince kullanıyor mu diye sormak gerekiyor.
Şahsi gücünü aşan Yolsuzlukla Mücadele Kanunu’nu çıkaramadı ama yolsuzlukla ilgili soruşturmaları yapan savcılıklarda çok küçük düzenlemeler yapsa birçok sorun halledilecek.
Bilindiği gibi yolsuzluğu ortaya çıkarmak ayrı bir sorun, suçluları cezalandırmak da ayrı bir sorun...
Bu konudaki sorunları kamu adına avukatlık yapan bir dostumuzla konuşuyoruz. Kendisi özellikle banka yolsuzlukları konusunda Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nın halinin içler acısı olduğunu söylüyor. Banka yolsuzluklarını soruşturan savcıların aynı zamanda gasp, tecavüz, hırsızlık, adi dolandırıcılık gibi akla gelebilecek her türlü davaya baktıklarını, bu arada el konulan 21 banka ile ilgili binlerce sayfalık dosyaları da okumak ve sonuçlandırmak sorunda kaldıklarını söylüyor.
Oysa konunun çözümünün çok basit olduğunu, savcılardan bir ya da ikisini yalnızca banka hortumcuları ile ilgili soruşturmalar için görevlendirse yeterli olacağını anlatıyor bize.
Nasıl İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi banka yolsuzluklarına bakan uzmanlık mahkemesi olduysa, Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nda da bir ya da iki savcı banka hortumcularının soruşturmasını yapar.
Böylece Adalet Bakanı’nın yakınmaları da azalır. Çünkü demecinde hortumcuları manevi olarak cezalandırmak için ellerini sıkmamayı ve görüldüğü yerde arka dönmeyi öneren Sayın Bakan böylece kamuoyunun beklentilerini de yerine getirmiş olur. Haklarında iddia bulunanlar gerekli cezayı alır, masumlar da beraat eder.
Bu gidişle el konulan 21 banka (ve de Uzan soruşturması) ile ilgili olarak açılmış davalar yargılama tamamlanamadan zamanaşımı nedeniyle teker teker düşme düşmeye başlarsa; kamuoyunun vicdanı bir kez daha sızlamaz mı?
Emekli Sandığı beni öldürdü
UZUN yıllardan beri Ziraat Bankası Suadiye Şubesi’nden emekli maaşı almaktayım. Aralık 2004 ayı emekli maaşımı almak üzere adı geçen banka şubesine müracaat ettiğimde, emekli maaşımın yatmamış olduğunu tespit ettim. Aynı zamanda sağlık karnem de iptal edilmişti.
Yaptığım araştırmada maaşımın yatmama ve sağlık karnemin iptal nedeninin Emekli Sandığı’na ait Ankara ve Bostancı’daki bilgi işlem merkezindeki kayıtlara pasif, yani ‘ölü’ kaydı düşülmesinden kaynaklanmış olduğunu öğrendim.
Bunun üzerine nüfus müdürlüğünden nüfus kaydımı istedim. Kayıtta 2001 yılında vefat ettiğim şekilde şerh düşülmüş. Bütün yanlışlıklar düzeltildi. Ancak bu defa da emekli maaşımla ilgili evraklar 8 odalı Emekli Sandığı Bostancı Şubesi’nde bir odadan diğer odaya 10 günden beri gidemedi. Ve hálá maaşımı alamadım.
Nüfus Müdürlüğü’nde yaptığım araştırmada adresi tespit edilemeyen 90 yaşını aşmış kimselere muhtarlarca resen ölü kaydı düşüldüğünü öğrendim. Bu işlemler yaşlıların ölüp ölmediğini kontrol için mi yapılmakta? Ölen bir kimsenin ölü kaydı ve defin ruhsatı alınırken nüfusa bilgi verilmiyor mu?
Prof. Rıdvan CEBİROĞLU
‘İddaa’ ve çocuklar
TÜRK insanının 6’lı ganyandan sonraki yeni hastalığı İddaa virüs gibi yayılıyor. İddaa bayileri öğrencilerle dolup taşıyor. Müdahale eden yok? Kanunları takan yok? 18 yaşından küçüklerin kumar oynaması yasak değil midir? Bahis, kumar değil midir? Devlet kendi kendine suç işliyor, suç işletiyor.
ABD ve birçok Avrupa ülkesinde kumar oyunlarını denetleyen komisyonlar var. Milli Piyango İdaresi’ni denetleyen bir kurum var mı? Devlet neden bağımsız bir ‘bahis komisyonu’ kurmuyor?
Sevimgül CANTAŞKIN
17 Aralık
‘17 Aralık’ta AB, Türkiye’ye birçok negatif yaklaşımı içeren bir tarihi, bugünkü hükümetin puan kaybetmemesi açısından sunacak. Ama 1997 Aralık Lüksemburg Zirvesi’nin bir tekrarı karşımıza çıkar ve Türkiye haklı olarak bu tarihe hayır derse, kimsenin buna fazla şaşırmaması lazım.’
(Türk Araştırmalar Merkezi Direktörü Prof. Faruk Şen)
Biliyor musunuz
BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, kuruluşunun 96. yılını ve AB konusunda yaptıkları çalışmaları kutlamak üzere ‘Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Derneği’nin Tünel’deki merkezini geçen cuma günü ziyaret ettiğini, cumartesi gecesi de Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’la birlikte Hilton’daki balosuna katıldığını; ayrıca Büyükşehir Belediyesi’nin Bürosu’nu açmak üzere bu sabah Brüksel’e gideceğini...
MESAJ PANOSU
TOPLUMSAL Saydamlık Hareketi Derneği ile Yıldız Teknik Üniversitesi Etik Kulübü’nün ‘AB katılım sürecinde siyasal etik ve saydamlık’ konulu paneli Yıldız Kampüsü Oditoryumu’nda bugün 10.00-13.00’da. Konuşmacılar; Doç. Gürer Aras, Erciş Kurtuluş, Prof. Murat Demircioğlu, Ziya Müezzinoğlu, Prof. İl Han Özay ve Nedim Şener.
ERCAN AKYÜREKLİ’den; haklarımı korumayan Garanti Bankası ile ilgili bütün münasebetlerini kesiyorum.
MARMARİS’ten bir grup polis memuru yazıyor: Marmaris polisi nasıl çalışıyor biliyor musunuz? Eşimizin, çocuğumuzun yüzünü göremiyoruz. 20.00’de göreve başlıyoruz, sabah 08.00’de bırakıp 11.00’de maça görevli gidiyoruz. 16.00’da bırakıp tekrar 20.00’de görev alarak sabah 08.00’e kadar çalışıyoruz. Bu hep böyle sürüyor. Polise karşı yapılan bu çağdışı uygulama daha ne kadar sürecek?
ANKARA’da bir okurumuz soruyor: Eski terminal binasının yerine çok hızlı ve gizli bir şekilde bir kompleks inşa ediliyor. İnşaatta herhangi bir tabela yok ve kimse de ne yapıldığını bilmiyor.
İSKENDERUN Körfezi’nde batan Urla gemisi, haberlerde artık neden gündeme getirilmiyor. Urla gemisinin ne zaman İskenderun Körfezi’nden kaldırılacağını öğrenmek istiyoruz.
Orhan ÖZDEŞ
Yazının Devamını Oku