DİE'nin eski Başkanı M.Sıddık Ensari, Boğaziçi Üniversitesi'nden Doç. Cengiz Yılmaz, Marmara Üniversitesi'nden Doç. Sabri Erdil'in başında bulunduğu 8 uzmanın yürüttüğü çalışmada bazı temel bulgular, partilere 'yol haritası'nı gösteriyor.
AKP ve CHP'ye dönük analizler kıyaslanırsa şu veriyor ortaya çıkıyor:
CHP'ye en büyük destek 'üç kuşak' bulundukları yerlerde oturan ailelerden geliyor. AKP'ye ise yerleşiklik süresi arttıkça destek büyüyor. En çok desteği de 'bildik bileli burada oturuyoruz' diyen seçmenden alıyor.
Eğitim düzeyi arttıkça AKP'ye olan destek azalmakta, CHP, eğitimli kesimde oyunu artırmaktadır.
İstiklal Caddesi, Bağdat Caddesi ve Eyüp’teki kaldırım ihalelerinde büyük haksızlıklar ve yanlışlar yapılıyor. Bunları gazetelerde okuyamıyoruz, ihalelerin arkasında kimler var bilinmiyor. Ceremesini gariban taşeronlar çekiyor.
Bu ayrı da, İstanbul’da hafriyatçılık yapanların neler götürdüklerini biliyor musunuz?
Şile, İhsaniye (Habipler) ve Kemerburgaz'da Büyükşehir'in belirlediği hafriyat sahalarına bir bakar mısınız?
Kaç kamyon toprak ve inşaat artığı atılıyor; kim ne alıyor, kim ne veriyor?
Kıraç ve Esenyurt belediye sınırlarının olduğu Haramidere bölgesini özellikle incelemenizi rica ederim. Doğa cinayeti işleniyor.
Bütün dereler inşaat atıkları ile dolduruldu. Burası deprem bölgesi; yazıktır...
Belediyeden yeri, kamyonu 25 YTL’ye kirala, sen de kalk 120-130 YTL'ye buraya hafriyat döktür.
Bu yerler toprak döküm yerleri olarak ruhsatlı mıdır? Emin olun değil;
1550'de Mimar Sinan tarafından inşa edilen geniş avlulu bu yapı, 'medrese mimarisi'nin orijinal bir denemesi sayılıyor bugün. 22 odası ve bir dershanesi bulunuyor. (Mimar Sinan'ın bundan 10 yıl sonra yaptığı Rüstempaşa Camii ise Hasırcılar Çarşısı'ndadır. Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'ın damadıdır.)
'Medrese', 1996 yılında İstanbul Valiliği tarafından Eminönü Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma Vakfı ile Prof. Reha Oğuz Türkkan'ın başkanlığını yürüttüğü 'Türk 2000 Vakfı'nın kullanımına 'ön tahsis'le veriliyor.
Ayrıca İstanbul Valiliği bünyesinde 1990'ların ortasında oluşturulan 'Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Koordinatörlüğü'nün de bu yerde faaliyet göstermesine karar veriliyor. Bu koordinatörlük, Balkanlar'dan Orta Asya'ya kadar kurulan derneklerin çalışmalarına katkıda bulunuyor; Türk Cumhuriyetlerinden anlaşma ile gelen öğrencilere kurslar düzenliyor ve kültürel faaliyetleri organize ediyordu. Ayrıca buraya gelenlere internet servisi sağlanıyordu.
VALİLİKTEN JET TAHSİS
Bundan bir süre önce 'Türk 2000 Vakfı'nın medreseden çıkması isteniyor. Ancak Prof. Türkkan, bir restorasyon işlemi nedeniyle Vakıflar ile mahkemelik olduğundan tahliye gerçekleşemiyor; bu arada vakfın faaliyetleri de donduruluyor.
Bu arada Valiliğe bağlı 'koordinatörlük'ten ötürü bu yerin, zaten yetkileri artırılmış olan İstanbul İl Özel İdaresi'nin kullanımına verilmesi dikkat çekiyor.
Bekleme salonları ne olduğu belirsiz, şehir kimliğine uymayan bir mimari tasarımla hızla bitiriliyor.
Malzemeler ve tasarım yeterince araştırma yapılmadan çözüldüğü için, ahşap ağırlığı, eskilerine göre inanılmaz sıkıcı ve ağır bir hava oluşturmuş. Kullanılan demir işlemelerle, pencereler ve herhangi bir çeşmenin üstünü kapatsanız sorun olmayacak bir çeşme görünümü veya imaret elde edebilirsiniz.
Şehr-i İstanbul’un hak ettiği bir görüntü müdür bu? Nerede çokseslilik, renklilik? Yap-çat mantığıyla bitirilmiş bu salonlar, çatıların kaplanış şekli ve tepelerindeki ucuz metalden hilalleri ile bir imaret veya bir dergâh görüntüsüne benzemiş.
NİTELİKLİ ESER
Olur olmaz her yerde bu
MİLLİ Eğitim Bakanı Çelik, 5 yılını dolduran müdürleri tayin edebilmek için genelge gönderdi. Türkiye'nin tüm illerini kapsayan genelgeye göre bulundukları okullarda bu süreyi dolduran müdürler başarı veya başarısızlılarına bakılmadan görevden uzaklaştırılıyor.
Okulların açılmasına sayılı günlerin kaldığı şu günlerde yapılan bu uygulama tepki çekiyor. Özellikle okullarında hem fiziki ve hem de eğitim kalitesi açısından çok başarılı olmuş müdürlerin görevden alınmasının son derece yanlış olduğu bizzat Milli Eğitim Bakanlığı üst düzey bürokratları tarafından da dile getiriliyor.
Bu tepkileri birçok yerden aldık.
Özetle denilen şu:
“Bakanın bu kişisel kaprisi ve kendi yandaşlarını müdür olarak atama operasyonu olarak nitelendirilen bu uygulamanın en azından başarısı kanıtlanmış müdürler için yetkinin valilere verilebileceği dolayısı ile başarılı müdürlerin bu uygulamanın dışında tutulması sağlanabilirdi.”
Acaba bu konuda örneğin İstanbul Valisi Muammer Güler ve yeni Milli Eğitim Müdürü Ata Özer’in görüşlerine başvurulmuş mudur? Ya da Ankara’ya alınan Ömer Balıbey’in 10 yıllık tecrübelerinden yararlanılabilirdi.
Bu arada önemli bazı okulların ‘vekil müdürlerle’ yürütülmesi karşısında bu okullar neden ‘açık’ ilan edilmiyor sorusu akılları iyice karıştırıyor.
Örneğin, "Sayın bakan vekaletle yürütülen İstanbul Pertevniyal Lisesi'ni açık ilan edecek mi?” sorusuna cevap bekleniyor.
Hepimiz Müslümanız ve Allah’a şükür ibadetimizi de yapıyoruz. Ancak bilgi çağında yaşadığımız şu dünyada, ezanı kullanarak gürültü kirliliğine sebep olanlara da artık 'dur' demeliyiz. Ezan insanlara korku ve yılgınlık değil, huzur vermelidir. Ezan okumak için eline mikrofon alan kişi kendini sahnede assolist ya da mahalle halkına kendini ispatlayan popstar yarışmacısı zannetmemeli. Ezan okuyan kişi, amfinin sesini kafasına göre açıp yine kafasına göre gırtlak nağmeleri ve okuma esnasında rastgele duraklamalar yapmamalıdır. Namaza davet niteliği taşıyan ezanın vaktine göre farklı makamları ve okunuş şekilleri vardır, bunun dışında herkes şerefeye çıkıp kafasına göre ezan okuduğunda ezana karşı en büyük günah işlenmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde her makam, ayrı hastalığı tedavi etmekte kullanılmaktaydı. Namaza davet niteliği taşıyan ezanın da vaktine göre farklı makamları vardır. Günümüzde bu ayrıntıya maalesef dikkat edilmiyor.
HANGİ MAKAMDA OKUNUR
Camilerde Arap özentisi arabesk usulü ezan okunuyor.
- Sabah ezanı: Saba makamı,
- Öğle ezanı:
Kuşadası’ndaki eski Fransız Tatil Köyü olarak bilinen, doğa harikası mükemmel arazi üzerinde oynanan çirkin oyunlara karşı gösterdiğiniz duyarlılık nedeniyle, gerek bir Kuşadalı gerekse 36 yılını turizme vermiş konuyu yakından bilen ve çevreye duyarlı bir turizmci ve yatırımcı olarak sizleri yürekten kutlarım.
Beni ve benim gibi düşünenleri asıl üzen; böylesi doğayı ve çevreyi tahrip eden, Kuşadası gibi turizm sektöründe talep erozyonuna uğrayan ve bunların sebepleri açık seçik ortada olan turistik bir kasabada bu konuda Kuşadası’nın yanında yer alması gereken birtakım karar merciindeki kişilerin, bu rant yağmasına adeta sözcülük ve öncülük eder intibaı veren davranışları ve bu tahribatı yapanları savunmalarıdır.
Bu tesisin önerilen projesi dikkatle incelendiğinde buranın turistik tesis kalkanı arkasında özel şahıslara yazlık konut satma üzerine kurulu tipik bir müteahhit projesi olduğu kolaylıkla görülür.
ÖNERİM ŞUDUR
Amaç zaten fazlasıyla betonlaşmış
Artan emlak fiyatlarına karşın muhtemelen makinası da çalışmayan, yaşam alanı genişlesin diye güvertesinde modifikasyona gidilen (ki bunlar yapıldıktan sonra o katamaran artık denize çıkamaz) böyle bir yüzen yapıyı bizde Bebek koyuna çekip evimizi taşısak olur mu?
Yüzen yapı kıçtan kara durumdadır koyun en güzel yerini işgal etmektedir. Yıllık ne kadar işgaliye ücreti ödemektedir?
Milyonlarca dolar ödeyerek o bölgelerde yazlık ev alan insanlar enayi midir? Bu yüzer yapının kıçındaki bayrak hangi ülkeye aittir? Eğer Türk bayraklı ise ki yabancı bayraklı olsa dahi durum değişmez. Bu haber ihbar kabul edilerek Denizcilik Müsteşarlığı’nın acilen soruşturma açması gerekmektedir.
Bu yapı hangi denize elverişlilik belgesi ve ruhsatla Göcek koyunda muhtemelen 5 kuruş işgaliye veya vergi ödemeden durabilmektedir?
Haydi Sayın Müsteşar İsmet Yılmaz meslektaşım sizi göreve davet ediyorum.
Semih DİNÇEL-Uzakyol Kaptanı
Tablo koleksiyonumu değerlendirmek istiyorum