Paylaş
Bekleme salonları ne olduğu belirsiz, şehir kimliğine uymayan bir mimari tasarımla hızla bitiriliyor.
Malzemeler ve tasarım yeterince araştırma yapılmadan çözüldüğü için, ahşap ağırlığı, eskilerine göre inanılmaz sıkıcı ve ağır bir hava oluşturmuş. Kullanılan demir işlemelerle, pencereler ve herhangi bir çeşmenin üstünü kapatsanız sorun olmayacak bir çeşme görünümü veya imaret elde edebilirsiniz.
Şehr-i İstanbul’un hak ettiği bir görüntü müdür bu? Nerede çokseslilik, renklilik? Yap-çat mantığıyla bitirilmiş bu salonlar, çatıların kaplanış şekli ve tepelerindeki ucuz metalden hilalleri ile bir imaret veya bir dergâh görüntüsüne benzemiş.
NİTELİKLİ ESER
Olur olmaz her yerde bu hilalleri kullanırsanız ibadet yerlerini normal mimariden nasıl ayıracaksınız? Herhangi bir caminin kubbesinden alınmış çözümler işe yarar mı? İmaret ve dergâhların mimarisini küçümsediğim sanılmasın. Özenli ve tarihi eser niteliği olan her birinin ayrıca korunması gerektiğine inanıyorum.
Kolaycılık, ucuzculuk ve işini özenli yapmamak, başka yerde kullanılmış doğru çözümleri olduğu gibi alıp her yerde kullanmak, ortaya tam da böyle 'kitch' bir durum çıkarır.
Binalar ve genel görünümü etkileyecek simgeler ve isimlerle neden bu şekilde oynanıyor?
Bunun üç nedeni olabilir.
1- İstanbul’un fethinden bugüne kadar diğer renklere ve değerlere gösterilen hoşgörü döneminin fiilen bittiği... Artık açıkça hâkim bir Arap görünümü çizilme isteği. (Bu uzun yıllardır Araplar tarafından finanse ediliyor.)
2- Daha da kötüsü, iş bilmezlik ve işinin ehli olmamak. Bunca tasarımcı ve mimar dururken yarışma, çağrı vb. şeyler olmadan şehrin siluetine ait önemli binaları bu hızda değiştirirseniz olacak olan budur.
3- Bunlara bağlı olarak yıllardır sürdürülen gizli ve derinden yapılan Araplaştırmanın artık açıktan sürdürülme isteği. Her alanda bunun izlerini görebiliyoruz. Spiritüel olarak toplumların yerleşmesinde en dipte yer alan Arap uluslarına özenti giderek günlük yaşamımızın bir parçası haline gelmeye başlıyor. Onların parayı kullanış şekillerinden tutun, her tür yaşamsal tutarsızlıkları alışkanlıklarımızın içine girmeye başlıyor.
HOŞGÖRÜ KİMLİĞİ
Bunların mimariye, alışkanlıklarımıza ve günlük yaşamımıza yansıması kaçınılmaz görünüyor. İstanbul ve onun muhteşem silueti, özellikleri ve stratejik adlandırmalar nedeniyle Araplaştırma çalışmalarında birinci sırada yer alıyor. İstanbul tek tip görünümlü bir siluete dönüştürülmek isteniyor. Bugüne kadar yerleşmiş ortak kültür değerleri ve renkler silinerek tek bir inancın damgası vurulmak isteniyor.
Bugün modernleşmenin ve kaliteli, insanca yaşamanın önündeki en büyük engel Araplaştırma olmaya başlamıştır.
Renklerine, mozaiğine ve çoksesliliğe sahip çık.
Araplaştırmaya karşı duyarlı ol. İstanbullu, Anadolulu ve hoşgörülü kimliğini koru.
(Not: Sevgili mimarlarımız ve yetkili kurumlar, konuyu dikkatinize sunuyorum. Siz İstanbul'a yapılan köprü projeleri dışında pek konulara girmezsiniz ama yine de şansımı denemek istiyorum. Lütfen duyarlı olun. Benim günlük yaşamın değişik alanlarında bir duruşum var. Ya sizin?
Ekrem PEHLİVAN-Tasarımcı ve Danışman
(Bu yazı Suudi Arabistan Kralı'nın Türkiye'ye gelişinden önce yazılmıştır.)
Ne kara yazgın varmış Karayalçın
TANRI'nın, Murat Karayalçın'a 'gri bir hayat bahşettiğini' yazıyor Dr. Gürbüz Çapan, Cumhuriyet'teki köşesinde. Çapan, dostunu "1989'da SHP'nin en başarılı, kentle kentliyi barıştıran, kenarı köşesi olan, terbiyeli ve beyefendi belediye başkanı... Cumhuriyetin başkentine yakışan sosyal ve teknik projeleriyle tanınan, hoyratlık ve hırpanilikten uzak duran, birtakım lümpen ve yağmacıya rağmen belediyesini temiz tutarak sevgi yumağı oluşturan, SHP Genel Başkanlığı'nda 'çekilmeyen' ve 'hazmedilemeyen', vefa, dostluk ve sevgi duyguları hep aleyhine çalışan..." bir kişi olarak tanımlıyor.
Ve şöyle devam ediyor.
"Yerel seçimlerde kâğıt üzerindeki ittifak çalışması da doğru anlaşılamaz. Sonra CHP'den devşirilen 5 milletvekilinden biri ANAP'a kaçar. Son günlerde arkadaşlardan ikisi de 12 Eylül paşaları gibi bir bildiri yayımlayarak 'Yunanistan ve PKK'ya karşı savaş açalım' nidalarıyla kimin kucağına gidecekleri belli olmayan bir yola girerler.
A birader elinizi tutan mı var? Gidin savaşın. Gazanız mübarek olsun!
Dilin kemiği olmadığı için Karayalçın'a çok şey söylenebilir ama 'ayrılıkçı Kürt hareketine yataklık ettiği' gibi bir abukluğu da bu 'iki kafadar'dan öğrenmiş olduk.
Ne kara yazgın varmış Karayalçın! Yazgın, yazgım gibi."
Kör talih işte bu.
Kişi başı ücret bir senede 1600 Dolar’dan 2100 Euro’ya çıktı
63 YAŞINDAYIM, eşimin ısrarıyla hac ibadetimizi yapmak için geçen sene Afyon Müftülüğü'ne kaydımızı yaptırdık. Kişi başı 1600 Dolar’dı. Buna göre kendi bütçemizi ayarladık ki bir zam geldi 1720 Euro oldu. Allah'tan yedeğe kaldık. Bütçemizi tekrar bu yıl ayarladık ki, bu sefer 2100 Euro'ya çıkarıldı. Yemek mecburi denildi. Bizler 500 YTL emekli aylığıyla geçinen kişileriz. Üstüne üstlük her ikimiz de tansiyon hastasıyız, perhizliyiz. İster yemek yiyin ister yemeyin, bu parayı ödeme mecburiyeti getirdiler. Soruyorum; dini vecibelerimizi engellemek için ellerinden geleni yapanlar kimler acaba? Misyonerler
Türkiye'de bedava İncil dağıtırken, bizim ibadet hakkımız neden engelleniyor? Bunda rant, çıkar amaçları mı dönüyor?
Hikmet BAKIRAN-AFYON
40 YILDIR hem turist olarak geldiğim, hem de sonunda bir tatil evi sahibi olabildiğim Erdek''te neler oluyor paylaşmak istedim.
Erdek, Erdek olalı çınar altı çay bahçeleriyle ünlenmişken, Belediye çay bahçelerinden birini sezon öncesinde acilen boşalttırıp onun yerine bu yıl içkili bir lokanta açtı. Lokanta çocuklar için yapılmış oyun alanının yanında. Acaba burayı Belediye yerine özel sektörden birileri açmak isteseydi çay bahçelerinin arasında böyle bir oluşuma izin verilir miydi?
Geçtiğimiz yıl Öğretmenevi'nin bulunduğu alanın önü yine Belediye tarafından dolduruldu ve bu yıl şişme oyun alanlarının 5 dakikası 1 YTL'ye kiraladıkları bir alan oldu. Erdek'te kesilip yıkılan yerler bitmedi şimdi deniz dolduruluyor.
Önceki yıl Belediye tarafından yıktırılan açık hava tiyatrosunun yerine doldurulan (!) Seyit Gazi Tepesi'nin altı Belediye'nin işleteceği lokanta olmuştu. Lokantanın girişinde 'halk' için onlara hizmet adına oturma bankları yerleştirildi. Lokanta işletilemedi ve bu yıl İstanbul'dan gelen önemli bir isme(!) kiralandı. Bankların tümü halkın oturmaması için güvenlik nedeniyle kaldırıldı. Sözün kısası Erdek de elden gidiyor.
Dr.Tülay ÜSTÜNDAĞ-Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Paylaş