Paylaş
MİLLİ Eğitim Bakanı Çelik, 5 yılını dolduran müdürleri tayin edebilmek için genelge gönderdi. Türkiye'nin tüm illerini kapsayan genelgeye göre bulundukları okullarda bu süreyi dolduran müdürler başarı veya başarısızlılarına bakılmadan görevden uzaklaştırılıyor.
Okulların açılmasına sayılı günlerin kaldığı şu günlerde yapılan bu uygulama tepki çekiyor. Özellikle okullarında hem fiziki ve hem de eğitim kalitesi açısından çok başarılı olmuş müdürlerin görevden alınmasının son derece yanlış olduğu bizzat Milli Eğitim Bakanlığı üst düzey bürokratları tarafından da dile getiriliyor.
Bu tepkileri birçok yerden aldık.
Özetle denilen şu:
“Bakanın bu kişisel kaprisi ve kendi yandaşlarını müdür olarak atama operasyonu olarak nitelendirilen bu uygulamanın en azından başarısı kanıtlanmış müdürler için yetkinin valilere verilebileceği dolayısı ile başarılı müdürlerin bu uygulamanın dışında tutulması sağlanabilirdi.”
Acaba bu konuda örneğin İstanbul Valisi Muammer Güler ve yeni Milli Eğitim Müdürü Ata Özer’in görüşlerine başvurulmuş mudur? Ya da Ankara’ya alınan Ömer Balıbey’in 10 yıllık tecrübelerinden yararlanılabilirdi.
Bu arada önemli bazı okulların ‘vekil müdürlerle’ yürütülmesi karşısında bu okullar neden ‘açık’ ilan edilmiyor sorusu akılları iyice karıştırıyor.
Örneğin, "Sayın bakan vekaletle yürütülen İstanbul Pertevniyal Lisesi'ni açık ilan edecek mi?” sorusuna cevap bekleniyor.
Daha önce yapılan bu uygulama sendikaların tepkisini çekmiş, konu yargıya intikal etmiş ve yasal yola başvuran okul müdürleri yargı kararı ile okullarına geri dönmüşlerdi.
Bakalım yeni makamlarda kimleri göreceğiz..‘Sevda Tepesi’ni imara açmak
İstanbul’a ihanet olurİSTANBUL’un gözbebeği ‘Sevda Tepesi’ demek elden gidiyor.
Bir pazarlık sonucu SİT kararından çıkarılıp, Suudi Arabistan Kralı Abdullah’a boğaz malikhane olacak.
‘Sevda Tepesi’ haberini ilk kez Kemal Küçük yazmıştı. Küçük, o zaman Cumhuriyet’in belediye muhabiriydi. Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’la çok tartıştı, gündeme taşıdı ve sonunda yasal engellerle bu yer kurtuldu.
Biz de daha önce yazmıştık; “Arnavutköy, Vaniköy, Kandilli öngörümün bölgelerindeki tarihi köy dokuları Kandilli Kız Lisesi, Sevda Tepesi, Büyük ve Küçük Çamlıca tepeleri Ulus Parkı çevresi ve diğerleri... Üstelik kimler tarafından tezgahlandığı malumunuz/malumumuz olduğu üzere bu proje; Anayasa'ya, Koruma Kurulu'na, Nazım İmar Planı'na, Boğaziçi Yasası'na, 3. Nolu Koruma Kurulu kararlarına, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Anlaşması'na, kısacası İnsan Hakları'na aykırıdır" diye.
Dinleyen kim; İstanbul’u çok sevdiklerini söyleyenlerin amaçlarının başka olduğu ortaya çıkıyor.Cevap ve düzeltmeGAZETENİN (2.5.2006) tarihli nüshasında "Yandaşlar zengin oldu" başlığı altında, TMO'nun üreticiden aldığı buğdayı yandaşı olan bir holdinge ucuza verdiği, onun da bu buğdayı yurtiçinde satarak üreticinin değil firmanın kazandığı belirtilmiş olup, bu açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır.TMO, Dahilde İşleme İzin Belgesi (DİİB) sahiplerine her yıl yayımlanan Hububat Alım Kararnamesi'nde verilen yetki ve görevlendirme sonucunda ve Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında satış yapar. DİİB'leri Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından ilgililere verilir ve bu belgeyi alan DİİB sahipleri TMO'ya başvurduklarında DİR kapsamında her başvuru sahibine eşit olarak uygulanan esaslar çerçevesinde satış yapılır.Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından verilen DİİB'e sahip firmalar, iç piyasadan mevcut fiyatlarla aldıkları buğdayı işleyerek mamul madde olarak ihraç etmekte ve ihraç ettikleri mamul madde karşılığında hak ettikleri buğdayı DİR'in 5.maddesi ve DİR Tebliği'nin 6.maddesine göre yurt içinde serbestçe kullanma hakkına sahip olmaktadırlar.
Gazetede bahsi geçen Fat Holding isimli bir firma ise İdaremiz kayıtlarında mevcut değildir. Kaldı ki, DİR kapsamında ihracat sonrası satış sözleşmeleriyle buğday alan firmalar, almış olduğu buğdayı cari mevzuata göre serbestçe değerlendirme hakkına sahip olduğundan, yurt içinde de serbestçe satmasına bir engel ve buğdayların kullanımı hususunda mevzuatta herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Bu nedenle bu kapsamda TMO'dan alım yapan firmaların, buğday satışları tamamen kendi tasarrufunda olup yasaya aykırılık taşımamaktadır. TMO, DİİB olan tüm kişi ve firmalara satış yapmakta olup, DİİB'ler de Dış Ticaret Müsteşarlığı'nca verilmekte, TMO'ca belirlenmemektedir.
Bu çerçevede bir iktisadi devlet teşekkülü olan idaremiz için 'yandaş' söz konusu olamaz.İrfan ÇELİK-İsmail KURUL
Hukuk MüşavirleriBiliyor musunuz
- S.ARABİSTAN Kralı Abdullah’ı İstanbul’da karşılayan Vali Muammer Güler ile Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı temsilen bulunan Büyükşehir Meclisi’nin 2. başkan vekili, avukat Ahmet Selamet’in (Eski Mazlum Der İstanbul Başkanı) arkasında ‘koruma’ olarak bulunan kişinin, Büyükşehir Sosyal İdari İşler Müdürlüğü’nde odacı olarak görev yapan Abdülmecit Yeteler olduğunu... KADER Genel Başkanı Av. Seyhan Ekşioğlu’nun, DYP Genel İdare Kurulu’nun delegelerin %40’ı kadın olan Mersin Merkez İlçe Teşkilatı’nı tamamen görevden almasını antidemokratik olarak nitelendirerek tepki gösterdiğini... ŞANLIURFA Olay Gazetesi Genel Müdürü İbrahim Hakkari’nin evinin gece kurşunlandığını, polisin olay üzerine geniş bir araştırmaya giriştiğini...
PANO- BALIKESİR’e bağlı Marmara Adası'nda Kaymakamın talimatı ile jandarmanın turistik işletmelerde canlı-cansız müzik yayınını 00.00 itibariyle kestiriyor. Birkaç mil ötesindeki Avşa Adası'nda eğlence sabaha dek sürerken Marmara Adasi'ndaki bu uygulamaya bir anlam veremiyoruz.Adil ÇAMUR
Cargill’den mısır ve fındık açıklaması
3 AĞUSTOS 2006 tarihli köşenizde yayınladığınız okuyucu yorumlarına ilişkin olarak Cargill ve nişasta sektörü hakkında size bilgi vermek istedim.
1960 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet gösteren Cargill Türkiye’nin, günümüzde yaklaşık 280 kişinin istihdam edildiği toplam 120 milyon dolarlık Vaniköy ve Orhangazi Mısır İşleme Tesisleri ile Pendik Nişasta Sanayi (PNS) ortaklığı olmak üzere toplam 3 yatırımı bulunmaktadır.
Bilindiği üzere Türkiye’de ana faaliyetimizin yer aldığı nişasta sanayii mısırı işleyerek nişasta ve nişasta bazlı şekerler olan fruktoz ve glukoz üretmektedir. Ülkemizde yıllık yaklaşık olarak 3,5 milyon ton mısır kullanılmaktadır. Bunun 2,8 milyon tonu yem sanayii tarafından tüketilirken, bakiye 600 ila 700 bin ton mısır nişasta sanayii tarafından kullanılmaktadır. Yem sanayii, hammadde olarak %60 mısır kullanırken, uygulanan tarım politikalarına göre, yem rasyolarında mısır, arpa ve buğday arasında belli oranlarda geçiş yapabilme esnekliğine sahiptir. Bu geçişler ürün miktarı, fiyatı ve kalitesiyle doğru orantılı değişmektedir. Dolayısı ile ülkemizde doğru tarım ve hayvancılık politikalarının uygulanması sonucu mısır fazlası olmadığı ve olmayacağı gibi tüketimin yıllık 5 milyon tona ulaşması mümkündür.
Nişasta sektöründe ise, sadece Cargill değil tüm sektör üreticileri yıllık 600 ila 700 bin ton civarında kullandıkları mısırı son 2 senedir %100’ü yerli üretimden temin etmektedirler. Ülkemizde şeker sektöründe uygulanan kota kısıtlaması ve tarım politikaları sonucunda sadece Cargill değil tüm nişasta sanayii üreticileri yerli mısır kullanmayı ithalata tercih etmektedir. Ayrıca bahsi geçen nedenler dışında, lojistik ve kalite konusunda yerli mısır her zaman ithal mısıra karşı belirgin bir üstünlüğe sahiptir. Sektörün günümüzde mısır ithalatı beklentisi veya talebi yoktur fakat geçmişte olduğu gibi, uygulanan tarım politikaları sonucu ülke mısır üretimi, tüketimi karşılayamayacak noktalara düşerse mecburiyetten kaynaklanacak ithalat yapma gereksinimi ortaya çıkabilir.
Okuyucu mektubunda konu edilen diğer bir husus fındık üretimine yönelikti. Bu konuda da size bilgi vermek isterim. 1996 yılından bu yana Hendek'te faaliyet gösteren fındık işleme tesisimiz yaklaşık 10 yıl içinde Avrupa yiyecek ve çikolata endüstrisine fındık tedarik eden önemli bir kuruluş, bir markahaline gelmiştir.
FINDIKTAN ÇEKİLDİK
Biz Cargill Türkiye olarak ana faaliyet alanımız mısırdan nişasta ve şeker üretiminin yanı sıra Cargill’in global stratejisine paralel, büyüme potansiyeli içeren farklı alanlarında da var olmayı amaçlamaktayız. Hedefimiz bu alanlarda sadece Türkiye değil, Ortadoğu ve çevre coğrafyalarda da Cargill Türkiye olarak bir üs olmaktır. Toplam pazarda yıllık 60 bin ton işlenmiş fındık ihracatı yapıldığını düşünürsek, yaklaşık yüzde 10 pazar payına sahip olmamıza rağmen, bu sektörde daha da başarılı olmak içintedarik zincirinin önceki halkalarına da yatırım yapılması gerektiğine inanan Cargill Türkiye, kendi büyüme hedefleri içinde tedarik zincirinin önceki halkalarına yatırım yapmak olmadığı içinbölgedeki iş ortaklarından Durak Fındık Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye Haziran 2006 içinde fındık tesisinin satışını gerçekleştirmiştir.
Cargill Türkiye, bundan sonrası için de ülkemiz ekonomisine katkısını sürdürmekte kararlı ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kanunlara saygılı ve toplumsal sorumluluk bilinciyle faaliyetlerine devam edecektir.
Mustafa SAYINATAÇ- Cargill Türkiye Murahhas Azası
(Not: Aynı zamanda Şeker Kurulu üyesi olan Sayınataç son üç yıl içinde Cargill’in ne kadar kar ettiğini ve Amerika’ya ne kadar döviz transfer edildiğini açıklarsa Türk kamuoyu da öğrenmiş olur.)
BEN SSK emeklisiyim. Çölyak hastası bir kızım var. Çölyak hastaları un içeren gıdalar tükettiklerinde ishal, halsizlik, kilo kaybı, karın şişmesi, kansızlık gibi rahatsızlarla karşılaşıyorlar. Bu tip beslenme uzun süre devam ettiğinde bağırsak kanseri gelişebiliyor. Biz raporumuzla daha önceden ayda 5 kg. unu reçete ile alabiliyorduk. Bu unun 500 gr'lık bir kutusu 22 YTL'dir. Yeni uygulama ile Sosyal Güvenlik Kurumları bir kutusuna 2,5 ytl ödemeye başladılar. Yani 5 kg.unun 25 YTL'sini devlet, 195 ytl sini bizim ödememiz gerekiyor. Ben aylık ortalama 500 YTL maaş alıyorum. Bu maaşın %40'ını buna nasıl ödeyeyim. Benim kızım normal ekmek, simit, pasta, makarna gibi şeyler yiyemiyor. Ama devletimiz ayda 5 kg.unu bize çok görüyor. Yani devlet çölyaklılara ayda 5 kg un vermiyor ama bu hastalar kanser olunca milyarlık tedavi masraflarını karşılıyor. Tam bir 3.dünya ülkesi mantığı. Köşenizde bizlerin mağduriyetini kaleme alırsanız belki birileri olayın vahametini anlarlar ve bu mantık dışı uygulamaya son veririler.
Mustafa ÇAĞLAR
GEÇEN ay tatil için eşimle Ayvalık'a gittik. Niyetimiz bir kaç gün kalıp ardından Midilli Adası'na gitmekti.
Yaptığımız araştırmanın ardından Jale Tur isimli firmanın Midilli'ye sefer düzenlediğini öğrendik. Gümrük binasının hemen karşısında bulunan firmadan fiyatı öğrendiğimizde biraz bozulduk. Kişi başı gidiş-dönüş 50 Euro isteyen firma, sırf gidiş için 40 euro fiyat verdi.
Ayrıca Midilli'ye sadece akşam gidip Midilli'den de sabah dönmeleri açıkçası bize mantıksız geldi. Yani günübirlik olarak bir Türk Midilli'ye gidemez. Ama bir Yunanlı sabah gelip gezip tozup gece otel parası vermeden akşam dönebilir.
Yani ülkemizin değil Yunan ekonomisi yararına bir sefer tarifesi.
Neyse Ayvalıklı bir dostumuzun firma sahibini tanıması nedeni ile indirimli olarak (!) kişi başı 40 Euro’ya biletlerimiz aldık.
Akşam 18.00'de kalkan vapura bindik. Vapur günlük alışverişini yapmış 100 kadar Yunanlı yaşlı bayan ve erkekler doluydu. 10 kadar da Türk yolcu vardı. Yunanlılar birbirlerine aldıkları çorapları, sebzeleri, çeyizlikleri gösteriyorlardı. Günlük 50 Euro’ya yapılan bir seyahatin bu alışverişlere değmediğini, yaşlıların hesap kitap bilmediğini konuşup eşimle gülüştük.
Yolculuk sırasında kaptan köşkünde tanıştığımız ve hem kaptan hem firma sahibi olduğunu öğrendiğimiz bey bize araba kiralamak istersek yardımcı olacağını söyledi.
Midilli’ye inip pasaport işlemlerini tamamladıktan sonra tarif edilen ofise gittik. Burası da Jale Tur firmasınındı. Burada araba kiralama firması da vardı. Ancak kapıda kocaman harf ve rakamla yazan fiyat bizi şoke etti. "Midilli-Ayvalık/Ayvalık-Midilli 6 EURO"...
Önce yanlış anladığımı sandım. Ancak sorduğumuzda firmada çalışan Türkler, gerçekten de Midilli’den bilet alan Yunanlıların 6 Euro'ya Ayvalık'a gidip geldiklerini söylediler.
Ne kadar kızıp moralimizin ne kadar bozulduğunu anlatamam.
Yediğimiz kazığın acısıyla geçen 3 günlük tatilin ardından dönüş yolunda firma sahibine bunun neden böyle olduğunu sordum. Bana asıl yolcunun Yunanistan'dan geldiğini, Türkiye'den fazla insanın oraya gitmediğini o yüzden Midilli’den ucuza geldiklerini söyledi. Arada gelen tek tük Türk paşa paşa 50 EURO verip mazot fiyatını çıkarıyordu.
Bu nasıl bir mantıktır. Parayı Türklerden alıp nerdeyse bedavaya Yunanlıları taşıyorlar. Yunanlılarda şehir içi otobüs fiyatına vizesiz-pasaportsuz (Midilli’den gelenlerden pasaport sorulmuyor nedense) Ayvalık'a gelip gezip tozuyor.
Biz gitmek istersek önce Yunan Konsolosluğu önünde sabahın köründe 2 gün saatlerce bekliyor, kişi başı 70 milyon vize, ayrıca 50 EURO seyahat sigortası parası, 70 YTL yurtdışına çıkış harcı vererek Yunanistan'a gitme hakkı elde ediyoruz. Ayrıca yıllık pasaport harcını katmıyorum.
Onlar ne pasaport ne vize işlemi yapıyor. Gümrüklerinden aldıkları bir kartonla ülkemize geliyor hem de 6 Euro'ya...
Ne dersiniz gerçekten de "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"...değil mi...
İsmet SANCAK
Beş vakit ezanda beş farklı ses olur mu?
BUGÜN (dün) yayınlamış olduğunuz ezanla ilgili yazıyı görünce ben de bu çirkinlikten kısaca bahsetmek istedim. İzmir Gaziemir Emlak Bankası Evleri Akçay caddesi(havaalanı yolu üzerinde) sonradan camiye dönüştürülmüş bu yer de ezanlar hoparlörler vasıtasıyla insanlara duyuruluyor. Ses zaten çok açık ve rahatsız edici. Benim esas vurgulamak istediğim sonradan cami(camiye hiç benzemiyor) olarak kullanılan bu yerde ezanları küçük çocuklara okutmaları. Bir gün içersinde dört beş farklı seslerde ve çok rahatsız edici çeşitli seslere rastlayabiliyorsunuz. Bildiğim kadarıyla ezanları bu işlerde Diyanet tarafından görevlendirmiş imamların yapması gerekiyor. Mahalle halkının bu konuda şikayetleri de oldu ama durum değişmedi. Her gün ortaya karışık ezan seslerini dinlemeye devam ediyoruz. Elçiye zeval olmazmış biz sorunu iletmek istedik. Yetkililerin bu konuda ne yapmayacaklarını da doğrusu çok merak ediyorum.
Cemal DEMİRBİLEK-İZMİR
TUZLA Belediye Başkanı, cami önlerinde dağıttığı bildirilerle gazetecileri hedef gösteriyor
TUZLA’da son dönemde yaşananlar gittikçe ilginç bir hal alıyor.
Bir Belediye Başkanı düşünün ki, kendi adının üzerine ünvanını da koyarak bir el ilanı bastırıyor. Bu el ilanında ‘haberlerini sevmediği’ bir yerel gazete için ‘yerel gazete kimliği ile neye ve kimlere ne amaçla hizmet ettiği ve kimler tarafından beslendiği, finanse edildiği bilinemeyen’ gibi hakaretler savuruyor.
Bir Belediye Başkanı düşünün ki, bu el ilanının sonunda, ‘Tuzla halkını huzursuzluk ve şaibe çıkarmaya çalışanlara karşı dikkatli olmaya’ çağırarak bu gazeteyi çıkaranları ‘birilerine’ hedef gösteriyor. Ve bir belediye başkanı düşünün ki, bu el ilanlarını cami önlerinde dağıttırıyor... Sizce bir belediye başkanı bunları yapar mı?
Tuzla'da yaşıyorsanız; evet..!
(Elimizde dağıttığı metin vardır. Ve olayın yüzlerce tanığı da)
Gazetemizin son sayısında yaptığımız, Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci'nin Belediye Başkan Yardımcılığı dönemini kapsayan 1994-2004 yılları arasındaki 10 yıllık SSK primlerini, geriye dönük olarak topluca belediye bütçesinden ödettiği haberimiz özellikle Tuzla'da deprem etkisi yarattı.
(Bir buçuk ay süren kapsamlı dosya çalışmamız sırasında bunun tüm yasal mevzuata aykırı olduğu ortaya çıktı. Çünkü yasalar seçilmiş Belediye Başkan ve yardımcılarının primlerinin isteğe bağlı olduğunu, kendi ceplerinden ödemek zorunda olduklarını açıkça belirtiyordu. )
Aynı haber Hürriyet’te de manşetten yer aldı. Ve sonra cami önlerinde yukarıda anlattığımız el ilanları dağıtılmaya başlandı.
Tahmin edersiniz ki, bu durum bizi korkutup sindirmeye yetmiyor. Bu olayı size yazma nedenimiz, elbette ki bu değil. Biz sadece, Tuzla Belediye Başkanının kullandığı yöntemlerin size de ilginç gelebileceğini düşündük.
Halil ÖZEN-Çağdaş Tuzla Gazetesi
Paylaş