Yalçın Bayer

Hurda - yorgun demir sorunu TBMM’ye geldi

17 Şubat 2023
Köşemizde iki kez gündeme getirdiğimiz hurda ve yorgun demirlerin dayanıklılığının düşük olduğuna ilişkin sorun, Parlamento’ya intikal ettirildi.

Son yıllarda gemi söküm işlerinden çıkan hurda demirlerin hurda işleme fabrikalarında işlenip bunlardan blok demirler üretildiğini, bu blokların özel haddehanelerde inşaat demiri üretiminde kullanıldığını anlatan CHP Edirne Milletvekili Doç. Dr. Okan Gaytancıoğlu, “İddialara göre yeterli kalitede üretilmeyen bu demirler inşaatlarda kullanılmakta ve yapının dayanıklılığı düşürmektedir” diyerek Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na şu soruları yöneltti:

“- Bakanlığınız özel haddehanelerde üretilen inşaat demirlerinin gerekli şartları taşıyıp taşımadığını kontrol etmekte midir?

- Üretim aşamasında inşaat demirlerinin istenilen standartlarda yapılıp yapılmadığını kontrol eden bir mekanizmanız var mıdır?

- İnşaat demirlerinin piyasaya satışı için ‘demir testi’ yaptırmaları zorunlu mudur?

- Yorgun ve hurda demirin yeniden işlenmesiyle elde edilen demirin hangi alanlarda kullanılıp hangi alanlarda kullanılamayacağına dair Bakanlığınızın bir düzenlemesi var mıdır?

- 2022’de özel haddehanelerde ne kadar inşaat demiri üretilmiştir?

- Bunun ne kadarlık kısmı hurda demirlerden elde edilmiştir? Depremde ağır hasar alan binalarda bu demirlerin gerekli şartları taşıyıp taşımadığı incelenecek midir?

- Bu demirlerle ilgili bir inceleme olacak mıdır ya da bu gerekli şartları taşımayan demirleri üretenlere karşı bir yaptırımınız olacak mıdır?”

Yazının Devamını Oku

Geçici barınma alanları rehberi

16 Şubat 2023
Geçici barınma alanlarının kurulumu sistematik ve planlı şekilde sağlanmadığı takdirde birçok güvenlik ve sağlık tehdidinin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Bu nedenle TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak geçici barınma alanlarının kurulmasında görev alacak kurum ve kuruluşlara yol gösterici olması için geçici barınma alanlarının kent içi yer seçimi ve planlama süreçlerine ilişkin temel kriterlerin yer aldığı bu rehberi sunuyoruz. Rehbere (https://www.spo.org.tr/detay.php?sube=0&tip=2&kod=12183)’den ulaşabilirsiniz. “Depremde yurttaşlarımız halihazırda bir travma halini yaşarlarken sorunların derinleşmemesi ve asgari koşullarda da olsa yurttaşlarımızın sağlıklı bir yaşam ortamına hızla ulaşmaları adına geçici barınma alanlarının hızlı, güvenli ve konforlu bir şekilde yurttaşlarımızın hizmetine sunulması elzemdir. Geçici barınma alanlarının kurulumunda dikkat edilmesi gereken hususların göz ardı edilmesi halinde geçici barınma alanı; yüksek nüfus yoğunluğu, sanitasyon ve temiz suya ulaşım sorunları, hijyenli bir ortamın yaratılamaması, yangın, sel gibi içsel ve dışsal tehditlerle karşı karşıya kalabilir ve yeni travmalar, can ve mal kayıpları yaşanabilir. Geçici barınma alanları ile yurttaşların barınma sorunu asgaride çözülürken yurttaşların sınırlı koşullarda da olsa özel ve sosyal hayatlarına güvenli bir ortamda devam edebilmeleri ve kamusal hizmetlere ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. Afet toplanma ve geçici barınma alanlarının esasen kentin imar planlarında belirtilmesi gerekmektedir. Fakat ülkemizde her imar planında bu alanların işlenmediğini göz önüne alarak öncelikle geçici barınma alanlarının kent içindeki yer seçimine yönelik temel kriterleri aktarmamızın faydalı olacağı düşüncesindeyiz.”           TMMOB Şehir Plancıları Odası

HA YORGUN DEMİR HA KAVAK AĞACI

Hurda malzemeden yetersiz teknolojiyle üretilen ‘yorgun’ inşaat demirinin depremde binaların yıkılmasındaki en önemli etkenlerden biri olduğunu her zaman dikkate almak gerekiyor. Bu durumu sık sık yinelemek istiyoruz.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türk Konut’un yasal zorunluluk olmamasına rağmen laboratuvar kurup test ederek ortaya çıkardığı depreme dayanıksız inşaat demiri üretimiyle ilgili İskenderun ve Karabük Demir Çelik İşletmeleri ile özel haddehanelerde inceleme başlattı. Bugüne kadar 225 bin konut yapan Yapı Kooperatifleri Merkez Birliği (Türk Konut), 1999’da meydana gelen Marmara depreminden ders çıkararak, inşaatlarda kullandığı demirlerin testi için yasal zorunluluk olmamasına rağmen ‘demir laboratuvarları’ kurdu. İnceleme başlatıldı. Türk Konut Genel Başkanı Yılmaz Odabaşı, Bingöl depremindeki yıkımlarla ilgili olarak “İçindeki demir sağlıklı olmazsa kolon tabii çökecek. Kolonun içine ha bu yorgun demiri koymuşsun ha kavak ağacı koymuşsun, çok farkı yok. Biz 1999 depreminden ders aldık ve sorumluluğumuz, iş ahlakımız gereği laboratuvarları kurduk. Bunun nedeni üretimden kaynaklanıyor. Hurda malzemelerin çoğu haddehanelerde yetersiz teknolojiyle demire dönüşüyor. Yorgun demir de depreme dayanıksız oluyor” diyor.      (‘Yorgun inşaat demiri’ tabirini Milliyet ilk kez 21.6.2003 yılında kullandı.)

BU ‘ÇALKALAYAN’ BİR DEPREM

Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, önceki gün TV5, dün de Halk TV ekranlarında çarpıcı değerlendirmeler yaptı. Bu depremin sarsıntısını şöyle tarif etti: “Deprem aşağıdan üste vurdu, sağdan sola, soldan sağa vurdu, yani çalkaladı. O nedenle çoğunlukla her bina farklı hasar gösterdi.”

Konuşmasını şöyle sürdürdü: “Hatay, bize Atatürk’ün emanetidir. Onu ayağa kaldıracağız, kimse burasını terk edemez. Gidenler dönecektir. Şimdi İzmir’den 40 kişilik bir mühendis ekibi Hatay’a geliyor, kentimizi nasıl inşa edeceğimizi bize gösterecek. Vatandaşlarımız arazilerini ve tarlalarını satmasınlar. Hazırlık çalışmalarını hükümetle ortak akıl ile yapmak istiyoruz.”

Büyükşehir Belediye Başkanı ayrıca şunları söyledi:

Yazının Devamını Oku

Ne şanssız ülkeyiz!

15 Şubat 2023
20. yüzyıl başından beri başımıza gelen büyük felaketlerde 762 bin kişi öldü

123 yılda 43 felakette en az 762.000 kişi öldü. Bunların 153.000’i doğal afetlerden, 608.000’den fazlası savaş ve iç çatışmalardan kaybedilmiştir. 6 Şubat 2023 çifte depreminden kaç insan kaybıyla çıkacağımız herhalde enkaz altındakiler çıkarılınca belli olacak. Son dakika haberi olarak verilen 35.418 ölü sayısının 40.000’e yaklaşacağı varsayılabilir.

Bir afetteki kayıpların en önemli kalemi ölü ve yaralılar olmakla birlikte, yaralanıp sakat kalanlar, heba olan servetler, savaşlarda verilen esirler, göç ve bozulan psikoloji de önemsiz sayılamaz.

Aşağıda, 20. yüzyılın başından beri gerek doğal afetlerin, gerek siyasi mücadelelerin sonucu olarak Türkiye’nin kaybettiği insan sayısı ile ilgili bir liste sunuyorum. Depremlerle ilgili kaynak: ‘Boğaziçi Üniversitesi Deprem Araştırma Enstitüsü’nün kayıtları, öteki bilgilerin kaynağı ise ‘Vikipedi-Özgür Ansiklopedi’dir.

Can kaybı bakımından son 123 yıldır yaşanan en büyük 10 felaket sırasıyla şunlardır: 1) Ermeni tehciri, 2) 1. Dünya Savaşı, 3) Balkan Savaşı, 4) Koronavirüs salgını, 5) Doğu ve Güneydoğu’daki çatışmalar, 6) Kurtuluş Savaşı, 7) 1939 Erzincan Depremi, 8) Gölcük-Kocaeli Depremi, 9) 1909 Adana olayları, 10) 1930 Ağrı İsyanı.

Yalnız insan kayıpları dikkate alındığında birinci sırayı en az 600.000 ölümle Ermeni tehciri, ikinci sırayı 305.000’le Birinci Dünya Savaşı kayıpları, üçüncü sırayı koronavirüs salgınının kayıpları, dördüncü sırayı en az 50.000 kayıpla Balkan Savaşı, beşinci sırayı yaklaşık 39.000 kayıpla Doğu ve Güneydoğu’ya yaşanan çatışmalarda ölenler, altıncı sırayı ise 36.919 kayıp ile Kurtuluş Savaşı kayıpları almaktadır. 1939 Erzincan Depremi 33.000 kayıpla yedinci sıradadır. Kahramanmaraş merkezli son iki deprem ise can kaybı bakımından Erzincan depremi ile yarışmaktadır.

Listedeki ölüm sayılarını verilen en alt rakamları hesaba katarak topladığımızda 762.000 sayısı ortaya çıkıyor. Konunun ilginç yanı, bunların çoğunluğunun doğal afetlere değil; savaş, iç çatışma gibi nedenlere dayanıyor olmasıdır. 123 yıldan beri yaşadığımız en büyük 11 felaketin yalnız üçü doğal afettir, diğerleri siyasidir. Bunlardan doğan ölüm sayısı 153.865 iken 608.000’den fazlası savaş ve iç çatışmalardan kaynaklanmıştır. Zeki SARIHAN - Eğitimci, Yazar

 

SABRİ ERGÜL ANLATIYOR

Yazının Devamını Oku

CHP’nin 4. Genel Başkanı toprağa veriliyor: Baykal, Erdoğan’ı nasıl tanıyor?

14 Şubat 2023
CHP’nin Atatürk, İnönü ve Ecevit’ten sonraki Genel Başkanı Deniz Baykal çok bilgiliydi.

Kendisine ‘Hocam’ diye hitap ederdik, 15 yıllık görev süresince partinin ‘ağır topu’ oldu. Esasında ‘hizip adamı’ diye bilinir. İsmet İnönü ile mücadelesinde Bülent Ecevit’in yanında yer aldı. Siyasi mücadelesinde siyaset yaptığı arkadaşlarından ‘Başbakanlık’ makamına oturamayan tek ‘lider’ olarak kaldı.

- İyi yetişmiş bir akademisyendi. CHP’ye Ecevit tarafından davet edildi, siyaset döneminde parlamentoda en uzun milletvekilliği görevinde bulunan vekiller arasında yer aldı.

- Cenazesinin baştan Antalya’da defni düşünülüyordu, ancak aile fertleri arasında çıkan ihtilaf sonucunda Devlet Mezarlığı’na gömülmesine karar verildi. Devlet Mezarlığı’nda ‘kahraman’ sekiz-on generalin dışında, Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan, kamuoyunun bildiği isimler gömülü. Rahşan Ecevit’in, eşinin yanına gömülmesi ise çıkarılan bir kanunla mümkün olmuştur.

- Baykal ulusalcı, seçkin bir aydın sayılırdı. Yakın çevresi, Baykal’ın kızının, HalkTV’nin satışı, eski milletvekilleri Mehmet Sevigen ve Yılmaz Ateş’in kendisi üzerinden ‘prim’ yaptığı iddialarına ağır eleştiriler yöneltiyordu.

- Baykal’la siyaset yapan bir milletvekili şöyle diyor: “Baykal’la gün geldi kötü günlerimiz oldu, şimdi bütün bunları unutmak istiyorum. Siyasal çizgisinde kırılmalar olmuştur. Şeyh Edibali’nin sözlerini odasına asması, çarşaflılara CHP rozeti takması, torunu ile bayram namazına gittiğinde gazetecilere haber vermesi... Bunları siyasetin gereği olarak yapmıştır. Ancak ulusalcı ve laik tavrını hep sürdürmüştür. Yarın (bugün) kendisiyle helalleşme günüm olacaktır.”

ERDOĞAN’A SİYASET YOLU

- Baykal’ın Recep Tayyip Erdoğan’a siyaset yolunu açtığı iddialarına dönük eleştirilere Baykal’ın çok kızdığını bizzat ben görmüşümdür. Aydın çevrelerin katıldığı bir Taksim toplantısında, kendisine bu konuda yöneltilen bir soruya sert bir cevap vermiştir: “Sayın Erdoğan, seçilmiş gelmiş, partisi Anayasa’yı değiştirecek milletvekili sayısını (O zaman Meclis 550 üyeliydi; AK Parti 364, CHP 177, bağımsız 9) sağlamıştı. Ben Avrupa Konseyi üyesi idim. Avrupalı üyelerden büyük eleştiri alıyorduk, ‘Büyük başarı gösteren bir partinin genel başkanı niye parlamentoya giremiyor, başbakan olamıyor?’ diye.”

- Milletvekilinin anlatımına devam ediyoruz: “Çok samimi olarak söylemeliyim,

Yazının Devamını Oku

Tek yürek bir Türkiye

10 Şubat 2023
ÖNCEKİ akşam bölgenin en soğuk saatleriydi. Eksi 7 derece insanı donduruyor. Köylerden ayrıntılı bir haber yok.

Adıyaman’ın yarısı çökmüş. Ekipler tarafından kurtarılan 100 kadar kişi ya var ya yok. Adıyaman’a önceki gün 180 kişilik bir özel uçakla giden tarımcı ve sanatçı dostumuz Kadir Dursun, Güneydoğu’nun en gariban illerinden biri olan memleketinde doğaüstü bir felaketle karşılaşınca “Ne talihsiz bir ülkeyiz...” demiş. Bolluk ve bereket içindeki komşu 10 ilde yaşayan 12 milyon insan fakirleşecek artık. Dili damağı kuruyacak.

Söylenmesi gereken şeyleri söylememek için “Dille taraf olunmaz” demiş kendi kendine...

Depremin darbesini yiyenler esasında iyilikte birbirleriyle yarışıyordu.

Adıyaman’da enkaz altında kalanların sayısının 50 bin olabileceğini söylemişler.

12 milyon nüfustan 10 milyon kişinin evlerine girmemesi çok vahim bir durum. Kadir Dursun, “Sen artık Erzincan depremi verilerini unut” diyor.

Köylerdeki rakamlar daha ortaya çıkmadı.

Çarpıcı öneriler ortaya koyuyor:

“Gıda bolluğunun yaşanacağını görüyoruz önümüzdeki günlerde. Bu tür gıda maddeleri zamana yayılarak ihtiyaca göre gönderilse nasıl olur? Planlı şekilde çadır kentler hemen devreye sokulmalı. Kızılay’ın (sobalı ve ısı yalıtımlı) çadırları acilen köylülere dağıtılmalı.”

Yazının Devamını Oku

Varto’yu yaşamış bir gazeteci

9 Şubat 2023
Ne zaman bir deprem olsa Varto depremini hatırlarız, çünkü ilk kez bir deprem yaşıyordum.

O zaman Cumhuriyet gazetesi, Cağaloğlu İstanbul Erkek Lisesi’nin karşısındaki ünlü İttihat ve Terakki’nin ahşap binası olan Pembe Konak’ta çıkıyordu. Orada Varto, Gediz ve Beyazıt/Dikilitaş depremlerini yaşamıştım. Ahşap bir bina bu kadar sallanır mı, bu kadar gıcırtı sesi duyar mı insan? Üst kat merdivenlerinden ikişer üçer adımla atlarcasına inerken, bizi gören fotoğrafçı Selahattin Giz abimizin “Deprem sırasında koşulmaz oğlum, düşersen sakat kalırsın” sesini duydum. Beşikte sallanıyor gibiyim, nasıl dururum, konağın bahçesine attım kendimi. Kahveci Cemal amcamızın kendime geleyim diye bir bardak su verdiğini hatırlıyorum. 

TEHLİKELİ İKİ FAY HATTI

Türkiye coğrafyasında çok sayıda can alan iki fay hattı var. Kuzey Anadolu ve Güneydoğu Anadolu fay hattı. Ege Bölgesi ve çevresinin en tehlikeli yerler olduğunu anlatır İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü hocası Prof. Dr. Haluk Eyidoğan. Varto depremi 1939’daki Erzincan depreminden sonra en büyük deprem sayılıyordu o zamanlar. Richter ölçeğine göre 7.5 şiddetindeki depremde baştan 2000 civarında ölüm olduğunu söylendiyse de bu rakamın daha sonra 4.000’e kadar çıktığı açıklanmıştı. Varto yerle bir olmuş, taş üzerinde taş kalmamıştı. Kurtulanlar da depremin gündüz vakti olmasına borçlu sayıyorlardı kendilerini. Hepsinin verilmiş sadakası varmış! Zaten yokluk içinde yaşıyorsunuz, ekmek sandıklarda kilitli oluyor, kurban desen kaç yılda bir keşmişsiniz, sadakayı nereden buldunuz ki vereceksiniz... 

‘YALVARIYORUM GELİN’

Bugün kurtarma ekipleri ve siyasetçiler aynı gün bölgeye gidebiliyor. Varto ve çevresinden etkilenen Hınıs, Tekman, Çat, Karayazı ilçelerine, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, ertesi gün uçakla geldiği Erzurum’dan karayolu ile geçebiliyordu.

O zaman bölgede 6.243 konut zarar görmüştü, çoğu kerpiç yapılardı. Depremzedelere konutlar yıllar sonra yapılabildi, bu nedenle proje hep tartışılıp durdu.

Arşivlere bakınca, her ülke bonkörce yardım yapmış. Yedi ülkenin ortaklaşa yardımı da o zaman çok konuşulmuş. Bunların en büyüğü Suudi Arabistan’dan gelmiş, 1 milyon 750 bin TL olarak. Amerikan yardım kuruluşu AID’nin yardımı ise 7 milyon dolar olmuş. Bulgaristan bile bir milli günün kokteyl masraflarını göndermiş.

Biz Amerika, Ukrayna, İsrail, Suudi Arabistan, Almanya yardımlarının hacmini ve  değerini merak ediyoruz, yardımları

Yazının Devamını Oku

Millet İttifakı emek ittifakı değildir

3 Şubat 2023
MİLLET İttifakı’nın mutabakat metninde önemli eksiklikler, boşluklar vardır.

Laiklik, zorunlu din dersleri, emperyalist dünyadan kopmayı göze alamamak gibi bazı konuların bulunmayışını eleştirsek de bunun devrimcilerin programı olmadığını bilmeliyiz. Metne rengini veren, bugünkü Türkiye’nin sosyolojisidir. Bu, bir sosyal demokrat merkez sağ ittifakıdır. Ona bir halk ittifakı gözüyle bakmak hatadır. Günümüzde, Türkiye siyasetine, nüfus çoğunluğunu oluşturan emekçiler değil, burjuva kesimler yön veriyor. Seçim belki halk kitlelerine bir parça nefes aldıracaktır. Durum, 12 Mart rejiminden çıkmamızı sağlayan Ecevit-Erbakan koalisyonuna benziyor.  Zeki SARUHAN

İTTİFAK METNİNDE: ‘PLANSIZ PLANLAMA’

6’LI Masa’nın ortak ittifak metninde: 1. “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İklim, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak yapılandırılacak, 2. Şehircilik ve Afet Bakanlığı kurulacak, 3. En sonunda da Planlama ve Strateji Teşkilatı kurulacak” diyor. “Şehircilik” ile “Planlama” kavramları ve “Çevre” ile “Ekoloji” arasındaki içeriksel farklar eğer bilinseydi; ekoloji, doğal kaynaklar ve mekansal stratejik planlama “Çerçeve Yasası”na dayalı, aynı adla yeni bir “Çerçeve Bakanlık” kurulması gerekirdi. Çevre, şehircilik ve afet konularında ise; “Yerel Yönetimler Bakanlığı” görevlendirilerek; bunun da Çerçeve Bakanlığın eşgüdümüne verilmesi gerekirdi. Tahir ÇALGÜNER- Y.Şehir ve Bölge Plancısı

SUDAN ÖYKÜSÜ

SUDAN’da bir macera yaşandı ve maalesef gereksiz yere ödenen 419 bin 965 TL tutarındaki fahiş huzur hakkı, maaş ve ikramiye ödemeleri ile sonuçlandı. Tekirdağ Milletvekili Dr. İlhami Özcan Aygun, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’ye bu konuyu sorduğunda, huzur hakkı uygulamasının kaldırıldığı açıklandı. “O halde eski ödemeleri de geri alacak mısınız?” diye sordu.

 

MESAJ PANOSU

'TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR'

Yazının Devamını Oku

Sulak alanları onarma zamanı

2 Şubat 2023
2 Şubat, Dünya Sulak Alanlar Günü.

Türkiye’de 26 yıldır kutlanan bu günde, Change.org/SulakAlanlar adresinde sulak alanların korunmasına yönelik kampanyalar yürüten bireyler ve kurumlar, Türkiye’deki kuraklık tehlikesine ve sulak alan kaybına dikkat çekti. Sulak alan kampanyalarına bugüne kadar yaklaşık 500 bin imza atıldı.

Tüm dünyada sulak alanların önemi ve korunmasına yönelik bir farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 2 Şubat’ta kutlanan ‘Dünya Sulak Alanlar Günü’nün bu seneki ana mesajı: ‘Sulak Alanları Onarma Zamanı. 1997’den bu yana kutlanan Dünya Sulak Alanlar Günü’nde biliminsanları son 50 yılda tüm dünyadaki sulak alanların en az yüzde 35’ini kaybettiğimizin altını çiziyor.

Türkiye, sulak alanların korunmasını amaçlayan uluslararası bir sözleşme olan Ramsar Sözleşmesi’ne 1994 yılında imza attı ve Akyatan Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü, Manyas (Kuş) Gölü, Meke Maarı, Nemrut Gölü, Seyfe Gölü, Sultansazlığı, Uluabat Gölü, Yumurtalık Lagünü’nü Ramsar Alanı olarak tescil ederek ulusal sınırları içindeki bu sulak alanları korumayı ve akıllı kullanımını sağlamayı uluslararası düzeyde taahhüt etti. Fakat uzmanlar Türkiye’de son 60 yılda 260’tan fazla gölün, derenin, sulak alanın işlevsiz hale geldiğini ya da kuruduğunu, ayrıca 2023 yılı ocak ayı itibarıyla sulak alanlarımızdaki su kayıplarının ortalamasının yüzde 75’in üzerinde olduğunu belirtiyor.

TTKD Bilim Danışmanı Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, sulak alanların önemine değinirken “Sulak alanlar, içme-kullanma suyunun, nemin kaynağı, iklimin düzenleyicisi ve sigortasıdır” dedi ve ‘Can Suyumuz’ ekibi tarafından kuraklıkla ilgili ‘kırmızı alarm’a ilişkin afet yönetim planı yapılsın talebiyle imza kampanyası yürütüldüğünü hatırlattı.

Van Çevder Başkanı Ali Kalçı, Van’da ormanların yetersizliği nedeniyle kişi başına düşen yeşil alanların bir metrenin altında olduğuna dikkat çekerek, “change.org/VanGoluKorunmali adresinde yürütülen kampanya ile Van Gölü’nün özel çevre koruma bölgesi ilan edilmesini ve iklim uyum planı yapılmasını talep ediyoruz” dedi. Tuz Gölü’nü kurtarmak için eylem planı yapılmasını talep eden kampanyacı Deniz Yazıcı, “Gelin bu Sulak Alanlar Günü’nde doğayla barışık bir hayatı hayal edelim ve bu yıl içerisinde sessiz kardeşlerimizin, doğanın sesi olalım” mesajını verdi.

CHP’Lİ ALİ ÖZCAN: ÖNSEÇİM İSTİYORUZ

CHP’nin eski İstanbul İl Başkanı ve Kadıköy milletvekili, mühendis Ali Özcan, dünkü “Önseçim mi, tayin mi?” başlıklı yazıya dikkat çekti ve “CHP önseçimle hareketlenebilir ve istediği milletvekili sayısına da ulaşabilir” dedi. Özcan, “Önseçimin her siyasetçinin benimsemesi gereken bir kural olduğuna” dikkat çekerek şunları söyledi:

“O yazıdaki Trakyalı partilinin önseçim talebini çok yerinde buluyorum. CHP MYK orada belirtildiği gibi hemen bir karar almalıdır. Ben siyasi hayatımda önseçimsiz bir yere gelmedim. Memleketim Elazığ’da milletvekili seçimine katılmak istiyorum, ama delege veya üyelerle önseçim yapılırsa. Bunlar göz ardı edilirse, ben de sandık kurarak 6-7 noterle parti delegeleri ya da üyelerle önseçim yapacağım, oradan çıkacak sonuca Genel Merkez bigane kalamaz. Esas demokratik yol da bu değil midir? Bu işleme demokrasinin en yüksek mertebesidir; Elazığ’dan başka Türkiye’ye de örnek olacaktır. Bu görüşümün Genel Merkez tarafından bilinmesini istiyorum.”

Yazının Devamını Oku