Yalçın Bayer

Zeytinyağının yeni temsilcileri

16 Kasım 2022
Daha 2000’li yılların başına kadar İzmir zeytinyağı piyasasında ‘dökme yağ’ olarak işlem gören Milas zeytinyağının ‘makus talihi’, Milas Ticaret ve Sanayi Odası’nın önce 24.06.2014 tarihinde Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan, ardından 23.12.2020 tarihinde Avrupa Birliği’nden coğrafi işaret almasıyla birlikte işler değişmiş. Burada Ali Osman Menteşe’den söz etmemiz gerekiyor. Çünkü o öncü olmuş.

Yıllarca İstanbul’da yaşayıp emekli olduktan sonra ata yurdu Milas’a dönerek kendi zeytinliklerinde zeytinyağı üreticiliğine başlayan ve İtalya’da düzenlenen dünyanın en iyi 500 zeytinyağı markasının seçildiği ‘Flos Olei’ yarışmalarında her yıl madalyalar kazanan Ali Osman Menteşe, Milas’ta modern zeytinyağı işletmeciliğinin lideri oldu. İstanbul’dan gelip Milas’ın Şenköy Mahallesi’ndeki zeytinliklerinden elde ettikleri ‘Kairos Zeytinevi’ markalı zeytinyağı sahibi Zeynep ve Cem Çelikoğlu çifti de Flos Olei’den her yıl madalyalar kazanmayı başarıyorlar.

- Bodrum’un Yalıkavak beldesinde 2004-2014 yılları arasında belediye başkanlığı yapan, büyükşehir yasasıyla birlikte Yalıkavak Belediyesi’nin kapanmasının ardından 2014 yılında Bodrum Belediye Meclisi’ne seçilen ve daha sonra Bodrum Belediye Başkanlığı’na adaylığını koyan Mustafa Saruhan da Milas’ta zeytin ve zeytinyağı üreticiliğine girişen bir başka isim.

200 YILDIR ZEYTİNYAĞCI

- Milas’ta, 200 yıldır zeytinyağı üretimi yapan ailesinin beşinci kuşak temsilcisi Beyza Telatar Özdoğru’nun kurduğu ‘Beiza Zeytinyağı’, markalaşmasının üzerinden bir yıl bile geçmeden iki uluslararası ödül kazandı. İstanbul Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Kalitesi Yarışması’nda Single Estate (Tek Bahçe) kategorisinde Beiza Memecik Soğuk Sıkım Natürel Sızma Zeytinyağı gümüş madalya, Beiza Trilye Erken Hasat Soğuk Sıkım Natürel Sızma Zeytinyağı ise bronz madalya almayı başardı.

6 BİN AĞACI VAR

- İstanbul'daki tüp bebek merkezleriyle tanınan Bahçeci Sağlık Grubu’nun kurucusu olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci, 2020 yılında Milas’ta kurduğu Bahçeci Latmos Tarım Hayvancılık Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile zeytinyağı sektörüne girdi. Milas’ın Bafa Gölü kıyısındaki Herakleia Antik Kenti’nin de olduğu Kapıkırı Mahallesi ile Şenköy’de içinde 6 bin dolayında zeytin ağacı olan toplam 300 dönümlük zeytinlik satın alan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci, Milas’ın Köşk Mahallesi yakınlarında bir de zeytinyağı sıkım ve paketleme tesisinin yapımını başlattı... ABD’nin Newyork kentinde yaşamakta olan oğlu Avukat Berk Bahçeci’nin sürdürdüğü girişimlerle ABD’ye zeytinyağı ihracatını hedefleyen Prof. Dr. Mustafa Bahçeci, ABD’ye erken hasat, soğuk sıkım, organik zeytinyağı ihracat bağlantısı kurdu. Eylül ayı içinde ABD’ye ihraç edilecek zeytinyağlarının 500 cc’lik özel tasarım cam şişeler içine doldurularak ihracata hazır şekilde paketlenmesi işlemine başlandı. Öte yandan Bahçeci Latmos Tarım, Hayvancılık, Gıda, Sanayi, Ticaret A.Ş.’nin Milas’ta elde ettiği zeytinyağlarını başta Çin olmak üzere Doğu Asya ülkelerine de ihraç edebilmek için girişimlerin sürdürüldüğü bildirildi.

- Almanya’da gıda maddeleri ticareti ve Milas’ta zeytinyağı üretimi yapmakta olan Alkmene Zeytincilik A.Ş.’nin yöneticisi Gökhan Yıldırım, Milas Ticaret ve Sanayi Odası’nı ziyaret etti. MİTSO Yönetim Kurulu Başkanı Reşit Özer ve Milas İlçe Tarım Müdürü Ali Parlu’ya Milas zeytinyağını, “Milas Aella Groves” (Milas yeşil zeytinyağı) adıyla ve Alkmene markasıyla aralarında başkent Berlin’in de olduğu Kuzey Almanya’daki şehirlerde 150’den çok süpermarkette satışa sunmayı başardıklarını anlattı. Yaklaşık 8 yıldır Yunanistan’da zeytinyağı üretip Almanya’da satışa sunduklarını belirten Gökhan Yıldırım, zeytinyağı üretimini Türkiye’de ve Milas’ta yapmaya karar verdiklerini ifade etti.

- Milas

Yazının Devamını Oku

Zeytin ve zeytinyağı aldı başını gidiyor - Gözler Milas’ta

15 Kasım 2022
Muğla’nın Bodrum’u besleyen ilçesi Milas’a her kasım ayında hasata gittiğimizde farklı şeyler görüyoruz. Dersini çalışmış, sınıfını geçmekte olan bir öğrenci gibi. Daha doğrusu Türkiye’de ilk ve tek AB coğrafi işareti almış bir kent olmanın haklı olarak gururunu yaşıyor. “8. Milas Zeytin Hasat Şenliği” ile Türkiye’de Ayvalık ve Edremit bölgelerinin önüne geçmiş olması dikkat çekiyor. Zeytin ağacı dikimi, zeytinyağı ve zeytin üretimi yanında, yeni markalara ve yatırımcılara kapısını açmış durumda Milas. Herkes şevk içinde çalışıyor. Belediye Başkanı Muhammet Tokat ile Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Reşit Özer’in büyük emekleri var.

Bu gelişmeleri görünce, zeytinin edebiyatını ve şiirini de arıyor insan. Onu “Umut Milas” gazetesinde gördük bir başlıkta: “Şiirdir, edebiyattır zeytin...” Cemal Süreyya, “Şelaleye düşmüştür zeytinin dalı; Celaliyim, Celalisin, Celali” derken, Tuncel Kurtiz’in en son seslendirdiği ve zeytin emekçisine ithaf edilen ‘Ölmez Ağacının Son İnsanları’nda “Ben ağaçların hepsini severim ama zeytin ağacı bir başka. Her şeyden önce simgeledikleriyle. Yapraklarıyla barış, altın sarısı yağıyla mutluluktur...” diye bahsediliyor zeytinden.

Nâzım Hikmet 1947’de kaleme aldığı Yaşamaya Dair’deki dizeleriyle, “Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için yaşamak yanı ağır bastığından” diyerek yüreklerimize dokunurken, Attilâ İlhan, “Yaşamak türkü söyleyip zeytin toplayanları seyretmekti” demiştir. İşin özü büyük bir ilham kaynağıdır zeytin.

İnsana saygı, doğaya saygıdır, ölümsüz olandır zeytin.

Çok şiirsel oldu ama....

BİRLİKTELİK ‘ÇATLADI’

Amasını da anlatalım... Muğla Valiliği, Kaymakamlık, Belediye Başkanlığı, İl ve İlçe Tarım Müdürlükleri, Büyükşehir, Meslek Odaları ve STK’ların ortak çabasıyla yapılıyordu şenlikler. Yani birliktelik vardı. Araştırmalarıyla Milas’a hem kültürel hem de ekonomik çabalarını yansıtan gazeteci Olcay Akdeniz, yaşanan sıkıntı için şöyle diyor:

“Kaymakamlığın başkanlığında oluşturulan komisyon tarafından şenliğin tüm hazırlıkları organize ediliyordu. İktidar partisinin başka, Muğla Büyükşehir ve İlçe Belediyesi’nin başka partiden olmasının hiçbir etkisi ya da ‘sıkıntısı’ yaşanmıyordu. Hatta böyle bir ayrım hiç kimsenin aklına bile gelmiyordu. Fakat yaklaşık iki yıldır Milas’ta Kaymakamlık ve bağlı birimler başka, Belediye başka bir çekim merkezi oluşturmaya başladı. Meslek odaları, sivil toplum kuruluşları da iki arada bir derede kaldılar, her iki kesimce düzenlenen etkinliklere katılmaya ‘çalışıyorlar’... Bu yılki şenliğin afişine baktığımızda ise şenliği düzenleyen ve destek veren kurum ve kuruluşların arasında Valilik yok. Kaymakamlık yok. İl ve İlçe Tarım yok... Görünen o ki, başka şehirlere örnek gösterilen ‘Milas’ın birlikteliği’ çatlamış...”

BÜROKRASİ DESTEĞİNİ ÇEKTİ

Yazının Devamını Oku

Atatürk bizden biriydi (2)

11 Kasım 2022
Kimleri örnek aldı.

Mustafa Kemal Atatürk, ilk yazıda anlattıklarımıza rağmen hiçbir zaman büyüklük kompleksine kapılmadı ve bulunduğu onur ve şeref kaynağı makamını asla bir Kartal Yuvası olarak görmedi. Hatta bu konuda bir ara kendisine Padişahlık ve Halifelik dahi teklif edildi. Ama O, bütün bunları hep elinin tersiyle itti. Çünkü O, “Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir” diyen merhum Bayar’ın ifadesiyle bizden biriydi. O nedenle hayatı boyunca büyük bir alçakgönüllülükle ve daima, “Yüce Türk milleti!” dediği milletini her daim ön plana koyarak hep örnek almayı ve örnek olmayı yeğledi. Bu bağlamda örneğin büyük bir strateji ve zamanlama ustasıydı; neyi, ne zaman ve nasıl yapacağını çok iyi biliyordu. Bunu savaşçılığına hayranı olduğu Büyük Atilla’dan örnek aldı.

26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’u başlatırken özellikle bu ‘26 Ağustos’ tarihini 26 Ağustos 1071’de Anadolu’ya giren Malazgirt kahramanı Büyük Alparslan’dan örnek aldı. Yine Trikopis esir düştüğünde O’na gösterdiği centilmenliği, Alparslan’ın Romen Diyojen’e gösterdiği centilmenlikten örnek aldı. Adına ‘Sad Harekâtı’ denilen ve I. Körfez Savaşı’nda Amerikan Generali Norman Schwarzkopf da bu defa tanklarla uyguladığı Büyük Taarruz’un planlarını hazırlarken, Kartaca Komutanı Anibal’ın Roma ordusunu darmadağın ettiği Cannae Savaşı’ndan örnek aldı. Altıntaş Savaşı sonucu Bursa, Afyon, ve Eskişehir bölgeleri kaybedildiğinde orduyu Sakarya içlerine doğru çekerken, bir ara Perslere yenilen Romalıların Anadolu’nun içlerine doğru, Kapadokya’ya çekilmesini örnek aldı. Büyük Taarruz öncesi orduyu cepheye kaydırırken geceleri yürütüp gündüzleri ağaç gölgelerinde ve ahşap binalarda konaklatmasını, en dişli düşmanı olan İngilizlerin Arabistan Orduları Komutanı meşhur Mareşal Allenby’den örnek aldı.

Bu şekilde Büyük Taarruz kazanılıp Cumhuriyet’in temelleri atılırken Kadın Hakları Projesi’nden Dil–Tarih, Sanat ve Musiki Projesi’ne varıncaya kadar her türlü kalkınma hamlelerini başlatırken dünyaca ünlü Rus yazar Petrov’un yazmış olduğu ‘Beyaz Zambaklar Ülkesi’ kitabından hareketle ülkesi Finlandiya’yı bataklıktan cennete çevirmiş olan Sinelman’dan örnek aldı.

“On yılda demir ağlarla ördük yurdu bir baştan bir başa” derken, daha önce Fransızların elinde bulunan Alsas Loren bölgesini geri almak üzere Prusya Başbakanı Bismark’ın yaptığı hamlelerden örnek aldı.

“Kılıç kullanan kol yorulur ama saban kullanan kol daha çok güçlenir” derken Fransızların esaretinden kurtulmak isteyen Kanada çiftçisinden örnek aldı.

“Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştireceğiz” derken, çok hayranı olduğu Tevfik Fikret’ten örnek aldı.

‘Yurtta sulh, cihanda sulh!’ derken Aristo’dan örnek aldı. Çünkü Aristo bir yapıtında, “Dünya bir vücut gibidir; nasıl ki vücudun herhangi bir yerine sivri bir cisim batırıldığında vücudun her tarafı ıstırap duyuyorsa, dünyanın da herhangi bir yerinde meydana gelen acı bir olay bütün dünyayı etkiler” der.

Çanakkale’de yatan yabancı Anzak askerleri için,

Yazının Devamını Oku

Atatürk’ü bir de böyle tanıyalım

10 Kasım 2022
Büyük önderi 84 yıl önce kaybettik.

GÜNÜN SÖZÜ

“Ağlayalım Atatürk’e,

Bütün dünya kan ağladı.

Başbuğ olmuştu mülke,

Geldi ecel can ağladı!”

Âşık VEYSEL

Atatürk’ün aramızdan ayrılışının bugün 84’üncü yıldönümü... Bu vesileyle aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen ben sizlere onun Türkiye’de ve dış ülkelerde şu kadar büstü, heykeli ve şu kadar caddede ismi olmasından... İngiltere Kralı VIII. Edward’ın önünde ceketini ilikleyerek elini öpmeye kalkmasından, Papa II. Jean Paul ve Ay’a ilk ayak basan astronotlar Neil Armstrong, Buzz Aldrin, Michael Collins gibi o gün için dünyanın en gözde insanlarının mozolesine çelenk koyarak saygı duruşunda bulunmasından... Veya Ürdün Kralı Abdullah’ın, kendi ırkı Arapların I. Cihan Harbi’ndeki biz Türklere karşı olan tutumlarından dolayı Atatürk’ün şahsında ve huzurunda itiraf gibi özür dileyen gözyaşlarıyla için için ağlamasından söz edeceğim...

Yazının Devamını Oku

Tarihi dokuyu korumak için ‘adeta’ savaş veriliyor! Kapadokya’da kaçak yapı arsızlığı

9 Kasım 2022
Arkeolojik sitler, doğal sitler ve dünya mirası alanlarını düzenleyen ve bu mirası geleceğe taşımak amacıyla faaliyet gösteren Kapadokya Alan Başkanlığı, bu amaç doğrultusunda daha önce yapmış olduğu yatırımların yanı sıra kaçak yapılarla mücadeleye de devam ediyor.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, 19 Eylül 2022 tarihinde yaptığı açıklamada, Kapadokya Alan Başkanlığı sınırları içerisinde 400’den fazla kaçak yapıyı yıktıklarını belirterek, bölgedeki doğal yapıyı koruma konusundaki kararlılığın altını çizmişti. Bakan Ersoy, “Yıktığımız yapı bir daha yapılıyor, bir daha yıkıyoruz. Burada kaçak yapıda ısrar edenler var” diyor.

Bakanlık çevrelerinden edinilen bilgiye göre; alanın tarihi ve doğal yapıya zarar veren her türlü kaçak yapıdan arındırılması ve tarihi dokuyu koruma amacıyla çalışmalar aralıksız devam edecek.

MEDENİYETİNİZE SAHİP ÇIKIN

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, Berlin’de vatandaşlarla bir araya geldi ve “Burada yaşarken medeniyetinizi, kültürünüzü, dilinizi, inancınızı unutmayın çünkü Türk, bütün bu unsurların birleşimiyle ortaya çıkmış bir kimliktir. Türk çağdaştır. Andımızda, ‘Türk’üm, doğruyum’ diyor. Türk doğrudur, Türk çalışkandır. Atatürk, ‘Türk milleti zekidir’ diyor. Biz bu dünyadan kopuk, bu çağın dışında yaşayan insanlar değiliz, bilakis biz bu çağı şekillendirebilecek olan insanlarız” dedi.

GÜNÜN SÖZÜ

YÜCE Önder’imizi sevgi ve saygıyla anıyoruz!

“Hiçbir ulus yoktur ki etik esaslarına dayanmadan yükselebilsin.”

24.12.1919 - KIRŞEHİR

Yazının Devamını Oku

Süleyman Genç’i ne kadar tanırsınız? CHP, Ecevit ve 12 Eylül

8 Kasım 2022
Süleyman Genç, 1943 Rize İkizdere doğumluydu ve yoksul bir ailenin çocuğu idi. Erzincan Askeri Lisesi’ni bitirdi. Harp Okulu öğrencisiyken 1961’de Albay Talat Aydemir’in başlattığı başarısız darbe girişimi bastırılınca Kara Harp Okulu bir süreliğine kapatıldı. Açıkta kalan öğrencileri sokakta bırakmayan Başbakan İsmet İnönü, onları çeşitli üniversite ve yüksek okullara dağıttı. Süleyman Genç de İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne girenler arasındaydı. Yani ‘ihtilalci’ öğrencileri okuması için taksim etti. Nizamettin Çoban ile Ertöz Vahit Suiçmez’in isimlerini de sayabiliriz.

Genç, CHP’ye katıldı ve İzmir Gençlik Kolları Başkanı oldu, yıl 1965’lerdi. Bu süreçte ‘Ortanın Solu’ mücadelesi başlamıştı; ‘sağcı’ takımına karşı tavır alanların başında Ecevit vardı. Onu, Gençlik Kolları Başkanlığı’na getirdi. Müthiş bir gençti, siyasal yaşamında ismi çok öne çıktı, kendisini bütün Türkiye tanıdı. Müthiş bir İnönü-Ecevit kavgası başlamıştı. Genç’in kadrosu içinde Av. Sabri Ergül, Hasan Belovacıklı ve Nafiz Bostancı gibi isimler vardı. Bütün il kongrelerinde gençler ağırlık koydu; Ecevit’in, İnönü’nün yerine gelmesi için büyük bir mücadele verdikleri bilinir. Kadın Kolları da onlara destek veriyordu. Ve 45. Olağanüstü Kongre’de Ecevit, İsmet Paşa’yı yendi! 1973 seçimlerinden önce 70 civarındaki milletvekili ve senatör, CHP’den istifa etti. İnönü’nün de istifasından sonra ‘Artık CHP bitti’ dendi. Ancak hiç öyle olmadı, bu genç kadro çok başarılı oldu, CHP 185 milletvekili ile birinci parti oldu. (Adalet Partisi 149, Demokratik Parti 45, Milli Selamet Partisi 48 milletvekili çıkarmışlardı.)

O zaman bu genç ekibin içinde yer alan Kdz. Ereğli İlçe Başkanı olan Kemal Anadol o süreci şöyle anlatır:

“Ben, partileri futbol takımına benzetirim. Ecevit ekibi, altyapı ekibiydi. Yani dışarıdan transferleri yoktu. Türkiye’nin tanımaya başladığı isimler genç yaşta başarılı olup parlamentoya girdiler. Ben 32 yaşındaydım. Süleyman Genç 29 yaşındaydı, hatta vekil olabilmek için yaşını mahkeme kararıyla büyütmüştü. Yüksel Çakmur 31, Baykal 36, Önder Sav 37, en yaşlılarımız 40 yaşındaki Mahmut Türkmenoğlu ve Ali Topuz’du.

CHP içinde ‘göbekçi’ denilenlere karşı tam bir kavga vardı. Daha sonra Ecevit, Süleyman Genç ve bizlerle ‘Sol kanat’ı oluşturduk. 1977 seçimlerinde bir daha milletvekili olduk, 1980 darbesi oldu, Türkiye karıştı. 12 Eylül’e kadar CHP içinde sol grup olarak çok etkindik. 31 kişiydik, 12 Eylül’den üç gün önce sol kanat olarak bizleri gözaltına aldılar. Genel Sekreter Mustafa Üstündağ’ı aldılar. Bu arada Alev Çoşkun’u ve Yılmaz Alpaslan’ı da sol kanat mücadelesi içindekiler olarak söylemeliyim.”

Süleyman Genç, Ecevit-Bağımsızlar hükümeti sırasında yine kontrgerillanın üstüne gidiyordu. 6 Ocak 1978 günü evi bombalanmış, gerekli yerlerden yanıtını almıştı. Bugüne dek failinin bulunmaması ise Genç’in savlarını kanıtlıyordu!

Türkiye’de iç ve dış istihbarat örgütleri darbe koşullarını hazırlıyordu. Tehlikeyi gören milletvekili ve senatörler, 9 Eylül 1980 günü, demokrasi tarihimize geçen faşizme karşı 31 imzalı sol kanat bildirisini yayımladılar. Üç gün sonra yapılan 12 Eylül darbesinin ilk işi bu imza sahiplerini gözaltına almak olmuştu.

ZİNCİRBOZAN VE KAPANAN DÖNEM

12 Eylül’den sonra partileşme aşamasında aktif rol alan

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyet sayesinde turizmde ilk 10’dayız

4 Kasım 2022
Türkiye’nin 2022 yılında dünya turizminin ilk 10’u arasında olması Cumhuriyet sayesindedir. Türkiye buraya 20 yılda değil, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geçen yüzyılın birikimiyle geldi.

Cumhuriyet’in 1. yüzyılının sonunda bugün Türkiye, çok az ülkeye nasip olabilecek tarihi ve kültürel mirasa sahip bir ülke olmanın yanı sıra, turizmde, daha doğru tanımla, seyahat endüstrisinde önemli bir avantaja daha sahiptir. O da Cumhuriyet’in ürünü olan insan kaynağıdır. Türkiye, Cumhuriyet sayesinde bugün dünya turizminde bir aktördür.

Türkiye, dar anlamda turizmde, geniş ve doğru tanımıyla seyahat endüstrisinde; Almanya kadar organizasyon ve İngiltere kadar finansman olanağı olmamasına, ulaşılabilirlikte Fransa kadar avantajlı, uluslararası pazara çıkışta İspanya kadar köklü olmamasına rağmen bugün eğer dünya turizminin ilk 10’u arasında yer alıyorsa, bunu sağlayan Cumhuriyet’in ürünü insan kaynaklarıdır.

Türkiye’nin, Sovyetler Birliği dağıldığında, bu sektörün uluslararası alanda finansal bakımdan en güçlü, şirket yapıları en organize ülkelerin dahi çok istedikleri halde giremedikleri bugünün Rusya’sına girip bugün o pazarda belirleyici konumda olmasını sağlayan da o insan kaynağıdır.

O insan kaynağı, yurttaşlarının karnını doyurmak için gittiği Almanya’dan, memleket hasreti gidermek isteyenlere sağlanan olanakları, bir dönem Almanya’yı da aşarak Avrupa seyahat endüstrisinin aktörü haline getirip bu alanda bir ‘case study’ olarak incelenmesi gereken Türk tur operatörlüğünü yarattı.

Bunu da yaratan Cumhuriyet’in insan kaynağıdır. Günümüzde dünya turizminin merkezi olan Akdeniz’de, Türkiye’nin rakiplerine göre tekrar gelen (repeat) ziyaretçi oranının yüksek olması, gelenlerin memnun kalmalarının ifadesidir. Özet mi: ‘Mutlu çalışan, mutlu müşteri.’

GÜNÜN SÖZÜ

“Giyecek hiçbir şeyiniz yok mu azizim? İnsanlığı deneyin bir de: Göreceksiniz, çok yakışacak.”         Lâ Edrî

Pembe Köşk sohbetine devam

Yazının Devamını Oku

Pembe Köşk’te büyük anılar

3 Kasım 2022
Ankara’da önceki gün Pembe Köşk’ü bir grup gazeteci ile ziyaret ettik, Özden Toker’in rehberliğinde Cumhuriyet dönemini yeniden yaşadık. İnönü Ailesi’nin eşyalarını ve fotoğraflarını inceledik. Özden Hanım’dan Atatürk’ü dinledik. Ziyaretimizde çok şey öğrendik; bu kadar belgenin 1992’de bilgisayar ortamına aktarıldığına da sevindik.

İnönüler Pembe Köşk’e 1924 yılında yerleşmişler. Bu iki katlı köşkün alınmasına Atatürk vesile olmuş, zaman içinde bazı onarımlar ve eklemeler yapılmış. Üç yıldan beri kimse oturmuyor ahşap binada. Tamamen müze olmuş sayılır. İnönü Vakfı’nın merkezi olarak kullanılıyor. 23 Nisan ve 29 Ekim bayramlarında halka ziyaret için açılıyor. Annesinden sonra ev sahibeliğini Özden Toker yürütüyor. İsmet İnönü’nün taşındığı dönemi kapsayan zaman dilimini tarihi araştırmalarla belgeselleştirip genç kuşağa aktarmayı hedef alan vakıf birçok etkinlikle sesini duyuruyor.

Mevhibe İnönü’nün hayatı boyunca büyük bir özenle sakladığı özel eşyaları, gelinliği, giysileri, tuvaletleri, ayakkabıları, şapkaları, eldivenleri ve daha pek çok anısı belirli dönemlerde Pembe Köşk salonlarında ziyarete açılıyor. Biz de gezimiz sırasında Bayan İnönü’nün yeniymiş gibi duran, bazıları asırlık kıyafetlerinin nasıl böylesine iyi korunabildiğine şaşırdık.

Mevhibe Hanım, 1925 yılında yerleştiği Pembe Köşk’te hayatının sonuna dek, mükemmel bir eş, şefkatli bir anne, sevimli bir büyükanne ve unutulmaz bir ‘Hanımefendi’ olarak yaşadı.

Mevhibe Hanım 1916 yılında İnönü ile evlendi, 7 Şubat 1992 günü vefat etti. Ardından kızı Özden Toker, 20 yılı aşkın bir süredir annesinin anıları üzerinde çalışıyor, notlar alıyor, görüşmeler yapıyor ve belgeler buluyor. Yani İnönü Vakfı’nın daha yapacağı çok iş var gibi geliyor bize.

Özden Toker’le sohbetimize devam edeceğiz.

AİLE KURALI

MEVHİBE

Yazının Devamını Oku