Yalçın Bayer

Gerçek bir ‘Central Park’a ihtiyacımız var

22 Kasım 2017
ESKİ İstanbul Orman Bölge Müdürü, Küresel Isınmayla Mücadele Derneği (Kürem-Der) Genel Başkanı Faruk Çebi, son günlerde basına yansıyan “İstanbul, New York’taki Central Park’ın 3 kat büyüklüğünde devasa yeşil alana kavuşuyor” haberiyle ilgili tartışmaları değerlendirdi.

“Özellikle sosyal medyada çok şey söylendi. Bilen de konuştu bilmeyen de...

Elmalı Barajı çevresindeki mevcut ormanların rekreasyon amacıyla halkın hizmetine açılması New York’daki Central Park’a benzetilerek kamuoyuna müjdelenmiştir. Yıllardır uygulanan sıradan bir ormancılık faaliyetiyle devasa yeşil alan oluşturuluyor gibi yanlış algı yaratılmak istenmiştir. Bundan dolayı da bilimsel gerçeklere uyulması halinde herkes tarafından alkışlanması gereken hizmet projesi ne yazıktır ki şov ve algıya kurban edilerek tartışmaya açılmıştır. Cumhurbaşkanımız tarafından dile getirilen İstanbul’a yapılan ihanetin zararlarını en aza indirebilecek kalıcı projelerin müjdesi sabırsızlıkla beklenilmektedir.

Askeri alanlarda, Atatürk Havalimanı’nda ve yıllardır su havzalarında atıl bekletilen çıplak arazilerde gerçekten Central Park’a benzer devasa yeşil alanların yeniden oluşturulması mümkün iken algı yöntemiyle kolaycılığın tercih edilmesi şaşkınlık yaratmıştır.

Gerek rant projeleriyle gerekse zorunlu yol ve ulaşım projeleriyle doğal yapısı aşırı bozulan İstanbul’da artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Tıpkı Central Park gibi çevre değeri yüksek devasa büyüklükteki yaşam alanlarının ormanlık alanlar dışında hızla hayata geçmesi kaçınılmaz olmuştur.

Yol güzergâhı ağaçlandırılması, bedelsiz fidan dağıtılması veya mevcut ormanların rekreasyon hizmetlerine açılması gibi rutin projelerin şov ve algıyla olağanüstü abartılarak zaman kazanılması İstanbul ve İstanbullu’ya yapılabilecek en büyük kötülüktür.”

 

GÜNÜN SÖZÜ

“Bizim şirketlerimiz çok borçlanıyor, döviz borcunu yönetemiyor, sonra da şoka giriyorlar. Döviz borçlarına yeni kurallar getireceğiz.”

Yazının Devamını Oku

Antalya’da Lara ve Konyaaltı betonlaşıyor: Ülkeyi seven kaldı mı

17 Kasım 2017
YEREL yönetimci, eski milletvekili Av. Gürkut Acar, ABB Başkanı Menderes Türel’e gazeteciler vasıtasıyla soruyor:

Bodrum sahillerinin satılmasına üzülüyoruz. Koşullar değiştiğinde bunların geri alınması olanaklıdır. Fakat Antalya’nın Lara ve Konyaaltı sahilleri betonlaştırıldığında bir daha geri dönmek olası değildir.

Aynı yerde deniz içinde 120.000 m² alan, taş ve beton dolgu yapılarak kurvaziyer limanı yapılıyor... Yat limanı, için başka yer yok mu? Neden yapıyorsunuz kardeşim, betonu çok mu seviyorsunuz. Antalya’nın Gazipaşa’dan Kaş’a kadar 664 km uzunluğunda sahili var. Serik’e yapın, Manavgat’a yapın, Kemer’e yapın! Onların da ortasına değil uygun yerlerine yapın!

Her yeri betonla doldurmak nasıl bir şehircilik, nasıl bir turizm anlayışıdır?

Sahilleri, meraları, yaylakları, kışlakları satıyorlar; şehirleri, denizleri betonlaştırıyorlar ve sonra “kim yaptı bu kötülükleri?” diye sanki kendileri yapmamış gibi davranıyorlar. Nedir bu fırsatçılık? Nedir bu yağmacılık?

Nedir bu insafsızlık? Hiç doğal bir alanımız kalmayacak mı?

Bunun adı hizmet değil; kaşıkla verip sapıyla gözünü oymaktır!

GÜNÜN SÖZÜ

“ATATÜRK’ün de vurguladığı gibi en kuvvetli olduğumuz zaman Cumhuriyeti ilan ettiğimiz gündü. 700 yıllık ortaçağ kapısını o gün kapattık. Cumhuriyet üzerine konuşmalar ise, klişeler dışında herhangi bir ideoloji içermiyor ve toplumun çağdaşlaşma gereksinimlerini de asla karşılamıyorlar. Söz dalaşı düzeyinde kültür ve bilim adeta üstü kapalı bir küfür niteliği taşıyor.”

Yazının Devamını Oku

Hava kirliliğinden her gün 75 yurttaşımız ölüyor: ‘Nefesimiz tükenmeden’

15 Kasım 2017
GÖĞÜS hastalıkları alanımın dışında hava kirliliği ve insan/çevre etkisi/doğal yaşama etkisi ile yakından ilgileniyorum. Türk Toraks Derneği Türkiye‘nin en büyük göğüs hastalıkları derneği; ben de bu derneğin hava kirliliği görev grubu başkanıyım. Her sene duyurduğumuz Türkiye hava kirliliği haritalarının mimarları da bizleriz. 18-19 Kasım’da Şişli Radisson Blu Hotel’de ‘Artık Yeter’ diyerek, en temiz ve en kirli illeri açıklayacağız. ‘Artık Yeter’ diyoruz!

Her yıl 7 milyon kişiyi öldüren bir sorun sizce önemsiz bir konu mudur?

Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliğini ‘görünmez katil’ olarak tanımlamaktadır. Yapılan araştırmalar, akciğer kanserine bağlı ölümlerin %36’sının, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalıklarına bağlı ölümlerin %35’inin, inmeye bağlı ölümlerin %34’ünün ve kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin %24’ünün sorumlusunun hava kirliliği olduğuna işaret etmektedir.

Hava kirliliği, Türkiye açısından çok daha önemli bir toplum sağlığı sorunudur. ‘Trafik canavarı’ nedeniyle her gün 10 kişi ölürken, ülkemizde hava kirliliği her gün 75 yurttaşın ölümüne yol açmaktadır. ‘Görünmeyen canavar’ sorunu Türkiye’de göz ardı edilmektedir.

Öte yandan aslında yoksulluğun ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak evlerde ısınma amacıyla kullanılan tezek benzeri yakıtların yol açtığı ev içi hava kirliliği dünyada her yıl yaklaşık 4.5 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır. Türkiye’de evlerin %57’sinde soba kullanıldığı dikkate alındığında, kadın ve çocukları özel olarak daha fazla etkileyen ev içi hava kirliliğinin ulusal boyutunun büyüklüğü kolaylıkla öngörülebilir.

GRUP 1 KANSEROJEN

Son olarak yakın zaman önce Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın, kışkırtılmış kalkınma ve sanayileşmenin neden olduğu dış ortam hava kirliliğini ‘Grup 1 Kanserojen’ olarak kabul ettiğine dikkat çekmek istiyoruz. Ancak Türk Toraks Derneği olarak son iki yılda yaptığımız araştırmalar, Türkiye’deki hemen tüm illerin hemen tüm istasyonlarda yapılan dış ortam kirlilik ölçümlerinin insan sağlığı açısından izin verilen sınırları 5 kata varan oranlarda aştığını göstermiştir.

Bu güzel ülkede insanların ölmesine ve sakat kalmasına artık seyirci kalmak istemiyoruz. (Sempozyum için http://www.ttdhavakirliligi.org web sayfası) Dr. Nilüfer Aykaç KONGAR

DSP 32 YAŞINDA

Yazının Devamını Oku

Vefatının 79. yıldönümünde saygı, minnet ve özlemle anıyoruz: Atatürk ve ‘Miras 7’

10 Kasım 2017
ERDOĞAN ve AKP’nin 2019’a dönük Atatürkçü söylemi dikkat çekerken, yeni yayınlanan ‘Miras-Atatürk’ün 7 Emaneti’ (Remzi) adlı kitap tartışmaya yeni bir boyut getiriyor.

Gazeteci-yazar Kerem Çalışkan bu kitapta Atatürk’ün ‘7 Mirası’nın 100 yıldır Türkiye’yi ayakta tuttuğunu öne sürüyor. Bu 7 emanet şöyle sıralanıyor. 1- Vatan: Mustafa Kemal Anadolu’da yeni Türk devleti fikrini daha 1907’de geliştirdi ve Milli Mücadele’yi bu plan ile kazandı.

2- Meclis: Hâkimiyeti Saray’dan alıp millete, Meclis’e verdi.

3- Ordu: Ergenekon kumpası ve 15 Temmuz FETÖ darbesi ile yıpratılan TSK’nın yeniden Atatürkçü subaylar yetiştirmesi gerekiyor.

4- Cumhuriyet: ‘Eşit vatandaş’ anlayışı saltanat ve hanedan rejimine karşı sigorta oldu.

5- Laiklik: Mustafa Kemal 100 yıl önce FETÖ gibi cemaatlerin ‘devlet içinde devlet’ olmaması için tekke ve tarikatları kapattı.

6- Kadın hakları: Mustafa Kemal Cumhuriyet’i bir ‘kadın devrimi’ olarak düşündü. Türk kadınını İslam coğrafyasından çıkarıp Batı hukuku içine aldı.

7- Türk kimliği: Atatürk millete Osmanlı’nın reddettiği Türklüğü yeniden armağan etti.

Çalışkan, TÜYAP’ta bugün (10 Kasım) kitabını imzalayacak.

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyet’in görkemli çınarı

9 Kasım 2017
GAZİ Mustafa Kemal Atatürk’ü yarın anıyoruz.

Onun en önemli sözü şudur:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Türk halkı tekdir, bütündür ve ulus olmuştur. Binlerce yıllık geçmişten gelerek kaynaşmış ve sonsuz geleceğe akıp gidecektir.

Modern Türk devletini oluşturmak için bütün alanlarda devrimler yaparak kültür temelleri üzerinde Türkiye Cumnhuriyeti bir görkemli çınar gibi yükseliyor.

1881’de dünyaya gözlerini açan ve bütün güçlükleri aşarak üstün zaferlere ve eşsiz başarılara kısa sürede koşarak 10 Kasım 1938’de hayata, “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır;fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır” diyerek veda eden Atatürk’ün, fikir ve düşünceleri bayraklaşarak sonsuza dek  yaşatılacaktır.

Bütün dünyanın hayranlık ve saygı ile andığı ve hatırladığı bu ulu çınarın altında oturanlar,gölgesinden ve nimetlerinden yararlananlar, ona ihanet edemez.

Atatürk meşalesi sonsuza dek yanacak ve ‘Cumhuriyet Çınarı’ halkımızın ellerinde, omuzlarında ve gönüllerinde sonsuza dek gelişerek yaşayacaktır.

Yahya AKSOY-Gazeteci, yazar 

Yazının Devamını Oku

‘Basını susturmak halkı susturmaktır’

8 Kasım 2017
TBMM’nin gazeteci kökenli milletvekili CHP’li Utku Çakırözer Uluslararası Eğitim Enstitüsü tarafından Washington’da düzenlenen Küresel Liderlik Forumu’nda konuştu. Çoğunluğunu kamu yöneticileri ve gazetecilerin oluşturduğu 100 ülkeden 160 katılımcıya yaptığı konuşmada ‘Basın Özgürlüğü’ vurgusu yapan Çakırözer, Türkiye ve diğer ülkelerde basın özgürlüğünün kısıtlanmasının sonuçlarını anlattı. Ve dedi ki:

- Demokrasilerde bireylerin doğru kararlar alması için bilgilenmeleri, gerçeği bilmeleri şart. İnsanlar gerçeği bilsin ki doğru kararlar alabilsin ve seçilmiş liderlerini denetleyebilsin. Bu yüzden bilgi sahibi olmak her zaman ve her yerde önemlidir. Bunu sağlayan da gazetecilerdir, basın özgürlüğüdür. Maalesef Türkiye’de basın özgürlüğünün hali hiç olmadığı kadar kötü.

- Bu toplantının yapıldığı ve tarihsel olarak basın özgürlüğünün kutsal sayıldığı, 4. güç olarak kabul gördüğü ABD’de bile basın özgürlüğü tehlike altında. Ülkedeki en yüksek otorite tarafından gerçekler saldırı altında.

- Gazetecilerin hapse atılması, diğer meslektaşlarının aynı kaderi yaşamamak için kendi kendilerini sansür etmesine neden oluyor. Gazeteciler ülkelerinden kaçmak ya da başka mesleklere geçmek zorunda kalıyor.”

Bir ülkede özgür, donanımlı ve iyi işleyen bir basın olmadan, demokrasiden ve özgür tartışma ortamından bahsedilemez. Adaletsizliklere, yolsuzluklara ve diğer tüm suçlara ait gerçekler ve bu gerçekleri anlatan haberler maalesef halkımızdan gizleniyor. Basının susturulmasının küresel boyutu tahmin edemeyeceğimiz noktalara ulaşmış durumda.

Bu çok önemli sorun karşısında pes edecek miyiz? Hayır. Demokrasi ve özgürlük mücadelemiz devam edecek.”

Evet, basını susturmak, halkı susturmaktır.

GÜNÜN SÖZÜ

“15 yıldır iktidar burnundan kıl aldırmıyor, eleştiriyi kabul etmiyor. Hem ülkeyi tek başına yönetiyor hem de ülkede meydana gelen hiçbir olumsuzluktan kendini sorumlu tutmuyor. Özcan YENİÇERİ

Yazının Devamını Oku

İşte stratejimiz: ‘Türkiye, Müslüman dostu turizm ülkesi’... Turizm Şûrası’ndan inciler...

3 Kasım 2017
DÜN başlayan 3. Turizm Şûrası ile ilgili yazımız üzerine şûraya katılan bir turizmci bizi arayıp, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda başlayıp daha sonra iki gün süreyle Sheraton Otel’de devam edecek şûra ile ilgili biraz kulis, biraz da bilgi verdi.

Kulis bölümünde söyledikleri arasında bizim ‘Turizm gericiliği kaldırmaz’ başlıklı yazımız ile ilgiliydi. AKP’liler bile elbette turizm gericiliği kaldırmaz deyip, kendilerinin yaptıklarının ise gericilik olmadığını söylüyormuş.

Bu arada kongre için hazırlanan bildirilerden birini gönderdi.

Helal turizm tespitler/sorunlar/çözüm önerileri’

Bunun için çok şey söylenebilir.

Şûraya katılanlar ‘muhtarlarımız’ değil... Sektörün sıkıntı yaşadığı bu süreçte ‘doğruların’ ve yeni açılımların yapılması çok önemli. Beklenenin sağlanması olanaklı mıdır? Göreceğiz.

Ama bir okurumuzun gözlemi şöyle: “Birbirini tanımayan kişiler suratları asık, hiçbir şey söylemiyor; sektörden uzak insanları bir arada gördüm. Sanki önlerine bir metin gelecek ve imzalayacaklar!”

- ANAP döneminin turizm bakanlarından Bülent Akarcalı şûraya çağrılı iken Bahattin Yücel’in sadece ‘kokteyl’e çağırıldığı ancak ona da gelmediği dikkat çekti. CHP’li Abdülkadir Ateş de çağrılı değildi; aralarında AKP’li bakanların da olduğu geçmiş bakanların çoğu da...

-

Yazının Devamını Oku

Bakü-Tiflis-Kars projesinin gerideki kahramanları kimdir

2 Kasım 2017
BAKÜ-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi büyük ölçüde tamamlandı; açılışı da 30-31 Ekim’de yapıldı. Hayırlı olsun... Meslektaşımız Vahap Munyar ayrıntılı bilgi verdi önceki günkü yazısında. “Hattın fitilini Yıldırım ateşledi” dedi. Bir okurumuz, bunu projelendirenlere ve emek sarf edenlere ‘teşekkür’ yok mu diye sordu.

Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin en stratejik yatırımıdır diyebiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Başbakan Binali Yıldırım ve AKP iktidarını kutlamak gerekiyor.

İsterseniz biraz başa dönelim. Daha önce yazdığımız gibi projenin 1991-1997 yılları arasındaki DYP-SHP ve Refahyol, ANASOL-D ve DSP azınlık iktidarının siyasetçi ve bürokratlarını da bu konuda çok emek verdikleri için unutmayalım ve teşekkür edelim.

1991 için bir hatırlatma yaparsak... Nahçıvan Başbakanı Prof. Dr. Beycan İbrahimoğlu dönemin TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile görüşmesinde, Nahçıvan-Türkiye arasında demiryolu ve karayolu köprü yapımını önerdi. Türkiye bildiğiniz Aralık-Dilucu arasındaki ‘Umut Köprüsü’nü yaptı.(Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Ekrem Pakdemirli, Biltekin Özdemir ve Metin Işık’ın da katkısıyla...)

Nahçıvan, Türkiye tarafından enterkonnekte sistemine dahil edildi. Tabii ki Nahçıvan, demiryolunu yapamadı. (Bunun maliyeti yüksekti; harcamaların bir kısmını Türkiye üstlendi.) Bu süreç içerisinde İbrahimoğlu, Türkiye’ye yerleşti ve Ermenistan’ın Karabağ’ı işgalinin uzadığını görünce Türkiye’ye Ahıska Özerk Bölgesi (Gürcistan) üzerinden Kars-Tiflis-Moskova üzerinden, Ortaasya-Çin demiryoluna entegrasyonunu önerdi. Demiryolunun yanında doğalgaz ve petrol boru hatlarını, aynı zamanda demiryolu kanalıyla korumayı amaçlıyordu. Olmadı, bugün de gerçekleşemedi.

1996-98’lere gelindiğinde, bu projeyi başından beri izleyen Karslı, gazeteci kökenli İstanbul milletvekili Metin Işık projeyi sahiplendi. TCDD Genel Müdür Yardımcısı Tayyar Hindistan, projenin teknik bölümünü yönetti. Merhum Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir ve Işın Çelebi, projeye siyasi destek verdiler. O zaman başbakan sırasıyla Tansu Çiller, Necmettin Erbakan ve Mesut Yılmaz idi. Ancak Gürcistan, ‘hat Ermeni bölgesinden geçiyor, ray uzunlukları ve genişlikleri uymuyor’ bahaneleri ile projeyi savsaklamak istedi. Vagonlarda yapılan ayarlamalar Hindistan’ın gayretiyle genişlik sorunu çözümlendi. Uzun ray imal etmesi için Karabük Demir Çelik, 1 TL karşılığında Hak-İş’e bağlı bir sendikaya devredildi. İhaleyi Öztaş firması aldı. Ancak, tahminen 167 km’lik demiryolu ihalesi Güneş Taner döneminde iptal edildi. Proje bunun üzerine rafa kaldırıldı. AKP iktidara gelince... Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım, Erdoğan’ın talimatıyla projeyi raftan indirdi; projeyi yürüten bürokrat da Tayyar Hindistan gibi Karslı olan Ahmet Arslan, önce teknik adam olarak hizmet verdi, Binali Yıldırım’dan sonra da Ulaştırma Bakanı olarak projeyi devreye soktu. (Bu arada, AKP’nin adını değiştirdiği DHL’nin bürokratlarını da hatırlayın)

Pekin-Londra hattı gibi ‘şahaser’ bir proje 3. boğaz köprüsündeki demiryolu hattının hizmete girmesiyle daha da işlevsel bir hal alacaktır.

 

HATLAR VE GARLAR SORUSU

Yazının Devamını Oku