Yalçın Bayer

Turizm Şûrası bugün toplanıyor: Turizm gericiliği kaldırmaz

1 Kasım 2017
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, 1-3 Kasım’da Ankara’da ‘Tam Zamanı’ sloganı ile gerçekleştirecekleri 3. Turizm Şûrası’nın “Özellikle içinde bulunduğumuz şartlar bakımından turizmin stratejik bir sektör haline gelebilmesi için üçüncü evreye, hamle dönemine geçişi sağlamayı ümit ettiklerini” söyledi.

Bakanın verdiği bilgilerden öğreniyoruz ki 3. Turizm Şûrası’nda ‘Helal Akreditasyon Kurumu’ ile ilgili yasal düzenleme TBMM’ye gelecek, Müslümanlara yönelik bir fuar yapılacak. Bakan başka şeyler de söyledi.

Buna bağlı olarak turizmgazetesi.com’a göre, S. Arabistan Haber Ajansı’nın (SPA) “S. Arabistan yasakların olmayacağı Kızıldeniz projesine başlıyor” başlığı ile BBC’nin geçtiği haberden kısa bir bölüm aktaralım

“S. Arabistan, ülke tarihinin gelmiş geçmiş en büyük turizm projesini hayata geçiriyor. Ekonomiyi çeşitlendirme hamlesi kapsamında hazırlanan proje, Kızıldeniz sahilini ve irili ufaklı 50 adayı kapsıyor.

Görüldüğü gibi İslam’ın en katı mezhebi Vahabilik ile yönetilen şeriat ülkesi S. Arabistan aşırılıktan ılımlılığa geçişi turizm projeleriyle yapıyor. Aynı dönemde, bundan 98 yıl Önce ilk bağımsızlık savaşından zaferle çıkarak 20. yüzyıla önderlik eden, hemen ertesinde halifelikten Cumhuriyet’e geçen Türkiye’de, 94 yıl sonra 16 yıldır iktidarda olanlar eliyle ne yazık ki turizm de kullanılarak ülkemiz adım adım gericileştiriliyor.

MÜSLÜMAN DOSTU TURİZM

İktidarda olanlar, kendi hazırladığı 2023 Türkiye Turizm Stratejisi’ni şimdi ‘Müslüman Dostu Turizm’ adı verilen plana göre değiştirilmesini istiyor, bunun için raporlar hazırlanıyor. İktidara yaranma uğruna kimi valiler illerinde 4. Murad yöntemleriyle alkollü içki yasakları koyuyor. Aynı partinin belediyeleri de alkollü içki satan yerleri çeşitli bahanelerle kapatma ve alkollü içki ruhsatı vermeme konusunda birbirleriyle yarışıyor. Bu zihniyet ile düzenlenen eğitim şûrasından turizm eğitimi veren liselerde alkollü kokteyl hazırlama dersinin kaldırılması kararı alınıyor.

Bu birkaç başlıktan da görüldüğü gibi İslami mezheplerin en katısı olan Vahabilik ile yönetilen Suudi Arabistan’da bile günlük yaşamı kolaylaştıran düzenlemelere turizm üzerinden gidilirken, 20. yüzyılın ilk bağımsızlık savaşını veren, 94 yıl önce cumhuriyet ilan eden Türkiye’de 2017’de şeriat özlemleri ile her gün yeni bir düzenleme yapılıyor.

Burada

Yazının Devamını Oku

PEN’in bildirisi; ‘biz ona Cumhuriyet diyoruz’

27 Ekim 2017
YURTTAŞLAR, kadın-erkek, çoluk çocuk, köylü-kentli, yoksul-zengin, tasada ve kıvançta ortak olarak, birlikte yas tutabiliyor ve birlikte bayram edebiliyorsa…

Biz ona Cumhuriyet diyoruz.

Kimse kılığından kıyafetinden ötürü suçlanmıyor, hakarete ve saldırıya uğramıyor, herkes laik bir rejimde yaşamanın ne büyük bir ayrıcalık ve nimet olduğunu biliyorsa…

Biz ona Cumhuriyet diyoruz.

Din ve inanç özgürlüğü içinde, dinin kutsallığına saygı duyuluyor, din gündelik siyaset malzemesi olarak kullanılmıyor, dini esaslara dayalı bir rejim inşa edilmiyor, din ve devlet işleri birbirine karıştırılmıyor, yurttaşlar inançlarından ve mezheplerinden ötürü ayrımcılığa tabi tutulmuyorsa…

Biz ona Cumhuriyet diyoruz.

Eğitim sistemi siyasi emellere alet edilmiyor, okullar buna göre düzenlenmiyorsa ve eğitimde fırsat eşitliği tüm topluma yaygınlaştırılıyorsa…

Biz ona Cumhuriyet diyoruz.

Toplumsal barış, iç barış, bölge barışı ve dünya barışı her şeyin üstünde tutuluyor, titizlikle savunuluyor ve başka ülkelere, ‘demokrasi’ getirme bahanesiyle müdahale edilmiyorsa…

Yazının Devamını Oku

Turizm politikaları değişecek

26 Ekim 2017
SON dört gün içinde ‘turizm eğitimi’nden geçtik. Uluslararası rekabet ortamında imaj ve marka değerimiz nerelere gidiyor?...

Kötü gidişi nasıl toparlayacağız?... Önce Turizm ve Tanıtma Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş Çırağan Oteli’nde gazetelere kültür ve sanatta neler yapacaklarını anlattı (pazar günü de Marmaris’te bir paneldeydik). Bakan “Biz buna stratejik 3. hamle dönemine geçiş diyoruz” dedi.

Turizmde bocalama nedenlerini hiç ‘siyasete’ bağlamadı. Ama yaşanan sıkıntıları iyice kavradığı anlaşılıyor. “Önümüzdeki günlerde de Hindistan’dan gelecek tur operatörlerinden oluşan yaklaşık 600 kişinin katılacağı Dalaman’da bir toplantı var. Oraya da bakanlık olarak katılacağız. Uzakdoğu Asya ile ilgili kapıları açmaya gayret edeceğiz” dedi. Bakan Kurtulmuş ikinci hedeflerinin de ürün çeşitlendirmesi olduğuna dikkat çekerek “Sadece deniz, kum, güneş turizminin ötesinde, sağlık, spor, inanç, doğa, kış turizmimiz gibi çeşitli alanlardaki ürünlerimizi çeşitlendireceğiz” diye vurguladı. Konuşmasında ‘makul’ değerlendirmeler ve açılımlar yaptı. ANAP’lı Mustafa Taşar’dan sonra 1-3 Kasım tarihlerinde 3. Turizm Şûrası’nı toplayacaklarını, bu kez ulusal bir turizm politikası oluşturmayı hedeflediklerini belirtti.

Bütün turizm bileşenlerinin fikir ve düşünceleri de göz önüne alınarak şûrada işlenmesi yararlı olacak 13 komisyon başlığı belirlenmiş. Komisyonda toplam 333 üye, 28 raportörün 1400 saatlik çalışması ile 75 sayfa öneri metni ve 185 tebliğ başvurusu yapılmış. (Bakan Kurtulmuş, 2017’de turist sayısının 30 milyon, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ise turizm gelirinin 24-25 milyar dolar dolayında gerçekleşeceği tahmininde bulundu.)

Bakan soruları iyi niyetle yanıtladı; turizmle ilgili rakamların kendilerine ‘iyi geldiğini’, turizm sektörünün küresel ekonomiden daha hızlı büyüdüğünü, turizmin yanında kültür politikalarını güçlendireceklerini söyleyerek, ‘Siyasetin dili başka, turizmin dili başka’ dedi.


Yazının Devamını Oku

Karslı Sezai Yazıcı 10 yılda hazırladı: ‘Ani Harabeleri’ kitabı çıktı

25 Ekim 2017
2016 yılında UNESCO Dünya Miras listesine eklenen kültür varlığımız Ani bir Ortaçağ metropolüdür. 961-1045 yılları arasında kadim Bagratlı krallığına başkentlik yapmış büyüleyici bir kentti.

Onlarca medeniyete beşiklik etti. Sultan Alp Arslan’ın 1064 yılında Ani fethini anlatan tarihçiler ondan 100.000 nüfuslu 1001 kiliseli şehir olarak söz eder. Yaptığı kazılarla kenti ortaya çıkaran Nikolay Marr Ani’deki çok kültürlülükten derinden etkilendi. Ani, Kars ili içerisinde Türkiye-Ermenistan sınırını çizen Arpaçay’ın yanı başındadır. Kimilerine göre “ölmeden önce gezilmesi gereken yüz yer” arasındadır.

Uzmanlar, Türkiye’de Ani üzerine yapılan çalışmaların son derece sınırlı olduğunu belirtiyor, bunların da genellikle belli bir dönemi kapsayan ‘Tarih çalışması’ ya da farklı konulardan söz eden rehber kitaplar olduğunu söylüyor. Bu alanda monografi niteliğinde yani sadece belli bir konuyu odaklanarak yapılmış inceleme yok denecek kadar az. Sezai Yazıcı’nın Ani kitapları bunun ilk örneği olmaya aday.

Yazıcı, kamuda yöneticilik yapmış, genç yaşta emekli olmuş bir bürokrat. Kars’ta yaşıyor. Bölge tarihi ve sorunları üzerine araştırmalar yapıyor. Mütevazı ölçüleri aşan bir arşive sahip. On yıldır Ani üzerine yaptığı çalışmalar Serhat Kalkınma Ajansı’nın destekleriyle dört kitap olarak yayınlanmış.

Sezai Yazıcı’nın kitapları: 1. Ani Kaynakça [Ani Bibliography], 2. Ani Sırları [Secret of Ani], 3. Seyyahların Gözünden Ani ve 4’üncüsü de bunun İngilizce çevirisi olan Ani Through of Travelers başlığını taşıyor. Kitaplar yaklaşık 1200 sayfadan oluşuyor.

Ani Kaynakça adli kitapta Ermenice, Rusça ve Arapçanın da olduğu 2029 kaynağın künyesi yer almış. 225 madde başlığı altında, Ani’deki dönem, zaman ya da olaylarla ilgili olarak şimdiye kadar pek rastlanmayan bir kronoloji hazırlanmış. Ani Sırları başlıklı kitapta yeraltı sırları, fetih sırları, köprü sırları ve sur sırları üzerinde duruluyor.

Seyyahların Gözünden Ani adlı kitapta 42 seyyahın izlenimlerine yer veriliyor. Yazıcı, bu kitapta ilk kez kayıp bir günlüğün izini sürerek Manuçehr Camisinin duvarına hak edilen Ebu Said Bahadır Hanın fermanını Rus doğubilimci Nicolai Khanikof’tan on yıl önce Fransız Eugene Boré tarafından okunduğunu açıklıyor.

Sezai Yazıcı’nın Ani kitapları yurt içinde yurt dışında Ani’ye ilgi duyan herkes tarafından okunmalı ve incelenmelidir.

 

Yazının Devamını Oku

Vekiller de 'azil' olur mu

20 Ekim 2017
BAZI belediye başkanlarının istifasının istenmesinin “serbest seçim hakkı” üzerinden değerlendirilmesi gerekiyor.

AİHS seçim hakkını temel bir insan hakkı olarak düzenlemiş bulunuyor. Anayasa madde 67 ile de seçme-seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı teminat altına alınmış durumda...

Seçim işlemi sonucu, seçilen kişinin siyasi statüsü, atama ile görev pozisyonu elde etmiş kişilerden farklı...

Seçilmiş kişilerin istifasını istemek, demokratik seçimlerin tabiatına uymuyor. Siyasi baskı sonucu veya ahde vefa nedeniyle istifa tasarrufunu ‘istifa tek taraflı bir işlemdir’ gerekçesi altında meşrulaştırmak mümkün değil.

Siyasi Partiler Kanunu uyarınca, aday tespitinin takdiren yapılmasına rağmen seçim ve seçilme, seçme işleminden sonra seçmenlerin de sorumluluk aldığı demokratik bir mahiyeti kazanıyor.

Yazının Devamını Oku

Etek boyu, kırmızı ruj korkusu

19 Ekim 2017
TÜRKİYE Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, toplumu ikiye bölecek dini ve resmi nikah üzerinden ayrışma ve kadınlara medeni hakların tartışmaya açılmasını kınıyor. Hukuki gerekçelerle tepki gösterirken “medeni haklara tırpan bir güvence eksikliğidir” diyor.

“Geriye dönüp baktığımızda yaşamımızın son 15 yılı bizi ne yazık ki korkutmakta. Etek boylarına, göğüs dekoltelerine, hamilelerin sokakta gezmesine, kırmızı ruj sürmeye, tayt giymeye, doğum tercihinize, evlilik kararınıza varıncaya kadar karışan, yatak odalarının neredeyse mütemmim cüz’ü olan düşünce yapısıyla din üzerinden terbiye edilmeye çalışılan ‘kadınlar olduk’ diyen Güllü şöyle devam ediyor:

“Bunun yansımalarını da Devlet koruması altındayken öldürülerek ve sokakta yürürken tanımadıklarımız tarafından darp edilerek aldık. Öncesinde toplum yapısının nasıl etkileneceği konusundaki söylemlerimiz kayıtlarda var. Sorgulamadan uzak bireyler ve erkek tahakkümünde yaşayacak kadınlar olmayacağımız ve hemcinslerimizin de olmaması için mücadele edeceğimiz gün gibi aşikâr.

Bu nedenle ilk adım olarak TBMM İçişleri Alt Komisyonu Başkanı Kilis Milletvekili Sn. Mustafa Hilmi Dülger’den komisyona çağrılmayı ve saha deneyimlerimizi, düşüncelerimizi, tecrübelerimizden kaynaklanan korkularımızı paylaşmayı talep ediyoruz.”

Tasarı Meclis’te ama saha çalışanları dinlenmeden işleyen bir süreç!

Kadınlar o yüzden isyan ediyor!

GÜNÜN SÖZÜ

“Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek nesilleri düşünür.” James F. CLARKE

ZONGULDAK YOLLARI NEDEN BİR TÜRLÜ TAMAMLANMIYOR?

Yazının Devamını Oku

Bu ihaleler devlet sırrı mıdır?

18 Ekim 2017
TBMM’de Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan hakkında gensoru verildi. Oylamada gensorunun gündeme alınması reddedilirken bakanlık hakkında vahim iddialar ortaya atıldı.

Parti grubu adına konuşan CHP’nin ekonomi kurmaylarında Faik Öztrak, Karayolları’nın pazarlık usulüyle açtığı 63 ihalenin 56’sı ‘doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi’ istisnasıyla gerçekleştiğine dikkat çekti. Bu istisnaya göre açılan ihalelerin toplam tutarı 12 milyar 599 milyon 319 bin 428 lira, 77 kuruş olduğunu söyleyen Öztrak, “Türkiye’de bu yıl içinde herhangi büyük bir doğal afet mi oldu? Yoksa bu yıl ABD’yi harap eden Harvey ve İrma kasırgaları bizim sahillere uğradı da biz mi bilmiyoruz?” diye sordu. Öztrak, 2017’de her 100 liralık ihalenin 36 lirasının iktidara yakın bir işadamına verildiğini kaydetti.

Öztrak, gensoru ile ilgili olarak TBMM’de yaptığı konuşmayı dün internet sitesinde 25 madde halinde sıraladı. Satır başları şöyle:

AKP iktidarı 2003’ten bu yana 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nu 42 kez değiştirdi. AKP her dört ayda bir ihale kanununu değiştirerek kanuna uymak yerine, kanunu kendisine uydurdu. İhale Kanunu’nun 18. maddesine göre üç ihale yöntemi var; 1- Açık ihale usulü, 2- Belli istekliler arasında ihale usulü, 3- Pazarlık usulü. İhale Kanunun 5. maddesinde ise kamunun yapacağı ihalelerde uygulanması gereken temel yöntemlerin ‘açık ihale’ ve ‘belli istekliler arasında ihale’ olduğu açıkça belirtiliyor. Pazarlık usulü ile ihale ise çok özel koşullarda uygulanabilecek istisnai bir yöntem. İdare ancak bu özel koşullarda pazarlık usulü ile ihale açabiliyor. Özel iznin, son dönemde iktidar tarafından suistimal edildiği görülüyor Kamunun bu yöntemle yaptığı ihalelerin tutarı 2016’da %86 artarken; bu yılın ilk altı ayında pazarlık usulüyle yapılan ihalelerin tutarı, geçen yılın aynı dönemine göre, %175 artarak 16,8 milyar TL’ye sıçramış. En çok ihale yapılan kurum ve kuruluşların Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına bağlı olduğu dikkat çekiyor. Bu yılın ilk 9 ayında sadece Karayolları’nın ‘pazarlık usulüyle’ gerçekleştirdiği yapım ihalelerinin tutarı; 13 milyar 577 milyon 486 bin 731 lira ve 83 kuruş. Yani eski parayla yaklaşık 14 katrilyon TL.

Öztrak, ihalelerin verildiği iktidara yakın bu müteahhidin adını açıklamıyor. Bu müteahhidin 2017 yılında aldığı her 100 liralık ihalenin neredeyse 36 lirasının, ihale kanunu istismar edilerek verildiğini anlatıyor ve şöyle diyor:

“Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığının her nedense açtığı ihalelere devlet sırrı muamelesi yapma gibi bir alışkanlığı var.”

Adrese teslim ihaleler bir devlet sırrı mıdır?

ÖZTUNÇ DEVR-İ MAHZUNİ’Yİ YAZDI

ESKİ RTÜK üyesi olan, CHP PM üyesi, gazeteci Ali Öztunç’un, 2002’de vefat eden Ozan Mahzuni Şerif’i ‘Devr-i Mahzuni’ (Doğan Kitap) adlı belgesel kitabında anlattı. Mahzuni’nin cenazesi, Hacıbektaş’ta İlhan Selçuk, Turhan Selçuk ve Fikret Otyam’la yatıyor.

Yazının Devamını Oku

Yağma ve talana ‘dur’ diyelim

13 Ekim 2017
LÜLEBURGAZ Emek ve Demokrasi Platformu ile Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’ndeki STK’lar il ve ilçelerde bugün 12.00’de eşzamanlı olarak Trakya’nın geleceği için torba yasa ile getirilmek istenen ‘yağma ve talana’a karşı bir açıklama yaptı.

Açıklamada “Bizler, MTV (Motorlu Taşıt Vergisi) ile uğraşırken, meğer onlar 130 maddelik o ‘yasa torbası’nın  içine, elde kalan yaşam alanlarımızın yağma ve talanını da koymuşlar, bizi MTV ile uyutmaya çalışıyorlarmış!”

Nasıl mı?

Özetlersek, lojmanlar satışa çıkarılıp, inşaat ve rant alanlarına açılacak. Belediyelerin sorumluluğu içinde kalan tarımsal amaçlı kullanılan araziler, kullanıcılarına doğrudan satılacak. Teknoloji geliştirme bölgeleri, OSB, SB, SS ve münferit sanayi kuruluşlarının meralara bedelsiz ve sorgusuz sualsiz el konulmasının önü açılıyor.

MADENCİLİK DENETİM DIŞI

Bu tasarı yasalaşırsa, madencilik faaliyetleri için alınması zorunlu ÇED kararı, çevre izin ve lisansları, orman tahsisi ve çalışma ruhsatları, imar izinleri, kamu hizmetine ya da umumun yararına ayrılmış yerlere 60 metre, özel mülklere 20 metre dahilinde madenciliğe izin ile diğer izin ve ruhsatlar için yapılan başvurular 3 ay içinde sonuçlandırılmazsa, izin verilmiş sayılacak.

Böylelikle madencilik faaliyetleri her türlü denetimin dışında kalacak. İlk 10 yıl  ‘bedel’ alınmayacak; 10 yıl boyunca ağaç bedeli de alınmayacak.

Bununla madencilik adı altında ‘hiçbir yükümlülük aranmadan’ orman alanları talana açılacak. “Jeolojik haritalama, jeofizik etüt, sismik, karot, kırıntı ve numune almaya yönelik faaliyetler için ÇED kararı aranmayacağı” şeklinde bir düzenleme öngörülüyor.

Bu torba yasa ile ülkemizin tüm

Yazının Devamını Oku