Yalçın Bayer

‘Suriyeliler’ meselesinde bu hususlar gözden kaçmasın

2 Ağustos 2019
Türkiye bir hukuk devleti olarak bütün yabancılara ayrım gözetmeksizin hukuku uygulamak zorundadır.

Suriyeliler geçici koruma statüsüyle bazı sosyal haklar kazanmışlardır. AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden yasadışı göçmenler Türkiye’ye iade edilecektir. Bir başka ifadeyle, mülteci ve göçmen meselesinde Türkiye, AB’yi korumakta ve duvar görevi üstlenmektedir. Diğer yandan Türkiye, hiçbir gelişmiş ülkenin yapmadığı şekilde 5 milyondan fazla sığınmacıya ülkesinde güvenlik ve aş temin etmektedir. Demografik yapıyı kökten değiştiren, büyük ekonomik ve sosyal problemlere neden olan bu meselede hukukun uygulanması, ırkçılık ya da faşizm olarak değerlendirilemez. Meselenin Almanya’ya işçi olarak, Almanya’nın davetiyle kontrollü sayılar halinde giden ve Alman ekonomisine büyük katkı yapan Türk işçilerle ilişkilendirilerek konuşulması da mümkün değildir.

OLAYIN SOSYOLOJİK BOYUTU

Geçici koruma statüsü kaldırıldığında Türkiye’de ikamet etmek isteyenler için diğer yabancılara uygulanan hukuki rejimin uygulanması veya genel TC vatandaşlığına alınma şartlarına göre vatandaşlığın verilmesi söz konusu olabilir. Ancak istisnai vatandaşlığa alınma yöntemiyle Türkiye’nin değerler sistemini kabul etmeyen bir Suriyelinin vatandaşlığa alınması mümkün değildir. Türkiye’nin değerler sisteminin laiklik ve kadın-erkek eşitliği noktasında temsil edildiğini vurgulamak gerekir. Şiddet eylemlerine katılmış, laik hukuk düzenini kabul etmeyen, çokeşliliği kimliğinin bir parçası olarak gören Suriyelilerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmaları hukuken mümkün olmadığı gibi siyasi nedenlerle bu yola gidilmesi çok ciddi sosyolojik sorunlara yol açacaktır. Duygusal tavırları ve AB çıkarlarını korumayı bir kenara bırakarak hukukun istisnasız uygulanması gerekmektedir. Prof. Dr. Sibel ÖZEL

OKUL BOYAMA İHALESİNİN ARDINDAKİ GERÇEKLER 

Beykoz Belediyesi okulların boya-badana işlerinin yapılması için iki ihale açmış... 1. bölge ihalesine 160 firma, öğleden sonraki 2. ihaleye de 149 firma katılmış. 1.719 milyon TL maliyetli ilk ihale 1.190 milyon TL’ye gitmiş.

Bu neyi gösteriyor?

Müteahhitler sıkışık, iş bulamıyorlar. Rekabet olabildiğince kuvvetli.

En küçük ölçekli bir ihaleye bu kadar başvuru yapılması dikkat çekiyor. Anadolu’dan (örneğin Kırşehir ve Erzincan) gelen müteahhitlerin çokluğu da şaşırtıcı sayılıyor.

Yazının Devamını Oku

Badem cevize rakip - Adıyaman notları (2)

1 Ağustos 2019
İşkadını Hayriye Ersoy, Adıyaman’a çok şeyler katıyor. Aile fertleri İstanbul’da yaşıyor ama kendisi çok sevdiği kenti terk etmiyor.

Geleceğimizi duyduğuna bizi havalimanında karşıladı. “Size bir şey göstereceğim” dedi. Kenar bir mahallede yeni yapılmış bir evde, kardeşi ile yetiştirme yurdundan yetişen Mehmet Arıcı’yı tanıştırdı. Eşi, üç kızı ve bir erkek çocuğu var. İleri derecede de KOAH hastası... Bu hastalık nedeniyle iş başvuruları dikkate alınmıyormuş, çocuklarına bakamıyor tabii... İyi ki STK’lar var. Döküntü haldeki rutubetli ev, aileyi sağlık açısından perişan ediyormuş. TV’de bu durum haber olunca bundan işadamı Zeynel Abidin Erdem etkilenmiş, 150 bin TL’ye bir ev kondurtmuş eskisinin yerine. Ailenin halini görenler yardımlar yapmışlar. Erdem’in Anadolu’nun birçok yerinde bu tür katkılar yaptığını öğrendik. Ayrıntı vermeye gerek yok. Türkiye’nin tarımsal kesimi fukaralık nedeniyle “Can çekişiyor” dersek kimse kızmaya kalkmasın. Küçük bir ziyaretin Arıcı’yı nasıl mutlu ettiğini görmeliydiniz. “Zeynel Adibin abi ömrümüze ömür kattı, ona minnet borçluyuz” dedi. Bu çocuklar nasıl okul bulacak? Milli Eğitim Müdürü Mustafa Alagöz’ün sözünü hatırladık: “Not alır mısınız, 250 dersliğe ihtiyacımız var. İlimizde kurslar açan Sabancılar’dan bu talebimiz öncelikli olmalıdır. Çünkü bilim ve sanat lisesi kurmak istiyoruz” dedi. Terörden uzak bir kent olan Adıyaman, kalıcı eğitim kurumlarını hak ediyor. Hayriye Ersoy Hanım Emniyet Müdürü Metin Alper’le de tanıştırdı bizi. Kırgısiztan’da ataşelik yapmış. Afganistanda da  NATO’da görev yapmış. Cana yakın, herkesle iyi ilişkiler kurmuş ve bu nedenle de çok seviliyor. Emniyet dergisi çıkarması bize ilginç geldi. Adıyaman ‘idareci’den yana şanslı...

‘ADIYAMAN BADEM DİYARI’

Bunu herkesin “Çok iyi tarımcıdır” dediği, Adıyaman Tarım ve Orman İl Müdürü Adil Alan söyledi. Ondan çok şey öğrendik badem üzerine... Doğunun çok ihtiyacı var böyle bir yatırıma. “Siz daha bademi yazmadan biz Edirne’nin ünlü badem ezmesinin nasıl yapıldığını öğrenmek için Edirne’ye geldik” deyince şaşırdık. Anlattıklarına bakılırsa, badem gen merkezi ve çok sayıda dağınık ağacımız olmasına rağmen uzun yıllar ihmal edilmiş. TÜİK’e göre 2018 yılında 63 ilde üretim yapılıyor. Adıyaman’da 2012 yılında 3 bin 883 dekar olan badem alanı, 2018 yılı sonunda 58 bin 430 dekara ulaşmış. Şu anda belki de 60 bin dekarı aşmıştır. Üretim olarak ise 2012 yılında 598 ton olan üretim, 2018 yılı sonu itibarıyla 11 bin 747 tona ulaşmış. Yani Adıyaman Türkiye’de 1. sırada, 11 bin 747 ton badem üretimi ile de 2. sırada yer alıyor.

Bademi pek tanıtamamışlar şimdiye kadar... İlde birkaç yılda dikilen badem fidanlarının verim vermesiyle önümüzdeki yıllarda üretim olarak da üst sıralarda yer alacağı bekleniyor. 2023’e kadar en az 100 bin dekar badem bahçesi tesis etmek ve California’ya rakip olmak gibi sloganlar kendilerini heyecanlandırıyor.

BUĞDAYDAN DAHA KAZANÇLI

Tüketilen bademin yüzde 60’ı ithal... Badem yetiştiriciliği için uygun iklime sahip Adıyaman. “

Yazının Devamını Oku

‘İşimiz bilim, gücümüz sanat’

31 Temmuz 2019
İki günlüğüne ‘huzur ve güven şehri’ Adıyaman’a gittik. Güzel, küçük, tarihi dokuya sahip, şirin bir doğu vilayeti. Her gün İstanbul’dan uçak var. Adıyaman’da bir köye (Sarıharman) konuk olduk, köy çocukları yararına yapılmış bir projeyi yerinde inceleyip çocukların sevinçlerine ortak olduk. Proje çok anlamlı. MEB’e bağlı bilim sanat merkezlerinde sınavla seçilmiş üstün yetenekli öğrencilere verilen atölye eğitimleri bu proje ile köy çocuklarına da veriliyor. ‘Sabancı Vakfı’ projeyi destekliyor, Bilal Zemin adlı öğretmenin bu işin koordinatörlüğünü yürütmesi Adıyamanlılar için büyük şans...

On bir atölye açılmış: 1- Bilim Avcıları Fen Atölyesi. 2- Bilim Avcıları Biyoloji Atölyesi. 3- Akıl Oyunları Atölyesi. 4- Robotik ve Kodlama Atölyesi. 5- El Sanatları Atölyesi. 6- Ahşap Hobi Atölyesi. 7- Origami Krigami Atölyesi. 8- Teknoloji Tasarım Atölyesi. 9- İngilizce Atölyesi. 10- Diksiyon ve Yazarlık Atölyesi. 11- Görsel Sanatlar Atölyesi.

Verilen eğitim 21. yüzyıl becerilerini içeren oldukça kaliteli bir eğitim, çocuklara ufuk açıyor. Adıyaman Milli Eğitim Müdürü Ahmet Alagöz’e “Emin olun, barınma kolaylığı olsa ben de üç torumundan yaşı uygun olan ikisini göndermeyi düşünebilirim” dedim. Bir ay boyunca, 70 fakir köy çocuğu 11 atölyede lider ve başarılı Adıyaman Bilim Sanat Merkezi öğretmenlerinden ders alıyor. Çocukları görseniz, hepsi çok mutlu, havalara uçuyor. Diksiyon atölyesine girdim, çocuklar sınıfta bir köşeyi televizyon stüdyosu yapmış, ‘sunucu’ olmuşlar. Büyük şehirlerde ciddi paralara verilen diksiyon eğitimini enerji dolu, işinde oldukça başarılı Eyyüp Güneş öğretmenden alıyorlar. Hepsi bizler gibi ‘gazeteci’ ve ‘televizyoncu’ olmak istiyorlar. Karşı sınıfta Ayşe Bayram hoca eşliğinde klasik müzikle Picasso olmuş köy çocukları. Nuri Sönmez ile robot yapıyorlar, Meryem Özcan ile akıl oyunlarını öğrenip oynuyorlar, daha onlarcası...

Adıyaman BİLSEM Kurum Müdürü Dr. Fuat Tokur, öğrencilerin bir ay süre ile özel olarak tasarlanan atölyelerde eğitim aldıklarını belirterek, “Çocukluk, bir ferdin gelecekteki yaşamını şekillendiren en önemli gelişim evresidir. Çocukluk döneminde alınan eğitim, gelecekteki yaşam koşullarının belirlenmesine doğrudan etki edebilmektedir” derken, sosyal sorumluluk projesi ile ilgili görüşlerini paylaşan Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan vakıf olarak 45 yıldır toplumsal gelişim için çalıştıklarını ifade ediyor ve “bütün bireylerin haklardan eşit yararlandığı bir toplum vizyonu ile yola çıkan bu anlamlı projeye katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duyduklarını” açıklıyor.

Çiğköfteleri marka olmuş, çok lezzetli, en tatlı acı, yemek gerek.

Badem işinde iddialılar, yakında tüm Türkiye ‘Adıyaman bademi’ diyecekmiş, en fazla ekili alan onlara aitmiş. Badem, meşhur ‘Besni üzümü’ ve sağlıklı yemişlerden oluşan paketleri dostlarınıza hediye olarak götürebilirsiniz.

Nemrut’a mutlaka çıkıp Güneş’in doğuşunu veya batışını izlemek gerek.  Ben zorlandım çıkarken ama yorgunluğa değer. Heykeller çok görkemli, hava çok soğuk Nemrut zirvesinde. Yol üstünde Karakuş Tepesi, Cendere Köprüsü, Kâhta Kalesi ve Arsemia gezinizi çok daha etkileyici kılacak.

ADIYAMAN BADEMİNİ BEKLEYİN

Şehir merkezi civarında tarihi mekânlar ve yapılar da ziyaret edilmeli (Ulu Camii, Pirin Ören Yeri, Oturakçı Pazarı vs). Sıcak tatlı bir muhabbet için herhangi bir çay ocağına girin, çayınızı söyleyin yeter.

Yazının Devamını Oku

Tarım ilacında kanser uyarısı

26 Temmuz 2019
Dünkü ‘Anamur muzla patlıyor’ yazınızı okudum ve gerçekten önemli bir konu üzerinde yorum yapmak isteyenlere çağrıda bulundunuz. Ben de Mersinliyim, bölgede aşırı tarım ilacı kullanılıyor ve kansere davetiye çıkarılıyor. Özellikle seralarda domates güvesi için (Tuta absoluta) çok fazla ve sık zehir kullanılıyor. Ayrıca salatalık, kavun gibi bitkilere sistemik etkili fungisitler kullanılıyor.

“Sistemik etkili” demek doğrudan ilaçlar bitki özsuyuna ve meyve özüne geçiyor demek. Bu ilaçları yıkamakla yok edemezsiniz.

Öte yandan kontak etkili olanlar ise meyve kabuğundaki hastalık ve zararlıları yok edebiliyor. Bu meyve ve sebzeleri sirkeli su veya normal suyla yıkarsanız kısmen ilaç kalıntıları yok olabiliyor.

Ayrıca, üzümlerde 9 kez pestisit kullanılıyor ve hepsi sistemik ilaçlar.

Son yıllarda tatlı olan tüm meyve ağaçlarına “Akdeniz meyve sineği” çok zarar veriyor, buna karşı hem sistemik hem de kontak etkili ilaçlar kullanılıyor.

Örneğin yurtdışına ihraç edilen meyve sebzelerin geri gönderilmesinin nedeni yüksek oranda ilaç kalıntılarının bulunması.

ÇÖZÜM YOLU

1- Organik karakterli pestisitlerin kullanımına izin verilmesi ve teşvik edilmesi.

2- Zehirli ilaçların kullanımının yasaklanması.

Yazının Devamını Oku

Anamur muzla ‘patlıyor’

25 Temmuz 2019
ANAMUR eskiden pek bilinmezdi. Mersin’den ve Antalya’dan yıllardır ilgilenilmeyen karayolu nedeniyle Anamur’a gitmek pek kolay değildi.

Gazipaşa Havalimanının faaliyete geçmesinden sonra Anamur kendini ‘bulmaya’ başlamış. Yılbaşına kadar da yeni tünel ve viyadüklerle karayolu ulaşımı Anamur’a nefes aldıracak; belki de coğrafi konumu itibariyle ‘il’ olmayı hak edecek. Akdeniz’in ‘yeni yıldızı’nda muzculuğun getirdiği ‘ek’ gelir ilçeye çok şey kazandırmış; lüks konut yapımından otomobil satışına kadar bu zenginliği görebiliyorsunuz. Uyarımız şudur: Anamur’un korunması gerekiyor, Gazipaşa gibi... İnşaat sektörünün her iki ilçeye çok ‘çirkinlik’ getireceğini şimdiden söylemek gerekiyor.

Uçakta inerken, bir ölçüt örneğini kimse veremiyor ama, her yerin naylon örtü ile kaplı olduğunu gördük. Açık muz ekimi ise bir başka üretim şekli. Anamur tarımsal üretimde örnek bir bölge. Kapalı bir ‘muz tarlası’ ya da ‘bahçesi’ diyebilirsiniz. İthal muz kadar iri olmasından başka pek de lezzetli idi. Bunun nedeni, Toros Dağları’ndan inen verimli alüvyon topraklarına ve emsalsiz mikroklima özelliklerine sahip olması. Bu birçok suptropik ve tropik iklim bitkilerinin yetiştiriciliğini mümkün kılıyor. Anamur İlçe Tarım Müdürü Hüseyin N. Sarıoğlu “Sahil kesiminde muz üretimi yapan bir üretici, bir saat uzaklıktaki yaylasında da kiraz yetiştirici yapabiliyor” diyor. Çok sevilen kiraz kurusu üretimi arttırılmalıdır. Örtü altı ve açık arazide 26 bin 500 dekar alanda muz üretimi yapılıyor. Bu yıllık 177 bin ton civarında ürün ve 470 milyon lira brüt gelir anlamına geliyor. Ülkemizde muz üretimimizin yüzde 42’sinin Anamur’da yapıldığını gösteriyor rakamlar.

Gazipaşa’dan sonra Anamur’da da muz ve çilek ana ürünlerinin yanında sahil kesimlerinde son yıllarda papaya, pitahaya, guava, mango ve ejder meyvesi gibi birçok suptopik-trophik ürün denemeleri yapılıyor. Yine avokado, zeytin, karadut, kamkat, altın çilek ve pepino gibi üretimlerde ‘ticaret’in ağırlığı öne çıkmaya başlamış.

Bu uğurda Antalya Akdeniz Üniversitesi’nde üretimin bu noktaya gelmesinde yıllarca kafa yoran hocaları kutlamak gerekiyor. Yörenin çalışkan insanlarına çok şey sağlamış bu tropikal meyveler.

KARADENİZ YAYLALARINA

BENZEMESİN

1. Uyarı: Anamur ve çevresinde birçok yayla son yıllarda artan bir trend olarak dikkat çekiyor. İlçe halkının büyük çoğunluğu, hava sıcaklığı nedeniyle yaylalara çıkıyor. Yaylaların altyapı ve ulaşım eksikliklerinin giderilmesi ile ‘iyi’ bir şey yapılmıyor; yarın Karadeniz yaylalarında yaşanan ‘sıkıntılar’ aynen burada da meydana gelecektir. Botanik olsun, çiftlik, kamp-karavan, macera turizmi olsun, bu konudaki yatırımlarda ‘özendirici’ değil, korumacı bir zihniyetin egemen olması gerekiyor gibi geldi bize...

Hafta sonu Anamur’da

Yazının Devamını Oku

Yıldızlar altında endişe

24 Temmuz 2019
DÜŞÜNÜN, sıcak bir yaz akşamı oturmuşsunuz.

Bir yanda berrak gökyüzünde yıldız denizi, bir yanda hafif serin esinti. Hele bir de sevdiğiniz sanatçının konserindeyseniz tadına doyum olmaz... Biz de bu duygularla Almanya’dan gelip İstanbul Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda konsere gittik. Herkes yerini aldı. Ama bir de baktık merdivenler de dolmaya başladı. Zaten dışarda “Merdiven bileti olanlar en son alınacak” yazıyordu. Bir anlam verememiştim.

Konser başladı ama aldı bizi bir tedirginlik. Ya bir şey olsa buradan nasıl çıkacağız! Tiyatro kimsenin burnu kanamadan nasıl boşaltılacak?

Gelişmiş ülkelerde böyle bir şeye kesinlikle izin verilmez. Kapasite ne kadarsa o kadar bilet satılır. Gazetelerin magazin haberlerinde “Filan sanatçı Harbiye’yi tıklım tıklım doldurdu” diye yazıyor. 5 bin diyen de var 6 bin diyen de. Resmi sitesinde kapasite 3 bin 978 diyor.

Almanya’da bir açık hava konserinde çıkan panikte yetersiz çıkış noktaları yüzünden çok sayıda genç hayatını kaybetmişti. Dava hâlâ sürüyor. Orası da pek farklı değil galiba... Herkes suçu bir başkasına atıyor. Ama sebep olanın/olanların ömür boyu çekecekleri vicdan azabı onları ölünceye kadar rahat bırakmaz... Nalan ÇELİKBUDAK

ŞEREFLİ BİR TARİH

TÜRKİYE, Lozan’da genel olarak Misak-ı Millî’yi gerçekleştirdi. Lozan aslında Doğu ile Batı’nın hesaplaşmasıdır. İsmet İnönü Antlaşmayı TBMM’ye sunarken, Lozan’dan getirdiği Türkiye’yi şöyle tanımlamıştır:

“Birlik ve bütünlük içinde bir vatan, bunun dahilinde, harice karşı olağanüstü sınırlamalardan ve hükümet içinde hükümet ifade eden dahilî ayrıcalıklardan aklanmış bir vaziyet; olağanüstü malî yükümlülüklerden kurtulmuş bir hâl, hakkı müdafaası mutlak, kaynakları bol ve serbest bir vatan. Bu vatanın adı Türkiye’dir. O Türkiye’yi bu Antlaşma ifade ve izah etmektedir.”

HASTANEMİZİ AÇMAK İSTİYORUZ

Yazının Devamını Oku

Memurun zor pazarlığı

19 Temmuz 2019
Hükümet ile yetkili konfederasyon Memur-Sen, 3 milyon 33 bin memur ile 2 milyon 56 bin memur emeklisinin 2020-2021 yıllarına ilişkin zam ve sosyal destek ödemelerinin belirlenmesi için Ağustos ayı başında toplu iş sözleşmesi masasına oturacak.

Sözleşme çalışmalarını sürdüren Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK yaşanabilir ücret için yıllık yüzde 20-25 arasında zam istiyor. Ne var ki bu talebin siyasi iktidar tarafından kabul görmesi olası değil.

Kamu çalışanları ile emekliye yıllık yüzde 5 veya 6 yada enflasyon oranı kadar artışın yapılması büyük olasılık.

Memur-Sen’in sözleşme masasında takınacağı tavır zamda belirleyici olacak.

Önceki yıllarda Memur-Sen, iktidarın talepleri doğrultusunda düşük oranlı zamlara imza atmış, memur ve emeklinin cebindeki para yükselen enflasyon karşısında buharlaşmış, milyonlarca dar gelirli kitle mağdur olmuştu.

Memur-Sen’in geçmişte imzaladığı, kamu çalışanına katkı sağlamayan toplu iş sözleşmelerinden ders alarak bu kez daha yüksek artışlar için masada mücadele etmesi gerekiyor.

5 milyonu aşkın kitlenin sorumluluğu omuzlarında. Şükrü KARAMAN

GAP’I ‘GAP’TIRDIK MI?

Ankara’

Yazının Devamını Oku

İrade gösterilmeyince kendir ekimi olmuyor

18 Temmuz 2019
Kendir-kenevir ekimi ve tohumu ile sapından neler yapıldığı konusunda çok şey yazdık. ASAM-Kendir Enstitüsü’nün kurucusu Yalçın Koçak’ın koşuşturmaları, enstitü başkanı Erdem Ulaş’ın yazdığı kitap ve söyleşileri ne sonuç verecek merak ediyoruz? ABD 1974’ten beri kenevir bitkisinin kanseri tedavi ettiğini ortaya koyarken, endüstriyel kenevir konusunda inanılmaz gelişmeler meydana gelirken, bizde bürokraside bir direnç olduğu dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki uyarıları Tarım Bakanlığı’nda yerini bulmuyor. Erdoğan “Yok olma noktasına gelen milli ve yerli tohumumuzu tekrar ekelim” diyor. İzin verilen 19 ilde bir gayret var ama çok yetersiz... Bizim çiftçimiz önce komşu tarlaya bakıyor, para varsa ekiyor. Bakanlık, Tarım Araştırma Müdürlükleri’nin ‘yılda 50 ton kenevir tohumu üretme’ iddiası gerçekleşmeyecek gibi... Bu sonbaharda ne kadar kendir sapı üretilecek acaba?

Kendirin ‘anayurdu’ sayılan Kastamonu da yıllar önceki üretim kapasitesinin çok uzağında. Bunları çiftçilerin yakınmalarından da dinledik.

DEVLET  İRADESİ GEREK

Yılda 6 milyon dolarlık kuşyemi ihracatı yapan Baykal Güner; Erdoğan, Oktay, Pakdemirli ve Pekcan’a mektuplar yazıyor.

“Kendir tohumunun ithalinde 85 derecede 15 saat ısıl işlem yapılarak yüzde 5 çimlenir, yüzde 95 ölü tane oluşur raporu ile ithaline, üretimine, ihracatına imkân verilmiyor. Tarım Bakanlığı’nın bu uygulaması dünyada örneği olmayan bir uygulamadır. Yüzde 5 çimlenmeyi tutturma imkânı yoktur. 26 bin kg endüstriyel kenevir tohumumuz THC yüzde 0.03 belgeli Çatalca Muratbey Gümrük Müdürlüğü özel antredepoda bekletilmektedir. Bize dost görünen düşmanlar ülkemden kenevir üretimini aldı diyen Cumhurbaşkanımız çok haklı. İçerde bunları biz biliyoruz.”

Gümrüğe getirilen ürüne ‘düşmanlık’ edenler kimdir? Yemlik getirilen bir keneviri ısıl işleme tabi tutulursa o tohum ölmez mi? Bunu hayvan yer mi? Koçak, Tokat Üniversitesi’ndeki bugünkü konferansta bütün bunları anlatacağını söyledi.

KKTC’de de kenevir ekimi başlayacak, bakalım engelleme olacak mı?

Sonuç mu? Kenevir ekimi ve üretiminde bir güç, bir irade lazım. Bir politika yaratılmalı.

Yazının Devamını Oku