Yalçın Bayer

35 kuruş!

12 Haziran 2019
10 Haziran günü resmi bir kurumda işim vardı. Asansöre bindim. 5. kata çıkarken 0.5 litrelik su kolileri de bize eşlik etti. Satıcıya “Bunlar size kaç paraya geliyor” dedim. “35 kuruş” dedi.

Bir gün önce aynı suyu vasat bir büfeden 1.5 TL’ye almıştım.

Aradaki 1.15 TL para haksızdı. Bu ticaret değildi.

Serbest piyasa ekonomisi, liberalizm, etik, ahlak, ahilik, demokrasi, kapitalizm, vurgun, haram, hukuk, esnaf, oda, birlik, enflasyon, plastik, PVC, kanserojen, BPA kavramlarını beynimde dolaştırıp bir daha ambalajlı su içmemeye karar verdim.

6 milyar TL’lik ambalajlı su sektörünün kimlerin elinde olduğunu bir araştırayım dedim. Veriler, firmaların 4’te 3’ünün küresel tröstlerin eline geçtiğini gösteriyordu.

Oturup bir defa daha ağladım.

Kendi suyumuzu bize sütten daha pahalıya sunanlara dur diyebilir miyiz? Sadece çeşme suyu içsek ölür müyüz? Serbest ticaret bu mudur?  Ali ÖZDEMİR

TOPLUMSAL KAOSUN NEDENİ ATAERKİLLİK

Prof.

Yazının Devamını Oku

Özel üniversiteler ‘iyi’ zam yaptı

7 Haziran 2019
ÖZEL üniversiteler, vakıf üniversiteleri her öğretim yılında ücretlerine enflasyon oranı üzerinde zamlar yapıyorlar. Örneğin, geçen yıl 36 bin 200 TL olan yıllık bedel, 2019-2020 ders yılı için 43 bin 600 TL oldu. Yaklaşık yüzde 20 artış, yüzde 50-75 burslu öğrenciler için bile aşırı yük anlamına geliyor.

Bu tür üniversiteleri sadece zengin aile çocukları kazanmıyorlar. Puanı tutan mütevazı ailelerin çocukları, emekli- ücretli çocukları da buralarda tahsil etme ‘mücadelesi’ veriyorlar. Üniversitelerin ‘ticarethane’ öğrencilerin ‘müşteri’ gibi görülmesini yüksek zamlar teyit etmektedir.

Eğitim, sektör olmuş ve bu sektörde yatırım yapmak, hizmet vermek meşakkatli hal aldı. İnsana yatırım ülkelerin geleceklerine yatırımdır. Gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde çocuk okutmak, geleceklerine yatırım yapmak, aileler için büyük özveri gerektiriyor.

Enflasyon oranları üzerinde ücret zamları, ödemelerde sıkıntı yaratıyor. Zamların daha adil ve hakkaniyetli olması için gereğini yapılmalıdır. Üstelik, bazı vakıf üniversitelerinin kayıttan mezuniyete aynı ücreti uygulaması düşünüldüğünde bahse konu ‘keyfiyet’in düzeltilmesi, tarafların yararını gözeten kararların alınması, Yüksek Öğrenim Kurulu’nun görevi değil midir? 

Metin ALTAY

 

GÜNÜN SÖZÜ

“AKLI öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür.” Fatih Sultan Mehmet

 

Yazının Devamını Oku

‘Aile hukunda arabuluculuk hak ihlallerine yol açar’ uyarısı

6 Haziran 2019
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan, “Şiddet içermeyen uyuşmazlıklarda aile arabuluculuğu getirilecek” maddesi için İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı, İKKB Koordinatörü Nazan Moroğlu, “Aile hukukunda arabuluculuk hak ihlallerine yol açar” diyor.

Moroğlu’nun yorumu şöyle:

“Yargı Reformu Strateji Belgesinde 9 Numaralı Amaç başlığı altında yer verilen ‘Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri’ arasında şiddet içermeyen uyuşmazlıklarda aile arabuluculuğunun getirileceği belirtiliyor.

Strateji belgesinde ‘İdeal olan taraflar arasındaki ihtilafların yine taraflarca anlaşmak suretiyle çözümlenmesi ve böylelikle her ihtilafın adliyeye taşınmamasıdır. Bu nedenle aile arabuluculuğu uygulaması getirilecektir ve bu düzenleme yapılırken Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) dikkate alınacaktır’ denilmektedir. İdeali ararken, ülke gerçekleri göz ardı edilmemelidir.

HAK İHLALLERİNE YOL AÇAR

 Arabuluculuk konusunda düzenleme yaparken, öncelikle şiddetin sadece fiziksel şiddetten ibaret olmadığı, aile hukuku uyuşmazlıklarında ülkemizde mağdur olan tarafın da genelde kadınlar unutulmamalıdır.

Aile hukuku ihtilaflarının yaklaşık tamamında, anlaşmalı boşanmalar da dahil, şiddetin uygulandığı gerçeği unutulmamalıdır.

Bu nedenle, bir aile hukuku uyuşmazlığı arabulucuya gönderilmeden önce kadına yönelik şiddetin tanımı özenle dikkate alındığında, zaten gönderilemeyeceği de görülecektir: Kadına yönelik şiddet, kadının fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, kendine özgüvenini yitirmesine, bu nedenle kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine yol açan bir insan hakları ihlalidir.

Mağdur kadın, arabulucunun önünde kendisini mağdur eden erkekle konuşmak, onu dinlemek zorunda bırakılacaktır. Arabulucunun kadının güvenliğini ve hatta kendi güvenliğini de temin edebilme imkânı olmayabilir.

Yazının Devamını Oku

Şimdi sıra KKTC’nin tanınmasına geldi

5 Haziran 2019
Eski Milli Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, “KKTC’nin Türkiye dışında başka devletlerce de tanınması zamanı çoktan gelmiştir. Bu açıdan şimdiye değin adada tek devlet olarak Rumların elinde kalan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımayı sürdüren İİT ülkelerinin KKTC’yi tanımaları büyük önem taşımaktadır. KKTC ile asıl dayanışma böyle olur” diyor.

Mekke’de toplanan 14. İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT) Zirvesi’nin açıklanan Sonuç Bildirgesi’nde üye ülkelerden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile ‘dayanışma içerisinde’ olmalarının istenmesi üzerine, eski Devlet, Millî Savunma ve Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, aşağıdaki açıklamayı yaptı:

“İİT Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nde üye ülkelere yapılan KKTC ile dayanışma çağrısı, İslam ülkeleri işbirliği örgütünün KKTC konusundaki sessizliğine son vermesi bakımından olumlu bir adımdır ama yetersizdir.

Asıl sorun, 15 Kasım 1983 günü Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nin Birleşmiş Milletler Antlaşması’yla da tanınan milletlerin kendi kaderini belirleme hakkını kullanarak ilan ettiği KKTC’nin kuruluşundan bu yana geçen 36 yıl içinde Türkiye dışında bir ülke tarafından tanınmamasından kaynaklanmaktadır. Uluslararası hukuk açısından haksız olan bu durum, KKTC’nin siyasî ve ekonomik bakımdan tecrit edilmesine, uluslararası ilişkilerde yalnızlaştırılmasına yol açmakta; Rum tarafına Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında uluslararası ilişkilerde ve kuruluşlarda avantaj, adaya kalıcı barışın gelmesini engelleyici bir tutumu sürdürmek olanağını vermektedir. Kalıcı barışa ancak uluslararası hukuk açısından eşit taraflar arasında yürütülecek müzakerelerle ulaşılabilir. Adada iki eşit devlet ilkesine dayalı federal veya konfederal bir çözüm de ancak bu yoldan gerçekleşebilir.

Artık KKTC’nin Türkiye dışında başka devletlerce de tanınması zamanı çoktan gelmiştir. Bu açıdan şimdiye değin Ada’da tek devlet olarak Rumların elinde kalan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımayı sürdüren İİT ülkelerinin KKTC’yi tanımaları büyük önem taşımaktadır. KKTC ile asıl dayanışma böyle olur. Bunu sağlamak için Türkiye’nin elindeki bütün olanakları kullanması gerekir.”  

EKOLOJİ BİRLİĞİ’NDEN UYARI

“BUGÜN 5 Haziran Dünya Çevre Günü ve Çevre Haftası... Doğa bizden yardım beklemiyor, aksine kendisinin bir parçası olan bizi ‘Bindiğiniz dalı kesiyorsunuz’ diye uyarıyor. Ülkemizde yaşam alanlarını koruma mücadelesi veren ekoloji örgütlerinin dayanışma ve ortak mücadele ağı Ekoloji Birliği olarak doğanın uyarılarını anlatmaya ve onu korumak için direnmeye devam edeceğiz!”

Yazının Devamını Oku

Bayramda köprü geçişlerine dikkat! Nakit para bulundurun

31 Mayıs 2019
KEMAL Anadol’un dünkü ‘Osmangazi’de ücreti neden nakit alıyorlar?’ yazısı üzerine okurumuz Mustafa Bozdağ da yaşadığı benzer olayı anlatıyor:

“Geçen sene ağustos ayında üniversite sınavına giren oğlum için Beykozda bulunan Türk-Alman Üniversitesi’ni gezdikten sonra Kavacıktan İzmite gitmek için FSM köprü bağlantısı yoluna çıktım. Otoyol İstanbul şehir trafiğini karşıladığı için çok kalabalık diye kuzey Marmara yoluna girdim. Oradan Sabiha Gökçen Havayolu bağlantı güzergâhından normal otoyola girdim.

Neler mi oldu? Deli Dumrullar yolu kesmiş. HGS olduğu halde gişedeki kamera okumuyor. 8 TL nakit aldı. HGS kontrolü yaptım, HGS’den de para kesilmiş.”

MESAJ PANOSU

“EKREM İmamoğlu Bey... Lütfen hemen fabrika ayarlarına dön, sesini yükseltme, sev, sarıl, öp... Eşini, çocuklarını yanından pek eksik etme... Yanına gereksiz kişileri alma.”   U.T.

PAKET 50 GÜNDE ULAŞTI

AATÜRK’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışının 100. yıldönümü nedeniyle, Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu olarak hazırladığımız ‘Kurtarıcımız ve Kurucumuz Atatürk’ albümünden 100 tanesini 2 Nisan 2019’da Bodrum postanesine, kargo yoluyla Almanya’ya gönderilmek üzere bizzat ben verdim. Amacımız 19 Mayıs 2019’da düzenlediğimiz 100. yıl etkinliği çerçevesinde söz konusu albümleri ücretsiz olarak sunmaktı. Gönderi ancak 50 gün sonra alıcının adresine ulaştı. Dijital çağda yaşayan 21. yy insanının aklına ister istemez şu soru geliyor: Söz konusu gönderi İstanbul’dan Almanya’ya hangi nakil aracıyla gönderildi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu olan PTT’nin sürat düşüklüğünün sorumlusu kim? Dursun ATILGAN-Avrupa ADD Başkanı

YENİ KİTAPLAR...

Vecdi Çıracıoğlu

Yazının Devamını Oku

65 yaş üstü vatandaş ‘bedavacı’ değil ki!

30 Mayıs 2019
ÖZEL halk otobüslerine (ÖHA) ücretsiz biniş hakkı olan 65 yaş ve üzerindeki yolcular rencide edici tavırlarla karşılaşıyor.

Hatta şoför ve muavinler tarafından ‘beleşçi’ diye hakarete uğruyorlar. Bu tür kartı olanlara karşı yapılan bu tavır çok ayıp. Geçenlerde böyle bir olaya kayıtsız kalmayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş otobüsü parka çektirdi, sürücüsünün toplu ulaşımdan men edilmesini sağladı. Buna benzer olaylar birçok ilde meydana geliyor.

4736 sayılı ‘Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’da “Türk vatandaşı olan 65 yaş ve üzeri kişiler, belediyelere, bunların kurdukları şirketlere, birlik, müessese ve işletmelere veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehir içi toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanır” denilmesine karşın biletçi ve şoförlerce ‘bedavacı’ diye nitelendirilerek hakarete uğruyor, gerektiğinde zorla indiriliyor. Oysa yasa gereği devlet bu otobüslere her ay 1.300 lira ‘gelir yoksunluğu ücreti’ adı altında yardımda bulunuyor. Bu tür tavırların önlenmesi, yasanın aksaksız uygulanabilmesi için devletin gerekli önlemleri alması gerekiyor. Bu hareketi yapanlara karşı ağır yaptırımlarda bulunulmalıdır. Şükrü KARAMAN

GÜNÜN SÖZÜ

“Büyük insanlar veda ederek, küçük insanlar ihanet ederek giderler.” Lao Tzu

TÜRK-İŞ’TEN KOPMALAR

BİR türlü yörüngesine oturamayan işçi hareketimizin ‘amiral gemisi’nde yeni kopmalar olacak. Daha önce 1968’de ve 1976’da kopmalar yaşanmış ve DİSK kurulmuş, sonrasında yeni katılımlar olmuştu. Bu kez gereken dersler alınmadığı için tarih yeniden tekerrür edecek.

Sayıca en çok üyeyi temsil eden Türk-İş 1952’de kuruldu ve kurulmasında Amerikanın, Amerikalı sendikacıların ve AİD adlı Amerikan kuruluşunun parasal desteği vardı. Bu desteğin nedeni siyasi idi ve Soğuk Savaş döneminde Amerika komünizmin ve Rusya’nın, Türkiye’de işçi sınıfı aracılığı ile egemen olmasını önlemek istiyordu. Bu nedenle 1960’lı yıllarda 1000’e yakın sendika yöneticisine Amerika’da sendikal eğitim verdi ve onlara “Siyaset yapmayın, işçinin ekmeğine tereyağı sürmenin mücadelesini verin” öğretisi ile ücret sendikacılığının Türk-İş’in temel politikası olmasını kabul ettirdi. Türk-İş bu öğretiyi “partiler üstü politika” olarak tüzüğüne de taşıdı.

Türk-İş’in tarihsel yanlışı ve AKP hükümetlerinin politikaları nedeni ile işçi sınıfının çıkarlarını korumaktan çok uzak kalmıştır. Üye sayısı yönünden zayıf olan DİSK’in dışında kalan üye sayısı yüksek Türk-İş ve Hak-İş konfederasyonları, işçi sorunlarını çözmenin hükümete yakın durarak, muhalefet etmeyerek mümkün olacağı kanısındadırlar. Bu duruşları ile biat sendikacılığının doğuşuna neden olmuşlardır. Sendikacılığımızda bu durumdan hoşnut olmayan bir dip dalga oluşmaya başlamıştır. 

Yazının Devamını Oku

Yavru vatana Türkiye sevdalısı başbakan

29 Mayıs 2019
İç ve dış politikaya o kadar daldık ki burnumuzun dibinde, en yakın olduğumuz Kıbrıs’taki önemli değişime tam hakkını veremedik. KKTC’nin yeni başbakanı Ersin Tatar’dan bahsediyorum. Ömer Bilge, dostumuz Tatar’la dış politika üzerinde ciddi bir söyleşi yaptı. Biz de direniş döneminin efsane ismi ve KKTC’nin ilk maliye bakanı Rüstem Tatar’ın oğlunun nasıl bir maliyeci olduğunu Hürriyet’in penceresinden gördük.

Türkiye sevdalısı bir ailede yetişen oğul Ersin Tatar, Cambridge gibi zor bir üniversitenin ekonomi bölümünden dereceyle mezun oldu, özel sektörde hem İngiltere hem Türkiye’de mali işler yöneticiliği yaptı. Kendisiyle Hürriyet-Show TV ortaklığı döneminde yollarımız karşılaştı, dost olduk. O zaman Simavilerin bir ortağının temsilcisiydi. Hürriyet’çiler kendisini çok seviyordu. Bir Türk’ten fazla Türk’tü... Ersin Tatar, KKTC’de maliye bakanlığı da yaptı. Bir ülkede en sevilmeyen, hakkında en fazla dedikodu yapılan, her türlü saldırıya uğrayan bakan, maliye bakanlarıdır. Çünkü vergi toplar, para ister. Ersin Tatar makamının hakkını verdi, üzerinde bir leke yok, muhalifleri de bulamadı.

‘Türkiye sevdalısı’ dedik, açmak lazım. Eşi Sibel Tatar disiplinli bir avukat. İki kız evladı var: biri Canev, diğeri Cansu. Cansu Hacettepe Tıp’tan dereceyle mezun oldu. Her anne-baba kızlarını yanında ister, ancak Tatar ailesi, çocuk doktoru Cansu’yu “Türkiye’ye hizmet etsin” diye Ankara’ya gönderdi. Diğer kızı Canev de “Neden Türk çocukları yabancı yayınların çevirileri ile büyüsün” düşüncesiyle çocuklara yönelik çizgi roman hazırlıyor, Anadolu kentlerinde de çocuklarla buluşuyor.

Ersin Tatar şimdi KKTC’nin başbakanı. Adanın ekonomik krizde ve kamu maliyesinin darda olduğunu biliyoruz, üstüne üstlük bir de Kıbrıs sorunu var ve Doğu Akdeniz’de doğalgaz kavgasının tam ortasında. Tatar’ın bu kavgadan da başarıyla çıkacağına inanıyor, başarılar diliyoruz.



GÜNDE 50 CİNSEL SALDIRI BAŞKA HANGİ ÜLKEDE VAR!

Yazının Devamını Oku

Aytmatov’un kitapları üzerine telif tartışması

24 Mayıs 2019
KİTAPLARIN yayın hakları 02.02.2017 tarihi itibarıyla yazarın varisleri tarafından Onk Ajans aracılığı ile Nora Kitap’a devredilmiştir.

Ötüken Yayınları 1995 öncesini kapsayan bir istisnaya dayanarak kitapları halen basmaya devam etmektedir. Nora Kitap’tan önceki lisans sahibi Elips Yayıncılık, Ötüken Yayınları’na açtığı davayı kaybetmiş, son tahlilde yargıtaya giden dava yine Ötüken tarafından kazanılmıştır. Ancak burada büyük bir hukuksal garabet var. Ötüken’nin hiçbir savunması kabul edilebilir değil. Kitapları yayınlamak için dayandığı istisna maddesi gereğince kitapların orijinal dilinde yayınlamasını takiben ilk 10 yıl içerisinde Türkiye’de yayınlanmamış olması gerekirken, neredeyse yazarın tüm kitapları bu ilk 10 senelik süreçte Türkiye’de yayınlanmış... Biz bunu hem kitapların fiziksel kopyalarını dava dosyamıza ekleyerek hem de Milli Kütüphane kayıtlarından ispat ettik. Ancak ellerinde Yargıtay kararı olması nedeniyle alt mahkemelerde bizim açtığımız davalar neredeyse yok sayılıyor ve hemen reddediliyor.

Size gönderdiğimiz dosyada yazarın birkaç kitabına ait olarak bizim tarafımızdan yapılan savunmayı göreceksiniz. Bu savunmayı okuduğunuzda davanın tamamına hâkim olabilirsiniz.

Ömer YENİCİ-Epsilon Yayınevi kurucusu ve yöneticisi

DAVA KONUSU 10 KİTAP

- ‘Toprak Ana’, ‘Dişi Kurdun Rüyaları’, ‘Gün Olur Asra Bedel’, ‘Beyaz Gemi’, ‘Yıldırım Sesli Manasçı-Yüzyüze-Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek’ (karma eser), ‘Kızıl Elma-Oğulla Buluşma-Beyaz Yağmur-Asker Çocuğu-Deve Gözü’ (karma eser), ‘Elveda Gülsarı’, ‘Cemile’, ‘Sultan Murat’, ‘Cengiz Han’a Küsen Bulut’, ‘Kasandıra Damgası’. İstanbul Fikri ve Sınai Hakları 1. Hukuk Mahkemesi’nde süren dava, bu eserlerin izinsiz olarak çoğaltılıp dağıtımı üzerine yürüyor.

Buna bir örnek verirsek, Sabahattin Ali’nin vefatının üzerinden 70 yıl geçti. Bu sürenin geçmesiyle birlikte eserleri üzerindeki telif hakları kalkıyor. Birçok yayınevi Ali’nin kitaplarını yayınlamaya başladı. Ancak kızı ve varisi olan Filiz Ali, telif hakları kanununun değiştirilmesini ve 70 yıl şartının kaldırılmasını istiyor. Böylece eser ‘kamu’nun oluyor. Ayrıca Halit Ziya Uşaklıgil’in telif hakkı da 2016’da sona erdi. Olayımızda Epsilon, Ötüken’e karşı yürüttüğü dava ile haksızlığa uğradığını öne sürüyor. Dosya halen Yargıtay’da...

KİTAPLAR

ALEV Coşkun

Yazının Devamını Oku