1991 yılı itibarıyla her sene ağustos ayının son haftasında, Bektaşilik dünyası için son derece önem taşıyan Tomor Dağı Şenlikleri’ne katılan Bektaşiler düğün havasında bu haftayı kutluyorlar. Dünya Bektaşilerini bir düğün evinde toplanır gibi bir araya getiren bu yılki şenliklerde on binlerce Bektaşinin katılımı ile efsane bugün bir kez daha yaşanmış oluyor.
Araştırmacı ve yazar Tayfun Atmaca, burayla ilgili izlenimlerini, “deniz seviyesinden 2000 metre yüksekte bulunmasına, zor yol şartlarına rağmen bu tepeye çıktıklarını ve adak olarak götürdükleri kuzuları kestiklerini” anlatıyor.
Arnavutluk’un önemli şehirleri arasında yer alan Berat’ın doğusuna düşen Tomor Dağı’nın zirvesinde Ali Abbas’ın makamı, bugüne önem katarak, Bektaşilerin ziyaret yeri olarak kabul edilmektedir. Kerbela sancaktarı Ali Abbas’ın, Hz. Ali’nin oğlu, İmam Hasan ile İmam Hüseyin’in üvey kardeşi olduğu, Kerbela katliamından kurtulup Berat’a gelip yerleştiği ve kutsal Tomor Dağı’nı mekân tuttuğu söylenir.
Dün bir grup gazeteci ile Tiran’a geldik. Uçağa binerken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun etkinliğe katılacağı açıklandı. Bugün Arnavutluk’un başkenti Tiran’a gelecek olan Kılıçdaroğlu ayrıca dünyadaki tüm Bektaşilerin lideri Arnavut Edrmond Brahimaj’la görüşecek.
Etkinliklerde bir konuşma yapacak olan Kılıçdaroğlu, cuma günü Bandırma’ya geçecek ve bazı belediyeleri ziyaret edecek.
EMO’DAN KARADENİZ ÇIKARMASI
ELEKTRİK Mühendisleri Odası (EMO), 24-25 Ağustos tarihlerinde havza kullanımları ve su yapıları konusunda incelemelerde bulunmak üzere Doğu Karadeniz bölgesine teknik bir gezi gerçekleştirecek. Gezi heyetinde TMMOB ve EMO yöneticilerinin yanı sıra konuyla ilgili akademisyenler ve gazeteciler yer alacak. HES’lerin durumu ve doğal çevreye etkileri ile ilgili yerinde incelemelerde bulunacak.
Trabzon’dan başlayacak gezide Aksu Vadisi ve Harşit Çayı, ayrıca 18 Haziran’da 8 kişinin ölümü, 2 kişinin de kaybolması ile sonuçlanan sel felaketinin yaşandığı Araklı
Bu yangınlar şüphesiz yüreğimizi dağlıyor. Ancak yıl boyunca vukuu muhtemel Kırıkkale ve TÜPRAŞ’ta olduğu gibi büyük sanayi tesisleri ile boğazlardaki kazaların sebep olduğu yangınlar karşısında çaresizlik içinde olduğumuzu hiç düşünmüyoruz.
Yılın 4-5 ayı için helikopter kiralamak çare değildir, hazır kuvvet bir yangın söndürme filosuna gerek var.
Elimize bulunmaz bir fırsat geçti. Deniz Kuvvetlerimizce servis dışı bırakılan 15 adet S-2E Tracker deniz karakol uçağı bu maksatla TAİ’ye (TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ) tahsis edilmiş bulunuyor. Uçaklardan biri TAİ tarafından yaklaşık 3 milyon dolar harcanarak yangın söndürme uçağı haline dönüştürülmüştür. Halbuki bu tip yangın söndürme uçağının bedeli 15 milyon doların üzerindedir. 45 ton su ve kimyasal geciktirici taşıma kabiliyeti uçağın geçen yıl (1999) Ağustos ayında Antalya bölgesindeki orman yangınlarında ve depremle başlayan İzmit TÜPRAŞ yangınında etkinliği kanıtlanmıştır. Uçakların Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Okulu tarafından eğitim amaçlı kullanılması söz konusudur.
Gereken finansman açığının hayırseverler tarafından karşılanmasında yardımcı olan TEMA’nın ismi ilk uçağa verilmiş bulunuyor. Bu uçak, yangın söndürme dışında erozyonla mücadelede havadan tohum atma ve doğal afetleri havadan fotoğraflama gibi çeşitli hizmetler için de kullanılacaktır.
TAİ geri kalan 14 adet S-2E uçağının yangın söndürme uçağına dönüştürülmesine ilişkin bir teklifi, 7.2.2000’de Milli Savunma Bakanlığı’na sundu, ancak finansman sorunu çözümlenemedi.
TANTAN’DAN BUGÜNE
Son defa İçişleri Bakanı
Erkurtoğlu’nun uyarıları şu noktalarda toplanıyor:
Aynı parselde 10 katlı binanın yıkılıp yerine 12 katlı bina yapılması kentsel dönüşüm değildir. Riskli binalar hâlâ aciliyetini koruyor.
Kadıköy’de yıkılması gereken yaklaşık 30 bin binanın sadece yüzde 10’u yenilenebildi. Bu yüzden kentsel dönüşümü sağlıklı şekilde hızlandırmamız gerekiyor.
Betonlaşan kentte toplanma alanlarının artık devreden çıktığı dikkat çekiyor.
Depremden ziyade değişen iklim koşulları nedeniyle yağmurlar, heyelanlar da binaların yıkılmasını tetikleyen sebepler arasında yerini almaya başladı.
Bir deprem olsa binalar sağlam ama bir kent meydanı yok. Bir tane kent meydanı düşünülmüyor. Burada bir yanlışlık var. Sadece günü kurtarmak için bir şeyler üretiyoruz.
İmar Yasası’nın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Yoksa yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları nedeniyle 50 sene sonra İstanbul’da yeniden bir kentsel dönüşüm yapmak zorunda olacağız.
BAHATTİN YETKİN, BİNGÖL’ÜN ORTAĞI ÇIKTI
Mevcut kayıtlı eser ve yayınların tamamı korunacak mıdır? Yoksa bir seçmeci bir yaklaşım ile mevcut envanter dökümünün yenilenmesi ve yeni eser alımına yönelik bir kısıtlı bir düzenlemesinin yapılması mı gündemdedir?
Ankara, Milli Kütüphane üzerinden hafıza yenilenmesi mi, yoksa hafıza kontrolü mü yapılıyor?
Bu bağlamda:
1) Milyonlarca kitabın yanı sıra dergi, gazete ve belge arşiviyle de Türkiye’nin 72 yıllık siyasi, kültürel ve entelektüel belleği olan Milli Kütüphane’nin teşkilat yapısının ve envanterin yeniden düzenlenmesine dair bir çalışma var mıdır?
MSP’Lİ EMRE’Yİ FENA SOYMUŞLAR
TÜRKİYE’de ev hizmetleri ve hasta bakıcılığı gibi işlerde çalışan bazı yabancı uyruklu çalışanlardan hırsızlık ve soygunlar giderek artıyor. Fazla ayrıntıya girmek istemiyoruz, bunlar iki devletin polislerinin işi.
Bu vakalar o kadar çok arttı ki bunu yazmamak olmaz.
Erbakan
İstediği, ücretlerin en az 3 bin 500 liraya yükseltilmesi, birinci yıl için yüzde 15, ikinci yıl için yüzde 3+3 zam yapılmasıydı. Türk-İş bu isteklerini kırmızı çizgi olarak ilan etmiş ve kabul edilmediği takdirde bu hafta içinde önce oturma eylemi, sonra Güvenpark’a yürüyüş, pazartesi günü de Zonguldak maden işçileri ve Darphane işçileri greve çıkacaklardı. Ne olduysa bayramın birinci günü Türk-İş isteklerinin yarısını bile karşılamayan hükümetin yüzde 8’lik zam önerisini kabul etti.
Sendikacılık folklorunda bir kural vardır: Toplusözleşme görüşmelerinde asla üyelerinin beklentilerini yüksek tutmayacaksın. Bu, asla üyelerine yüksek vaatlerde bulunma anlamına gelir. Türk-İş yüksek vaatlerle kamu çalışanlarını büyük beklentilere soktu, kamu işçilerinde hayal kırıklığı yarattı.
Türk-İş bugüne kadar mücadeleci değil, sürekli uzlaşan bir konfederasyon olmuştur ve gene yanıltmadı.
Türk-İş yöneticileri acilen bir özeleştiri yapmalı, politikalarında radikal bir değişime gitmelidir. -Dr. Engin ÜNSAL Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesi
GÜNÜN SÖZÜ
“BAYRAMLARIN adaleti, huzur ve mutluluğun asaletidir, karanlıkların aydınlanması demektir. Öncelikle önemli olan sıradan insan olabilmektir. Gerisi boş söz, lafçılık, gafçılık, laf-ı güzaf demektir.” -Nurettin KAPTAN
AHİRET SORULARINI DA MI ÇALDINIZ?
"KOMŞUMUZUN
Ganos fayı hep hareket halinde. Dün yine salladı Ege’yi... Bölge bir yüzyıldır izleniyor. Son projelerden biri Türkiye-Almanya işbirliği, İstanbul ve Boğaziçi üniversiteleri, Almanya GFZ Enstitüsü ve TÜBİTAK’tan bilim insanlarının yürüttüğü çalışma. Şarköy’ün birçok noktasına 40’ın üstünde Ganos fay hattı üzerine sismolojik gözlem istasyonları kuruldu.
Gazeteci Yakup Önal’a bilgi veren proje yürütücüsü Prof. Dr. Eşref Yalçınkaya, kurulan istasyonlarla ulusal istasyonların tespit edemediği mikro yer hareketlerini tespit edeceklerini söyledi. Yalçınkaya İÜ Cerrahpaşa’dan, Prof. Dr. Marco Bohnhoff Almanya GFZ Enstitüsü’nden, Ömer Kılıçarslan AFAD’dan, Fatih Alver Boğaziçi Üniversitesi’nden. Verilen bilgiye göre Ganos sessiz bir fay hattı olarak biliniyor.
‘Kuzey Anadolu fay zonu’nun (KAFZ) Marmara Bölgesi’ndeki en batı kısmını Ganos fayı oluşturur. Bu fay yaklaşık yüz yıldır enerji biriktirmeye devam ediyor. Ganos fayının deprem üretme karakterini ve kırılma özelliklerini anlamak hem fayın gelecek deprem tehlikesini ortaya koyabilmek açısından hem de dünyanın en riskli sismik boşluklarından biri olarak nitelendirilen KAFZ’nin Marmara Denizi içindeki parçasını yorumlayabilmek açısından son derece önemlidir. Deniz altında fayları bu ayrıntıda inceleyebilmek mümkün değilken, karadaki devamı olan Ganos fayını en ince ayrıntıda araştırmak önemli bir fırsattır.
Fay üzerinde (doğu) Güzelköy-Gaziköy-Hoşköy ve (batı) Sofuköy-Kavakköy arasındaki bölgelerde sık sık kurulan istasyon ağı sayesinde -güneş paneli ve sismometre setleri- ile fay üzerinde meydana gelen mikro depremcikler dahi kaydedilebilmektedir. Yöre halkından deprem istasyonlarını koruyup gözetmeleri en büyük isteğimizdir. Depremin bir risk olduğunu unutmamalıdır. Esas fay hareketlerinin 100 yılların üzerinde döngülere sahip büyük depremler ürettiklerini unutmamak gerekiyor.
YAZLIK EVLERE DİKKAT
ZAYIF-gevşek zeminler, yeraltı suyunun yüzeye yakın olduğu tarım alanları deprem dalgalarını büyüten alanlardır. Bu tip alanlarda yapılaşmaya gitmekten kaçınmak, yüksek katlı yazlık tipi zayıf yapılardan uzak kalmak, mutlaka zemin araştırmaları yapılmış, deprem yönetmeliğine uygun inşa edilmiş yapı tiplerinin tercih edilmesi önceliklerimiz olmalıdır.
MÜBADİL RUMLARIN ZİYARET KAPISI OLDU
Günün koşullarında düşük aylıkla güçlükle geçinmeye çalışan emekli, eline geçecek bin liralık ikramiyenin büyük kısmını temel gereksinimlerini karşılamaya, şeker ve çikolata almaya, çocuk ve torunlarına bayram harçlığı vermeye harcayacak. Kalanı ile de borçlarını kapatmaya çalışacak.
Geçen yıl Şeker Bayramı’ndan itibaren ödenen 1000’er liralık bayram ikramiyesi kuşkusuz emekliye bir ölçüde nefes aldırdı, yüzünü güldürdü. Ancak aradan geçen sürede bu para hayat pahalılığı karşısında hayli eridi. Emekli ikramiyelerin bu yıl yüzde 25 oranında arttırılarak 1.250 liraya yükseltilmesini talep etti. Ancak siyasi iktidar bu talebi görmedi.
Zam yapılmadığından biner liralık ikramiyenin satın alma gücü geriledi. Komik sayılacak aylıklarla çarşı pazar fiyatına yetişemeyen emeklinin sabit kalan ikramiye ile kurban alıp kesmesi mümkün değil.
Belki hali vakti yerinde olanlar dini vecibelerini yerine getirebilir. Ne var ki emeklinin büyük çoğunluğunun ekonomik durumu kurban kesmeye elvermiyor.
Umarım önümüzdeki yıl ikramiyelerde ciddi artışlar yapılır, emekli kurbanını keser. Şükrü KARAMAN
GÜNÜN SÖZÜ
“İSTANBUL nüfusunun 15 milyonu kentli ve uygar olma olanağına daha kavuşamadı. Hangi bilimi, hangi teknolojiyi üretecek? Davranışlarımızla, ürettiklerimizle, öğretimin uluslararası ölçütleriyle çağdaş uygarlığın neresinde olduğumuzu sorgulamaya cesaretimiz var mı? Soramaz ve kadere boyun eğersek daha zor dönemlere hazır olmamız gerekecek. Bunun bir ekonomik kölelik olması şaşırtıcı değildir.” Prof. Dr. Doğan KUBAN
Bu işletmelere çok mu ihtiyacımız var?Ekosistem dengesi altüst
‘Ordu yolu’ diye bilenen yolun ‘keşfedilmesi’nin uzun bir geçmişi var...
2000 yılında İtalya Venezia Üniversitesi’nden Prof. Bettini, uzun çalışmalardan sonra Roma ve İstanbul arasındaki yolun güzergâhını tespit etmiş. 2002’de ilk çalışmasını projelendirmiş ve ilk yolculuğu Saint Dioga’dan başlatmış...
Yolun tarihteki adı ‘Fuorivia Egnatia’. Özgün bir isim denildi bize. Bettini 2014’te yolculuğunu Roma ve İstanbul hattı üzerindeki belirleyerek bir yıl sonra öğrencileriyle Arnavutluk’un Draç kentinden ilk uzun yolculuğa başlamışlar. Daha sonraki yıllarda güzergâha Brindizi (İtalya), Durres (Dıraç-Arnavutluk), Bitola (Manastır-Makedonya), Selanik ve Kavala (Yunanistan) dahil edilmiş. Ancak hoca emekli olunca üniversiteli ‘tarihseverler’ projeyi devam ettirmeye karar vermişler. Barili Giula Motta Zanin’i ‘şef’ yapmışlar, o da Berlin’de Türklerle yakın arkadaş olduğunu söyleyen bir başka Giulia’yı kendisine yardımcı seçmiş. Ve bu yıl Enez-İstanbul hattını dahil etmişler programa...
Belirledikleri noktalar arasında en az 25-40 km yürüyorlar. Kişisel eşyalarının bulunduğu valizlerini ise bir kamyon taşıyor.
AMAÇ NE?
Aralarında 21 yaşından 67 yaşına kadar öğrenci ve bilim insanlarının bulunduğu ‘Fuorivia Egnatia 2019 Yürüyüşü’nün amacı, bu yolu keşfedip yolun geçtiği ülkeler ve toplumların yol hakkında bilgi sahibi olması ve turizmin canlandırılması.
TRAK MÜZESİ’NDE AĞIRLANDILAR