Oysaki en az bu kadar önemli olan birşey daha var: Bunları kimlerle yapacağımız. Zira koalisyondaki bazı ülkelerle IŞİD karşısında aynı cephedeyken, başka konularda karşıt cephedeyiz.
*
HER ŞEYDEN önce: Türkiye ABD’nin öncülüğündeki koalisyona katılarak, Batı ittifakıyla aynı çizgide olduğunu vurguladı. Ne var ki, Ankara şu anda ABD ile üç noktada ayrışıyor. Bunlardan birincisi, kuzey Suriye (Rojava). Daha doğrusu, buraya hâkim olan PKK bağlantılı PYD. ABD, Türkiye’nin arası ne zamandır açık olan PYD’yi, desteklediği Özgür Suriye Ordusu ile aynı çatı altında toplama niyetinde. Ankara ise PYD’nin önce Esad’la arasına mesafe koymasını istiyor. Ve bu görüş ayrılığı da, tampon bölge tartışması şeklinde vücut buluyor.
Kaldı ki PYD, şu anda kara harekâtının en önemli unsurlarından. Dolayısıyla Türkiye koalisyonda ön saflarda yer alacaksa, PYD ile yakın işbirliği içinde olmak zorunda kalacak.
ABD ile bir diğer netameli konu ise: Esad. ABD Suriye’de, IŞİD’e öncelik veriyor. Esad meselesini arka plâna itiyor. Türkiye’nin Suriye politikasının merkezi ise hâlâ Esad.
Üçüncü nokta: Mısır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır’ın devrik başkanı Sisi’yi hiçbir şekilde kabul etmeyeceğini defalarca söyledi. Ve ABD’yi, Sisi’yle iyi ilişkilerinden dolayı açık bir şekilde eleştirdi. Kaldı ki, Mısır da koalisyonun bir ortağı.
*
Geçtiğimiz hafta sonu sınırlarını Suriyeli Kürtlere açmasına rağmen. Peki kırılan nedir, sonuçları nelerdir?
*
ÖNCELİKLE: Türkiye sınırlarını neden açtı?
Ankara, kuzey Irak’ta Ezidilerin başına gelen katliamdan sonra kuzey Suriye (Rojava) Kürtlerinin de aynı felaketi yaşamasına kayıtsız kalamadı. Dolayısıyla hem insani sebeplerden, hem de maruz kaldığı uluslararası baskıdan dolayı sınırlarını açtı.
Ancak bu kararda asıl etkili olan, çözüm süreci oldu. Zira PKK ve BDP, Suriyeli Kürtlere yardım elini uzatmadığı için Ankara’yı suçluyor. Dahası Ankara’nın sessizliğini, saldırıları desteklemek olarak yorumluyor. Yaptıkları açıklamalara bakılırsa, çözüm sürecinde ciddi bir kırılma yaşanmak üzere.
*
İLK soru: Tampon bölge (TB) ya da uçuşa yasak bölge (UYB) kuruluyor mu? Zira bu konuda üstüste resmi açıklamalar geliyor. Geçtiğimiz hafta AK Parti Sözcüsü Beşir Atalay, Ankara’nın Suriye savaşının başında TB için Birlemiş Milletler’e (BM) başvurduğunu, ancak kabûl edilmediğini açıkladı. Ve ekledi: “TB kurulması yeterli değil. Ancak UYB ile birlikte olursa korunaklı bölge oluşturabilir.” Onu Başbakan Davutoğlu izledi: “TB kurulmasını istiyoruz. Aslında TB değil de, güvenli bölge (GB) daha doğru tabir.” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu hafta New York’ta katıldığı BM Genel Kurulu toplantılarında TB kurulması talebinde bulunacağı basına yansıdı.
*
ÖNCEKİ yazımda TB ve UYB arasındaki farkı anlatmıştım. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli üst düzey bir asker anlatmıştı: TB, hem karada hem havada askeri unsurlardan arındırılmış bölge. UYB’de ise, sadece hava taşıtlarının uçması yasak.
Peki GB nedir? Aynı kaynağım anlatıyor: “TB ve UYB çatışan taraflar arasında kurulur. GB’de ise çatışma olması şartı yoktur.” Asıl fark ise, TB askeri yığınak yapmak için kuruluyor. GB ise sığınanlara yönelik. Yani hem insani yardım yapmak, hem de onları karadan ve havadan korumak için. Ve bu üç opsiyon için de BM kararı gerekiyor.
*
ABD’nin hâlâ oldukça etkili olan eski bir Ankara Büyükelçisi ise Suriye’de bunun gibi birden fazla bölge kurulabileceğini söylüyor. Dar şerit şeklinde. Ve özellikle orada mağdur olan insanların göç etmek zorunda kalmasını engellemek üzere.
Türkiye koalisyona üye mi? Üyeyse ne yapacak? Tampon bölge kurulacak mı? Cevaplarını Türkiye, ABD ve İngilitere’den üst düzey kaynaklarla konuşarak bulmaya çalıştım. Hemen başlayalım.
‘Tampon Bölge’ mi, ‘Uçuşa Yasak Bölge’ mi?
Önce: Tampon bölge (TB) ve uçuşa yasak bölge (UYB) arasındaki fark nedir? Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli üst düzey bir askerden öğreniyorum. Tampon bölge, hem karada hem havada askeri unsurlardan arındırılmış bölge. UYB’de ise sadece hava taşıtlarının uçması yasak. Kara birlikleri ise bulunabiliyor.
Peki bugün konuşulan hangisi? Görüştüğüm ABD hükümetinin Suriye konusunda en bilgili yetkilisi anlatıyor. Ona göre bu aşamada TB söz konusu değil. Zira ABD kara harekâtı yapmıyor. TB için ise hem karadan, hem havadan askerle bölgeyi işgâl etmek gerekiyor. Bunun ise zaten uygulanması çok zor, çok fazla kaynak gerektiren ve maliyetli bir uygulama olduğunu söylüyor.
Dolayısıyla bugün tartışılan: UYB. Kaynağım bunun kurulmasının yüksek ihtimal olduğunu söylüyor. Kurulduğunda ise Irak’ta değil, sadece Suriye’de olacağını ve Esad rejiminin uçaklarını yasaklayacağını söylüyor. Türk kaynağıma göre de, IŞİD’in elinde hava gücü bulunmadığı için, yasak sadece rejime karşı olacak.
“TÜRKİYE LİDERLİK EDECEK”
*
TÜRKİYE’nin IŞİD’i desteklediği iddiasıyla başlayalım. Herşeyden önce, IŞİD Suriye’de ortaya çıktığından bu yana, Ankara örgütün Esad’la birlikte hareket ettiğini savundu. Şunu söyleyerek: IŞİD Suriyeli muhaliflerle mücadele ettiği için, Esad örgüte göz yumdu. O zaman neden Ankara, baş düşmanı Esad’ı güçlendiren bir örgütü desteklesin?
Bununla birlikte, IŞİD, Suriye’de güç kazanmaya başladığından beri Türkiye ABD’yi askeri operasyona ikna etmeye çalışıyor. Zaten bu yüzden IŞİD’in bu noktaya gelmesinden ABD’yi sorumlu tutuyor. Yani bugüne kadar askeri operasyon yapmadığı için.
*
BU iddiayı asıl ortaya çıkaran ise Türkiye’nin sınırlarından geçiş yapan cihatçılara karşı yeterince önlem almamış olması. Zaten son günlerde buna yönelik önlemlerin arttırılması, geçmişte yapılan bu hatanın anlaşıldığını gösteriyor. Ancak sınırlardaki güvenlik ve kontrol yeterince sıkı tutulmadığı için eleştirmek başka, bundan IŞİD’in desteklendiği anlamını çıkarmak başka. Bu konuda Batılı ülkelerin gösterdiği duyarsızlık da hatırlanmalı. Zira kendi ülkelerinden Türkiye’ye gelen cihatçılarla ilgili daha yeni istihbarat paylaşımına başladılar.
Yine, Ankara bugüne kadar Suriyeli muhaliflerin daha düzenli ve güçlü desteklenmesini savundu. Ve bizzat Suriyeli muhaliflere yardım taşıdı. Ne var ki Batı’nın desteklediği ılımlı muhalifler bile, radikallerle geniş bir ortak taban paylaşıyor. Dolayısıyla bu grupları birbirinden ayırt etmek son derece zor. Kaldı ki aralarında sık sık geçişler yaşanıyor. Yani silahlar da kolaylıkla el değiştiriyor. Bu yüzden yapılan yardımların sahada kime ulaştığını kontrol etmek neredeyse imkânsız.
*
TÜRKİYE
İçinde kimler olacak? Ne yapacak? Ve Türkiye’den beklenen nedir?
Cevabı basit: Aslında hiç birşey göründüğü gibi değil.
*
HATIRLARSINIZ. Avrupa Birliği (AB) üyesi bazı ülkelerin ekonomik krize girmesi, ekonomisi güçlü olanları endişelendirmişti. AB’yi zayıflatacağı düşüncesiyle. Ve birçokları AB için şu formülü önermişti: “Ortak merkezli halkalar”. Buna göre, merkezi AB olan, içiçe geçmiş halkalar olacaktı. AB ile entegrasyonu en güçlü olanlar, en iç halkada bulunacak. Daha az entegre olanlar ise merkezden uzakta olacaktı.
ABD’nin şu anda kurmaya çalıştığı koalisyon da aynen böyle. Merkez ABD. Ne var ki en iç halkada, açıklanan o “çekirdek koalisyon” yer almıyor. Yani İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Polonya, Danimarka, Avustralya, Kanada ve Türkiye.
Ortada gerçek bir “koalisyon” varsa, o da: Irak ordusu, Kürt peşmergeler ve Şii milisleri destekleyen İran. Zira IŞİD’e karşı sahada çatışan tek güçler bunlar. ABD de bu nedenle Bağdat hükümetine ve Erbil’e askeri yardımda bulunuyor. Ve İran’la yakın temasta çalışıyor.
*
AÇIKLANAN “çekirdek koalisyon”un üyeleri ve Arap ülkeleri ise merkezden uzakta. Zira hiçbiri askeri operasyona katılmayı kabûl etmiyor. Batılı ülkeler bunu defalarca açıkladılar. Bölge ülkeleri de aynı şekilde. Perşembe günü Cidde’de yapılan ve Türkiye’nin de katıldığı “Arap ülkeleri zirvesi”nden çıkan bildirge bunun en iyi kanıtı. Maddi ve insani destekte cömert olacaklarını söylerken, askeri alanda mesajları netti: “Ancak lojistik destek.”
Suriye’de savaş başladığından ve IŞİD Irak’ta ilerlediğinden beri.
Malûm, geçtiğimiz hafta yapılan NATO zirvesinde IŞİD’e karşı 10 kişilik bir koalisyon oluşturuldu. Türkiye de tek Müslüman üyesi. Örgütün elinde rehineleri bulunan Ankara için bu yeterince vahimken, pazar günü Obama’nın NBC kanalında söyledikleri vahameti daha da arttırdı. IŞİD’le mücadeleyi neredeyse tamamen bölge güçlerine yıkmak istediklerini açıkça ifşa etti. Gerekçesi de hazırdı: “IŞİD, onlara bizden daha çok doğrudan tehdit oluşturuyor.”Doğrudur. Oluşturuyor. Ama zaten tam da bu yüzden, Türkiye koalisyon istemiyor. Kaldı ki Ankara’yı endişelendiren faktör çok: Kendi içinde barınan IŞİD destekçileri, silahlandırılan Kürt peşmergelerin yarın o silahları Ankara’ya yöneltmesi ve Suriye’de IŞİD’i vurmanın Esad’ı daha da güçlendireceği.
*
NE var ki madalyonun bir de öbür yüzü var. Yani koalisyon dışında kalmanın bedelleri. Bugün IŞİD’e karşı mücadelede öne çıkan iki aktör var: İran ve Kürtler. Geçtiğimiz hafta İran’ın dini lideri Hameney de, IŞİD’e karşı ABD ile işbirliğini onayladığını açıkladı zaten. Kürtlerin ise şu anda sahada ABD’nin en çok desteklediği güç oldukları malûm. 2003 Irak işgâli, bölgede en çok bu iki güce yaramıştı. Bu temayül daha da pekişecek belli ki.
ASLINDA IŞİD (İslam Devleti), El Kaide terörünü hatırlatıyor bizlere. Ne var ki bugün, 11 Eylül sonrası ABD’nin El Kaide’ye karşı oluşturduğu “gönüllüler koalisyonu”ndan eser yok. O zaman gönüllülerden kasıt, Irak işgâlini askeri ya da sözlü olarak destekleyen ülkelerdi. Ve Nisan 2003’te sayıları 49’u bulmuştu.
Bugün ise durum tam tersi. Ortada gönüllü yok. Dolayısıyla gerçek bir koalisyon da yok. Dün Galler’de sona eren iki günlük NATO Zirvesi’nden çıkan sonuç da bunu kanıtlıyor. ABD’nin başını çektiği ve Irak’ın sadece bir komşusunun, Türkiye’nin de, yer aldığı 10 kişilik bir koalisyon kurulduğu açıklandı zirvede. Ne var ki bu oluşumun amacı: “IŞİD’le savaşan bölge ülkelerini desteklemek.” Dolayısıyla buna “koalisyon”dan ziyade, “destek grubu” demek daha doğru olur.
*
ABD’nin şu anda IŞİD’e karşı elindeki tek stratejisi, bölgesel bir koalisyon oluşturmak gibi görünüyor. Bunu ilk önce Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey dile getirmişti. “Uzun ömürlü, Müslüman ülkeleri kapsayan, geniş ve organize bir bölgesel koalisyon” kurulmadan IŞİD’in yenilemeyeceğini söyleyerek. Ve bu Müslüman ülkeleri de mimlemişti “Bölgesel müttefiklerimiz Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan eminiz yardım edecektir.”
Başkan Obama da, NATO Zirvesi öncesinde ziyaret ettiği Estonya’da bunu açık etti. Bu zirvenin amacının, bölgesel bir koalisyon kurmak ve bölgesel bir strateji geliştirmek olduğunu söyleyerek. Zaten ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve Savunma Bakanı Hagel’ın bugün çıktıkları Türkiye’yi de kapsayan Ortadoğu turunun amacı da bu.
*
BUNUN ise iki sebebi var: ABD IŞİD’in bir Sünni problemi olduğuna inanıyor. Ve çözümünün Irak’ın içindeki ve dışındaki Sünnilerden geçtiğini düşünüyor. Yani IŞİD’in arkasındaki hem Iraklı Sünnilerin, hem de bölgedeki Sünni ülkelerin desteğini tamamen çekmekten. İkincisi, ABD başta olmak üzere Batı’nın ağzı Afganistan ve Irak savaşlarından fena yandı. O nedenle askeri yükü tamamen bölgeye yıkma derdindeler.