Harabeye dönmüş bu bina, El Şebab terör örgütünün Cumhurbaşkanı Erdoğan Somali’ye ayak basmadan tam 1 gün önce saldırdığı, 15 kişinin hayatını kaybettiği o otel. Başkent Mogadişu’da havaalanından Türk Büyükelçiliğine zırhlı araçlarımızla giderken çekebildim bu kareyi.
Yaklaşık yarım saat süren yol boyunca –aralıksız- kaldırımları sağlı sollu Somaliler doldurmuştu. Ülkeyi 2011’den bu yana 3. kez ziyaret eden Erdoğan’ı selamlamak için. Somalilerin bu sevinç gösterisi ise boşuna değil.
TÜRKİYE’NİN YARDIMLARI
Yanlış anlamayın, bu sözleri söyleyen kişinin kastı “Arap baharı” ve sonrası değil. Zira bu cümleler bundan tam 100 yüz yıl önce sarfedildi. Hem de Ortadoğu’nun sınırlarını belirleyen kilit isimlerden biri tarafından.
SINIRLARI ÇİZEN İNGİLİZ AJAN
Haftasonu izlediğim “Çöl Kraliçesi” filmi işte bu kilit isim üzerineydi: 1. Dünya Savaşı’nın meşhur İngiliz ajanı Gertrude Bell.
Bell, Osmanlı İmparatorluğu çökmeden önce varmış Ortadoğu topraklarına. O zamanlar Araplar tarafından “çölün kızı” diye anılıyormuş. 1. Dünya Savaşı sırasında önce İngiltere’nin Mısır’daki “Arap Bürosu”nda, sonra da Irak’ta bulunmuş. Tarihe “Kral Faysal’ı Irak’ta kral yapan, sonra da onun danışmanı olarak ölene kadar Bağdat’ta yaşayan kadın ajan” olarak geçmiş.
Bir önceki yazımda, iki örgütün hem birbirinden, hem de Türkiye’den esinlendiklerini yazmıştım. Şimdi daha iyi anlamaya çalışalım: Hakikaten siyasal İslam eriyor mu? Ortadoğu’nun İslamcı partileri yavaş yavaş laikleşiyor mu?
İHVAN KENDİNİ ARIYOR
Kuzey Afrika’daki siyasal İslam hareketini yakından takip eden Faslı akademisyen Dr Fuad Ferhavi ile buluşuyorum. Ankara’daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nda (USAK) araştırmacı olarak bulunan Ferhavi’ye göre, “İhvan şu anda bir iç muhasebe yaşıyor. Kendini bulmaya çalışıyor.”
İhvan, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle 1928’de Mısır’da kurulmuştu. Aslında Osmanlı’nın çöküşüne bir tepki hareketiydi. Ve hedefi de Osmanlı’daki gibi bir oluşum, yani Mısır’ın sınırlarını aşan bir hilafetti.
“Siyasal İslam’ı geride bırakıp, demokratik İslam’a geçiyoruz. Artık Müslüman demokratlarız!”
Tam “şimdi nereden çıktı bu” derken, asıl hamle birkaç gün sonra Mısır’dan geldi. Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Şûra Konseyi üyesi Cemal Haşmet, “Artık dini ve siyasi faaliyetlerin ayrılması niyetindeyiz” dedi. Hem de İhvan’ın 88. kuruluş yıldönümünde.
İyi de neler oluyor? Ortadoğu’nun İslami partileri teker teker laikleşiyor mu? Siyasal İslam yok mu oluyor?
“Fabrika ayarlarımız”dan kastım malum: Türkiye’nin NATO üyeliği, AB üyelik perspektifi, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” inancının yaygınlığı ve Azerbaycan’la “tek millet, iki devlet” anlayışı.
FABRİKA AYARLARINA DÖNÜŞ
ETRAFIMIZDAKİ ateş çemberi gittikçe genişliyor. Bir yandan da içeride terör tırmanıyor. Doğal olarak korkuyoruz. Kendimizi güvende hissetmiyoruz. Ve bir teminat arıyoruz. İşte böyle zamanlarda hep “fabrika ayarlarımıza” sığınıyoruz. Yani bir nevi ana rahmine.
Bunu ortaya koyan, Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması”. Her yıl yapılan araştırmanın bu yılki sonuçlarını, Üniversite’nin rektörü Prof. Mustafa Aydın açıkladı.
BÖLGEDE DÜZEN ÇÖKÜYOR
Bölgenin sınırları aslında bir anda, 16 Mayıs 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması’yla değişmedi. Öncesinde ve sonrasında –mesela 1920’de imzalanan San Remo gibi- bir dizi anlaşma sonucunda çizildi. Ama ortaya çıkan düzene “Sykes-Picot düzeni” denilip geçildi.
İşte bugün bu düzenin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Ancak nasıl ki bu düzen birden bire, tek bir anlaşmayla ortaya çıkmadıysa, çöküşü de birden bire olmuyor.
1.Körfez Savaşı’nda oluşturulan “çekiç güç”ün ardından 1992’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulması... 2003 Irak’ın işgaliyle Saddam’ın devrilmesi…Derken Suriye iç savaşı…Ve alt-üst olan dengelerin ortaya çıkardığı IŞİD…Hep bu çöküşün mihenk taşları.
Rama’nın kucağında 1 yaşındaki bebeğiyle gelmesi dikkat çekti.
Üçüncü çocuğu olduğu için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bebeğini özellikle göstermek istediği konuşuluyordu.
Gelen ikinci yabancı siyasi lider Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı Bakir İzzetbegoviç’ti.
Hemen sonrasında Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, Katar Emiri Şeyh Temim’in eşi ve Lübnan eski Başbakanı Saad Hariri salona girdiler.
Çok sevdiğim bu sözü, Hayallerin Peşinde filminde ((Revolutionary Road) baş roldeki Leonardo DiCaprio söylüyordu.
İşte Türkiye ve İsrail arasındaki yakınlaşmanın sırrı da bu sözde... Zira iki ülke tam da aynı şeye ihtiyaç duyuyor ve işbirliği olmadan yapamayacaklarını biliyor. İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen’in Çarşamba günü aktardığım “normalleşme”ye dair sözleri de, bunu doğruluyor.
BÖLGEDE İŞBİRLİĞİ
Herşeyden önce bölge lime lime olmuş durumda. Irak ve Suriye’den etrafa yayılan terör dalgası ve istikrarsızlık Türkiye’yi güney sınırlarından, İsrail’i de kuzey sınırlarından kuşatıyor. Ve gitgide iki ülkenin bekasını tehdit eder boyuta ulaşıyor.