Paylaş
BÖLGEDE DÜZEN ÇÖKÜYOR
Bölgenin sınırları aslında bir anda, 16 Mayıs 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması’yla değişmedi. Öncesinde ve sonrasında –mesela 1920’de imzalanan San Remo gibi- bir dizi anlaşma sonucunda çizildi. Ama ortaya çıkan düzene “Sykes-Picot düzeni” denilip geçildi.
İşte bugün bu düzenin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Ancak nasıl ki bu düzen birden bire, tek bir anlaşmayla ortaya çıkmadıysa, çöküşü de birden bire olmuyor.
1.Körfez Savaşı’nda oluşturulan “çekiç güç”ün ardından 1992’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulması... 2003 Irak’ın işgaliyle Saddam’ın devrilmesi…Derken Suriye iç savaşı…Ve alt-üst olan dengelerin ortaya çıkardığı IŞİD…Hep bu çöküşün mihenk taşları.
Asıl tartışma ise buradan sonra başlıyor: Sykes-Picot düzeninin, yani bölge sınırlarının “yapay” olduğu hep söylenegeldi. Hatta buna en son ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da katıldı. Öyle ki, sanki bu “yapay” sınırlar yerine “doğal” sınırlar çizildiğinde herşey güllük gülistanlık sürüp gidecek. Peki öyle mi gerçekten?
YENİ SINIR = YENİ BELA
Elbette hayır. Herşeyden önce yeni sınırlar demek, Irak ve Suriye’de 3’er yeni devletin ortaya çıkması demek. Yani ikisinde de bir Kürt, bir Sünni, bir de muhtemelen İran güdümünde olan Şii bir devlet.
Bu durumda bu iki devlette ortaya çıkacak olan Sünni bölgelerin bir kısmı muhtemelen örtüşecek, yani birleşecek. Yine iki ülkenin kuzeyinde kurulan Kürt devletleri de aynı şekilde. Ve tüm bunlar kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de etkileyecek.
Kaldı ki bu, çok uzun yıllar sürecek bir mücadele, yani savaş demek.
*
Dahası, dert sonrasında da bitmiyor. Çünkü asıl sorun Sykes-Picot’nun çizdiği sınırların yapay olup olmamasından çok, bizatihi sınırların kendisi.
Ortaya çıkan yeni sınırlar, etnik ve dini grupların kendi aralarında kümelendiği, homojen devletler oluşturacak. Ancak bizim başımız zaten sınırların kendisiyle dertte. Yani bu yeni devletler de birbiriyle çekişmeye, savaşmaya devam ettiği müddetçe sınırlar doğalmış yapaymış, farketmez.
Mesela bölgede Sünni-Şii çatışması tavan yapmış durumda. Ortaya çıkacak yeni Sünni ve Şii devletlerin birbiriyle çekişmeyeceği ne malum? Tecrübeyle sabit: Ne kadar çok sınır, o kadar çok bela.
IŞİD’İN HİLAFETİ
Diğer yandan, sınırların değişmesi herkes için başka birşey ifade ediyor. Mesela “İslam devleti” kurmak istediğini iddia eden IŞİD, halifelik peşinde. Yani 17. yüzyılda Westphalia Anlaşması’yla Avrupa’da ortaya çıkmış olan ulus-devletin peşinde değil. Zira örgüte göre Sykes-Picot’nun oluşturduğu devletler, Müslümanları böldü. IŞİD’in istediği ise, İslam dünyasını birleştirmek.
Zaten terör örgütü bunu kendisi açıklıyor: “Biz burada Batılı yerine Arap bir model koyma peşinde değiliz. Biz zalimlerin Müslümanları ayırdığı bu sınırları yıktığımız için çok mutluyuz.”
Üstüne üstlük IŞİD militanları bu sözleri, “Sykes-Picot’nun Sonu” adını verdikleri ve 29 Haziran 2014’te yayınladıkları bir video’da söylediler. Bu video’da militanlar Irak-Suriye sınırında bir duvarı buldozerlerle yıkarken görülüyordu. Yani sembolik olarak, iki ükeyi birleştiriyorlardı!
İşte tüm bu yapaylık da, Sykes-Picot ruhunun devamından başka birşey değil.
SINIRLARI AŞMAK
Bu yüzden sınırların anlamsızlığını kavramak ve onları daha da anlamsızlaştırmak gerek. Bir diğer deyişle; yeni sınırlar çizmek yerine, mevcut sınırları aşan bir vizyon geliştirmek. Yani sınırları esnetmek; entegrasyou ve işbirliğini benimsemek...
Bunun herhalde en iyi örneği de, eski Yugoslavya ülkeleri. Zira 90’larda 140 bin insanın ölümü pahasına buradan çıkan yedi yeni devlet, şimdilerde Avrupa Birliği çatısı altında yeniden toplanmaya çalışıyor.
Tüm bunların ötesinde ise; en önemlisi ülkelerin içinde kendi ellerimizle yarattığımız sınırları ortadan kaldırmak. Çünkü asıl yapay olan onlar.
Paylaş