16 Mart 2002
Beşiktaş'ın dün akşam için ilk yarım saatin dışında ne oynamak istediğini anlamış değilim. Ben de biliyorum ki, arkada kalmış derbiden sonra kayıptaysan işin zorlaşır. Ama ilk yarım saat seyrettiğim Beşiktaş dün oynadığını koparacak gibi oynadı. Baya'nın becerisiyle öne geçti. Defansın çok büyük bir hatasıyla oyun hizaya geldi. Beşiktaş'ın ikinci bulduğu golde hem çok erken, hem de yine Baya'nın akıllı pasıyla Tamer'in götürüp ortaya bıraktığı top var. Bu güzel gol Beşiktaş'ı rahatlattı diye düşündüğümde Tümer'in sakatlanıp çıkışı Beşiktaş'ı elsiz kolsuz bıraktı.
Beşiktaş'ın yediği bir ikinci gol var, ilk yediğinin altına kopya kağıdı koysan aynısı çıkar. Tamer'e ben, ‘‘giderken var, dönerken yok’’ diyorsam, demekki doğru. Timuçin'in iki golü de aynı yerden. Tamer orada, top kalede. Beşiktaş için çok büyük bir kayıp. Hasar büyük. Onun için de şampiyonluk için ‘‘lastik patladı’’ diyorum. Bundan sonrası daha da zor. Çünkü belli bir telaş başlayacak.
TOKAT'IN HATASI
Ben, Beşiktaş'ın tribünde oturan insanına acıyorum. Bu kadar büyük bir seyirci, bunu hak etmemeli. Ben hep söylerim, ‘‘Metin Tokat, bu ülkenin en iyi hakemi’’ derim. Dün akşam için geri vitese alıyorum. Kaleciye giden bir topu geri pas diye nasıl değerlendirdi, hala aklım ermiş değil. Bizde hoca efendiler çok. Televizyonlara çıkıp, nasıl değerlendirecekler merak ediyorum. Ben aklımın erdiğini söyleyeyim. Erman'ın geriye vurduğu top can havliyle vurulmuş bir top. Öyle geri pas olmaz. O top kaleye de girer, kornere de gider. Niyet tamamiyle topu kurtarmak. Hani nereye giderse gitsin cinsinden.
Tokat'ın verdiği bir penaltı var. Doğru kere doğru. İlhan'ın bir pozisyonu var. Rakibin müdahalesi de var. Demekki geri pas, çift vuruş da doğru. Kaldı ki, Tokat, her topun başındaydı. Hiçbir futbolcu herhalde onun kadar koşmamıştır. Ama hala o yaptığı büyük hataya takıldı, kaldı.
Denizlispor deplasmanda nasıl oynanacaksa öyle oynadı. Buldukları gol pozisyonları da var. Kullanamadılar. Denizli taş gibi takım. Bir de 4 numaralı Alper diye bir oyuncuları var. Bu çocuk futbolcu kere futbolcu. Onu çok beğendim. İki gol yapan Timuçin de tilki gibi. Ufak tefek bir adam ama kilosunun çok üstünde top oynadı. Neticede Beşiktaş, bundan sonra başını çok ağrıtacak 2 puanı daha bıraktı. Ligin boyu kısalıyor. Her geçen gün tamirat zor olacak.
Yazının Devamını Oku 10 Mart 2002
Maç İstanbul'da ama Ali Sami Yen'de. Bana göre de deplasman yeri. Beşiktaş'ın kurgusu maç öncesi düşüncede tabii ki, ilk önce beraberlik hesapları üstüne olacaktı. ‘‘Bir tane sıkıştırırsam, kazanırım’’ diye düşünülmüş bir oyun seyrettik. Haa, olmadı mı? İlk yarı oldu. İlhan'ın direğe giden topu oyunu değiştirebilirdi. Bu tip oyunlarda fazla risk almak pek akılcı değil. Onun için de Daum'a ‘‘niye beraberliği düşündün be arkadaş?’’ diyecek halim yok. Ama ufak bir şey söyleyeyim. Ahmet'i oyuna çok geç aldı. Dün akşamki oyunun rengini Ahmet değiştirebilirdi.
İki taraf da dengeli, ilk önce birbirlerine top oynatmamak ilkesiyle maça çıkmışlar. Bugünün futbolunda bu doğru tercih. İlk önce oynatmayacaksın, sonra oynayabildiğin kadarını oynamaya çalışacaksın. Beşiktaş için Tümer'le Baya'nın ne kadarlık oynadığı önemli deyip duruyoruz. Dün akşam ikisinin de takımlarına fazla katkısı olmadı. Onun için de Beşiktaş zor pozisyon buldu.
O GOL YENMEZ
Myhre ilk yarı iki çok iyi top çıkardı. Ama bana göre yediği gol yenmez. Hem çok kenardan, hem kafa topu, hem de kapadığı köşe. Maçın hakemi bana göre her üflediği düdükte ve her gösterdiği kartta hem haklı, hem kararlıydı. Çok iyi bir maç yönetti.
Beşiktaş, G.Saray'dan boy hizasında geride kaldı. Ama bu lig daha çok su götürür. Oynanmamış sekiz maç daha var. Oynanmamış maçların karşılığı alınmış puanlar değil. Bir de peşlerinde F.Bahçe var. Kim daha az kaybederse o kazanacak. Bir kere her iki takımın da ortaya koyduğu mücadele belki çok kaliteli değil ama, çok iyi bir lig oyununu ortaya getirdi. Her iki takımın oyuncuları da çok iyi niyetliydiler. Belki biraz fazla top kaybı oldu ama onu da ben zeminin kötülüğüne bağlıyorum. Ali Sami Yen Stadı'nın zemini iyi oynamaya ne kadar müsaade ediyorsa, her iki takımın oyuncuları da o kadarlığına oynadılar.
Yazının Devamını Oku 7 Mart 2002
<B>TEK </B>ayaklı oyunların zorluğunu çok yakından biliyorum. Çünkü telafisi yok. Ne saat yeter, ne zaman. Kaybettin mi, yandı gülüm keten helva. Beşiktaş, dün akşamki oyunu, hatta senaryosunu öyle hazırlamış, öyle de oynadı. İlk yarı sabırlı oynayıp, rakibin içeride oynama avantajının direncini kırmak akılcı yoldu. İkinci yarı tabii ki, kalite farkının getireceği bir fazlalık olacaktı. Beşiktaş onu da iyi kullandı. Attığı golün dışında, bulduğu pozisyonlar da var. Ama olmadı. Bulduğu, finale taşıyorsa, başka bir şey demenin de alemi yok.
Ronaldo diye bir adam var. Hep dile getirdim, büyük harflerle yazmak istiyorum. Bu adam Beşiktaş defansının garanti belgesi. Ağır diyenler var, katiyen katılmıyorum. Futbol aklı olan bir adamın, aklı çabukluğundan önde koşar. Bu adam böyle oynuyor. Duracağı yeri o kadar iyi biliyor ki, sanki bu adama iki gün önce bu top buraya gelecek diye telefon geliyor. Nerede durulacaksa, orada duruyor.
KAZANAN HAKLIDIR
Bir iki haftadır kalecinin hangisi oynasa diye vıdı vıdı yapıp duruyoruz. Dün akşam için böyle bir şeyi dile getirmek mümkün değil. Koca 90 dakika Denizli'nin girdiği ilk yarıda bir pozisyon var, onun dışında rakibin pozisyonu yok.
Demek ki, kalecisiz de oynanırdı. İlhan, yine attığıyla Beşiktaş'a finali buldurdu. Tümer'in oynadığına hep başka bir gözle bakıyorum. Çünkü gözleri üstüne çekiyor. Bu çocuğu seyretmek her türlü keyif. Futbolcu doğmuş, öyle de devam ederse Milli Takım'ın formalarından biri de onun. Son geçilen Yozgat maçı Ahmet ile İlhan iyi eşleşti dedik, Daum da bunların ikisini dün akşam için ayırdı. İkisi beraber oynasa daha mı iyi olurdu bilemem. Ama bence iyi futbol, iyi futbolcularla oynanır. Deplasmanda değil, karada, havada, denizde nerede oynarsan oyna, iyi futbolcuları yanyana getirmek akılcılık olur diye düşünüyorum. Şöyle de bağlıyorum. Kazanan haklıdır. Maçın hakemi benim tuttuğum bir kardeş. Dün de ne tribünde oturan insanı, ne oynayan çocukları rahatsızlığa sokmadı. Bu da iyi yönetti demek herhalde.
Yazının Devamını Oku 3 Mart 2002
Hep söylediğim gibi ligin kolay maçı yok. Dün akşamki oyunda da bunu çok net gördüm. Belki çok erken yenilen gol maçı daha baştan sıkıntıya soktu ama Beşiktaşlı oyuncuların kazanma arzuları, oyun tempoları maçı kopardı. Gözden kaçmasın, Ronaldo'suz bir Beşiktaş defansı dün akşam düştüğü sıkıntılara her maçta düşer. Beşiktaş defansının balansı bu Brezilyalı oyuncu.
Daum, bu oynattığı kalecide ısrar ediyor. Hatta inatçılık yapıyor. Dün akşam yediği ikinci gol, bir kalecinin çizgide durduğu zaman kafasıyla çıkaracağı top. Öbür kaleciyi kullanmakta fayda var diyorum.
İlhan'la Ahmet'i dün akşam çok büyük bir uyum içinde gördüm. Birbirlerinin bundan önceki oyunlarda önlerini kapatıyorlar dediğim tek bir pozisyon olmadı. Birbirlerini gol yollarında çok iyi buluşturdular. İkisi böyle devam ederse, Beşiktaş'ın golden yana sıkıntısı olmaz. Dün de golleri paylaştılar. Ahmet'in frikik golü de usta vuruşu.
TÜMER TAKIMIN SÜSÜ
Tümer bu takımın süsü. Top ayağına gelmeden iki pozisyon sonrasını bile düşünebilen bir futbolcu. Ayağına aldığı her topu, en iyi yeri seçip öyle kullanıyor. Bir de Baya ile paylaştığı alanı ikisi de iyi kullanıyor. Bir yerde Baya oynadığı zaman Tümer'in yarı yükünü üstünden alıyor. Sağ kulvarda Tamer ileri giderken iyi, dönüşte kötü. Ama bir yerde gidiş bileti var, dönüş bileti yok. Bir de yenilen golde büyük hatası var. Ama oynadıkça daha iyi olacak izlenimim oldu.
Yozgat takımı çok iyi mücadele etti. Hele 1-0 öne geçtikten sonra kaçırdıkları bir gol var, o gol olsaydı, Beşiktaş'ın bayağı başı ağrırdı. Finli bir santrfor bulmuşlar, adam tek başına Beşiktaş'ın defansını allak bullak yaptı. İki de gol buldu. Maçın hakemi, maçın pek üstüyle başıyla oynamadı. Yalnız Beşiktaş'ın attığı golde Tümer'in uyanıklığı var. Topu tam yerinden kullanmadı. Ama çabuk kullandı. O da gitti gol oldu. Neticede Beşiktaş önemli bir 3 puanı sahanın içinden çıkardı. Hafta arası oynanacak bir kupa, hafta sonu da G.Saray maçı var. Bu takım çok koşuyor. Kondisyondan yana bir sıkıntı yok. Dün akşam yapılan ver-kaçlar sayı olarak çoğalırsa, Beşiktaş'ın işi de daha kolaya girer.
Yazının Devamını Oku 23 Şubat 2002
Geçen hafta geçilen bir Ankaragücü maçı var. Beşiktaşlı oyuncular ceplerinde, üstünde 3 puan yazan kredi kartını sahanın içine düşürdüler. Lig uzun soluklu. Ben de kendimce, böylesi de var, ama bundan sonraki kayıplar krediyi bitirir, diye dile getirmiştim. Açık da söyleyeyim, korka korka geldiğim bir Körfez deplasmanı vardı. Ama, elimde de bir futbol tartan kantar. Kocaeli takımı son 5 maçını kazanamamış bir takımdı. Futbolda üst üste gelen kayıplar bir takımı psikolojik olarak zorlar. Bu bizim ülkemizde değil, dünya futbolunda böyle.
Beşiktaş'ın avantajı, Kocaeli'nin bugüne kadar kayıplarından dolayı idi. Öyle de oldu. Dün akşam seyrettiğim maç, kendi kendime yazdığım senaryonun aynen de tıpkısı. Beşiktaş takımı, oyunun 41. dakikasında bir gol buldu. Belki yanlış söyledim, Beşiktaş bulmadı. Golü İlhan buldu. Hani derler ya, parçalaya parçalaya, yırta yırta. Öyle bir gol yaptı. Oyunun kolaya geldiği yerde bir ikinci golü var, bir daha belki kendi bile zor atar. Böyle bir şey olmaz. 30-35 metreden vurduğu topu ben ağlarda gördüm, kaleci Metin de sadece seyretti. Çünkü yapılacak hiçbir şey yok. İlhan bu takımın hakikaten şimendiferi. Arkadaşlarını peşine taktı, takımı götürüyor. Tabii ki gözden kaçmasın. Lig uzun soluklu bir yol. Yol ufak ufak kısalmaya başladı. Şimdilik telafisi var. Dün akşam arkada kalmış maçın telafisi oldu. Bundan sonrasına pek müsaade yok. Hele hele ligin boyu cüce kaldığı zaman kayıba hiç tahammül yok. Kaldı ki, yapılacak bir şey de yok.
VE BAYA...
Beşiktaşlı kenar adamları da, futbolcuları da bunu böyle düşünmek mecburiyetinde. Çünkü başka çıkarı yok. Geçen hafta çok konuşulan kaleci problemi vardı. Ben hiç katılmıyorum. Beşiktaş'ın iki kalecisi de iyi kaleci. Son maçta Myhre'nin yediği çok kötü bir gol var. Ama bu adam kötü kaleci değil. Tabii ki, yine tekrarlayım, tercih Daum'un. Baya diye bir oyuncu var. Ben de burun kıvırıyordum. Hiç de öyle değil. Baya yoksa, Beşiktaş hep kayıpta. Demek ki bir şey var. İlhan'ın attığı ikinci golde İlhan'ı topla birleştirmesi muhteşem. Oyun içinde fazla gözükmese bile bu adamın ayağı top yapıyor.
Ben Kocaeli takımını eski gücünde görmedim. Ama başta dediğim gibi psikolojik bir baskı içindeler. Yoksa şu ligin iyi takımlarından biri. Hakem için de iki laf edeyim, işi de bitireyim. Erol Ersoy yanlış düdük çalsa da, yanlış işler yapsa da benim için çok geçerli bir adam. Art niyetli olması mümkün değil. Bunu hakemliği için değil, adamlığı için söylüyorum. Çünkü iyi de tanıyorum. Neticede Beşiktaş, zirvenin sıcaklığında kalma maçı oynadı, onu da becerdi. Geçen hafta beceremediniz, beceriksizler yazmıştım. Becerdiniz tebrikler diyorum.
Yazının Devamını Oku 18 Şubat 2002
<B>HER</B> zaman bir iddia içindeyimdir... Başkasının ayağına bakıp şampiyon olunmaz. Kendi işini kendin göreceksin. Fener kazandı, burada yarım sıfır kazansan, lider olacaksın. Muhteşem bir kalabalığı arkana almışsın, böyle seyirci dostlar başına. Adamlara iki pozisyon bırakıyorsun, sahaya da üç puan. Hele yenilen bir ilk gol var... Kaleciye iyi kaleci diyoruz ama, böyle kötü gol yenmez. Top daha santrada, bizim efendi çiçek toplamaya çıkmış. Ankaragücülü futbolcunun marifetini küçümsemiyorum, ama kaleci kalede dursa, o top elinde.
İkinci yarı rakip 10 kişi kalmış. Arka tarafı unutup, ailece öbür tarafa gidiyorsun. Nereye gidiyorsun be kardeşim? Tabii gidersin de, golü de yersin. Benim bu seyirciye içim acıyor. Stada girenlerden daha fazlası stadın dışında. Günah değil mi bu insanlara. Daum da ikinci yarının hemen başında Tamer'i oyuna aldı, sonradan da Bayram'ı... Tabii ki, maçı kurtarsın diye yaptı da, bu iki arkadaş, Ankaragücü'nden oynadı.
ANKARAGÜCÜ TAŞ GİBİ
Ankaragücü takımı taş gibi bir takım. Tek tek oyuncu olarak, ‘‘Şu Beşiktaş'ta olsa’’ diye özendiğim bir tek Augustine var. Diğerleri hep beraber oynamanın tadını çıkarıyorlar. Futbolun müsaade ettiği kadar sert top oynuyorlar. Yılmaz diye bir oyuncuları var, O biraz sertliğin suyunu çıkardı. Hakem de haklı olarak attı. Ersun Yanal'a bravo. Taş gibi bir takım yapmış. Hücumu az düşünüp, akıllı oynadılar.
Beşiktaş'ın dün akşam için kaybı büyük. Yalnız unutmamak gerekir, bu ligde ikinci olmak da Şampiyonlar Ligi'ne gitmek demek. İlk iki sıraya yapışmak lazım. Daum ve oyuncular bundan sonrasını daha iyi düşünmek zorunda. Neticede beceriksizdiler, beceremediler. Haa, hakem mi? Kimse, hakem mazeretinin arkasına saklanmaya kalkmasın. Adam ne gördüyse çaldı.
Yazının Devamını Oku 16 Şubat 2002
Perşembe günkü Milliyet Gazetesi'nde <B>Tuncay Özkan</B> kardeşimin ‘‘Şike çetesi’’ manşetli yazısını okudum. Verilen resimler, isimler, yaptığım iş olarak yakından tanımış olduğum kardeşler. Ahlaki çelişkileri hiç yaşamamış bir adamım. Bu konuda antrenmanım da yok, pratiğim de... Güç, ona sahip olamayanlara hükmeder. Güçsüzler hileye başvururlar. Korkak da olurlar. Bir korkağın diğer bir korkağa tavsiyelerine kimse itibar etmez. En azından ben böyle bilirim. Eğer bu işler yapıldıysa ispat etme mecburiyeti de var. Çünkü ispat edilemeyen farklılıklar çok zor uzlaştırılır. Kimse de işin içinden çıkamaz.
Saklambaç oynayarak iyi adam olunmaz. Kim, ne biliyorsa üstüne başına topladıklarını yere bıraksın isterim. Ayrıca pişmanlık partileri de düzenlemeyelim. Şeker ile sakarın aynı şeyler değil. Futbol hepimizin oyuncağı ise tadına acı katanları ayıralım.
BEKLEYİP GÖRECEĞİZ
Bu tür söylentiler şimdilere gelene kadar da epeyce oldu. Duyumlar aldık, ama yakalayamadık. Her geçilen gürültüye bir düğüm attık, unuttuk. Ama bu sefer ki, çok ciddi. Tuncay Özkan, doğruysa büyük bir gazetecilik örneği göstermiş. Yok öyle değilse, EYVAH. Sürüncemede kalır, dibine varılmazsa kötü kere kötü. Çünkü karmaşık düşünceler her zaman risk taşır. Bir de unutmamak gerekir ki, yanlış inançlarından kurtulmak isteyenler daima başkalarını suçlarlar. Neler neler olacak? Bekleyip göreceğiz.
Tehlikeli bir silah çekildi. Yek silah insanı vurmaz. Adam adamı silah aracılığıyla vurur. Tuncay kardeş silahı almış, ateş de etmiş. Hedefi buldu mu? Yoksa ıskaladı mı? Zaman yalan söylemez. Onu da bekleyip göreceğiz.
Yazının Devamını Oku 11 Şubat 2002
İlk önce hemen şunu söylemek isterim. Beşiktaş bana göre en zor deplasman maçını geçti. Saat da kötü, saha da. Kahvaltı saatinde maç mı olur? Zaten ilk yarı uyku mahmurluğundan olsa gerek, Beşiktaş'ın hücumu yok. İkinci yarı afyonları patladı, biraz da sahaya alıştılar, iyi de oynadılar. İlhan'ın attığı iki gol, nefis. Hele ilk gol atılması zor bir gol. Aferin İlhan'a. Oyunu kolaya getirdi, ama Erman kardeş, Beşiktaş'ın iki ayağını bir pabuca soktu. Bak benim güzel kardeşim, top oynarken senin en son yapacağın iş, çalım atmak. Beceremeyeceğin işlere kalkışırsan, bu takımın sen daha çok başını yakacaksın.
NEREDE KIRMIZI?
Daum, iki haftadır Asper'in yerine Myhre'yi oynatıyor. Bence ikisi de iyi kaleci. Birinden birini tercih etmek, Daum'un işi. Maç kadar dünkü maçın hakemi de önemliydi. İlk yarı benim oturduğum yerden gördüğüm Ahmet'e yapılan penaltı. Onu es geçti. İkinci yarı İstanbulspor kalecisinin onsekiz dışında topla el teması var. Karşılığı kırmızı kart. Onu da onsekiz içine soktu. Olmadı.
Yine başa dönelim. Süper Lig oynuyoruz diyoruz. Yahu bu statta Süper Lig maçı oynanır mı? Bir tek kale direkleri yerine mahalle aralarında oynadığımız gibi taştan kale yapsak, yine uyar. Burada Süper Lig maçı oynatmamak lazım. İstanbulsporlu oyunculara da yazık, oraya gidenlere de.
İstanbulspor ligde başının ağrımayacağı yerde. Onun da rahatlığı var. Ve ilk yarı bayağı iyi oynadılar.
Bu kadar kötü bir zeminde futbol oynamanın çok zor olduğunu biliyorum. Onun için de hiçbir futbolcuyu ne fazla yukarı çekiyorum, ne de aşağıya indiriyorum. Ama Beşiktaş çok önemli bir üç puanı bu kötü sahadan çıkardı.
Yazının Devamını Oku