HER zaman bir iddia içindeyimdir... Başkasının ayağına bakıp şampiyon olunmaz. Kendi işini kendin göreceksin.
Fener kazandı, burada yarım sıfır kazansan, lider olacaksın. Muhteşem bir kalabalığı arkana almışsın, böyle seyirci dostlar başına. Adamlara iki pozisyon bırakıyorsun, sahaya da üç puan. Hele yenilen bir ilk gol var... Kaleciye iyi kaleci diyoruz ama, böyle kötü gol yenmez. Top daha santrada, bizim efendi çiçek toplamaya çıkmış. Ankaragücülü futbolcunun marifetini küçümsemiyorum, ama kaleci kalede dursa, o top elinde.
İkinci yarı rakip 10 kişi kalmış. Arka tarafı unutup, ailece öbür tarafa gidiyorsun. Nereye gidiyorsun be kardeşim? Tabii gidersin de, golü de yersin. Benim bu seyirciye içim acıyor. Stada girenlerden daha fazlası stadın dışında. Günah değil mi bu insanlara. Daum da ikinci yarının hemen başında Tamer'i oyuna aldı, sonradan da Bayram'ı... Tabii ki, maçı kurtarsın diye yaptı da, bu iki arkadaş, Ankaragücü'nden oynadı.
ANKARAGÜCÜ TAŞ GİBİ
Ankaragücü takımı taş gibi bir takım. Tek tek oyuncu olarak, ‘‘Şu Beşiktaş'ta olsa’’ diye özendiğim bir tek Augustine var. Diğerleri hep beraber oynamanın tadını çıkarıyorlar. Futbolun müsaade ettiği kadar sert top oynuyorlar. Yılmaz diye bir oyuncuları var, O biraz sertliğin suyunu çıkardı. Hakem de haklı olarak attı. Ersun Yanal'a bravo. Taş gibi bir takım yapmış. Hücumu az düşünüp, akıllı oynadılar.
Beşiktaş'ın dün akşam için kaybı büyük. Yalnız unutmamak gerekir, bu ligde ikinci olmak da Şampiyonlar Ligi'ne gitmek demek. İlk iki sıraya yapışmak lazım. Daum ve oyuncular bundan sonrasını daha iyi düşünmek zorunda. Neticede beceriksizdiler, beceremediler. Haa, hakem mi? Kimse, hakem mazeretinin arkasına saklanmaya kalkmasın. Adam ne gördüyse çaldı.