26 Nisan 2002
<b>B</B>EŞİKTAŞ'TA top oynayan çocuklara <B>‘‘Futbolculuk kaliten bu takımda oynamaya müsait değil be kardeş’’</B> demek için arkamda çok seneler bıraktım. Erken biten, hatta sokağa atılan sezon için biriktirdiklerimi tabii ki, keyifle değil, sıkıntılar içinde de olsa dile getireceğim. Bir de şu bilinsin istiyorum, Beşiktaş'ın işleri tıkırında gitmiyorsa benim için yazı yazmak eziyet. Ama ne yapayım, bizim eve ekmek bu dükkandan gidiyor.
Beşiktaş, rakiplerinin kayıplarıyla üç-beş kere gelen şampiyonluk hevesini de, ligi ikinci bitirip Şampiyonlar Ligi'ne kalma becerisini de yakalayamadı. Peki niye buralara gelindi?
Daum'dan başlayalım... Bir futbol takımı için direksiyondaki adam önemlidir. Muavine bırakırsan kaza yaparsın. Daum, Fulya'da yaşamadı ki, haftada bir, bilemedin iki gün uğradı. ‘‘Benim takımım kaliteli bir takım değil’’ dedi. Aynen katılıyorum, hakikaten değil. Daum yeni sezona daha kaliteli bir kadro yapacak ise, tabii ki bu hayatını Fulya'da geçirerek olur, o zaman Daum kalsın isterim. Yok tersi olacaksa fotoğrafını bile görmek istemem.
Dünyada hiçbir takım yok ki, kendi sahasında 20 puan kaybedip şampiyon olsun. Böyle bir matematik de yok. Benim oynayan kardeşlerim ‘‘Stres içinde oynuyoruz’’ diyorlar. Bu da bir kalite bozukluğu. Lider olacak bir takımın oyuncusu inançlı olur.
Gelelim bu sene ne yapılmalıya... Elde iki kaleci var. Asper iyi, Myhre kötü değil. Yabancı oyuncu kısıtlamasında iki yabancı kaleci kullanılır mı diye bir soru işareti var. Ortalarda oynayacak beş tane iyi yabancı bulabiliyorsan, bir tanesini salarsın gider. Yerliden de seni korkutmayacak bir kaleci bulursun. Stavrum diye bir oyuncu var. Ben bir türlü varamadım tadına. Et mi, balık mı anlamış değilim. Hemen elden çıkaracaksın.
ERMAN GİTMELİ
Erman bu takımın oyuncusu değil. Beşiktaş'ta forma öyle kolay giyilmez. Ümit de giymemeli. Tutanlar var, sevenleri de var, ben Beşiktaş'ın formasını giyen her çocuğu severim. İbrahim'i de seviyorum, ama o da Beşiktaş'ın oyuncusu değil. Tamer nasıl alındı bilmiyorum, iş göreceğine de inanmıyorum. Benim listede Bayram da var. Haa çok mu oynuyor, öyle de değil. Ama kenarda durmasında da bir fayda yok. Baya kötü oyuncu değil, takımı süsleyecek bir kadronun içinde iş görür. Bu demek istediğim on tane tabanca gibi adamın olur da onbirincisi de Baya olur.
Tabii ki gözardı etmiyorum, Yasin diye bir kardeş var. Futbol kumaşı çok iyi, hafif ütüsü bozuk. Ben artık önümüzdeki sezondan itibaren Yasin'in futbol olgunluğuna yaklaşacağını hatta yakalayacağını ümit ediyorum.
BABA FUTBOLCU LAZIM
Sözü şöyle bağlayalım... Beşiktaş eğer şampiyon olmak istiyorsa, şampiyonluğa inanmış, onun tadını almış en az beş-altı tane baba futbolcu almak mecburiyetinde. Artık, 'geleceğin takımını kuruyoruz' masallarını dinlemek istemiyorum. Çok uzun senelerdir şampiyonluk yolu gözleyen bu taraftarın artık daha fazla beklemeye tahammülü yok.
Yazının Devamını Oku 21 Nisan 2002
<B>SON</B> oyunda kaybedilen bir F.Bahçe maçı var. Lig, Beşiktaş için orada bitmişti. Bitmişi oynamak çok zordu. Onu da bilirim. Ama anlamadığımı da söylemek istiyorum. Ankara, Beşiktaş'ın kalesi. Beşiktaş'ın her oynadığı maç tribünlerden büyük gürültü çıkarır. İnsanlar Beşiktaş'ın ligde olsun, herhangi bir yerde ne olursa olsun, kendi takımını seyretmeye, keyif almaya gelirler. İşte dün geceki oyun da öyle bir Beşiktaş kalabalığı idi. Tabii ki, Fener kaybından sonra benim Ankara'da gördüğüm tenhalıktı.
ÇABUK BİTSİN
Beşiktaş'ın seyircisi bundan önce oynanan maçlara göre çok daha seyrekti. Ama o gelenlere bile Beşiktaş gibi oynamak mecburiyetti. Daum'un sıkıldığı yer orası. Dünkü oyun kırk gün kırk gece oynansa Beşiktaş'ın kazanacağı bir oyun değil. Çünkü, ne kadarlık oynarsan o kadarlık tabelaya numara asarsın.
Beşiktaş öyle bir yerde ki, son oynayacağı oyunlar önemli değil. Önemli olan öndeki sezona neler yapılacağı. Bu yönetimin işi. Kenar adamların işi. Şimdi isim vermek istemiyorum. Lig bittiğinde benim aklımın erdiği listeyi yapacağım. Bu takımda en az altı tane oyuncu var ki, Beşiktaş'ın formasını giymek değil, ayakkabısını giyemezler. Öbür takım arkadaşlarının ayakkabılarını taşırlar.
Gelinen yer kötü kere kötü. Dün gecenin oyununa Ali böyle oynadı, Veli de şöyle yaptı demenin manası da yok. Yukarıda da söyledik ya, bitmişi oynamak da zorken yazmak da zor. Ben 25 senedir bu işi yapıyorum, hayatımda en zorlandığım yazı bu. Söylenecek bir şey yok. Yazacak bir şey deyok. İş bitmiş. Daha ne diyelim ki...
Belki yazım kısa oldu ama öyle olsun.
Neticede öyle bir oyun oldu ki, içimden ‘‘çabuk oynayın, çabuk da bitsin’’ dedim.
Yazının Devamını Oku 18 Nisan 2002
<B>ŞENOL</B>, Dünya Kupası'nda eşleştiğimiz 3 takımın futbollarına yakın takımlarla hazırlık maçları oynattı. Dün akşamın da manası bu. Brezilya futboluna yakın bir ülke diye son hazırlığı Şili ile yaptı. Ama gözden kaçmasın, Şili Brezilya'nın yüzde 25'i değil.Şenol'un ilk yarıda sahaya sürdüğü 11, herhalde kupada kullanmayı düşündüğü bir kadro. Tabii, bu takımın kalecisi Rüştü. Ömer, öyle oynadı, böyle yaptı denmez. Rüştü, çabuk iyileşsin denir. Bu kadroda Yıldıray ve Alpay sakat. Ama onlar da forma bulur diye düşünüyorum.
Hakan'ı dün akşam beğendim. Bütün hava toplarına vurdu. Attığı golde de İlhan ile çok iyi top alış verişi yaptı. Hakan-İlhan eşleşmesi zaman içinde daha da iyi olur. İlhan da Hakan da güzel birer gol buldular. Türkiye olarak hazırlık maçı kabusumuz bitti.
Bu gurbetçiler için de çok iyi oldu. Tribünde bir tane Şili seyircisine rastlayamadım. Bütün gürültü bizim insanımızdan çıktı.
MORAL OLDU
Tugay, o kadar çok yan pas kullandı ki, ben hayret etim. Tugay, eskiden de öyle oynardı. Dün akşam da aklına geldi herhalde? Kötü oynadı demiyorum. Emre ile Bülent işlerini büyük bir ciddiyet ile yapıyorlyar. Bu çocukların iş ahlakına bayılıyorum.
Küçük Emre'ye iki lafım var. Bak güzel kardeş, sen çok iyi futbolcusun. Takımımızın en önemli adamlarından birisin. İlk yarı oynadığın top misafirliğe gelmişin gibiydi. Ama ikinci yarı biraz daha ciddiye aldın, iyi de top oynadın. Senin hep böyle oynaman lazım. Mesuliyetli olman gerekir. Emaneten top oynanmaz.
Kusursuz maç yöneten bir hakem seyrettim. Oyunu hemen hemen hata düdüğü üflemeden yönetti. Bizim hakemlerin kulakları çınlasın. Tabii ki hepsinin değil. Emre'ye de göstermediği bir kart var. Nasihat etti.
İkinci yarı oyanan top için hiçbir şey demeyeceğim. Tipik bir hazırlık maçı görüntüsü. Değişmeyen adam kalmadı. Oyun da çorbaya döndü. İkinci yarı için söylenecek hiçbir şey yok.
Neticede bu bir milli maç. Parkta oynasan üstünde Milli takım forması var. Onun için ben bu galibiyeti önemsiyorum. En azından futbolculara da bir moral oldu. Çünkü yol kısaldı. Bundan sonra zamanı da iyi kullanmak lazım.
Yazının Devamını Oku 15 Nisan 2002
<B>BEŞİKTAŞ</B> için bu ligden ikinci çıkmak çok önemliydi. Ben sezonun içinde de Beşiktaş'ın şampiyonluğuna inanmış değildim. Bunu da hep dile getiriyordum. Bu takım ligi ikinci bitirirse başarıdır, diyordum. O da olmadı... Şampiyonluğa oynayan bir takım, kendi sahasında 20 puan kaybediyorsa, zaten matematik olarak şampiyon olamaz. Ama dün akşamki oyun kazanılsaydı, bu ligden ikinci çıkılırdı. Niye kazanılmadı?
Oyunun ilk 35 dakikası Beşiktaş ağırlıklı oynandı. Beşiktaş, istediği gibi sahanın her yerini kullanıyordu. Ve o dakikalarda Fener'i silkeledi ama düşüremedi. Beşiktaş'ı düşüren de Fener takımı değil, maalesef kendi oyuncusu Ali Eren'di. Bu futbolcu çıktıktan sonra şemsiye ters döndü. Böyle önemli gecelerde 10 kişi kalan yanar. Zaten öyle de oldu. Ali Eren atılana kadar Serhat bir defa bile topa vuramadı. Ama sonra iki tane gol buldu. Bu maç kadar tahmin ediyorum, hakemler de çok konuşulacak. Bir kere ben oldum olası bu Muhittin Boşat'ın kötü hakem olduğuna inananlardanım. Hakikaten çok kötü hakem. Çıkardığı kartlar var, çoğu yanlış. Çıkaramadıkları var, yanlış kere yanlış. Hani bir yerde maçın içine etti.
BEŞİKTAŞ TERHİS OLDU
Beşiktaş takımı lig bitmeden üç hafta önce terhis oldu. Haaa, dün akşamki yenilgi, Beşiktaş'ın seneye kuracağı takım için yol gösterici olmuştur inşallah. Bu takıma en az altı tane baba futbolcu lazım. Beşiktaş'ın o kadar büyük bir seyircisi var ki, hepsine helal olsun. 2-0 yenikken bile takımlarının o kadar arkalarında oldular ki, böyle seyirci dostlar başına. Böyle dedik ama, bu seyirciye de iyi takım lazım. Yöneticiler, bu büyük seyirciye iyi bir takım seyrettirmek mecburiyetindeler.
Ben, dün akşamki oyunda Beşiktaş takımının bu kadar sinirli olmasına da pek akıl erdiremedim. İlhan Mansız bütün maç kendini attırmak için ne lazımsa yaptı. Ahmet Dursun'u da çok sinirli gördüm. Ama bu işlerin hepsinin içinde hakemin parmağı var. Fenerbahçe takımı, Beşiktaş eksik kaldıktan sonra çok akıllı oynadı. Beşiktaş'ın maç öncesi gizli bir avantajı vardı, o da kalede Rüştü'nün olmamasıydı. Ama dedik ya, oyunun şekli değiştiği için genç Oğuz'a da çok az top gitti.
Yazının Devamını Oku 8 Nisan 2002
<B>BEŞİKTAŞ</B>'ın son oynadığı iki deplasman maçına bakıyorum. İkisini de üst üste topluyorum, çarpıyorum, bölüyorum. Matematikte de şöyle bir şey çıkıyor. Maç öncesi zorluğu, demek ki Beşiktaş'ı fazla etkilemiyor. Beşiktaş'ın zora girdiği yer, maçtan önce kolay gördüğü yer demek ki. Beşiktaş hangi maçtan korkuyorsa, elini kolunu sallaya sallaya üç puanı cebine koyuyor. Dün bir oyun seyrettim, koca 90 dakika Malatya'nın girdiği tek bir gol pozisyonu var. Demek ki bu maç, 40 gün 40 gece oynansa, Beşiktaş'ın kazanacağı bir oyundu. Zaten öyle de oldu.
Beşiktaş'ın Tümer diye bir fazlalığı var. İşte o dediğim fazlalık, fazla bir gol attı. Oradan başka bir oyuncu vurmaya bile teşebbüs etmez. İyi oyuncunun farkı burada. İyi futbolcu, kendine inanan oyuncudur. Tümer hakikaten Beşiktaş'ın başrol oyuncusu.
FORMANIN BİRİ ALİ EREN'İN
Daum, hafife aldığı maçları hafif düşünüyor. Yanlış futbolcu tercihleri bu takıma ligde çok puan kaybettirdi. Bunun içine son oynanan kupayı da katıyorum. Hangi takım olursa olsun ki bu dünyada da böyle işini gören bir 11 seçersin. Sakatın, cezalın yoksa, o top oynamayı ezberine almış insanlar beraber oynarlar. Ali Eren diye bir adam bu takımın oyuncusuysa, formalardan biri onun. Çünkü daha iyisi yok. Dünkü oyunda seyrettiğim bir Stavrum var, normal vatandaş. Beşiktaş'ın oyuncusu değil, çünkü futbolcu da değil. Hep iyi oynarken, unuttuğu bir Khlestov var. Bu adam belki, ileri giderken fazla bir iş görmüyor, ama geri dönerken her girdiği topu da, yeri de, rakibi de çürütüyor. Bu da şu demek, demek ki işini görüyor.
Malatya takımı can çekişiyor. Ben zannederdim ki, ısıra ısıra oynayacaklar. Hiç de öyle olmadı. Ha gözardı etmiyorum, Beşiktaş da oynamalarına müsade etmedi. Bana göre de Beşiktaş'ın dünkü kazancının başfaktörü de buydu. Rakibe top oynatmadılar, kendileri de ne kadar oynayabildilerse, o kadar oynadılar.
Maçın bir hakemi var, ben bu kardeşi tutuyorum. Bir kere çok uzun boylu. Onun uzun boyu avantajı. Maçı yüksekten seyrediyor. Ama dün çıkardığı iki sarı kart var, yanlış. O kartlar cepte duracak. Çünkü gösterdiği kart hediye kartı değil, ceza kartı. Neticede, Beşiktaş hemen önünde oynayacağı Fenerbahçe maçına lig için heves taşıdı. O maçın manası şimdi daha değişik. Neler olacak, bekleyip göreceğiz.
Yazının Devamını Oku 4 Nisan 2002
<B>İLK </B>önce hemen şunu söylemek istiyorum; maç öncesi tek bir karşılaşmanın favorisi olmaz. Tek maçlarda her şey olur diye dile getirmiştim. İşte o dediğim her şeylerden biri oldu. Beşiktaş'ın taraftarı da çoktu, gürültü de Beşiktaş'ın arkasındaydı. Ama Beşiktaş'ın top oynayan oyuncusu yoktu. Bu geçilen kupa finalinin bana göre bir tek matematiği var; Beşiktaş bu kupayı kaybetmedi. Kocaeli kazandı. Kazanmak için çok iyi hazırlanmışlar. Maç öncesi senaryosu iyi yazılmış bir top oynadılar. İkili mücadelelerden, havadan olsun, yerden olsun galip çıkan hep Kocaelili oyunculardı. Futbolda top sende ne kadar çok kalırsa, o kadar iş görürsün. Kocaeli bunu yaptı. Hep beraber oynadılar, hep beraber düşündüler, hep beraber kazandılar. Beşiktaş kazanmak için hiçbir şey yapmadı.
Beşiktaş takımında tabelaya tesir edecek, hatta değiştirecek 3 tane oyuncu var. Biri Tümer, biri Ahmet, biri de İlhan. Dün akşam için üçünü de ara ki bulasın. Futbol değil, saklambaç oynadılar. Futbolda kaybetmenin ayıbı yok. Aciz kalmanın ayıbı var.
BEŞİKTAŞ ACİZ KALDI
Dün akşam Beşiktaş sahada aciz kaldı. Kötü tarafı bu. Bu lige nasıl yansır, iyi olacağını tahmin etmiyorum. Maçın hakemine pozisyonlarına dalmak, abesle iştigal olur. Dün akşam seyrettiğim Beşiktaş bu oynadığı maçı 40 gün 40 gece oynasa, tabelada başka numara yazmaz. Daum'a iki lafım var. Bu takımın defansta en aklı başında oynayan adamı Ali Eren. Niye kenarda? Aklım ermiş değil. Yenilen bir ilk gol var. O yenmese maç değişir. Ali Eren sahada olsa, o ilk gol olmaz. Ali Eren çünkü o pozisyonların ilacı. Tamer diye bir çocuk var, beni biraz heveslendirmişti. Ama büyük takım oyuncusu olması mümkün değil. Kendisine başka yerlerde iş arayacak. Beşiktaş'ta oynamaz.
Sol tarafa geç; İbrahim'in gördüğü bir kırmızı kart var evlere şenlik. Beşiktaş'ta oynuyorsan topu yere vurdurmayacaksın. Vurdurursan boyun yetmez elin değer. Beşiktaş için kötü kere kötü oldu. Fazla büyütmenin de alemi yok. Beşiktaş takımının kapasitesi aşağı yukarı bu. Sezon başından bu yana bu takımın kadrosu iyi yerlere gelmez diye tutturdum. Dün akşam daha da inandım. Ben bu takıma en az 5 tane oyuncu lazım derken, bunu uykuda görmüyorum, sahada görüyorum. Yeni bir seçim yapıldı, yeni bir yönetim var. İnşallah bu yeni seçilenler de benim gibi düşünüyordur.
Kupa buraya kadarmış. Lig ne olur? O da zor ki zor...
Yazının Devamını Oku 30 Mart 2002
<B>DÜN </B>akşamki oyun için <B>‘‘rezalet’’</B>, <B>‘‘kepazelik’’</B> diye kelimeler kullanmayacağım. Çünkü rezalet değil. Futbolda oynadığın kadarının karşılığını alırsın. Şöyle bir oyuna bakıyorum, ‘‘Beşiktaş kazanmak için ne yaptı?’’ diye de kendi kendime soruyorum. Karşılığı kocaman bir hiç. İnönü Stadı gelen rakiplere misafirhane. Küme düşmemeye oynayan takımlar bile elini koluunu sallaya sallaya İnönü'den puan çıkarıyorlar. Nasıl şampiyon olacaksın arkadaş? Deplasmanda kazandıklarının birazını İstanbul'a eklesen şampiyon olmuştun bile. Daum, bu takımı deplasmanda akıllı başlı kullanıyor. Ama içeride malesef. Düşünce de yanlış, tek tek oyuncu seçimleri de yanlış, saha parselasyonu da yanlış.
Hani, dün akşamki oyunu bir tek Ümit'e bağlamak istemiyorum. Gerçi hemen ikinci yarının başında Daum onu çıkardı ama, baştan niye oynattı diye sormak lazım. Oyunda Ali Eren'in dışında sağlıklı yere basan bir Beşiktaş oyuncusu görmedim. Hele bir ilk yarı var ki, anlatılması zor. Tabii ki anlaşılması da. Tek bir pozisyon yok. İkinci yarı 1-2 pozisyon var ama, düşünülüp, taşınılıp yapılmış işler değil. Karambol topları. Böyle oynarsan tabela da böyle yazar.
HASAR BÜYÜK
Maçın hakemleri, Beşiktaş aleyhine hiçbir iş yapmadılar. Ama lehine yaptılar. Benim oturduğum yerden gördüğüm kadar, Antalya'nın attığı sayılmayan golü, ofsayt değil gol. Ama ben uzaktan bakıyorum, yarın televizyona bakacağım. Yardımcı hakem pozisyonun burnunun dibinde. Ona bayrağı ofsaytı görsün diye vermişler. Ama o, golü bayrakla iptal etti. İnşallah ben yanılıyorumdur. Neticede Beşiktaş'ın dün akşam için değil, zirve için hasarı büyük. Hemen hafta arasında oynanacak bir kupa var. O kupa da İstanbul'a gelmezse, kötü kere kötü. 90 dakika sonunda takımların aldığı 1'er puan ikisine de yaramaz.
DİP NOT: Beşiktaş'ın çok önemli bir kongresi var. Kongre üyelerinden bir Beşiktaşlı olarak söylemek istediklerim var. Sakın ola dün akşam sahadan çıkan bu netice kongreyi etkilemesin, etkilememeli de. Maçla kongre ayrı şeyler. İki tane aday var, iki de liste. Beşiktaş'ın kongre insanı aklı selimdir. Listeye bakıp, kimin daha iyi iş göreceğine inandıklarına oylarını kullansınlar. Demek istediğim şu: Dün akşamki oyun kongrenin içinden geçmesin.
Yazının Devamını Oku 25 Mart 2002
<B>MAÇ </B>öncesi zor gibi gözüken maçı Beşiktaş pazar şenliğine çevirdi. Dün oynanan oyunlardan sonra Rize maçı çok önemliydi. Alt taraf bayağı karıştı. Ama bizim işimiz Beşiktaş'la. Beşiktaş'ın da işi zirveyle. Burada bırakılacak puan Beşiktaş'ı zirvenin dışına atardı.
Beşiktaşlı oyuncular o bilinçle oynadı. İlk yarı seyrettiğim oyununun hemen başında Ali Eren'in çizgiden çıkardığı bir top var. Sezgisi o topu kurtarmaya yetti. Bütün oyunda da Ali Eren iyi oynadı. Beşiktaş'ın kaçırdığı 3 gol var. Deplasmanda zaten gol pozisyonu zor bulunur. Onlardan biri gol olsa, maçın tansiyonu ikinci yarıya taşınmazdı.
İkinci yarı Beşiktaş oynamak istediğini rakibine kabul ettirdi. Deplasmanda bulunan 3 gol az gol değil. Kaçanlar da çabası. Demek ki büyük takımlar deplasmanda değil, havada, karada, denizde ne oynamak istediklerini rakibine kabul ettirirlerse kazanırlar. Dün de öyle oldu.
Golcülük başka bir şey. Ahmet golü atana kadar, belki de sahanın en kötü oyuncusu. Pardon... Bayram'dan sonra. Golcülerin ne yapacakları belli olmaz. Onun için de golcüye biraz sabır lazım. Kötü oynarken de sabredeceksin ki, seni bir yere getirecek. Ahmet de öyle yaptı. İlhan da golcüler için dediklerimin içindeki bir oyuncu.
CHRİSTOPH DAUM HAKLI
Dün Tamer'i beğendim. Demek ki ısınma turlarını atlattı. Bu takımın formalarından biri de benim demeye başladı. Ronaldo ile Ahmet'in uyumu bir iki maç tekledi ama dün akşam iyi oynadılar.
Tümer'in yokluğunda bu takımın en iyi ayağı top yapan adamı Baya. Bana göre de fena top oynamadı.
Kaleciler için ikisi de iyi diyiyorum. Daum tercihini Myhre'den yana kullanıyor. Dün gece de Myhre 2 tane iyi top çıkardı. Topu da oyuna iyi sokuyor. Demek ki Daum haklı.
Maçın hakemi oyunun üstüyle, başıyla hiç oynamadı. Tabii ki bir kaç yanlış düdük çaldı. Hatta çalmadıkları da var. Ama o kadar olacak. İyi maç yönetti.
Netice de Beşiktaş zordan kolay çıktı.
Rize'nin geçmiş sezondaki kadrosu yok. Ligde sıkıntıları sürecek gibi. Ama muhteşem seyircileri var. Takımlarının arkasında. Ayrıca çok centilmenler. Sahaya bir kibrit kutusu dahi atılmadı. Maça girerken de kolay girdik, çıkarken de kolay çıktık. Böyle seyircisi olan bir şehrin takımı ligde kalsın isterim. Ama benim dediğimle bu işler olmaz. Sahada olur. Rize'ye bundan sonra kolay gelsin.
Yazının Devamını Oku