8 Aralık 2001
<B>BÜYÜK </B>takımlar oynadıkları derbiden sonraki oyunlarda zorluk çekerler. Bu, dünyanın her takımında böyledir. Onun için bu maç öncesinde ‘‘Bu maç zor olur’’ diye düşünüyordum. Öyle de oldu. Tabii gözardı etmemek lazım, saha ve hava şartları anormaldi. İyi top oynamak çok zordur. Ama Beşiktaşlı futbolcular müthiş istekleri ve hırslarıyla önemli bir geceyi geçtiler. Gençlerbirliği takımı belki ligin en altında ama kötü futbolculardan oluşan bir takım değil. Erdoğan ile Metin'in Gençlerbirliği'nin başında olması bu takımı yukarılara taşıyacaktır. Buna inancım büyük.
Beşiktaş'ın kalecisi iyi. Bir topta karşı karşıya kaldı ama kaleyi çok iyi kapadı. Kaygan topları garanti iken tuttu, biraz tehlikeli gördüğü topları da yumrukladı. Kaldı ki, iyi de bir sol ayağı var. Beşiktaşlı oyuncu korkmadan geri pası verebiliyor.
DAUM GEÇ KALDI
Bu kötü hava şartlarında hiçbir futbolcuya birşey demeye dilim varmıyor. Ama ikinci yarıdaki Baya'nın oynadığı topu sevmedim. İlk yarı iyi oynadı ama ikinci yarı yoruldu. Ve ayakta duramaz oldu, Daum da geç çıkardı, hayret! Yasin bir kaç haftadır çok iyi oynuyor, bu da Beşiktaş'a büyük katkı. Fener maçında orta sahanın göbeğinde oynayan Tayfur harika top oynamıştı, dünkü akşam saha kenarına niye çekildi, ona da aklım ermiş değil. Ahmet Dursun-İlhan ikilisi ilk defa yan yana geldiler. Dün gece için iyi eşleştiler, diyemeyeceğim. Ama ilerde bu kan tutarsa iyi bir ikili olacaklar. Ronaldo çok iyi top oynadı. Koca 90 dakika bir tek pozisyon hatası bile yapmadı. Zaten havadan Ronaldo'yu geçmek için herhalde helikopter tutmak lazım.
Neticede Beşiktaş zor gözüken, öyle de oynanan bir oyundan 3 puan çıkardı. Maçın hakemi, Yasin'e yapılan harekete nasıl kart göstermedi, anlayamadım. Tabii ki, hakemin de futbolcular gibi sahadan dolayı zorlukları vardı. Bunu kabul ediyorum... Ama gözünün önünde olan bir kırmızı kartlık harekete es geçmesine bir mana veremiyorum.
Yazının Devamını Oku 3 Aralık 2001
Maça girerken bana uzatılan mikrofonlarda şöyle sordular: <B>‘‘Fenerbahçe 24 maçta burada kaybetmiyor, bu stadın büyüsü var.’’ Aynen şöyle cevapladım: ‘‘Futbolda sahanın büyüsü, futbol topunun da sihiri olmaz. 24 maçtır bu büyüyle, sihirle bir takım da buralara taşınmaz. Mustafa Denizli'nin marifetine, futbolcuların emeğine örtü çekmiş oluruz. Beşiktaş zirvenin sıcaklığında kalacak ise bu maçı kazanmak mecburiyetinde.’’ Ardından da ‘‘F.Bahçe'nin kaybında fazla bir telaşı olmaz’’ diye de bağladım.
Gelelim oyuna. Daum ilk önce F.Bahçe'nin kendi sahasında oynama avantajını yok etmek için orta sahayı metrekare metrekare daraltarak ve çok adam kullanarak, ilk önce gol yemeyip, atarsam da kazanırım hesaplarını yapmış. Bu hesap tuttuğuna göre, denecek fazla bir şey yok. Yalnız Tümer'e bir şey söylemek istiyorum. Bak Tümer kardeş, sen bu takımın en iyi oyuncususun. Böyle bir hayati maçta lüzumsuz bir şekilde kırmızı kart görerek atılmak, senin futbolculuğuna yakışmadı. Takımını da sıkıntıya soktun. Eşleşip atıldığın Zoran Mirkoviç, F.Bahçe'nin çok önemli bir oyuncusu değil. Tenhalaşan oyunda Beşiktaş seni çok aradı.
GECENİN KAHRAMANI
Daum'un bana göre böyle düşündüğü bir maçta daha baştan Sertan'ı oynatması lazımdı. Oyuna aldığı Sertan takımını ilk yarıya göre iki misli öbür kaleye götürdü. Ronaldo, gecenin kahramanı oldu. Yalnız ilk attığı golde bir tereddütüm var. Top ayaktan çıktığında ofsaytta değildi. Eğer o top ona gelene kadar Beşiktaşlı bir oyuncu dokunduysa, son bulunduğu yer ofsayt.
Neticede Beşiktaş için film kopmadı. Kaldı ki bu Daum'un hafta arası hoş sözler etmemesine rağmen. Demek ki, Beşiktaş formasının içindeki çocuklar Beşiktaşlı. Daum benim gözümden de, gönlümden de düştü. Koca bir camiayı sevmiyormuş da, bir tek başkan için kalıyormuş. Ben dün akşam seyrettiğim Beşiktaşlı çocukların hepsini teker teker kutluyorum. Çok zor bir geceyi geçtiler.
Yeni kaleci Myhre yediği golde hatalı ama, ben iyi kaleciyim sinyalleri verdi. Maçın hakemi zor maçta tabii ki zorlandı. Ama iki tarafa da sağlıklı düdük öttürmek çabasındaydı.
Yazının Devamını Oku 26 Kasım 2001
İki ayrı devre, iki de ayrı Beşiktaş seyrettim. İlk yarıdaki Beşiktaş'ı, oynadığı topu, tek tek oyuncularını, hep beraber ne düşündüklerini de anlamış değilim. Kaldı ki, erken gol bulmuşsun. Ama iki dakika sonra da amatör çerçevede bir gol yemişsin. Büyük takımın defans oyuncusuysan, rakibin ofsaytta mı, veyahut pasifte mi olduğunu sezeceksin. Topla da, rakiple de kendi kalenin arasına gireceksin. Beşiktaş'ın sezon başından beri yediği böyle tonla gol var. Böyle devam edecekse kötü... Ama Daum'un buna birbuçuk sezondur nasıl önlem almadığına şaşırıyorum.
GÜNEŞ'E TAVSİYEM VAR
Gelelim ikinci yarıya... Bir 20 dakika sallandılar, maçı da koparıp aldılar. İlhan diye bir oyuncu var... Şenol Güneş'e bir tavsiyem var... Bu çocuk Milli Takım'da oynar. En azından şimdilik Hakan'ın tek alternatifi. Başka bir yerlere kafasını takmasın, hazırda adamı var. Dün akşam yaptığı üç gol, marifetli bir golcü işi... Hiçbiri kolay bir gol değil. Araya dereye iyi sızıyor, iyi de vuruyor. Tümer'i de gözardı etmiyorum, Beşiktaş'ın ayağı en iyi top yapan oyuncusu... Bu kaliteli solak, Beşiktaş'ta çok işler görecek. Lider vasıflı bir oyuncu. Sakatlığından dolayı mola vermeseydi, Beşiktaş'ın sıkıntılı maçları daha az olurdu, diye düşünüyorum. Stavrum ikibuçuk maça beş gol sıkıştırdı, biz de beğendiğimizi söyledik. Ama dün akşam takımla sahada maç öncesi yalnız resim çektirdi. Hiçbir katkısı olmadı. Dün akşam oyunda Baya yoktu, maçın en iyi oyuncusu Baya... Nasıl mı? Oynamadığı için... Kaleci Fevzi, yediği gole hiçbir şey yapamaz. Gelen az top var ama hiç de hatası yok. Benim kanım her geçen gün Brezilyalı'ya ısınıyor... Ronaldo iyi futbolcu... Serinkanlı, telaşı yok, oyunu da hep iyi başlatma çabasında.
Maçın hakemi, Beşiktaş seyircisine, bir penaltı düdüğü çalmadı diye antipatik gelmiş olabilir. Bana göre doğrusunu yaptı. Çünkü kaleci, İlhan'a hiç dokunmadı bile. Neticede Beşiktaş'a ‘‘zirve takımı’’ diyoruz ya... Zirvenin içinde kalmak istiyorsa bir öndeki Fenerbahçe maçını iyi düşünmeli.
Yazının Devamını Oku 26 Eylül 2001
<B>FENERBAHÇE </B>Barcelona maçıyla Avrupa'da kötü bir başlangıç yaptı. Her takımın başına gelecek bir mağlubiyet, bu maça nasıl yansır, diye düşünüyordum. Çünkü ben prensip olarak geçmiş maçta alınan sonucun oynanacak maça tesir edeceğine inanmayanlardanım. Ama maalesef F.Bahçe kötü bir dönem yaşıyor. Takımın bütünü, ne hep beraber oynamayı beceriyor, ne de tek tek oyunculardan bir tanesi piyasaya çıkıp maçı kazandırabiliyor.
Dün bir ilk yarı seyrettim, hayretler içinde kaldım. Bu takımın santrfor oynayacak beceride 3 tane adamı var. Biri Andersson, biri Serhat, biri de Oktay. Oktay kadroda yok. Öbür ikisi kulübede. Santrforsuz oynamak pek akıl karı iş değil. Olmadığı da ikinci yarı ortaya çıktı. Andersson'la öbür kaleye daha fazla gidildi. Hatta Andersson bir de penaltı yaptırdı. Hakem vermedi. Hakemden bahsetmişken, hep F.Bahçe'nin aleyhine düdük çaldı, herkesi de illet etti.
MUSTAFA FAZLA OYNAMA
Rakip Fransız takımı sıradan bir takım. İyi bir F.Bahçe bu takımı güle oynaya yenerdi. Ama koca bir 45 dakikayı sokağa atarsan, işler de zorlaşır. Barcelona'nın bu grupta ne yaptığına hiç bakmayacaksın. Buradan çıkarlar. Ama Fener dün gece kazanmak zorunda olduğu bir maçtan boynu bükük ayrıldı. Bu kötü. Matematikte, daha oynanmamış maçların karşılığında alınabilecek puanlar var. En kötüden üçüncü olsan, Avrupa'ya devam edersin, UEFA'da oynarsın. Ama dün akşam ki görüntü kötü.
Mustafa'nın bir an önce daha iyi düşünüp, daha iyi bir 11'i yan yana getirme mecburiyeti var. Ama bu kendiliğinden olmaz. Takımın üstüyle başıyla çok oynarsan, standardı tutturamazsın. Beklenen futbolu oynatamazsın, taraftarını üzersin, hedeflerini şaşırırsın. Dün akşam alınan sonuç da bunu bir kez daha doğruladı.
Yazının Devamını Oku 18 Ağustos 2001
İlk önce skor tabelasına bakıp değerlendirme yapmayacağım. Oradaki rakamlar Beşiktaş'ın oynadığının karşılığı değil. Beşiktaş iyi oynadı. Skoru beğenmedim, oynanan topu sevdim. Beşiktaş bundan sonra da böyle oynayabilirse zirvenin dışında kalmaz. Hemen 2. dakikada yenilmiş bir gol var. Yeni kalecinin Beşiktaş kalesinde daha top eline değmeden yediği bu golün geçerli mazereti var. Ne kadar yumuşak olursa olsun topun gittiği yer yan ağlar. Çıkarması zor top. Bana göre vurduranlar kabahatli. Ama ikinci yediği gol iç organlarından geçti. Onun dışında da üç tane iyi top çıkardı. Bendeki ilk izlenim iyi kaleci... Ronaldo ağır bir oyuncu ama akıllı. Akıllı olup ağırlığını kapayan çok oyuncu tanıdım. Ronaldo da Beşiktaş'ın işini görecek bir oyuncu. Norveçli santrforun adını daha telaffuz edemiyorum. Dün ikinci yarı oyuna girdi. Ben pek varamadım tadına... Onun için ismini de zor öğreneceğim herhalde. İlhan çok isabetli bir transfer. Bayağı oyuncu değil, fazla iyi... Tümer'i çok dikkatle izledim, hani şimdi Daum'un bu aralar ‘‘Saha içi lideri arıyorum’’ dediği var ya ben kendime göre dün akşam lideri buldum. Adı da Tümer... Çok iyi oynadı. Çok iyi yönlendirdi. İki gol olacak topu da direkten döndü.
İYİ SİNYALLER
Bursa takımı kendi yerinde oynamanın avantajıyla hatta çok erken bulduğu golle Beşiktaş'ı zaman zaman sıkıntıya soktu. Ama o kadarla kaldı. Bursa'da iki gol yapan Murat Sözkesen'i beğendim. Hele attığı ikinci gol tamamen şahsi marifeti. Maçın hakemine tribünden biraz kötü gürültü çıktı ama maçın sonucuna etki edecek hiçbir hatalı düdük çalmadı. Neticede bu lig... Hele hele daha çok başı. Kayıp tabii ki önemli ama oynanan top ilerisi için iyi sinyaller verdi. Bir de gözardı etmeyelim, iki takımın oyuncuları da oyuna renk kattılar. Çok iyi bir lig gecesi yaşattılar. Bursa'nın üstünlüğüyle geçen ilk yarının ardından Daum, büyük bir cesaretle ikinci yarıda iki forveti birden oyuna soktu. Belki bu risk ama doğru.
Yazının Devamını Oku 3 Ağustos 2001
Benim manevi evlat, yarın akşam ayağındaki topu da, smokin şıklığında taşıdığı formasını da geride bırakıp, veda elini kaldıracak. Ne evlat seçmişim.
Onunla hep gurur duydum. Yetenek satan dükkan yok. Satın alınmaz, görsel kazanılmaz, çok antrenman yapılarak da olmaz. <B>Şifo</B>'da bu Allah vergisi. O zaten futbolcu doğmuş. Ama kişiliği, insan marifeti. Bu iki büyük hasleti, iyi harman edip de bu kadar iyi kullanan çok az futbolcu tanıdım. Ne mutlu sana <B>Memo</B>. Futbolculuğunu çok sevdim. Seni seyretmek, benim özel keyiflerimin hep liste başı oldu. Adamlığına saygı duydum. Hele, topu bırakma noktasında yaptığın büyük jest, tüylerimi ürpertti. Alkışı para ile değiştirmedin. Bilesin ki, jübilenin gelirini eğitim gönüllülerine bırakman sana çok yakıştı. Seviyordum, saygı duyuyordum, şimdi sana hürmet ediyorum.
<B>ÖRNEK OLDUN
Şifo,</B> 15 sene önce hatırlarsan, sana bir <B>‘‘hoşgeldin’’</B> yazısı yazmıştım. Arşivimi kurcalayıp buldum, <B>‘‘Beşiktaş oyuncu değil, futbol ustası bulmuş. İlk intibalarımda yanılmıyorsam, bu çocuk en az 10 sene Beşiktaş'ın saha içi patronu olur’’</B> diye dile getirmişim. Öyle de oldu, uzadı bile. Bu formada büyük emeğin, terin var. Beşiktaş'ın her başarısında başroldeydin. Camianı utandıracak tek bir yanlışın olmadı. Sana uzatılan mikrofonlarda ağzından diğer camiaları rahatsız edecek tek kırıcı laf çıkmadı. Yalnız Beşiktaşlı'nın değil, tüm futbolseverlerin sevgilisi olmak kolay değil. Bunu da becerdin. Yeni nesilden insanlar senin sempatizanın oldu. Birçok genç insan da seni örnek aldı.
Bak <B>Şifo,</B> sen futbol kalabalığının içinde özel bir kardeşsin. Bu futbolcu eskisi ağabeyin senin futboldan kopmanı hiç istemiyor. Çok çok iyi bir futbolcunun futbolun içinde kalmaktan daha iyi bir mesleği olamaz. Bir iki sene eğitimden sonra futbolculuğun kadar futbol adamlığında da en yukarılarda dolaşacağından hiç kuşkum yok. Daha şimdiden seni Beşiktaş kulübesinin içinde görmenin hayallerini kuruyorum. Onun için de bunu veda yazısı olarak ne kullanıyor, ne düşünüyorum. Evlat, güzellikler, güzel insanların peşini hiçbir zaman bırakmaz. Mutlaka gelir, bir köşede bulur. Geleceğin güzel olsun.
Yazının Devamını Oku