- Tubeco, ABD pazarına su, petrol ve doğal gaz sondaj borularıyla satışını yıllık 30 bin tona kadar çıkardı. 1990’larda satışımız 3-4 bin tona inince şirketi kapattık.İzmit’teki Mannsemann’ın alımıyla adı Borusan Mannesmann’a dönüşen, Alman grubun yüzde 16 payı bulunan şirketin yolu 2000’li yıllarda yeniden Houston’a düştü. Şirketin İcra Kurulu Başkanı Semih Özmen, kaya gazıyla birlikte ABD’nin sondaj borusu alımının arttığını görünce Başkanlığını Bülent Demircioğlu’nun yürüttüğü yönetim kuruluna öneri götürdü:
- Teksas’ta petrol ve doğal gaz sondaj borusu yatırımı yapalım.2008’deki çelik krizinden tedirgin olan yönetim kurulu, Özmen’in 2009’da sunduğu öneriye sıcak bakmadı. Derken, Gemlik’teki tesislerden ABD’ye yönelik boru ihracatı 2011’de 100 bin tonu aştı.
Borusan Holding CEO’su Agah Uğur, Houston’daki Borusan Mannesmann tesislerinde yatırım kararı aldıkları günleri anımsadı:
- 2011 ve 2012’de arka arkaya ABD’ye 120 milyon dolarlık ihracat yapınca Semih Bey’in önerisini gündeme aldık. Yatırım için Oklahoma ve Houston’u düşündük.Özmen araya girdi:
- Önce satın alabilecek fabrika aradık. Bulamayınca sıfırdan yatırıma karar verdik.Uğur sürdürdü:
- 150 milyon dolarlık yatırımın yüzde 10’u düzeyindeki teşvik bizi Houston’a çekti. Temeli Nisan 2013’te attık. Nisan 2014’te de üretim başladı.Özmen, performansa işaret etti:
- Şirketimiz, 2013’ün ortalarında 140 karakterlik Twitter dönemini dikkate alarak adını “EY”ye dönüştürdü.Çamlıca, EY Türkiye’deki 40 partner arasında bulunan Vergi Bölümü Ortağı Sadık Ferik ve 27 yılın ardından gerçekleşen, çalışma ortamında önemli dönüşümü gündeme getiren taşınmayı yöneten Destek Hizmetleri Direktörü Senem Başyurt’un katıldığı sohbete danışmanlık şirketlerinin işlevinden girdi:
- Danışmanlar doktor gibidir. Ekonomi kötüyse, işimiz büyür. Doktor, hastanın kendini iyi hissetmesini sağlar. Biz de ekonomi kötüyken şirket ve kurumlara iyi hissedecekleri yolları gösteririz.Genelde sıkıntı yaşayan şirket ve kurumların danışman arayışına girdiğini vurguladı:
- Şöyle bir anlayış vardır: Toplum sağlıklı ise doktor açlıktan ölür. Ekonomi ve şirketler iyi ise danışmanlar batar. Danışmanlık şirketlerinin buna karşı çözüm ürettiklerini aktardı:
- Toplumun refahı yüksek ise, sağlıklı yaşam merkezi sayısı artar. İnsanlar aşırı yağlarını atmaya çalışır. Danışmanlar da ekonomi iyi iken şirketlerin, kurumların aşırı yağlarını atmalarını sağlar.Krizlerden ders alan şirketlerin iyi dönemlerinde “sıfır yağ”la çalışmak istediğini kaydetti:
- EY Türkiye’de 1200 kişiyle, 2 bin şirket ve kuruma 4 bin projeyle hizmet veriyoruz. 2014’te EY Türkiye yüzde 20 büyüdü.EY Türkiye’nin büyüklüğüne ilişkin verileri sordum:
- Ülkemizde büyük hayvan çiftliklerinin sayısı giderek artıyor. O çiftliklerle anlaşıp, gübreleri çok uygun bedelle alarak elektrik üretimi yapılabilir.
Sunumu izledikten sonra itiraz etti:
- Sığır gübresinden elektrik üretmek rantbl bir iş olsaydı, çiftlik sahipleri çoktan üretime girerdi.
Tam o sırada asistanı Saray Halı ve Saray Çiftliği’nin patronu Necati Kurmel’in kendisini ziyarete geldiğini bildirdi. Konuğunu sunumun yapıldığı odaya davet edip oğluna döndü:
- 50 bin baş hayvanı olan, Türkiye’nin en büyük çiftliğinin sahibi Necati Kurmel geldi. Bu işin olabilirliğini ona soralım.
Konuyu özetleyip sözü Kurmel’e bıraktı:
- Yerli-yabancı birçok yatırımcı gübreden elektrik üretmek üzere bize alıcı olarak geldi. Hiçbiri düşündüğü şekilde bu işe giremedi.
- 8-9 yıl önce hak sahiplerini ikna turlarına Süryani Vakfı’yla görüşerek başlamıştım. Vakıf ilk andan itibaren Tarlabaşı’nda kentsel dönüşüme olumlu yaklaştı, destek verdi.Küçük bir konutun bile 30 ayrı sahibinin çıktığını belirtti:
- Böyle durumlarda uzlaşma zorlaştı. 5366 sayılı kanun, bu aşamada kamunun devreye girmesine kapıyı açtı. İlk anda, “Devlet malımızı elimizden mi alacak?” tedirginlikleri doğsa da durumun öyle olmadığı anlaşıldı.Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Feyzullah Yetgin araya girdi:
- Bizim yürüttüğümüz Tarlabaşı360 projesinde hak sahipleriyle uzlaşma oranı yüzde 80’i buldu.Projenin başından itibaren kaç davayla karşı karşıya kaldığını sordum, Demircan yanıtladı:
- 200 dolayında dava söz konusuydu. Kamulaştırma davalarını kazandık. Danıştay safhasına kadar geldi.- Bugüne kadar ödenen kamulaştırma bedeli ne kadar oldu?
- 30 milyon lira dolayında kamulaştırma bedeli ödedik.Yetgin araya girip bir veriyi daha paylaştı:
- Uzlaştığımız hak sahiplerine ayda toplam 100 bin lira kira yardımı yapıyoruz.Demircan, 7-8 yıl önceye döndü:
- Hak sahipleriyle ilk görüşmeler sırasında, “Gücü olan aceleyle satıp Tarlabaşı’ndan çıkmasın. Bölgede ciddi değer artışı olacak” dedim. Proje görüşmeleri sırasında kat karşılığı teklifinin yüzde 42-58’den başladığını vurguladı:
- Bize İslam dini ve spiritüellik ile ilgili bir eser besteler misiniz? Eserinizi “Dreams&Prayers” adlı programımızda Osvaldo Golijov’un (Yahudi besteci) Beethoven ve Hildegard von Bingen’in spiritüelliği öne çıkaran eserleri ile birlikte icra edeceğiz.Yanıtı olumlu oldu:
- Ülkemizde İslam, müzik ve maneviyat denince ilk akla gelen şey tasavvuftur. Tasavvuf üzerine bir beste yapacağım.Sanlıkol, “Vecd” adlı besteyi hazırlayıp verdi, “A Far Cry” grubu 2 yıl önce parçanın prömiyerini yaptı. O günlerde “Vecd” hakkında övgü içeren yorumlar yayınlandı. Derken topluluk “Dreams&Prayers” programından bir CD hazırlamaya karar verdi. CD, geçen eylül ayında piyasaya çıktı. CD’deki 4 eserden dünya prömiyeri gerçekleşen tek eser Sanlıkol’un “Vecd”i oldu.
Mehmet Ali Sanlıkol adını ilk kez San Grafik’in patronu Deniz Özsezen ve oğlu, şirketin Genel Müdürü Ülkem Özsezen’in öncülük ettikleri “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” için hazırladıkları proje sırasında 2009’da duydum. 2010 Eylül’ünde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Boston’a gittiğimde tanışma fırsatı yakaladım.
Sanlıkol’dan geçen gece mesaj aldım:
- A Far Cry adlı grubun albüm çalışması, “Best Classical Chamber/Small Ensemble Performance” kategorisinde Grammy ödüllerinde ilk 5’e kaldı.Boston Globe gazetesinin bu gelişmeyi “Boston’dan Grammy adayları” başlığıyla duyurduğunu belirtti:
- Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) işbirliği çerçevesinde yürüttüğümüz “Gelecek Turizmde-Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu” projesi kapsamında Malatya’daydık. Aslantepe Höyüğü, bu kapsama alınabilir.
O an Malatya Double Tree by Hilton’un Genel Müdürü Haluk Bilgili’nin heyecanını anımsadım:
- Aslantepe’yi Hilton’un dünya ağında tanıtacağız.Derken kısa süre önce Anadolu Efes Genel Müdürü Altuğ Aksoy’dan bir mektup geldi:
- Bu yıl 66 ilden gele 417 proje arasından fon desteği almaya hak kazanan iller Şanlıurfa, Malatya ve Karabük oldu.Aksoy, projelerden ilkine dikkat çekti:
- Desteğe hak kazanan projelerden ilki Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası tarafından Valilik ortaklığı ile yürütülecek “Dünyanın En Eski Tapınağı Göbeklitepe’de Taş İşçiliği” oldu. Projeyle, dünyanın ilk tapınağı Göbeklitepe’de 12 bin yıl önce başlamış taş işçiliğinin gelecek kuşaklara aktarılması, bölgede nitelikli turist sayısının ve turizm gelirinin artırılması amaçlanıyor. Bir “Taş İşçiliği Atölyesi”nin kurulmasını hedefliyoruz.Ardından ikinci projeye değindi:
- ‘Malatya’nın Mirası Aslantepe” ile buradaki sosyal ve kültürel potansiyeli harekete geçirecek yerel kalkınma projesi planlandı. Proje ile tarihi günümüzden 5 bin yıl öncesine dayanan Battalgazi ilçesindeki arkeolojik yerleşim alanı olan Aslantepe Höyüğü tanıtılıp geliştirilecek. Projeyi Aslantepe Destekleme ve Geliştirme Derneği ile Battalgazi Belediyesi hazırladı.Sonra üçüncü proje üzerinde durdu:
- “Safranbolu Hatırası” da destek kapsamına girdi. Safranbolu’yu ziyaret eden turistlerin hediyelik eşya alma davranışı, beklentisi belirlenecek, yeni tasarımların ortaya çıkarılmasına öncülük edilecek. Karabük Üniversitesi ile Safranbolu Esnaf ve Sanatkarlar Odası işbirliği çerçevesinde yürütülecek projeyle hediyelik ürün çeşitliliği artırılacak, yeni iş yaratılacak.Aksoy’un mektubunu “5. Uluslararası Malatya Film Festivali” için kente gittiğimde Haluk Bilgili ile paylaştım, mutlu oldu:
Paris’te Fransa Noterler Birliği Onursal Başkanı Jean Pierre Ferret, Avrupa Birliği Noterler Konseyi (CNUE) Başkanlığını 1 Ocak 2015’te devralacak Jean Terrade ve Fransa’daki Türk kökenli noter Marianne Sevindik’le gerçekleşen buluşmaya biz de katıldık.
Jean Pierre Ferret, 9 bin 800 noterin faaliyet gösterdiği Fransa’da 600 milyar Euro’luk işlemin yarısının gayrimenkulden oluştuğunu belirtti:
- Fransa’da gayrimenkul alım-satım işleminin noterde gerçekleşmesi zorunludur. Noter, satıcı, alıcı ve devletin “güvenliğini” gözetir.
Bir gayrimenkul satış işlemine satıcının incelenmesinden başlandığını vurguladı:
- Önceliğimiz gayrimenkulün gerçek sahibinin karşımıza gelen satıcı olup olmadığına, mülkün haciz, borç durumuna bakarız. Satışa konu olan mülk bir bina ise, belediyenin, kamu kurumlarının o mülkle ilgili bir kararının olup olmadığını soruştururuz. Yıkım, tamirat, restorasyon gibi konular gündemde mi, mutlaka araştırırız.
Satıcıdan binanın “güvenliği” konusunda rapor istediklerini kaydetti:
- Eski binalar için “kanserojen boya”, borularda kurşun riskine özellikle dikkat edilir. Deprem, sel riski incelenir. Binada haşereye varıncaya kadar her konuda “temiz raporu” istenir.
Koç ödül töreninde yaptığı konuşmada, “Zenginliğin oluşmasının ve sorumlu bir yaklaşımla bu varlıkların kullanılmasının dünyanın problemlerinin çözüme ulaşmasında önemli rol oynadığına inanıyorum” dedi.
ÖNCEKİ akşam Londra’da Dışişleri Bakanlığı’nda 300’ü aşkın davetlinin katıldığı Forum For decision Makers’ın (FIRST) “Yaşam Boyu Sorumlu İş İnsanı Ödülleri”nin 15’incisi için tören var. FIRST’ün Jüri Başkanı Lord Woolf, bu yılın ödül sahibini duyurdu:
- Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç...Woolf, İngiliz Avam Kamarası Lideri ve eski Dışişleri Bakanı William Hauge’ün de katıldığı törende ödülün gerekçesini şöyle duyurdu:
- Seçim sürecinde sosyal sorumluluğu ticari başarının bir parçası gören ve iş hayatlarını bu doğrultuda sürdüren liderler arıyoruz. Rahmi Koç, Türkiye ekonomisine sağladığı önemli katkıların yanısıra sağlık, eğitim ve kültür-sanat alanında Türkiye genelindeki yatırımları ile “Yaşam Boyu Sorumlu İş İnsanı Ödülü”ne layık görüldü.Koç, ödülü aldıktan sonraki konuşmasında söze şöyle girdi: