Yıl 2043... Ekim ayının son günleri... Ramazan ayı bir kez daha mübarek bayramı müjdeliyor... Gelecekte de gelenekler olduğu gibi korunuyor ancak dünya düzeni fazlasıyla değişmiş. İnsanlık geçirdiği pandemilerin ardından yeni normlara alışmış. Sosyal mesafe artık zorunluluk değil, kolaylık unsuru haline gelmiş. Sanal teknolojiler, uzakta yaşayanlar arasında yepyeni yakınlıklar geliştirmiş. Geleceğin bayramlarında aile büyükleri artık hasret çekmiyor. Holografik ziyaretlerle bütün sülale sanal ortamda buluşuyor. Anneanesini özleyen dokuz yaşındaki bir Türk kızının geliştirdiği ‘Elöpen 2.0’ uygulaması bu bayram da revaçta. Uygulama holografik bir yansıtıcı ve insan teni hassasiyetindeki sanal gerçeklik eldivenleriyle çalışıyor. Küçükler büyüklerin elini öpmeye geliyor. Eldivenler hissiyatı olduğu gibi uzaktaki ninelerin ve dedelerin ellerine aktarıyor. Üstelik ufaklıkların yanağından makas alınca bayram harçlıkları Bitcoin hesaplarına anında yatıveriyor!
Yıl 2020... Modern dünyada ilk kez bir pandeminin orta yerinde Ramazan Bayramı yaşıyoruz. Az önce okuduğunuz mini bilimkurgu hikâyesindeki hayali teknoloji için onca sene ileri gitmeye gerek yok.
Video marifetiyle yapacağımız ziyaretlerde büyüklerimiz belki de şaka yollu kameraya ellerini uzatacaklar ve o lavanta kokulu eller sembolik olarak uzaktan öpülecek...
Sanal gerçeklik dünyasıysa şimdiden pandemi döneminin alternatif realitesi haline gelmeye başladı. Geçen hafta ABD’deki çevrimiçi oyunların son yılların en kârlı çeyreğini geçirdiği haberi geldi. Ocak-mart arasında 10.86 milyar dolarlık hasılatla bir önceki yıla göre yüzde 9 oranında büyüme sergilenmiş. NPD Games endüstri analisti Matt Piscatella, Tech Crunch’a verdiği demeçte insanların oyunları sosyalleşmek için kullandığını anlatıyor: “İnsanlar oyunları sadece eğlence amaçlı değil, aileleri ve arkadaşlarıyla bağlantıda kalmak için kullanmaya başladılar.”
Çoğunlukla konsol, mobil ve PC ortamında oynanan oyunlar arasında sanal gerçekliğin ayrı bir yeri var. İlk önceleri sadece görsel ve işitsel duyulara hitap eden, teknoloji geliştikçe dokunma duyusuna da yönelen VR ortamı, dış dünyanın kısıtlı olduğu günümüzde gerçekliği yeniden tanımlıyor. Steven Spielberg’in yönettiği ‘Ready Player One’ filminde gelecekte insanlar sanal gerçeklikte yaşıyor, hayatlarının her anını kaskları ve eldivenleriyle geçiriyorlardı. Elbette böylesi distopik bir dünyaya öykünmek istemeyiz. Yine de karantina realitesinin gelecekte tekrar etme ihtimalini düşününce sanal gerçeklik yaşamı kolaylaştıracak, hatta zenginleştirecek bir alternatif sunabilir.
Bir başka örnekse İngiltere’den... Wired dergisinin son sayısında karantinada bunalan bir yazarın çareyi sanal gerçeklikte arama hikâyesi var. Makalenin yazarı Tristan Cross, arkadaşlarıyla Zoom’da kadeh tokuşturmaktan tat alamayınca, en sevdiği lokal barın tıpkısını sanal gerçeklik ortamında tasarlıyor. Mekânı bire bir yansıtıyor ve arkadaşlarının hareketli avatarlarıyla ortamı canlandırıyor. Yazarın destek aldığı Playlines oyun firmasının sahibi Rob Morgan’a göre önümüzdeki aylarda ‘ev yapımı sanal gerçeklik’ oyunlarında altın çağ yaşanabilir. Daha fazla insanın oyun tasarımına yönelmesiyle bir paralel dünya yaratılması kuvvetli olasılık. Üstelik sosyalleşme ihtiyacımıza yanıt veren oyunlar sadece gençlerin değil, şimdilerde dışarıyı çok özleyen yaşlıların hayatına da yepyeni bir anlam katabilir.
Oyun dünyasındaki heyecan verici gelişmelerden biri de sanal konserler. Gerçek sanatçılar sanal platformlarda izleniyor. Amerikalı rap şarkıcısı Travis Scott’ın nisan ayı sonunda Fortnite oyununda verdiği 10 dakikalık konser tam bir milat niteliğinde. Travis Scott oyunun geçtiği şehre uzay gemisiyle geliyor ve sahnede dev bir avatarla beliriyor. Performans muhteşem görsel efektlerle sürerken, oyuncular Travis Scott’ı en iyi açıdan izlemek için yarışıyorlar ve dans ediyorlar. Son zamanların en etkileyici dijital işlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim... Konseri YouTube’da ‘Travis Scott Fortnite Astronomical’ aramasıyla bulup farklı oyuncuların gözünden izleyebilirsiniz. Sanal ortamdaki konser potansiyelini fark edenlerden biri de Playstation üreticisi Sony. Müzik kataloğunda dünyaca ünlü sanatçılar olan Sony Music, yakın gelecekte turneleri sanal ortama taşıyacak. Böylece sevilen sanatçıların efsanevi konserlerini herkes izleyebilecek.
Beyin implantları, bilimkurgu dizilerinden bildiğimiz bir teknoloji. Tıp endüstrisi, mühendislik, bilgi işlem, teknoloji şirketleri, hatta savunma ve istihbarat teşkilatlarının ilgi alanına giriyor. Sahiden kim kafatasını deldirip beyninin içine elektronik bir devre taktırmak ister?
Bu sorunun tıp dünyasında makul yanıtları var. Beyin hücreleri olan nöronlar arasında veriler, ‘ateşleme’ tabir edilen yolla iletilir.
Hasar gören nöronlar yanlış ateşlemeler yapıp ortalığı karıştırabiliyorlar. Kaza sonucu oluşan beyin hasarlarının, alzheimer, parkinson gibi hastalıkların ve depresyon, travma, felç türevi sendromların implantlarla tedavileri araştırılıyor. İmplantlar çok ince tel şeklinde mikro elektrotlar ve devrelerden oluşuyor. Nöronların etrafına yerleştirilen elektrotların, ateşlemeleri yeniden düzenleyerek beyni doğal işleyişine kavuşturması amaçlanıyor. Buraya kadar her şey normal... Ama Musk, sadece beyin hastalıkları için cebinden 100 milyon dolar yatırıp bir şirket kurar mıydı? Elbette hayır. Teknoloji şirketlerinin beyin-bilgisayar arayüzüyle ilgili farklı bir ajandası var. Nihai amaç, insan beynini üstün özelliklere kavuşturmak. Hafızayı geliştirmek, hesaplama gücünü arttırmak, beyin gücüyle bilgisayarları, ağları ve cihazları yönetebilmek gibi fütüristik planlar yapılıyor.
Elon Musk, şirketi Neuralink’in uzun vadede ‘yapay zekâyla simbiyoz’ hedeflediğini söylüyor. Bu, beyinle yapay zekâyı ortak yaşam formu haline dönüştürmek demek. Üstelik böylece yapay zekânın insanlığı yok etme tehdidine karşı güvende olacağımızı ima ediyor.
Süper insan olma düşüncesi ilk bakışta cazip. Ancak beynin kimyası nedeniyle incecik elektrotların daima sağlam kalabileceğinin garantisi yok. Enfeksiyon kapma ve bünyenin reddetme ihtimali var.
İşin etik boyutu da ayrı bir tartışma konusu. Teknoloji filozoflarına göre hepimiz çoktan ‘cyborg’ olduk bile! Cep telefonsuz yaşamayı hayal dahi edemiyoruz. Bluetooth, akıllı saatler... Tek fark bedenimize monte olmaması.
Yakın zamanda ABD Patent Ofisi’nde meydana gelen bir başvuru hikâyesinin yeni dönemin başlangıcı olabileceği konuşuluyor. DABUS AI, Stephen Thaler isimli bir yapay zekâ araştırmacısının sahibi olduğu Imagination Machines (Hayal Makineleri) şirketinin personeli. Yapay zekâdan nasıl personel olur derseniz... DABUS, yakın zamanda Elon Musk’la gündeme gelen nöral bilgisayar ağları teknolojisinin gelişmiş bir sürümü. Imagination Machines şirketinde 10 yıldır araştırmalar yürüten Stephen Thaler geliştirdiği DABUS AI için ‘yaratıcı yapay zekâ’ tanımını kullanıyor. DABUS’un işi, yeni ürün fikirleri tasarlamak.
DABUS’un geliştirilmesini sağlayan teknoloji, nöronların ilişkilenme biçimini örnek alan bir dijital ağ sistemi. İleri düzey yapay zekâ çalışmalarında kullanılıyor. Geçmişte ilk örnekleri yabancı dilleri çeviren yazılımlarda yer alıyordu. Gelecekteyse insan zihnini ve hafızasını saklayabileceği düşünülüyor. Fütüristik hayallerin ucu, Johnny Depp’in başrol oynadığı ‘Transcendence’ (‘Evrim’) filmindeki gibi bilinci bilgisayara aktarıp sonsuz bir hayat yaşamaya kadar varıyor. Filmde Depp’in canlandırdığı karakter, bilinci bilgisayara aktarıldıktan sonra interneti ele geçirip şeytani bir güce kavuşuyordu. Aslında başta masum bir adamdı, umarım Elon Musk da bir gün öyle olmaz!
Neyse ki şimdilik DABUS’tan çekinecek bir durum yok. Kendisi henüz amatör bir zanaatkârdan daha ‘yaratıcı’ değil. Ancak türdaşları arasında özel bir yeri var. Patent almak istenen yemek kabı ve uyarı lambasını makine öğrenimiyle topladığı verilerle orijinal olarak tasarlamış. DABUS’un ‘ustası’ Stephen Thaler’in yemek kaplarına veya uyarı lambalarına özel bir ilgisi yok. Bu bağlamda DABUS’un tasarımı kendi başına geliştirdiğini söylemek mümkün ancak mesele kavram yaratmaya gelince işler değişiyor.
Bir konsept yani kavram yaratmak insan beynine has diye bilinir. Kavram geliştirmek; olaylar ve doneler arasında önceden var olmayan bir ilişkiyi yakalamakla başlar. Çoğunlukla ihtiyaç sonucu ortaya çıkar. Kavramı anlamlı hale getiren, bu ortak ilişkinin herkes tarafından benimsenmesidir. Örneğin; bir masa, yerde toz toprak içinde yemek yiyen eski insanlar için kavramsal bir ihtiyaçtı. Birisi yere dört dal saplayıp üzerine taşı oturtarak yemeği yerden yükseltince masayı icat etmiş oldu. Dolayısıyla kavram, icat yapmanın önkoşulu sayılır. Soyut kavramlarsa daha sofistikedir.Yaratıcı yapay zekâ DABUS AI, iki ‘icadı’ için de patent alamadı.
Düşüncelerin ve inançların ilk adımı olan kavram yaratmak, her yönüyle insan bilincine özgüdür. DABUS gibi yaratıcı yapay zekâların sıfırdan kavramlar yaratma yerine, var olanları geliştirebileceği düşünülüyor. Mucit olmayabilirler fakat mevcut kavramlara nitelik kazandırabilirler. Bunun en güçlü örneği, materyal geliştiren algoritmalar. Northwestern Üniversitesi’nde yapılan yapay zekâ araştırmaları sayesinde artık laboratuvara girmeden hangi bileşenlerin kullanılacağı tahmin edilebiliyor. Yeni bir materyal geliştirmenin klasik yolu deneme yanılma yöntemiydi. Zanaatkârların sezgi ve tecrübeleri yol gösterirdi. Beton, bu yöntemle bulunmuş bir materyal örneğidir. Kimi zaman da süreç yıllar alabiliyordu. Madam Curie, 25 yıla varan deneme yanılma çabalarıyla radium’u bulmuştu. Oysa artık madde bileşenleri veritabanlarında toplanıyor. Yapay zekâ tarafından süper iletken, güneş enerjisi toplayan, dayanıklı camlara dönüşebilen nanomateryaller geliştiriliyor. Yapay zekânın formüle ettiği materyaller, geleceğin teknolojilerini hızlandıracak. Ancak ne yazık ki hiçbir yapay zekâ, bunu yapabildiğini bilemeyecek.
DABUS AI’ın patent başvurusu ABD’nin yanı sıra Avrupa ve İngiltere patent ofislerinden de geri döndü. Hukuki sebebi patentlerin yalnızca gerçek insanlara verilmesi. Firma adına patent alınacaksa kişinin kurum çalışanı olduğunu belgelemesi gerekiyor. İnsan olmadığı için telif konusunda mağduriyet yaşayan yalnızca yapay zekâ değil. Ünlü maymun Naruto, yaşadığı parka ziyarete gelen fotoğrafçının kamerasıyla kendisini çekince ‘maymun-selfie’ olarak meşhur olmuştu. Fotoğrafçı daha sonra Naruto’nun kareleriyle kitap basınca park yetkilileri Naruto adına dava açtı. Naruto insan olmadığı için dava düştü ancak vicdanlı fotoğrafçı anlaşmaya vararak yüzde 25 telif ödemeyi kabul etti. Gördüğünüz fotoğrafsa telifsiz...
Kopya çekerek Harvard Üniversitesi’ne girmek pek mümkün olmamalı. Ancak Harvard mezunlarından birinin ‘kopya çekerek’ milyarlarca dolarlık servete kavuştuğu sır değil. Tanıyorsunuz, kendisi Mark Zuckerberg. Sosyal medya dünyasının en iyi ‘kopyacı’larından biri olarak nam saldı. En son marifetiyse popüler video sohbet platformu Zoom’a çok benzeyen Messenger ‘Rooms’. Ne de olsa fazla inovasyona gerek duymadan, rakiplerin iyi çalışan popüler özelliklerini kopyalamak ve klasik pazarlama taktiklerini uygulamak piyasada yer edinmek için yeterli!
Gelin video sohbet dünyasına hızlı giren yeni Rooms’u yakından inceleyelim... COVID-19 salgını nedeniyle video sohbetler hayatımızın odağına yerleşti. Yeni normlar salgın sonrası yaşam standartlarımızı değiştirecek. İş toplantıları, zaruri görüşmeler, hatta yakınlarımızla buluşmak için bile yan yana gelmenin her zaman şart olmadığını anladık. Videoya iyi alıştık. Üstelik bütçe ve zaman tasarrufu, verimlilik, konsantrasyon, ulaşım kaynaklı çevre kirliliğinin azalması gibi fevkalade etkileri de var. Bu nimetlerin yalnızca biri bile teknoloji yatırımcılarını cezbetmeye yeterken hepsini birden barındıran ve sosyal standart haline gelen bir teknolojiye elbette Facebook da kayıtsız kalamazdı.
Davet göndermek yeterli olacak
Zuckerberg’in önceki cuma günü canlı yayınla duyurduğu Rooms’a Facebook Messenger uygulaması üzerinden erişilecek. Henüz deneme aşamasında olduğu için tüm ülkelerde kullanılması birkaç haftayı bulacak. Rooms’a ulaşmak için Messenger’ın alt kısmındaki ‘People’ sekmesi üzerinden bir oda yaratmak ve insanları davet etmek yeterli olacak. Davet gönderilen kişilerin Facebook veya Messenger yüklemesine gerek olmaması önemli bir kolaylık. Rooms’un pazarlama konusunda Zoom’a karşı en büyük kozu 40 dakika gibi süre kısıtlaması olmaması. Rooms, yakın zamanda
Facebook çatısı altındaki WhatsApp, Instagram ve Portal’a da entegre olacak. Ayrıca Facebook şirketine bağlı tüm video uygulamalarında çeşitli geliştirmeler öngörülüyor. WhatsApp’ta görüntülü sohbet kapasitesinin dört kişiden sekiz kişiye çıkarılması bunlardan biri. 50 kişiye kadar sohbet imkânı veren Rooms’da arttırılmış gerçeklikle zenginleştirilen arka planlar, video filtreleri gibi bilindik özellikler yer alıyor. Yenilik olarak 360 derecelik arka plan değiştirme özelliği bulunacak.
Video sohbetlerinde güvenlik hassas bir konu. Özellikle Zoom’un güvenlik açıkları, kullanıcılarını tedirgin eder seviyeye gelmişken... Rooms’da yer alan odaları kilitleme özelliği, başkalarının sohbete izinsiz dalmasını engelleyecek. Odayı açan kişi gelmeden sohbete başlamak mümkün olmayacak. Neyse ki Zuckerberg, kullanıcı mahremiyeti ve güvenliği konusunda sicili temiz olmayan Facebook’un artık yaşananlardan gerekli dersleri aldığını belirtiyor.
İz bırakan aşırma fikirler
Teknolojinin yeni yeni atılım yaptığı dönemlerde herkesin benimsediği ve kullanmaya başladığı yeniliklerin kopyalanması hatta bir fikrin olduğu gibi çalınması Silikon Vadisi’nde kanıksanmış durumda.
Dünyada ne zaman kaotik bir süreç yaşansa birileri ellerini ovuşturmaya başlıyor. Hele ki kafalarda sonsuz sorular varsa... Maske stokçuları, dezenfektan simsarları ve tuvalet kâğıdı karaborsası salgının ilk günlerine damga vurmuştu. Aynı sıralarda harekete geçen, sessiz ve derinden ilerleyen tehlikeli bir grup daha vardı: Hacker’lar...
Hedeflerinde sadece vatandaşlar yok. Aşı ve ilaç araştırması yapan merkezlerin verilerini ele geçirmek için profesyonel korsanlar hummalı bir çalışma yürütüyor. Amaç, bazı ülkelere şu sıralar dünyanın en kıymetli verileri olan tıbbi bulguları satmak.
“Kısacık bile olsa, siber suçluların da insan olduğunu ve pandemiyi fırsata dönüştürmeyeceklerini umduğumuz bir an oldu. Üzgünüz ki gerçek hiç öyle çıkmadı.” Bu sözler, ZDNet’e röportaj veren FBI Yardımcı Direktör Vekili Tonya Ugoretz’e ait.
ABD’de 12 milyon dolarlık vurgun
Federal Büro verilerine göre pandemi başladığından beri e-posta ve dosya paylaşımı yoluyla yapılan ataklar tam dört katına çıkmış. Sadece ABD’de fidye yazılımlarıyla korsanlara kaptırılan para 12 milyon dolar! İngiltere’deyse bu rakam 2 milyon pound civarında.
“Her yolu deniyorlar, sahte internet siteleri açıyorlar, COVID yardım dernekleri kuruyorlar, maske ve diğer ekipmanları ulaştırma sözü veriyorlar, sonrasında insanların paralarını gasp ediyorlar veya borca sokuyorlar” diyen Ugaretz, işin bir de devletler ölçeği olduğunu anlatıyor: “Bütün ülkeler diğerlerinin salgına nasıl yanıt verdiğini öğrenme arzusu duyuyor. Aynı zamanda aşı araştırmaları ne durumda, sağlık sektöründe neler oluyor, araştırma enstitüleri ne yapıyor öğrenmek ya da ele geçirmek isteyen hacker’lar var.”
Tıkladığınız anda
Her yönden kesintisiz bilgi akışı var ama sağanak gibi yağan bilgilerin ne kadarı gerçek? Salgının ilk günlerinden beri WhatsApp gruplarından, sosyal medya platformlarından bilgiler geliyor; virüs nereden çıktı, nasıl yayıldı, nasıl tedbir alınmalı? Bu bilgiler de kaygılı vatandaşlar tarafından doğruluğuna bakmadan hızla paylaşılıyor. Resmi makamlarca çürütülen ilk yanlış bilgi, ‘İtalya’daki gibi katı bir sokağa çıkma yasağı başlayacağını’ söyleyen ses kaydıydı. Bu kayıt binlerce insanı tedirgin etmeyi başarmıştı.
Bir ay içinde yanlış bilgiler öyle bir seviyeye ulaştı ki, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres salı günü bir basın toplantısı düzenleyerek dünyanın ‘tehlikeli bir yanlış bilgi epidemiği’yle yüzleştiğini söyledi.
İyi niyetli kişiler de buna aracı oluyor
Bilimsel bilgilerin çarpıtılmasını ve kasten cahilce tavır alınmasını ‘daha da fazla yaşamı riske atan bir zehir’ olarak nitelendiren Guterres, BM’nin yanlış bilgiye karşı özel bir iletişim projesini hayata geçirmekte olduğunu belirtti. Aynı zamanda bilgiyi doğrulama mecburiyeti bulunan gazetecilerin güvenilir kaynaklar olduğunu kaydetti.
Yanlış bilgiler nasıl yayılıyor, bu bilgileri yayanların maksadı ne? UNESCO’nun İletişim ve Bilgilendirme alanında Politikalar ve Stratejiler Direktörü Guy Berger, geçen hafta UN News’e verdiği röportajda, bu kişilerin çok farklı motivasyonları olduğunu belirtiyor. “Politik amaçlar, kendini dünyaya göstermek ve bir iş modeli olarak dikkat çekmek bu sebepler arasında. Bunu yapanlar, insanların duygularıyla, korkularıyla, önyargılarıyla ve cehaletiyle oynuyor” diyor ancak bu bilgileri yayan herkesin art niyet taşımadığını da ekliyor.
Andy Warhol, “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” dediğinde henüz televizyon bile emekleme dönemindeydi. Ne demek istediği yıllar sonra anlaşıldı. Teknoloji öyle ilerledi ki TV’nin 15 dakikası
YouTube’la 1.5 dakikaya, story’lerle 15 saniyeye indi. Bir süredir kumandayla zap yapmanın yerini zaten ‘story kaydırmak’ almıştı. Snapchat’in icat ettiği, Facebook’un üzerine yattığı story özelliği bugünlerde canlı yayın furyasıyla zirvesini yaşıyor. ‘İnziva’ hali herkesi ‘yayıncı’ yaptı. Sosyal medyanın yeni prime time’ı belirlendi; en geç 20.00 olunca story’lerde ‘canlı’ ışıkları yanmaya başlıyor. Bu canlı yayın bildirimleri takipçilerin algısına güçlü bir sinyal gönderiyor. Haberlerdeki ‘son dakika’ gibi...
HERKES YAPMALI MI? Faydalı bir içeriği, ilham verici mesajı varsa elbette. Bunların dışında kalanların önce, “Dünya beni neden izlesin” sorusuna yanıt araması şart. İzleyicilere değerli bir içerik sunmazsanız, profiliniz kısa sürede itibar kaybedebilir.
NASIL ÖNE ÇIKACAKSINIZ? Faydalı bir içeriği akıcı bir yayınla, özenli görüntü ve düzgün sesle sunuyorsanız mutlaka fark edilir. Birkaç akıllı düzenlemeyle evdeki yayın kalitesini arttırmak mümkün. İşin püf noktalarını, profesyonel internet üzerinden video yayın hizmeti veren Uniworks’ün ortağı ve birçok tanınmış reklam filmini çeken Loot Atelier’in kurucusu, yönetmen Fırat Giraygil’e sordum. Online yayınların rağbet görmeye başlamasıyla video prodüksiyon sektöründe yeni bir saha oluşmuş. Uniworks.com, kurumsal çevrimiçi etkinliklere evden katılan konuşmacının yayın kalitesini zenginleştiriyor. Giraygil, yayın kalitesini arttırma hedefini üç adımda anlatıyor.
Evden toplantılarıma devam etmek için hangi programları kullanabilirim?
Microsoft Teams ve Slack iş ortamını internete taşıyan yeni nesil uygulamalar. Zoom Meetings, Cisco Webex, BlueJeans, LifeSize ve Skype for Business profesyonellere yönelik özellikleriyle ücretli alternatifler arasında. Zoom’un güvenlik açıkları konuşuluyor. Ücretsizlerde Cisco Webex, FreeConference, Skype, Google Hangouts ve WhatsApp Grup Video tercih edilebilir.
Hangi sohbet programları aile büyükleri için
en basit kullanımlı ve efektif?
Güvenlik ve şifreleme özelliğiyle Telegram, hafifliği ve binlerce çıkartma seçeneğiyle Line ve videolu görüşme özelliğini dünyaya ilk tanıtan Viber sohbet için alternatif. Aile büyüklerine gelince, “En iyi bildiğin, en kolayıdır” mantığı burada geçerli. Büyüklere yeni programları öğretmeye çalışmaktansa WhatsApp, Messenger veya Skype gibi çok duydukları ve alıştıkları bir uygulamanın özelliklerini öğretin.
İnternetimi nasıl güçlendireceğim? Bağlantı kopmalarını nasıl engellerim?
Gereksiz bağlantıları engelleyerek ve modemi yükselterek. Virüsler ve trojan’lar arka planda interneti tüketebilir. Dosya paylaşım uygulamalarını durdurun, streaming müzikleri ve videoları çevrimdışı kullanın. Modemin yazılımını güncelleyin, evin merkezine yerleştirin, arka odalar için genişletici alın. Modemi günaşırı kapatıp bir-iki dakika bekleyin, yeniden açın.