Uzaylılar halimizi izliyorlarsa pek gülüyorlardır. Keyfimize göre kullanabilmek için yaptığımız her şeyi bıraktık, evde takılıyoruz. Uzaydan bakıldığında veri akışının gezegeni nasıl sarmaladığı görülseydi, muhtemelen Dünya şu sıralar koca bir yün topu gibi görünürdü. İnternet trafiği ülkelere göre yüzde 20-50 oranında arttı. Netflix ve YouTube görüntü kalitesini bu hafta HD’den standart düzeye indirdi.
Sebep video konferans mı?
Peki internet bu aşırı yüklenmeyi kaldırabilecek mi? Uzmanlara göre internete bir şey olmaz ama donanımlar ve cihazlar yüklenmeyi uzun vadede kaldırmayabilir. Verilerin saklandığı, işlendiği sunucular, akışı sağlayan router’lar, uydu bağlantı noktaları, bazı modemler ve kimi servis sağlayıcılar, akışı sürekli istenilen düzeyde tutarken hararet yapabilir.
İnternetin çökmesi dünya için doğal bir felaketten farksız. Neyse ki, “Bir de internet felaketi geliyor” bunalımına girmemize şimdilik gerek yok. Aşırı yüklenme internetin kendisine bir şey yapmıyor fakat erişim hızını belirgin biçimde yavaşlattığı bir gerçek. İş dünyası ve eğitim çalışmalarıyla tıp dünyasının iletişimi bundan her geçen gün daha fazla etkileniyor olabilir. Video konferans marifetiyle hayat akışını aynen koruma gayemiz, yavaşlamanın başlıca sebeplerinden. Arkadaşlarla üç-beş kaynatmak normal de sıkıntıdan ne yapacağını bulamayıp dünyanın video kaynaklarını termik santral gibi sömürenlerin duyumunu alıyoruz. Hazır evdeyken yıllardır ziyaret etmediği akrabalarına videoyla bağlananlar, kahvaltıda masaya telefonları koyup sülalece kahvaltı edenler, hatta telefonunu tribün yapıp PlayStation maçlarını izletenler... O esnada uzaktan eğitim vermeye çalışan öğretmenle bağlantı yavaşladıkça dersi kaynatmaya hazır öğrenciyi kim düşünsün? Online derste bağlantı kesilince sınıfta curcuna koptuğuna bizzat şahit oldum.
Uzaylılar kaçırmadıysa...
Bir de geleceğini düşünen üniversite öğrencisi var uzaktan dersine erişmeye çalışan. Evdeki internet hızını yükselteyim dese, zaten kalamadığı aparta, özel yurda hâlâ kira ödüyor, annesini, babasını internet faturasını katlamaya nasıl ikna etsin? Cebindeki interneti bitse, ekstra 1 gigabyte’ı iki günlük öğlen yemeği parası. İşler eve taşındığı için ofislerdeki yüksek hızlı bağlantılara uzak kaldık, içtiğimiz her kahveyi de paşalar gibi kendimiz ödüyoruz. Alt kattaki komşu teyzeleriyle bitcoin gününe bağlanacak diye işten geri kalma stresine girmeye hiç gerek yok!
Koronavirüsün bir pandemik olduğunu anladık ve muhtemelen yaşayan neredeyse her insanı ziyaret edeceğini idrak ediyoruz artık. Ülkelerin çabaları bundan sonra virüsü durdurmayı değil, sağlık sistemlerinin çökmesini önlemeyi hedefliyor. Tahminlere göre dünya toplumunun yüzde 80’i hastalığı hafif ve çok hafif atlatacak, geri kalanlar ise tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyacak. Eğer yayılımın hızını yavaşlatabilirsek hastanelerin dolup taşmasını engelleyebilir, çoğu hastanın tıbbi yardım almasına imkân yaratabiliriz.
Yazılımcılar güçlerini
seferber etmiş durumda
Yayılımın yavaşlamasında sosyal mesafe bilinen en etkili tedbir. Aynı zamanda tüm organizasyonlar arasında veri akışının hızlı ve güvenilir biçimde gerçekleşmesinin alınan ve alınacak tedbirlerin etkisinde rolü büyük. Bunun için tüm dünya, özellikle yazılım sektörü ve dijital teknoloji organizasyonları güçlerini seferber etmiş durumda. Çalışmaların hızla ilerleyebilmesi, çok sayıda insanın projelere destek vermesine bağlı. Ne kadar insan uzaktan dahil olabilirse, veriler o kadar hızlı işleniyor ve sistemler yenilenip geliştirilebiliyor. Yanı sıra tıbbi ve bilimsel çalışmalar, ilaç ve aşı araştırmaları, hatta tıbbi malzeme üretimleri de aynı şekilde nitelikli insanların organize desteğine ihtiyaç duyuyor.
Pekâlâ dünyanın farklı yerlerindeki binlerce insanın çabaları nasıl ortak bir sonuca yönelebilir? İşte tam da bu noktada, ‘açık kaynak’ yöntemi imdada yetişiyor. Yazılım dünyasında ortaya çıkan ‘açık kaynak’ kavramı, geliştirilen bir uygulamanın kaynak kodlarını tüm yazılımcıların erişimine sunuyor. Böylece konuya hâkim her yazılımcı, istediği açık kaynaklı yazılımı gerekli gördüğü şekilde düzenleyebiliyor, eklentiler yapabiliyor. Eklentilerin ana yazılıma uygunluğu ve faydası anlaşıldığında yeni versiyonda yer alıyor.
Koronavirüs sayesinde bilim ve teknoloji dünyası, belki de tarihin en ‘açık kaynaklı’ dönemini yaşıyor. Üstelik sağlıkla ilgisi olmayan sektörler bile dolaylı yoldan hayat kurtarabiliyor. İtalya’da ventilatör cihazlarında kullanılan bir vananın stoklarda tükenmesine karşı çözüm, Issinova adlı bir girişimci teknoloji firmasından geldi. Firmanın iki ortağı, ihtiyaç duyulan vanayı kendi 3 boyutlu yazıcılarında 1 dolar maliyetle üreterek onlarca kişinin hayatını kurtardılar.
Açık kaynak, aynı anda çok sayıda insanın çalışmalara katkıda bulunabilmesinin ötesinde, şeffaflık ve paylaşım demek. Geçmişten bugüne gelen rekabet merkezli ve patent odaklı üretimler, yavaş yavaş herkesin ‘nasıl yapılır’ bilgisine, içeriğe ve yöntemlere eşit düzeyde ulaşabileceği, katkıda bulunabileceği yapılara dönüşüyor. Üretimlerin kârlılık yerine, insanlığa fayda sunması öne çıkıyor. Pandemik karşısında gelişen bu pratikler, yakın gelecekte başka üretim sistemlerini de olumlu biçimde etkileyebilir. Satış ve kâr elde etme ile gerçek bir fayda sunma arasındaki denge yerine oturabilir. İnsanlığa yarar sağlayan anlamlı bir amaç için çalışıldığında, tatmin edici düzeyde kazançlar, çabanın ve iyiliğin ödülü olarak kendiliğinden geliyor.
Dünyanın teknoloji devleri koşa koşa kapınıza geliyorsa elinizde büyük bir güç var ve onu nasıl kullanacağınızı iyi biliyorsunuz demektir. Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, Google CEO’su Sundar Puchai ve Apple AI Asbaşkanı John Giannandrea’nın karşısında önünü iliklediği isim, zarif ve kibar bir hanımefendi... Avrupa Birliği Rekabet Kurumu Şefi Margarethe Vestager. Kendisini Google’a kestiği 9 milyar dolarlık tekelleşme cezası ve Apple’a ödettiği 14.5 milyar dolarlık vergi borcuyla tanımıştık. Beş yıllık göreve ikinci kez gelen Vestager’i yetkilendirense, yine zarif ve karizmatik bir hanımefendi... Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen.
Silikon Vadisi’nin devleri koşa koşa Brüksel’e gitti
Von der Leyen, göreve başladığı kasım ayının ilk günlerinde Vestager’a 100 gün süre tanıyarak, yapay zekânın hukuki düzenlemeleri konusunda politika sunmasını istemişti. “Son sözü pazarı elinde tutanlara bırakmayacağız” diyen Vestager’a göre Avrupa’nın teknolojiye yaklaşımı ABD’nin geniş ve açık politikalarıyla Çin’in mutlak devlet kontrolüne göre oldukça farklı. “Risk taşıdığını fark edersek, toplum olarak bunu düzenlemek isteriz” diyen Vestager, vatandaşların kaygılarının düzenlemelere önayak olduğunu ifade ediyor.
Yapay zekâ, geleceğin teknolojisi olmakla birlikte çeşitli tehlikeler barındırıyor. Karmaşık algoritmalar kullanması ve büyük miktarda veriler içinden sonuç elde etmesi bunun başlıca sebebi. Avrupa Birliği, resmi belgelerinde örnek olarak yapay zekânın klinik verilerle etnik ayrımcılığa neden olma ihtimalini gösteriyor.
Çoğunlukla erkeklerden toplanan klinik veriler düzeltilmezse yapay zekânın sunacağı tedavi yöntemleri kadınlar için risk oluşturabilir. İş başvurusunda bulunan göçmenlere karşı oluşturulduğu anlaşılan önyargılı verilerin gözden geçirilmesiyse adil fırsat eşitliği için önemli. Ayrıca Clearview AI gibi herkesin kişisel bilgilerini ortaya dökebilen yüz tanıma uygulamaları risk anlamında özel bir kategori oluşturuyor.
Hal böyle olunca Silikon Vadisi devleri, Margarethe Vestager ile görüşmek üzere soluğu Brüksel’de aldı. Geçen çarşamba günü