Berkan Kutlu, Alpaslan Öztürk, Taylan Antalyalı, Aytaç Kara, Ömer Bayram, Cicaldau, Morutan, Emre Kılınç, Feghouli, Arda Turan... Bu liste, geçtiğimiz sezon Galatasaray’ın orta üçlüde denediği tüm oyuncuları içeriyor. Şu anda bu isimlerden sadece biri takımda. Biri futbolu bıraktı, biri kulüpsüz, ikisi Ankaragücü’nde, üçü ikinci ligde top koşturuyorlar.
YÖNETiMi TEBRiK EDiYORUM
Mevcut Galatasaray yönetimini ve teknik ekibini, yukarıdaki listenin neredeyse tamamıyla yolları ayırıp bugün Torreira-Oliveira-Midtsjö-Mertens’i içeren bir rotasyon yarattıkları için tebrik etmek lazım öncelikle. Sezon başı bu rotasyonun en gösterişsiz gözüken isimlerinden biri olan Midtsjö, dün bir Süper Lig maçında ilk yarıya patronluk etti mesela. Sayısız top kazandı, sayısız pas arası yaptı. Onunla da yetinmedi, sağa yaptığı ekstra koşularla pozisyonlar yarattı arkadaşlarına. Ve bu patronluğunun ödülünü de bir asistle aldı.
BOEY-KAZIMCAN AÇIK GiBiYDi
Elbette dünkü Galatasaray’ın göze hoş gelen futbolunu sadece orta üçlüsünün performansıyla açıklayamayız: İki beki Sacha Boey-Kazımcan açık gibi oynadılar mesela. Gomis 20’lik bir delikanlı iştahında. Mertens özellikle sola deplase olduğunda Kerem Aktürkoğlu’nu da çalıştırdı, çok iyi üçgenler kurdular orada. Ama dünkü Galatasaray’ın en ışıltılı, en örgütlü performansını duran toplarda seyrettik.
REKOR SAYIDA FRiKiK-KORNER
Rekor sayıda korner-frikik kullandıkları bir maçta bu duran topların en az beşinde hafta içi çalışılmış organizasyon tadı verdiler. Ön direğe Torreira koşuları, Kazımcan’la finalize olan pas trafikleri, arkada Midstjö’yü bulan planlar... Hep çalışılmış işlerdi. Bu noktada da en büyük krediyi hafta içi bu çalışmaları yapıp hafta sonu sahaya yansıtan Okan Buruk’a vermek gerek. Hep söylerim; futbol hafta içi kurgulanan, hafta sonu uygulanan bir oyun. Ve elde iyi bir senaryo, sağlam bir kurgu iyi olunca o filmi izlemek eğlencelidir her zaman.
DAHA FAZLA FUTBOL iZLEDiK
Ligin ikinci faslı başladı, cuma-cumartesi oynanan ilk 5 maçın dikkat çekici özelliği uzatma sürelerindeki artıştı. Derbide toplam 17, Ümraniye-Başakşehir’de 16, Kasımpaşa-Sivas’ta 15, Hatay’da 14, Antalya’da 13 dakika eklendi maçlara.
TFF’nin Dünya Kupası’ndan aldığı ilhamı takdir etmekle birlikte üzülerek söylemeliyim ki Süper Lig’in kanayan yarasının ilacı bu değil. Zira bu ülkede futbolcular dinlenerek oynamayı tercih ediyorlar, uzatma sürelerinden filan rahatsız değiller. Dün size derbiden rastgele bir sekansı, 30’la 35 arasını özetleyeyim: 30:00’da King’in faulüyle oyun durdu. Yeniden başlayan oyun 30:20’de bu kez Samuel’in faulüyle kesildi.
Taçla süren oyunu 32:05’te Crespo’nun faulü durdurdu. Sağlık ekiplerinin sahaya girmesinin ardından 33:30’da tekrar başlamıştık ki 34:05’te Visca’nın faulü ve faul sonrası seremoniyle tamamladık beş dakikayı! Dün ilk devrede iki takımın ceza alanında toplam topla buluşma sayısı 15, toplam faul sayısıysa 18’di. Daha önce defalarca yazdığım gibi, yerde 10 saniyeden fazla kalan sporcu kenara gönderilip, bir sonraki düdüğe kadar oyun dışında kalma zorunluluğu getirmediğimiz sürece Süper Lig’in bu berbat faul seremonisinden kurtuluşu yok.
DAHA CiDDi, DiRi REALiST VE KONSANTRE
Neyse ki derbinin ikinci yarısında daha fazla futbol oynandı. Avcı’nın ekibinin Kasım-Aralık hazırlık dönemini iyi geçirdiğini söyleyebiliriz: Kadro derinleşti, dokunulmaz görünenlere alternatifler yaratıldı. Hazırlık döneminde stoperde Gbamin, sol bekte Arif, sol önde Naci ve santrforda Umut’un iyi performansları rekabeti artırdı. Hayatta alternatifin kadar iyisin. Dün Gomez daha ciddi, Trezeguet daha diri, Abdülkadir daha realist, Bartra-Hugo çok daha konsantrelerdi kesinlikle.
Jesus’un hanesindeki dünkü en önemli eksi puansa bence şuydu: Kırmızı kart öncesi kenara Valencia gelmişti, muhtemelen Batshuayi’yi çıkaracaktı. Nedense Fenerbahçe’de değişiklikler çok yavaş yapılıyor, o hamle gerçekleşene kadar Belçikalı santrfor tescilli bir özensizlik yapıp Crespo’nun kırmızı kartına zemin hazırladı.
Dikkatli sporseverler hatırlayacaklardır: Abdullah Avcı, son 5 lig maçında 4 beraberlik almalarının ardından gazetecilerin karşısına çıkıp, “Biz şampiyon takımız, oyuncularımıza bunu hatırlatmamız lazım” diye konuşmuştu. Şampiyon kulüp oldukları doğru. Şampiyon bir teknik adam olduğu da. Ancak “şampiyon bir takım” oldukları söylemine itiraz etmek mümkün. Zira ligin ilk devresinde sahaya çıkan Trabzon 11’lerinde genelde bir kaleci, bir stoper, bir de orta saha oyuncusu dışında her pozisyon yeni transferlerden oluşuyordu. Kulüp şampiyon ama ligdeki son Ankaragücü maçında 11’de çıkan bekler Larsen-Eren, stoper Bartra, orta sahada Gbamin-Yusuf-Bardhi, hücumda Maxi Gomez değil!
Visca'nın sakatlığı ve Cornelius'un ani gidişi tüm hesapları değiştirdi
Tabii ki Süper Lig’in dinamikleri biraz böyle. 19 takımın belki 10’u bu sezon böyle radikal kadro değişimleri yaşadılar. Ancak Trabzon’un değişiminde esas kırılma noktası Edin Visca’nın sakatlığı ve Andreas Cornelius’un ani gidişi oldu. Ağustos ortasında Trabzonspor’un 2022-23 sezonu sağ açığı Edin Visca, santrforu Cornelius olacak gibi görünüyordu. Ağustos sonundaysa bir anda değişmek zorunda aldı tüm planlar. 2021-22 sezonunda Trabzon’u şampiyon yapan ileri üçlü Visca-Cornelius-Nwakaeme’den yoksun kaldı bir anda Abdullah Avcı. O üçlünün yokluğunu sadece 3 yıldız oyuncunun yokluğu olarak da okumak yeterli değil. Zira bu üç oyuncu, Trabzon’un oyun tanımıydı. Planıydı. Aklıydı. Onlarsız çok eksik kaldı Trabzon...
Samsun maçında topu havaya kaldırmadı, sürekli yerden oynadı
Aradan 4 ay geçti, Trabzon oyun anlamında ciddi savrulmalar yaşadı. Ancak ben Samsunspor maçındaki oyunu bir fırsat olarak değerlendirdim Trabzonspor için. Evet, Samsunspor bir ikinci lig takımı ve elbette bordo mavililerin dengi değiller. Ancak sağda Trezeguet, solda Naci Ünüvar ile “Visca-Nwakaeme’siz bir Visca-Nwakaeme oyunu” oynadılar adeta. Umut Bozok’un da hareketliliğiyle ön taraf son derece mobil gözüktü kupa maçında. Topu havaya kaldırmadılar ve sürekli yerden oynadılar. Kanatlardan bolca hücum ettiler ama bu aksiyonları penaltı noktasına hedefsiz şişirerek değil, yerden akılcı paslarla sonuçlandırdılar. Bugün de Fenerbahçe önünde Trezeguet-Naci-Umut’la benzer bir strateji beklenebilir Trabzonspor’dan.
Kanarya son 15'te 17 gol atıp, 2 gol yedi
Fenerbahçe, lige verilen 40 günlük arayı iyi değerlendiren kulüplerden. Çeşitli sağlık sorunları ve müsabaka eksikleri olan oyunculardan Gustavo Henrique, Joshua King, Mert Hakan gibiler futbola çok iyi seviyede döndüler. Jorge Jesus, Vallecano, Villarreal, Alanyaspor ve Salernitana ile oynanan hazırlık maçlarında 4-1-3-2 dizilişini tercih etti. Gustavo Henrique’nin dönüşüyle savunma tandemini Gustavo Henrique-Attila Szalai olarak oluşturdu. Fenerbahçe aynen ligin ilk devresinde olduğu gibi fiziksel olarak iyi seviyedeydi. Kaybettiği topları çabuk geri kazandı, atak sürekliliği sağladı. Ve dört maçta atılan 12 gol ve oynanan iyi futbol, ağustos-kasım oyun hafızasının korunduğuna işaret etti.
1- EMILIANO 'GOYCOCHEA' MARTINEZ
Bundan tam 32 yıl önce İtalya’90’a River Plate’in yedek kalecisi olarak giden Goycochea, muhtemelen turnuvada 1 dakika bile almayı ummuyordu. Ancak kader ağlarını Arjantin için örmüştü, as kaleci Pumpido’nun ayağı kırılınca Goycochea kendini bir anda ilk 11’de buldu. Goycochea, belli ki Maradona ve arkadaşlarına yardım etmeye hazırdı: Çeyrek finalde Yugoslavya, yarı finalde de İtalya maçlarında seri penaltılarda kahramanlaşarak Maradona’yı finale taşıdı. Goycochea’nın o turnuvadan 32 yıl sonra ruhunu ve eldivenlerini teslim ettiği Martinez de Messi’ye hem Hollanda hem de Fransa maçlarında yaptı aynı yardımı.
2- WALID 'GÜNEŞ' REGRAGUI
Kore-Japonya 2002’nin en iyi teknik adamı Şenol Güneş’ti; 2022’ye de Faslı Walid Regragui damga vurdu. Fas’ın İspanya, Portekiz ve hatta Fransa karşısında oynadığı cesur futbol taraflı tarafsız herkesin takdirini topladı. 2002’de Türkiye’nin kazandığı hayali ‘iyi futbol kupası’ bu kez Fas’ın oldu bence. Ancak Güneş’ten tam 20 yıl sonra Regragui de, çok benzer bir hata yaptı Dünya Kupası’nda. Genelde dörtlü savunma oynayan takımını turnuvanın en kritik maçına (Fransa önüne) beşli çıkardı. Güneş de 2002’nin açılış maçında Alpay-Bülent’in arkasına libero olarak Ümit Özat’ı monte ederek şaşırtmıştı hepimizi.
3- ARTHUT 'NEYMAR' ZICO
Yaş itibariyle 1982 Dünya Kupası’nı canlı izleme şansım yoktu, ancak sonradan İtalya’nın kupa yolculuğunda Arthur Zico ve Maradona’yı nasıl alt ettiğini seyretme fırsatım oldu. İtalya-Brezilya çeyrek finalinde Gentile’nin faul stratejisiyle durdurulan Zico o maçı “futbolun öldüğü gün” olarak tanımlar. Gentile’nin o gün Maradona ve Zico’ya bir araba faul yaptığı kesin. O turnuvadan 40 yıl sonra, Neymar’ın da idolünün yaşadıklarını aynen tecrübe ettiğini söylemek mümkün: Grupların ilk haftasında Sırbistan’ın maç boyu yaptığı 12 faulün 9’unun Neymar’a olması ve sakatlanması futbol adına gerçekten üzücüydü.
4- GABRIEL 'RONALDO' MARTINELLI
L eo Messi, 6 yaşında Newell’s Old Boys altyapısına girmek istemiş ama çok ufak olduğu için reddedilmişti. Kısaydı, çelimsizdi ve altyapı hocaları onun diğer çocuklar tarafından ezileceğini düşünüyorlardı. Messi’nin hayatta belki de en çok sevdiği kişi olan anneannesi onu büyük uğraşlarla soktu Newell’s altyapısına. Ve öyle başlayabildi futbol tarihini değiştiren hikâye.
Messi hâlâ ufak, Messi hâlâ içedönük, Messi hâlâ utangaç. Sanırım neredeyse bütün Dünya’nın onun bir kupa kazanmasını bu kadar istemesinde bu çocukta herkesin kendinden bir şey bulmasının rolü var.
JORDAN, M. ALi, MARADONA
Arjantin’in çeyrek finalde Hollanda’yla karşılaştığı sırada İngiliz pop şarkıcısı Adele canlı bir konserdeymiş. Arjantin’in turu penaltılarla geçtiği haberi konserdeki Adele’e ulaştırıldığında şarkıyı kesiyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyor genç kadın: I love you Messi (Seni seviyorum Messi) diye! Bugün dünya üzerinde hangi futbolcunun böyle küresel, böyle kucaklayıcı bir etkisi olabilir bilemiyorum. Tüm spor tarihinde herkesi böyle tek bir duyguda toparlayabilen son adam sanırım Michael Jordan’dı. Messi öncesinde Jordan’da, Muhammed Ali’de ve Maradona’da vardı bence bu sır.
1986’DAN SONRA BiR iLK
Bu final, bugünün Messi’siyle, belki de geleceğin Messi’si Mbappe’yi karşı karşıya getirdi bir bakıma da... Her ikisinin de maçı kazanmak için her şeyi yapmaları ve gidişatın defalarca el değiştirmesi çok sık gördüğümüz bir şey değil. Sonucu çok küçük nüanslar belirledi zaten. Ben böyle iki galaktik yıldızı karşı karşıya getiren son Dünya Kupası finali olarak Fransa’98’i hatırlıyorum. Ona da Ronaldo, hastalığı nedeniyle pek tesir edememişti. Belki de yeryüzünde bu kadar çok konuşulan ve bu denli çok insana dokunan son futbol maçı, 1986’nın çeyrek finalinde Maradona’nın Tanrı’nın elini kullandığı müsabakaydı.
O günden beri böyle bir müsabakaya tanıklık etmemiştik. “Futbol tamamlandı” diye düşünüyorum ben bu müsabakadan sonra... Futbol önceki güne kadar hep bir parça eksikti. Güzel oyun, 18 Aralık’ta o eksik parçasını tamamladı. Belki de o yüzden gelmiş geçmiş en güzel finaldi.
Katar 2022’nin bazı açılardan Fransa’98’i anımsattığını yazmıştım birkaç kez. Lusail’deki final de hatırlattı Paris’tekini. Herkes 1998 finalinin Zidane-Ronaldo kapışması olacağını düşünüyor, hatta 4 gol/3 asistle turnuvaya damga vuran Ronaldo’nun öne çıkacağı zannediliyordu. Öyle olmadı. Ronaldo maç günü titreme nöbetleri geçirdi. Önce müsabakanın esame listesinde adı yoktu, sonra adı 11’e eklendi. Ama etkisiz bir futbolla Zidane’a kaybetti kupayı.
1986’dan beri tüm kupaları yakından izleme şansı buldum. Hiçbir finalin ilk devresinin bu kadar tek taraflı geçtiğini hatırlamıyorum. Dün Lusail’de ilk yarıda sahada sanki tek bir takım vardı. İlk yarının sonunda şutlarda 6-0, kornerlerde 2-0, ofsaytlarda 3-0, skor tabelasında da 2-0 yazıyordu. Fransız takımında bazı oyuncular yarı final öncesi bir virüsle savaşmışlar ve oynayamayanlar olmuştu. Ben Fransızlar’ın finalin ilk bölümünü bu denli tepkisiz oynamalarını ancak virüsle açıklayabildim. 1998’deki Ronaldo gibi yüzde yüz iyi hissetmeyen birkaç futbolcu sahaya çıktı bence dün.
DEĞiŞEN SENARYO
46’ncı dakikayla beraber senaryo değişti, Deschamps’ın her dokunuşu tesir etmeye başladı oyuna. Tepkisizler çıktı; Camavinga, Muani, Fofana’nın hepsi reaksiyon verdiler takımın silik görüntüsüne. Di Maria’yı da oyundan Deschamps çıkarmış olmalı bence! Scaloni’nin sahanın en iyi oyuncusunu çıkarması akıl almaz çünkü.
12 GOLE ETKi ETTi
Mbappe harika bir turnuva geçirdi. Deschamps finalde en doğru kararları aldı. Ancak Messi 7 gol-3 asistinin yanı sıra yarı finalde Alvarez’in, dün de Di Maria’nın sayılarının üretiminde rol oynayarak, 12 gole tesir ederek kazandı kupayı. Yaptıkları spora dokunan, o oyunu alıp başka bir seviyeye taşıyan Jordan, Schumacher ve Muhammed Ali gibilerin yanına yazmıştım dün onun ismini. Dokunduğu, değiştirdiği futbolun ona bir Dünya Kupası borcu vardı. Futbol, Messi’ye borcunu ödedi dün
1995’te Bosman Devrimi yaşanana kadar futbolcuların kulüpleriyle kontratları bitse dahi bedelsiz olarak başka bir takıma gitmeleri söz konusu değildi. Bu zaten 20’nci yüzyılda futbolda mesafelerin kısalmasını, küreselleşmeyi engelleyen bir numaralı faktör.
Avrupa Birliği’nin esas genişlemesini 2004’te yaşaması, o tarihe kadar sadece 12 üyesi olması da bu oyunun ancak son 15-20 yıldır bu denli hareketliliğe açılmasının bir başka sebebi. Büyük kitlelerin internete ulaşımının da 90’ların sonunda gerçekleştiği dikkate alınırsa futbolu rahatlıkla iki çağa ayrılabiliriz bence: Bosman-AB genişlemesi ve internet öncesi çağ (Kabaca 20’nci yüzyıl). Ve Bosman-AB genişlemesi-internet çağı (Kabaca 21’inci yüzyıl).
SADECE HIRVATiSTAN BAŞARDI
20’nci yüzyılda bir Afrikalı ya da bir Kuzey Amerikalının (internet yaygınlaşmadığı için) keşfedilmesi, (Bosman öncesi de olduğu için) takım değiştirmesi hiç kolay değil. Hatta Avrupa’nın yarısından fazlasının 2000’lerden önce AB serbest dolaşım hakkı bile yok. Dünya Kupası’nın da bu denli sürprize kapalı olması, kıta seviyeleri arası mesafe biraz da bu yüzden. Son 50 yılda 7 büyük (Brezilya, Arjantin, İspanya, Almanya, İtalya, Fransa ve Hollanda) dışında tek bir finalist çıkmış (Hırvatistan’2018). Yine 40 yıldır Avrupalılar dışında kupayı üçüncü bitirebilen yok.
BU BiR SONUÇ DEĞiL, BAŞLANGIÇ
2022 belki de bir milat. İlk kez bir Afrikalı’nın yarı final oynaması, yine tarihte ilk kez Asya yolundan gelen 3 takımın gruplardan çıkması tesadüf değil. Bunların yanına genç Amerika takımının potansiyelini de ekleyin. Futbol değişiyor. Artık Avrupa ve Güney Amerika’nın tekelinde olmaktan çıkıyor. Kuzey Amerika 2026’nın farklı koşullarda oynanıp bambaşka dinamiklerle yürüyeceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. FasHırvatistan üçüncülük maçı bir sonuç değil. Sadece bir başlangıç. 2026’da çok daha fazlasına hazır olun.
Güneş, rakibin etkili ayaklarından çekinerek takımı beşli savunmaya döndürmüş, Bülent-Alpay ikilisinin arkasına Ümit Özat’ı libero olarak eklemişti. Bazen o tek değişiklik, tek değişiklikten fazlasıdır. Takımınızı zincirler, çekingenleştirir ve diğer oyuncuların da maça bakışını ciddi biçimde etkiler. 2002’de elbette Brezilya çok güçlü bir kadroya sahipti ama biz her iki maçı da maalesef gereğinden fazla tutucu stratejilerle oynadık. Ve kaybettik
5-4-1'E DÖNMEK HATAYDI
Regragui’nin de dün 5-4- 1’e dönüşü benzer bir hataydı bence. Orta sahanın en iyilerinden Amallah’ı kenarda oturtup üç stoperle maça başlamak Fas’ı sarstı. İlk 20 dakika adeta maça giremediler. Bir gol yediler, bir top da direkten döndü. Ve ancak Saiss’in sakatlığı sonrası normal dizilişlerine, 4-3-3’e dönünce gerçek kimliklerine kavuştular. Fransa’yı çok zorladılar. Ancak o rötuş da iki sebeple finale yetmedi:
1- KOZLARI ÇABUKLUK OLACAK
Fransa, dün iyi bir gününde olmasa da çok çabuk bir takım. Sadece süratli oyunculardan oluşmuyorlar, topu da çok hızlı dolaştırıyorlar. Şampiyonadaki 32 ekibi bilgisayarlara benzetirsek, en yüksek RAM’e sahip takımın Fransa olduğunu söyleyebiliriz. Anakartı Messi olan Arjantin karşısında da en büyük kozları bu çabuklukları olacak muhtemelen.
2- 7 ÜLKE AMBARGO KOYDU
Brezilya, Arjantin, Almanya, İtalya, Fransa, İspanya ve Hollanda... Son 50 yılda bu takımlar dışında Dünya Kupası finali gören tek bir ülke var (Hırvatistan 2018). Dünya Kupası’nda belki gruplarda ya da çeyrek finallerde sürprizlere imza atabiliyorsunuz. Ama final farklı. Bu yedi büyük ülke, yarım yüzyıldır finallere ambargo koymuş durumdalar. Ve 2022’nin finalinde de sürprize izin vermediler maalesef.