Tülay Demir

O şarkıyı Harun’dan sonra başka popçu okusun istemedim

1 Ocak 2019
“Ya Sen Ya Hiç”, “Ağlayayım mı”, “Gönül Yareler İçinde” gibi unutulmaz şarkılarıyla 90’lara damgasını vuran Bendeniz, 60’lı yaşlarını beklemeden best of’unu yaptı, unutulmaz hit’lerini akustik versiyonlarıyla yeni nesillere duyurdu. Onu sektöre adım attığı günlerden tanıyıp bilenler bu dönüşten dolayı mutlu, görüntüsünden dolayı ise şaşkın. Takipçilerine “Derin dondurucuda mı saklandın?” diye sorduran yaşsızlığı, akıllara zarar. Albüm bahanesiyle bir araya geldiğim Bendeniz’le şarkılarını da konuştum, aşkı da, bu ölümsüz gençliğin sırrını da... Hepsi bu röportajda...

Şükür kavuşturana diyeyim öncelikle... “Bendeniz Best of, Vol. 1”le uzun aradan sonra karşımızdasınız.

- Çok teşekkürler.

En sevdiğimiz şarkılarınızı derlemişsiniz çalışmada. Neye göre seçtiniz yeniden okuyacağınız şarkıları?

- Bize kalsa 40’a yakın şarkı girerdi.

Ama size kalmadı...

- Yok bize kalırdı kalmasına da sonuçta bana eziyet olurdu.

Hangi açıdan?

- Bütün şarkıları ben okuyorum sonuçta. Diğer arkadaşlarımız best of’larında şarkıları başkalarına okuttu. Buradaki 25 şarkıyı da gir stüdyoya sen oku, zor olurdu yani.  O yüzden 25 şarkı seçtim. İlk CD’de 12 tane, ikincisinde 13...

Yazının Devamını Oku

Bütün korkularım sessizliğe gömüldü

25 Aralık 2018
Son dönemde ağırlıklı olarak ses getiren tiyatro projeleriyle adından söz ettiren Kerem Alışık, bu kez iki koldan geldi. Bir yandan “Esaretin Bedeli” filminden aynı adla tiyatroya uyarlanan oyunda Red’i canlandırıyor, diğer yandan “Bir Zamanlar Çukurova”nın Ali Rahmet Fekeli’si olarak izleyici karşısına çıkıyor. Bu yoğun tempoda şiirden de kopmayan, hem okuyup hem yazmaya devam eden Alışık’la geçtiğimiz günlerde bir araya geldik. Çocukluğundan çocuğuna, dünden bugüne şiir tadında bir söyleşi yaptık.

Hayırlı uğurlu olsun diyeyim öncelikle... Biz iddialı tiyatro oyununuzun takibindeyken, siz “Bir Zamanlar Çukurova” dizisiyle ekranlara da dönüş yaptınız.

- Çok teşekkür ederim.

Seyirci orada canlandırdığınız Fekeli karakterini kısa sürede benimsedi. Bu başarıyı, bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

- Siz canlandıracağınız karakteri sever, karakterinize inanırsanız, onu tüm hücrelerinizle yaşarsanız, izleyici de onu sever ve inanır. İzleyici son derece sağduyu sahibidir. Ve karakterdeki sahiciliği hemen fark eder. O karakterle özdeşim kurar. Öylesine kucaklayıp öylesine içselleştirdiler ki Ali Rahmet Fekeli’yi, dizi başlamadan önceki bütün endişelerim, korkularım sessizliğe gömüldü. Endişelerimden utanır hale geldim. Ama şunu da netlikle söyleyebilirim; hani bütün şiirler yağmura yazılır ama marifet buluttadır ya... Burada senaryonun, yönetmenin ve oyuncu arkadaşlarımın marifetini de, hakkını da sonuna kadar teslim etmem lazım.

EVİMİZİN YUVA OLDUĞU ZAMANLARI ÖZLÜYORUM

Dizi 1970’lerde geçiyor. O dönemin havasına girmek, kendinizi ruhen o role hazırlamak için özel bir süreç yaşadınız mı?

- Dönemlerin sadece konuşma dili değil, beden dili de, enerjisi de farklı oluyor. Bu bir oyuncunun arayıp da bulamadığı zenginliklerden olsa gerek. Bir de ben zaten duygu ve mantık olarak dünde yaşayıp bugünde bulunduğumu düşünüyorum. Aklımda hep o eski yıllar, o eski yağmurlar var. Gözlerim bile eskidir benim, eski bir yerden bakar.

Yazının Devamını Oku

İstanbul insana iyi gelmiyor

18 Aralık 2018
Saman altından su yürüten, lego canavarı, bilim tutkunu o çocuk büyüdü, hiç aklında olmayan bir yola sapıp oyuncu oldu. “Dağ” filmiyle çıkış yapan, “Fazilet Hanım ve Kızları” dizisiyle hayran kitlesini daha da genişleten Çağlar Ertuğrul, bu cuma yeni bir sinema filmiyle karşımıza çıkacak: “Yanımda Kal”...

Hikayenin en başından başlayalım bence... Bugünün ünlü oyuncusu Çağlar Ertuğrul, çocukken de böyle ilgi odağı mıydı? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

- Aslında gayet sakin bir çocukluk geçirdim ben. Gerçi saman altından su yürüttüğümü söylerlerdi ama...

Nasıl yani?

- Plan yapardım gizli gizli, insanları bu zamanın deyimiyle trollerdim. Eğlenmeyi seviyordum. Hep dışarıdaydım, parklardan eve dönmezdim. Eve geldiğimde de legolarımla oynardım. Bazen sabahtan akşama kadar oynadığım olurdu. Hâlâ takip ederim lego dünyasını.

Saman altından su yürüten lego canavarı o çocuk, “Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?” diye soranlara ne cevap verirdi?

- Sürekli legolarla oynamaktan olsa gerek bilim ve beceri gerektiren meslekleri kendime uygun görürdüm. Özel bir idealim yoktu ama biraz ailemin de gazıyla makine mühendisliği okudum. İyi ki okuyup mezun olmuşum. Şimdilerde hayalim fizik okumak, gerçi çok zor artık bir daha o düzene girmek. O yüzden şimdilik bilim ve fizik dünyasını sadece dışarıdan takip ediyorum.

Aile desem...

- Çok şükür çok sıcakkanlı, birbirine bağlı bir ailem var. Tabii ki her aile gibi bizim de inişlerimiz çıkışlarımız oldu ama hep kenetlenmeyi bildik. Onların desteği paha biçilemez.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarımla büyüyorum

12 Aralık 2018
Oyuncu olmaya ilkokulda karar verdi, ailevi sebeplerle konservatuvar yerine kimya okumak zorunda kaldı. Ama dayanamadı, “Bu hayatı istemiyorum” diye isyan bayrağı açıp kendi yolunu çizdi. Şimdi sinema, dizi, tiyatro ayrımı yapmaksızın oyunculuk anlamında her platformda kendini gösteriyor, iddialı projelere adını yazdırıyor. En son “Müslüm” filminin Emine Akbaş’ı olarak izlediğim ve bir kez daha oyunculuğuna hayran kaldığım Ayça Bingöl’le geçen hafta buluştum, kariyerden anneliğe enine boyuna her şeyi konuştum.

 ◊ Çok başarılı bir oyuncusunuz. Son yıllarda rol aldığınız neredeyse her yapım ses getirdi. Peki bu yapının temelleri ne zaman atıldı? Daha çocuk yaşta oyuncu olmayı aklına koyanlardan mısınız?

- Çok teşekkür ederim öncelikle... Ben gayet keyifli, eğlenceli bir çocukluk geçirdim. Annem çalıştığı için babaannem ve dedemle büyüdüm. Yine Moda’daydık o zamanlar. Çoğu zaman, şimdi çocuklarımla oynadığım parkta oynuyordum. Çok hayalim vardı çocukken ama oyuncu olmak bunların en başında gelmiyordu açıkçası.

◊ Ne zaman sızdı peki hayallere?

- İlkokulda... Tiyatronun büyüsüyle tanışınca, oyunculuktan aldığım tadı başka hiçbir şeyden alamayacağımı anladım.

NE OLURSA OLSUN BÖYLE YAŞAMAK İSTEMİYORUM!

◊ Peki niye konservatuvara gitmediniz? Kimya okudunuz diye biliyorum.

- Aslında liseden sonra konservatuvara gitmek istiyordum ama o zamanın koşulları beni üniversite sınavına hazırladı.

Yazının Devamını Oku

2019 yeniden doğuş vaat ediyor

4 Aralık 2018
Dünyaca ünlü astrolog Gahl Sasson, geçen hafta yeni kitabı “2019 Astrolojisi-İçindeki Çocuğu Doğurmak”ın tanıtımı için Türkiye’ye geldi. Sasson’un kitabını imzaladığı ve yıldız haritasına göre 2019 ajandasını yorumladığı buluşma 29 Kasım’da gerçekleşti. Şimdi sırada 6 Aralık tarihinde Elif Mirza ve Aslı Ekşioğlu’nun ortak girişimiyle kapılarını açan CODE86’da düzenlenecek “ilişkiler atölyesi” var. Merakla beklediğim o atölye öncesinde kendisiyle bir araya geldim; gökyüzü bize ne gibi sürprizler hazırlıyor, Dolunay’ın üzerimizdeki etkileri, 2019’da burçları bekleyen olaylar, aklıma ne takıldıysa sordum. Şahsen gardımı aldım, artık yeni yıla hazırım.

Fotoğraflar: Levent KULU

◊ Dünyaca ünlü bir astrologsunuz, onu herkes biliyor. Benim asıl merak ettiğim bu ilgi nasıl başladı? Neden astrolog olmak istediniz?

- Psikoloji eğitimimi bitirdikten sonra sörf öğrenmek için Meksika’ya gittim. İsmimin anlamı “dalga”dır bu arada. Bence insanlar isimlerinin anlamını takip etmeli, çünkü bizi kaderimize götürür. Bana da aynen öyle oldu. Dediğim gibi sörf yapmaya gittim ve öğrendim ki asıl sörf, dalgaları değil de rastlantıları yakalamakmış. Meksika-Guadalajara’daki bir parkta koşuya çıktığım gün yoga yapan insanlar gördüm. İkinci kere düşünmeden hemen aralarına karıştım. Yoga hocası ile iyi dost olduk.

◊ Yogadan astrolojiye geçiş nasıl oldu peki?

- Bir gün yoga hocası öğrencilerinden birine tedavi seansı yapmamı istedi. Seans oldukça iyi geçti. Öğrencinin eşi de teşekkür etmek için astrolojik haritamı çıkarttı. O kadar hoşuma gitti ki, evrenden astroloji öğrenmemi sağlayacak olanaklar istedim. O esnada İspanyolca bilmiyordum, hiç param yoktu ve Meksika’daydım. Ama 3 hafta sonra kendimi bir rock grubu kurarken buldum.

◊ Olay giderek dallanıp budaklanıyor, hâlâ astrolojinin çok uzağındayız!

- Değiliz. Çünkü gitarist beni astroloji hocası olan bir arkadaşı ile tanıştırmak istedi (gülüyor).

◊ Sizi etkileyen ilk astrolog da o mu oldu? Hayran kaldığınız...

Yazının Devamını Oku

Gerçek kahraman Keloğlan’dır Süpermen değil

27 Kasım 2018
Mimarlık fakültesinde okurken en büyük korkusu para için kötü binalar çizmek, istemediği işlerin altına imzasını atmaktı. Mezun olduğu gün Mimar Sinan’ın türbesine gidip o duruma düşmemek için dua etti. Duası kabul oldu olmasına ama zaten mimarlık da yapmadı. Aklı fikri sinemadaydı. Hayallerinin peşine takılıp set set dolaştı, kaçak olarak galalara sızdı. Bodoslama Osman Sınav’ın ofisine daldı. Ve şimdi... Metin Günay, dizi ve film setlerinin önemli isimlerinden biri... Onunkisi gerçek bir başarı hikayesi.

Siz doğuştan sinemacılardan değilmişsiniz...

- (Gülüyor). Yok o gruptan değilim, sonradan merak sardım ben. Çok da geç başladım sinemaya hatta.

Asıl mesleğiniz neydi?

- Mimarlığı bitirdim. Ama mimarlığı bitirdiğim yıl itibarıyla baktığınızda inşaat teknolojisi bu kadar gelişmemişti.

Birkaç acı tecrübe sonrası kendinizi setlere mi attınız?

- Çok şükür öyle bir tecrübe yaşamadım. Diplomamı aldığım gün Mimar Sinan’ın türbesine gittim. Orada dua ettim.

Yazının Devamını Oku

Ben bir “geç” yeteneğim

20 Kasım 2018
Kemal Sunal’ın ani kaybı 18 yıl önce tüm Türkiye’yi yasa boğmuştu. Usta oyuncunun vefatından sonra hayatı altüst olan Gül Sunal, çocukları Ali ve Ezo’ya sarılarak hayata tutundu, başarılarını gururla izledi. Ve şimdi... Gül Sunal, kendi tabiriyle eşinin kaybından sonraki en mutlu günlerini yaşıyor. Peki gözleri neden böyle parlıyor, hayatında neler olup bitiyor, bir yıl önce eğlence diye başladığı sahne deneyimi nereye gidiyor? Buluştuk, geçmişten bugüne, işten özele her şeyi konuştuk.

Gül Hanım, sizi Kemal Sunal’ın değerli eşi olarak tanıdık, adınız neredeyse hiç onsuz anılmadı. Ya öncesi? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Kemal Sunal’dan önceki Gül Sunal’dan, ailenizden biraz söz edebilir misiniz?

- Tabii... Babam bir devlet dairesinde üst düzey yönetici, annem teknik ressamdı. Çok mutlu bir çocukluk ve gençlik yaşadım. Şimdi stok yaptığım o mutlu zamanlardan besleniyorum hâlâ...

Peki o mutlu çocuk nasıl bir gelecek hayal ediyordu? Büyüdüğünüzde ne olmak istiyordunuz?

- Eczacı olmak istiyordum aslında... Babam ise tiyatro oyuncusu olmam konusunda ısrarcıydı.

Şimdi bir anaokulunuz var, onu biliyorum. Peki öncesinde çalışıyor muydunuz?

- Yok. Anaokulu açıncaya kadar ev hanımıydım ben...

Ama beklediniz beklediniz, sürpriz bir projeyle sahneye adım atıp hepimizi şaşırttınız. Sizi sahneye çıkaran motivasyon neydi? İçinizdeki gizli yeteneği nasıl keşfettiniz?

- 2017’nin Ocak ayında Ezo’ya (kızı Ezo Sunal) sürpriz bir doğum günü hazırladık. Konuklar kendi sanatlarını ya da ilgilendikleri alanı yansıttıkları minik birer hediye hazırladı Ezo’ya... Açık mikrofon gibiydi yani. Şarkı, konuşma, illüzyon falan. Ben de bir konuşma yapmak istedim ama açıkçası heyecandan biraz abuk sabuk şeyler söyledim. Konuklar arasında Haldun Dormen, Cahit Berkay, Perran Kutman, Oya Başar, Orhan Topçuoğlu, Erdil Yaşaroğlu, Begüm Kütük gibi profesyonel dostlarımız, tiyatro sever arkadaşlarımız, BKM’nin patronu Necati (Akpınar) Bey ve genel müdürü Gülçin Hanım da vardı. “Sen bunu daha geniş kapsamlı yap, hepimiz geliriz” dediler.

Yazının Devamını Oku

Sorallar olarak sektörü ele geçireceğiz

13 Kasım 2018
Hande Soral, televizyonlara “Diriliş Ertuğrul”un İlbilge Hatun’u olarak döndü. Çekimlerde rolü gereği dörtnal at süren, ağır kılıçlar sallayan, haliyle fiziksel anlamda bugüne kadarki en zorlu sınavını veren Soral ile dizinin setinde bir araya geldik. Hem projeye dahil olma sürecini hem de Soralların sektörü nasıl ağır ağır ele geçirmeye başladığını konuştuk.

◊ Hayırlı olsun, siz de “Diriliş Ertuğrul” ekibindeymişsiniz artık.

- Çok teşekkür ederim, evet artık bu ekibin bir parçasıyım.

◊ Hikayeye beşinci sezonda katıldınız. Daha önce hiç “Bu dizide ben de olsaydım” demiş miydiniz? Öncesinde diziyi takip ediyor muydunuz?

- Çok ciddi bir reyting’i olduğu için en baştan dikkatimi çekmişti. “Bu kadar ilgi çekecek, izlenecek ne yapıyorlar acaba” diye merak edip baktım. Daha ilk izlemede bu ilgiyi neden hak ettiklerini anladım. Devamında da denk geldikçe takip ettim.

◊ Peki neymiş bu kadar izlenmesini sağlayan?

- O kadar gerçek, o kadar güzel çekilmiş, o kadar iyi kurulmuş bir hikaye ki...

◊ Ama sonuçta bir dönem dizisi. Bu türe ilgi duymayanları yakalayamayabilirdi.

- Öyle ama sadece tarihteki bir dönemi anlatıyor gibi görünse de aslında içinde her şey var.

Yazının Devamını Oku