◊ Şükür kavuşturana diyeyim öncelikle... “Bendeniz Best of, Vol. 1”le uzun aradan sonra karşımızdasınız.
- Çok teşekkürler.
◊ En sevdiğimiz şarkılarınızı derlemişsiniz çalışmada. Neye göre seçtiniz yeniden okuyacağınız şarkıları?
- Bize kalsa 40’a yakın şarkı girerdi.
◊ Ama size kalmadı...
- Yok bize kalırdı kalmasına da sonuçta bana eziyet olurdu.
◊ Hangi açıdan?
- Bütün şarkıları ben okuyorum sonuçta. Diğer arkadaşlarımız best of’larında şarkıları başkalarına okuttu. Buradaki 25 şarkıyı da gir stüdyoya sen oku, zor olurdu yani. O yüzden 25 şarkı seçtim. İlk CD’de 12 tane, ikincisinde 13...
◊ Hayırlı uğurlu olsun diyeyim öncelikle... Biz iddialı tiyatro oyununuzun takibindeyken, siz “Bir Zamanlar Çukurova” dizisiyle ekranlara da dönüş yaptınız.
- Çok teşekkür ederim.
◊ Seyirci orada canlandırdığınız Fekeli karakterini kısa sürede benimsedi. Bu başarıyı, bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
- Siz canlandıracağınız karakteri sever, karakterinize inanırsanız, onu tüm hücrelerinizle yaşarsanız, izleyici de onu sever ve inanır. İzleyici son derece sağduyu sahibidir. Ve karakterdeki sahiciliği hemen fark eder. O karakterle özdeşim kurar. Öylesine kucaklayıp öylesine içselleştirdiler ki Ali Rahmet Fekeli’yi, dizi başlamadan önceki bütün endişelerim, korkularım sessizliğe gömüldü. Endişelerimden utanır hale geldim. Ama şunu da netlikle söyleyebilirim; hani bütün şiirler yağmura yazılır ama marifet buluttadır ya... Burada senaryonun, yönetmenin ve oyuncu arkadaşlarımın marifetini de, hakkını da sonuna kadar teslim etmem lazım.
EVİMİZİN YUVA OLDUĞU ZAMANLARI ÖZLÜYORUM
◊ Dizi 1970’lerde geçiyor. O dönemin havasına girmek, kendinizi ruhen o role hazırlamak için özel bir süreç yaşadınız mı?
- Dönemlerin sadece konuşma dili değil, beden dili de, enerjisi de farklı oluyor. Bu bir oyuncunun arayıp da bulamadığı zenginliklerden olsa gerek. Bir de ben zaten duygu ve mantık olarak dünde yaşayıp bugünde bulunduğumu düşünüyorum. Aklımda hep o eski yıllar, o eski yağmurlar var. Gözlerim bile eskidir benim, eski bir yerden bakar.
◊ Hikayenin en başından başlayalım bence... Bugünün ünlü oyuncusu Çağlar Ertuğrul, çocukken de böyle ilgi odağı mıydı? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
- Aslında gayet sakin bir çocukluk geçirdim ben. Gerçi saman altından su yürüttüğümü söylerlerdi ama...
◊ Nasıl yani?
- Plan yapardım gizli gizli, insanları bu zamanın deyimiyle trollerdim. Eğlenmeyi seviyordum. Hep dışarıdaydım, parklardan eve dönmezdim. Eve geldiğimde de legolarımla oynardım. Bazen sabahtan akşama kadar oynadığım olurdu. Hâlâ takip ederim lego dünyasını.
◊ Saman altından su yürüten lego canavarı o çocuk, “Büyüdüğünde ne olmak istiyorsun?” diye soranlara ne cevap verirdi?
- Sürekli legolarla oynamaktan olsa gerek bilim ve beceri gerektiren meslekleri kendime uygun görürdüm. Özel bir idealim yoktu ama biraz ailemin de gazıyla makine mühendisliği okudum. İyi ki okuyup mezun olmuşum. Şimdilerde hayalim fizik okumak, gerçi çok zor artık bir daha o düzene girmek. O yüzden şimdilik bilim ve fizik dünyasını sadece dışarıdan takip ediyorum.
◊ Aile desem...
- Çok şükür çok sıcakkanlı, birbirine bağlı bir ailem var. Tabii ki her aile gibi bizim de inişlerimiz çıkışlarımız oldu ama hep kenetlenmeyi bildik. Onların desteği paha biçilemez.
◊ Çok başarılı bir oyuncusunuz. Son yıllarda rol aldığınız neredeyse her yapım ses getirdi. Peki bu yapının temelleri ne zaman atıldı? Daha çocuk yaşta oyuncu olmayı aklına koyanlardan mısınız?
- Çok teşekkür ederim öncelikle... Ben gayet keyifli, eğlenceli bir çocukluk geçirdim. Annem çalıştığı için babaannem ve dedemle büyüdüm. Yine Moda’daydık o zamanlar. Çoğu zaman, şimdi çocuklarımla oynadığım parkta oynuyordum. Çok hayalim vardı çocukken ama oyuncu olmak bunların en başında gelmiyordu açıkçası.
◊ Ne zaman sızdı peki hayallere?
- İlkokulda... Tiyatronun büyüsüyle tanışınca, oyunculuktan aldığım tadı başka hiçbir şeyden alamayacağımı anladım.
NE OLURSA OLSUN BÖYLE YAŞAMAK İSTEMİYORUM!
◊ Peki niye konservatuvara gitmediniz? Kimya okudunuz diye biliyorum.
- Aslında liseden sonra konservatuvara gitmek istiyordum ama o zamanın koşulları beni üniversite sınavına hazırladı.
Fotoğraflar: Levent KULU
◊ Dünyaca ünlü bir astrologsunuz, onu herkes biliyor. Benim asıl merak ettiğim bu ilgi nasıl başladı? Neden astrolog olmak istediniz?
- Psikoloji eğitimimi bitirdikten sonra sörf öğrenmek için Meksika’ya gittim. İsmimin anlamı “dalga”dır bu arada. Bence insanlar isimlerinin anlamını takip etmeli, çünkü bizi kaderimize götürür. Bana da aynen öyle oldu. Dediğim gibi sörf yapmaya gittim ve öğrendim ki asıl sörf, dalgaları değil de rastlantıları yakalamakmış. Meksika-Guadalajara’daki bir parkta koşuya çıktığım gün yoga yapan insanlar gördüm. İkinci kere düşünmeden hemen aralarına karıştım. Yoga hocası ile iyi dost olduk.
◊ Yogadan astrolojiye geçiş nasıl oldu peki?
- Bir gün yoga hocası öğrencilerinden birine tedavi seansı yapmamı istedi. Seans oldukça iyi geçti. Öğrencinin eşi de teşekkür etmek için astrolojik haritamı çıkarttı. O kadar hoşuma gitti ki, evrenden astroloji öğrenmemi sağlayacak olanaklar istedim. O esnada İspanyolca bilmiyordum, hiç param yoktu ve Meksika’daydım. Ama 3 hafta sonra kendimi bir rock grubu kurarken buldum.
◊ Olay giderek dallanıp budaklanıyor, hâlâ astrolojinin çok uzağındayız!
- Değiliz. Çünkü gitarist beni astroloji hocası olan bir arkadaşı ile tanıştırmak istedi (gülüyor).
◊ Sizi etkileyen ilk astrolog da o mu oldu? Hayran kaldığınız...
◊ Siz doğuştan sinemacılardan değilmişsiniz...
- (Gülüyor). Yok o gruptan değilim, sonradan merak sardım ben. Çok da geç başladım sinemaya hatta.
◊ Asıl mesleğiniz neydi?
- Mimarlığı bitirdim. Ama mimarlığı bitirdiğim yıl itibarıyla baktığınızda inşaat teknolojisi bu kadar gelişmemişti.
◊ Birkaç acı tecrübe sonrası kendinizi setlere mi attınız?
- Çok şükür öyle bir tecrübe yaşamadım. Diplomamı aldığım gün Mimar Sinan’ın türbesine gittim. Orada dua ettim.
◊
◊ Gül Hanım, sizi Kemal Sunal’ın değerli eşi olarak tanıdık, adınız neredeyse hiç onsuz anılmadı. Ya öncesi? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Kemal Sunal’dan önceki Gül Sunal’dan, ailenizden biraz söz edebilir misiniz?
- Tabii... Babam bir devlet dairesinde üst düzey yönetici, annem teknik ressamdı. Çok mutlu bir çocukluk ve gençlik yaşadım. Şimdi stok yaptığım o mutlu zamanlardan besleniyorum hâlâ...
◊ Peki o mutlu çocuk nasıl bir gelecek hayal ediyordu? Büyüdüğünüzde ne olmak istiyordunuz?
- Eczacı olmak istiyordum aslında... Babam ise tiyatro oyuncusu olmam konusunda ısrarcıydı.
◊ Şimdi bir anaokulunuz var, onu biliyorum. Peki öncesinde çalışıyor muydunuz?
- Yok. Anaokulu açıncaya kadar ev hanımıydım ben...
◊ Ama beklediniz beklediniz, sürpriz bir projeyle sahneye adım atıp hepimizi şaşırttınız. Sizi sahneye çıkaran motivasyon neydi? İçinizdeki gizli yeteneği nasıl keşfettiniz?
- 2017’nin Ocak ayında Ezo’ya (kızı Ezo Sunal) sürpriz bir doğum günü hazırladık. Konuklar kendi sanatlarını ya da ilgilendikleri alanı yansıttıkları minik birer hediye hazırladı Ezo’ya... Açık mikrofon gibiydi yani. Şarkı, konuşma, illüzyon falan. Ben de bir konuşma yapmak istedim ama açıkçası heyecandan biraz abuk sabuk şeyler söyledim. Konuklar arasında Haldun Dormen, Cahit Berkay, Perran Kutman, Oya Başar, Orhan Topçuoğlu, Erdil Yaşaroğlu, Begüm Kütük gibi profesyonel dostlarımız, tiyatro sever arkadaşlarımız, BKM’nin patronu Necati (Akpınar) Bey ve genel müdürü Gülçin Hanım da vardı. “Sen bunu daha geniş kapsamlı yap, hepimiz geliriz” dediler.
◊ Hayırlı olsun, siz de “Diriliş Ertuğrul” ekibindeymişsiniz artık.
- Çok teşekkür ederim, evet artık bu ekibin bir parçasıyım.
◊ Hikayeye beşinci sezonda katıldınız. Daha önce hiç “Bu dizide ben de olsaydım” demiş miydiniz? Öncesinde diziyi takip ediyor muydunuz?
- Çok ciddi bir reyting’i olduğu için en baştan dikkatimi çekmişti. “Bu kadar ilgi çekecek, izlenecek ne yapıyorlar acaba” diye merak edip baktım. Daha ilk izlemede bu ilgiyi neden hak ettiklerini anladım. Devamında da denk geldikçe takip ettim.
◊ Peki neymiş bu kadar izlenmesini sağlayan?
- O kadar gerçek, o kadar güzel çekilmiş, o kadar iyi kurulmuş bir hikaye ki...
◊ Ama sonuçta bir dönem dizisi. Bu türe ilgi duymayanları yakalayamayabilirdi.
- Öyle ama sadece tarihteki bir dönemi anlatıyor gibi görünse de aslında içinde her şey var.