◊ 35’inci sanat yılınızda sürpriz bir projeye imza attınız. Kızınız Melodi ile hazırladığınız şarkı çok ses getirdi. Önce onun için bir hayırlı olsun diyeyim size.
- Çok teşekkür ederim. Beğendiniz mi?
◊ Çok...
- Plansız programsız bir işti aslında, kendi aramızda eğlenirken çıktı.
◊ Teklif sizden gitmedi mi yani?
- Hayır, hiç ilgisi yok. Ben Melodi’nin sesinin bu kadar güzel olduğunu bile bilmiyordum ki.
◊ Birlikte şarkı söylemez miydiniz?
- Hem de hiç... Yanımda şarkı söylemezdi. İlk kez bu yaz geldiğinde sesini duydum aslına bakarsanız. Evde otururken bir şarkı okudu, kalakaldım. “Hadi bunu videoya çekelim” dedim sonra, telefon kamerasıyla çekip Instagram’a attım. İnanılmaz beğenildi, çok güzel tepkiler geldi.
◊ Çetin ailesinde ikinci kuşak yetişti. Öncelikle ilk filmin hayırlı olsun...
- Çok teşekkür ederim.
◊ Babanın “Berlin in Berlin” filminden uyarlanan “New York in New York” ile karşımıza çıktın. Nasıl doğdu proje?
- Ben New York’ta yaşıyordum. Orada sık sık Türklere rastlıyordum. Bazen Türk lokantalarına, dönercilere falan gidiyordum. Kimi zaman Uber şoförleri Türk çıkıyordu. Bu film için ilham veren de onlar oldu. Türk göçmenler Amerika’da, New York’ta nasıl bir hayat yaşıyor diye düşünmeye başladım.
◊ Bu düşünce nasıl olgunlaştı da beyazperdeye taşındı?
- Bir gün babamla muhabbet ediyorduk. Fikrimden bahsettim, “Şöyle bir şey yapsak” dedim. “Çok güzel fikir, yapalım hemen” dedi. Gaza getirdik birbirimizi.
◊ Çekimler nerede yapıldı?
- Bütün film Amerika’da geçiyor aslında ama biz bazı sahneleri İstanbul’da çektik. Çünkü prodüksiyon olarak bu daha kolaydı. Mesela evin içindeyim, o sahne İstanbul’da çekildi. Kapıyı açıp çıkıyorum, bir anda New York’tayım. O kısım tabii ki New York’ta filme alındı. Bir hafta kaldık sadece Amerika’da...
◊ Ben önce son single’ın “İki Göz Oda”yla başlamak istiyorum. Nasıl, ilgiden ve gidişattan memnun musun?
- Kesinlikle... “İki Göz Oda” söz ve müziği İngiltere’de yaşayan Emre Eyüboğlu’na ait bir eser. Ve açık söyleyeyim yeri bende çok ayrı. Biliyorsun geçen yıl “Unutuluyor mu Aşklar”ı çıkardık. Ardından “İki Göz Oda” geldi. Çok da sevildi. Martta inşallah yeni albümü rafa koyacağız. Tüm şarkılar bitmek üzere.
◊ Kaç şarkı olacak?
- 10... “Unutuluyor mu Aşklar” ve “İki Göz Oda”nın yanı sıra sekiz şarkı daha var. Tamamlamak için üzerinde çalıştığımız bir iki eser kaldı. Onlar da bittikten sonra “Asil” albümüm müzikseverlerle buluşacak hayırlısıyla.
◊ Tarih netleşti mi?
- Evet, mart ayının 15’i olarak belirledik. Peker Müzik’ten çıkacak yine.
◊ “İki Göz Oda” için “yeri bende ayrı” dedin az önce. Bunun yaşadıklarınla alakası var mı? Biten bir aşkı anlatan o şarkının çıkışı ile senin boşanman arasında fazla zaman yok çünkü...
- Yok yok... O şarkıda anlatılanların benim özel hayatımla hiç alakası yok. Bizim evimiz dört katlıydı, iki göz odada yaşamıyorduk, söylemesi ayıp villadaydık (gülüyor). Ama biliyorsun ekonomik durum aşkları gerçekten etkileyebiliyor. Para, ekonomik durum sevginin, hatta evliliklerin ömürlerinde belirleyici olabiliyor. “İki Göz Oda” işte işin o kısmını, o tür duyguları anlatan bir şarkıydı.
◊ Tebessüm ettiren bir mekanda, pırıl pırıl gençlerle bir aradayız. Bizi burada ağırladığınız için öncelikle teşekkür ederim.
- Ben teşekkür ederim asıl. Sizi burada görmek bizim için mutluluk çünkü bu tür özel mekanlar sizin gibi dostlarımız sayesinde daha çok duyuluyor, biliniyor. Biz de istiyoruz ki insanlar buraları duysunlar, gelsinler, görsünler.
◊ Neden bu çaba?
- Çünkü bir ihtimal bu projeden esinlenerek benzer işler yapmak isteyenler çıkabilir, biz de bundan mutlu oluruz.
◊ O zaman duyuralım. Tebessüm Kahvesi’nden biraz söz edelim...
- Burası Üsküdar-Altunizade’de, yaklaşık 5 dönümlük alan içinde yer alan bir kafeterya. Ama diğer kafelerden farklı bir yer.
◊
Fotoğraflar: Selçuk ŞAMİLOĞLU
◊ Başarının tesadüf olmadığına inanıyorum. Bana göre herkesin belli kodları ve doğuştan sahip olduğu yetenekler var. O yetenekleri iyi değerlendirdiğinde de yaptığı işte başarılı oluyor. Bu açıdan kendinize en başından doğru bir yol çizdiğinizi düşünüyorum.
- Başarılısın diyorsunuz yani, çok teşekkürler (gülüyor).
◊ Kariyer yolculuğunuza bakınca aksini söylemek mümkün görünmüyor. Bu yolculuğun nasıl başladığını anlayabilmek adına, nasıl bir çocukluk yaşadığınızı anlatır mısınız?
- İnsanlar yanlış anlar, ajitasyon yaptığımı düşünür diye bunu söylemekten hep çekiniyorum aslında ama...
Ben babamı 4 yaşındayken kaybettim. O 32 yaşındaydı, ben 4... Keza annemi daha 20’li yaşlara gelmeden kaybettim.
◊ Sizinle, düzenlediğiniz Bursa gezisinde bir araya geldik. Gerçekten çok da keyifli bir kültür-sanat turu oldu. Gerçi asıl amaç, bir geziden çok daha fazlasıydı.
- Evet, biz bu geziyi Bizim Çocuklarımız Derneği olarak düzenledik. Amaç da derneğe destek sağlamaktı.
◊ O konuyu biraz açalım mı? Hangi faaliyetleriniz için desteğe ihtiyaç duyuyorsunuz?
- Biz dernek olarak, maddi imkansızlık içindeki ailelerin çocuklarına destek olabilmek adına anaokulları açıyoruz. Bu sene üçüncüsünü açmayı planlıyoruz. Ama sözünü ettiğim üçüncü anaokulunun tamamlanması için eksiğimiz vardı. Böyle bir gezi düzenleyerek de anaokulu için eksik kalan kaynağı tamamlayacağımızı düşündük. Bu gezi sayesinde en yakın zamanda Eyüp’teki anaokulumuzun temelleri atılacak.
◊ Neden gezi için Bursa’yı tercih ettiniz?
- Özellikle Bursa’yı seçtik çünkü gerçekten çok kıymetli bir ilimiz olduğunu düşünüyorum. Barındırdığı kültür değerleri ile her zaman gözbebeğimiz olan kadim bir kentimiz. Cumalıkızık Köyü’nü görmeyi de çok istiyorduk. UNESCO tarafından korunan, tarihi dokusu ve yapılarıyla ünlü, herkesin görmek isteyebileceği bir şehrimiz olduğu için, ilk aklımıza gelen Bursa oldu.
◊ Açık söyleyeyim, hayatım boyunca bu kadar pozitif, bu kadar yardımsever insanı bir arada az gördüm. Böyle bir grup oluşturmayı nasıl başardınız?
- Çok haklısınız, biz de inanılmaz mutlu ayrıldık Bursa gezisinden. Herkesin birbiriyle uyumu harikaydı. Demek ki çok güzel insanlar seçmişiz. Turlarda bu kadar pozitif enerjili, birbirine bu kadar anlayış gösteren, birlikte hareket edebilen insanı bir araya getirmek zordur. Dolayısıyla bu gezimizden biz de çok memnun kaldık. Sonuçta herkes bir arada olmaktan mutluydu, herkes anlaştı. Hatta çok güzel dostluklar kuruldu.
◊ Mustafa Bey, sinema sektöründe sessiz sedasız yol alıyorsunuz. Bu etkileyici macerayı konuşacağız ama öncelikle nasıl bir çocuktunuz, sinema sevdası o yıllarda mı filizlenmişti, onu öğrenmek istiyorum.
- Valla ben çok pozitif, bir o kadar da komik bir çocuktum. İlkokuldan üniversiteye hep sınıfın en komik adamı oldum.
◊ Geçirdiğiniz ciddi rahatsızlığa rağmen...
- Evet. Yanlış yapılan bir iğneden dolayı 1.5 yaşında çocuk felci geçirmiştim. İlkokul 1’den 5’e kadar annem sırtında taşıdı. Ama bu durum beni durdurmadı. İki bastonla, ayağımda 150 dikişle maça çıkar, kalecilik yapardım. Kim ne yaparsa uyardım, geri kalmazdım. Hatta beni yüzmede geçen yoktu. Ankara günlerimde, Balkan birincisini geçmişim bilmeden, o derece.
◊ Neydi sizi motive eden?
- Hırs belki... Çünkü hep “yapamazsın, gidemezsin, yüzemezsin” dediler. Bir yerden eksiklik yaşadığınızda daha çok başarı odaklı oluyorsunuz sanırım.
◊
◊ Ahmet Bey, müzikle, şiirle, sanatla dolu bir yaşamınız var, konuşmakla, aktarmakla bitmez. Ama öncelikle aklıma takılan bir konuyu açmak istiyorum.
- Buyurun, tabii ki...
◊ Google, 63 yaşında olduğunuzu söylüyor. Kendimi bildim bileli de sizin sesiniz ve şarkılarınız kulağımdadır. Peki nasıl oluyor da görüntünüz hiç değişmiyor? Zamanı nasıl dondurdunuz?
- İnanın ben bunun farkında değilim. Ama öyle diyorsanız, olsa olsa sırrı çok çalışmaktır. Ayrıca hayata çok bağlıyım. Ne kadar geç yatarsam yatayım erkenden kalkarım. Müzik ve edebiyat ise benim için sevdadan öte, kara sevda... O sevda, o aşk insanı genç kılıyor sanırım. Sanata, doğaya ve insana olan aşkım, saygım, farkında olmadan beni diri tutuyor. Ama inanın bunun için özel bir şey yapmış değilim.
◊ İyilik mi, güzellik mi desem?
- 2000’li yılların başından beri hep güzeli önemser olduk: Güzel kadın, güzel şehir, güzel sofra, güzel araba, güzel elbise. Görünüm hep ön plandaydı. Güzellikleri öne sürerken iyileri ihmal ettik biz. Her güzel şey iyi değildir ama her iyi şey güzeldir, bunu unutmamak lazım.
YA YAYGIN OLACAKTIM YA SAYGIN...