◊ Makyöz, oyuncu, şarkıcı... Suzan Kardeş denince akla tek bir başlık gelmiyor. Müthiş bir hikayeniz var.
- Çok teşekkür ederim.
◊ İşin ilginci sizin Türkiye maceranızın başlangıç noktasında da Hürriyet var. Hürriyet Gazetesi’nin fotoromanlarında makyaj yapıyormuşsunuz. Biraz o günlerden söz eder misiniz?
- Benim serüvenim 1982 yılında başladı aslında. Liza Tuna ile beraber fotoromanlarda makyözlük yaparak yani...
◊ Kendisiyle yolunuz nasıl kesişmişti?
- Liza Tuna ile meşhur Figaro Kuaför’de çalışırken tanıştım. Bana “Akşamları ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’nın peruklarını taramak için Şan Tiyatrosu’na gelir misin?” diye bir teklifte bulundu. Ben de böylece şov dünyasında hem saç hem de makyaj yapmaya başladım.
◊ Sevgili Nalan, öncelikle hoş geldin. Yeni albümün hayırlı uğurlu olsun...
- Çok teşekkür ederim (gülüyor). Çok mu beklettim?
◊ Yani... İnzivan fazla uzun sürdü. Nedendi bu sessizlik? Neden kayboldun ortalıktan?
- Normalde 3 yıl ara verecektim aslında, planlarımı ona göre yapmıştım.
◊ Ne bozdu planlarını?
- O 3 yılın sonunda, yani 2016’nın mart ayında sevgili Erol Köse “Hadi gel beraber bir şeyler yapalım” dedi. O zaman kendi projemi askıya aldım, Erol’la yeni bir plan program yaptık.
ARTIK İSTANBUL’DA DURMAK İSTEMİYORUM
◊
Söz konusu proje için aylardır çalışan Rana Selçuk, devamında “Asıl amacım çocukları sadece televizyonda gördükleri enstrümanlara dokundurmak” diyerek Ankara’da bir projenin daha startını verdi. Buluşmak, müziği ve projeleri enine boyuna masaya yatırmak da şart oldu.
Aylin Şengül Taşçı, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve Rana Selçuk, proje kapsamında Rize’de Türk müziğinin geçirdiği aşamalar hakkında salonu dolduran izleyicilere detaylı bilgi sundular.
◊ Rana Hanım, Örneklemeli Türk Müziği Tarihi seminerlerini konuşacağız elbette ama öncelikle tanıtmak için bu kadar canla başla çalıştığınız Türk müziği tarihinden bahsedelim mi?
- Memnun olurum... Benim de bu çalışmalar sonucu öğrendiğim çok etkileyici bilgiler var çünkü. Türkler ilk coğrafyaları olarak bilinen Orta Asya’da müzik olgusunu şekillendirirken kopuz adlı enstrümanı geliştirmiş. Bilimsel müzik çalışmaları ise El Kındi, Farabi, Abdülkadir Meragi, İbn-i Sina gibi araştırmacıların yazdığı eserlerle başlayıp gelişmiş.
◊ Farabi’nin makamların insan üzerindeki etkileri üzerine çalışmaları olduğundan da söz ediliyor bu seminerlerde... Açıkçası o kısım çok ilginç geldi...
- Evet. Buna göre, söz gelişi Rast makamı insana neşe ve ferahlık duygusu verirken, Uşşak makamı gülme hissi doğuruyor. Saba makamı cesaret ve kuvvet veriyor. Ninni ise Hicaz makamında, yani insan daha bebekliğinde makamsal müzikle tanışıyor. Ezanlar ilginçtir ki her vakitte farklı makamlarda okunuyor. Söz gelişi sabah ezanı Saba, öğle ezanı Rast makamında...
◊ Mehter marşı desem...
◊ Türkiye’nin tanıtımı amacıyla hayata geçirilen “Her Şehri Ünlüsüyle Geziyoruz” projesi Denizli’de start aldı. Siz de hem projeye destek hem de bu turun keyfine ortak oldunuz. Öncelikle bu organizasyonu desteklemeye neden gerek duyduğunuzu öğrenebilir miyim?
- Ebru Akel: Tarihe olan ilgim ve ülkeme olan sevgimin yanı sıra Pervin Ersoy ile ekibinin şahane enerjisi, projenin dikkat çekici, faydalı, bilgilendirici, yüreklendirici hali beni çok heyecanlandırdı. Yani tek bir sebebi yok bunun... Bana kalırsa “Her Şehri Ünlüsüyle Geziyoruz” projesi iç turizmi daha anlamlı hale getirmesi sebebiyle gerçekten destek olunası bir seyahat güncesi.
- Aslı Hünel: Ülkemiz hem doğal hem de tarihi ve kültürel anlamda o kadar zengin ki... Henüz göremediğimiz, tarihini öğrendim zannedip de aslında tam anlamıyla bilemediğimiz memleket topraklarını karış karış keşfedecek, üstelik bunu beni sevenlerle paylaşacak olmanın heyecanı beni direkt bu projeye çekti.
- Tuba Ünsal: Yerel turizmin canlanması ve ülkemizin güzelliklerini tekrar hatırlamamız açısından çok önemli bir proje. Katmandu’ya gitmiş ama hâlâ travertenleri görmemiş insanlar var. O kadar eşsiz bir ülkede yaşıyoruz ki her yeri paha biçilmez güzellikte... Bunları keşfetmek lazım...
- Özcan Deniz: Bu tarz projeler Türkiye’nin tanıtımına iyi bir katma değer sağlayacağı için tabii ki...
- Asuman Dabak: Bu projeye destek verme sebebimiz aslında yaptığımız işle çok doğru orantılı: Kültürümüzün, tarihi dokumuzun yurtdışında da yeteri kadar tanıtılması... Türkiye’nin 7 bölgesinde cennet illerimizin ve tarihi eserlerimizin olduğunu göstermek adına çıkılan bu yolda, bizim de çorbada tuzumuz olsun istedik. Çünkü bizim gibi, ünlü demeyeyim de biraz daha göz önünde olan isimlerin sonuçta belli bir fan kitlesi var. Dolayısıyla biz bu etkinliklere katıldığımızda onlar da bilgi sahibi oluyorlar, onlar da bunu paylaşıyorlar. Yani paylaşarak çoğalıyoruz. Bu anlamda hem inandığım, hem hoşuma gittiği hem de çok yaratıcı ve başarılı bir proje olduğunu düşündüğüm için bu projeye destek vermek istedim. Zaten özel arkadaşlığımız, aile dostluğumuz da olmasından dolayı her durumda yanlarında olmak istiyorum. Biz bir aileyiz çünkü Rotahane’yle, Pervin Hanım’la, Emel’le, Bilge’yle. Her yaptığımız işte birbirimize destekçiyiz.
DENİZLİ’NİN TARİHİ DOKUSUNU
◊ Esenler’de ev kadınlarının yüzünü güldürecek bir projenin startı verilmiş. Hayırlı olsun diyeyim öncelikle.
- Mehmet Tevfik Göksu: Çok teşekkürler. İnşallah “Nar” çok güzel yerlere gidecek. Esenler’in resmi olarak nüfusu 500 bin ama resmi olmayan rakam daha yüksek. Yani yoğun bir nüfusa sahip ve kadınların büyük bölümü ev hanımı.
◊ Ve siz de istediniz ki bir şekilde üretime katılsın artık o nüfus...
- Mehmet Tevfik Göksu: Evet. Kent ekonomisine katılmaları, aile bütçelerine katkı sağlamaları, aynı zamanda kendilerinin de motive olmaları gerekiyor. Sosyoekonomik profile baktığımızda bunu çok net görüyoruz. Ne yapalım, nasıl bir çözüm üretiriz diye düşünürken bu fikir doğdu.
◊ Bu fikrin temelinde yatan ne?
◊ “Nihayet” diyerek başlayayım mı sohbete?
- Neden?
◊ 4 yıldır ses seda çıkmıyor sizden. Albümden umudu kesmiştik açıkçası, neyse ki “Yeniden” diyerek dönüş yaptınız...
- (Gülüyor) Evet biraz beklettim ama kendimce sebeplerim vardı.
◊ Ne gibi?
- Biliyorsunuzdur belki bir evlilik yaşadım. İyi de insandı ama yanlış evlilikti galiba. Ya da ben beceremedim, öyle diyeyim. 1.5 sene önce boşandık.
◊ Onun için mi albümün adı “Yeniden”... Yeni bir başlangıç mı söz konusu?
- Aynen öyle. Her şeye yeniden başlamış gibi hissediyorum kendimi. Hayata yeniden başladım sanki... Ve müziğe...
◊ Deniz Hanım, 13 yıldır setlerdesiniz, birçok dizi ve filmde rol aldınız. Bu macera nasıl başladı?
- Herhangi bir mesleğe küçük yaşta karar verdiğimi söyleyemem. Çünkü her şeyden biraz biraz yapan bir çocuktum. Bunun için de kimse beni yönlendirmiyordu, kendim talep ediyordum. Bağlama da çaldım, okulda edebiyat koluna başkanlık da yaptım.
◊ Maymun iştahlılık mı?
- Hayır, denemeyi sevmek. Denemeyi seven, hep dene yanıl yöntemiyle yol alan bir çocuktum. Hâlâ öyleyim.
◊ Bağlama çalmaya devam ediyor musunuz, yoksa “denedim yanıldım” olarak mı kaldı?
- Yarıda bırakmıştım. Ama 35’imde tekrar bağlama öğrenmeye başlayabilirim, çünkü ardımda yarım kalmış hiçbir şey bırakmak istemiyorum.
◊ Velhasıl oyunculuk bir sürpriz hamle sizin için, plansız programsız...
- Öyle. Yani benim böyle bir hayalim yoktu. Halen her şey olabilirim ayrıca, yeter ki isteyeyim.
◊ Ali Bey, Türkiye’de 7’den 70’e adınızı bilmeyen yok. Tiyatro dünyasının duayenisiniz. Bu serüven nasıl başladı?
- İlkokulda da hep sanatla ilgiliydim. Resim yapar, müzikle uğraşır, mandolin çalardım.
◊ Tek çocuksunuz değil mi?
- Hayır, iki kardeşim daha var.
◊ Onlar da sanatla ilgili miydi?
- Yok, sadece ben... Bir kardeşim Amerikan Koleji’ne devam ediyordu, kız kardeşim eczacılık okuyordu. Ben tiyatroyu seçtim.
Aslında eczacı olacaktım, yola öyle çıktım. Ama direkten dönüp tiyatro okuluna gittim.