Paylaş
◊ Şükür kavuşturana diyeyim öncelikle... “Bendeniz Best of, Vol. 1”le uzun aradan sonra karşımızdasınız.
- Çok teşekkürler.
◊ En sevdiğimiz şarkılarınızı derlemişsiniz çalışmada. Neye göre seçtiniz yeniden okuyacağınız şarkıları?
- Bize kalsa 40’a yakın şarkı girerdi.
◊ Ama size kalmadı...
- Yok bize kalırdı kalmasına da sonuçta bana eziyet olurdu.
◊ Hangi açıdan?
- Bütün şarkıları ben okuyorum sonuçta. Diğer arkadaşlarımız best of’larında şarkıları başkalarına okuttu. Buradaki 25 şarkıyı da gir stüdyoya sen oku, zor olurdu yani. O yüzden 25 şarkı seçtim. İlk CD’de 12 tane, ikincisinde 13...
◊ Tamamı eski hit’ler mi?
- Evet.
◊ Yazdığınız, daha doğrusu eski hit’ler kadar güvendiğiniz yeni şarkı yok mu?
- Var ama onları sonraya sakladım.
SEKTÖRDE 15 SENEDİR BİR KİRLİLİK VAR
◊ Neden böyle bir çalışma yapmaya gerek duydunuz? Best of için erken değil miydi?
- Yeni arkadaşlarımız da duysunlar, o şarkıların hazlarını alsınlar istedim. Çünkü eski sound’ları her ne kadar internetten bulsalar da volümler düşük oluyor, bazıları ise hiç yok.
◊ Eski şarkılar ama yeni jenerasyona gayet güzel hitap ediyorlar. Sound’larla mı oynadınız?
- Biz sahne versiyonlarını yaptık. Yani yeni sound’lar denemedik, sadece sahnedeki yorumlarının akustik versiyonunu yorumladık. Bu albümde dinlediğiniz şarkıları aynı halleriyle sahnede çalıyoruz biz.
◊ Yeni sound denemek riskli mi geldi?
- Hayır ama yeni sound dediğimiz şeye biraz ayak uydurursak şarkıların özünü kaybederdik. Eski tadında kalması gerekiyordu. Gençler sürekli aynı müzik tarzına, aynı sound’a maruz kalıyor. O nedenle son 15 senedir belli bir kulak alışkanlığı edindiler. Tavukla horoz gibi sürekli önlerindeki aynı şeyi yemek durumunda kalıyorlar. 15 senedir bu kirlilik var. Oysa akustikten hiçbir zaman vazgeçmemek gerekiyor. Herkes yine dönüp dolaşıp akustiğe gelecek. Akustik daha güzel tınlıyor, daha sıcak bir havası var.
◊ Çok iddialı konuşuyorsunuz.
- Çünkü bu sound’un sonu yok. Tüm dünyada durum aynı.
◊ Albümü dinlerken bir şarkıda ciddi ciddi 70’li yılların tadını aldım. “Manolya” olabilir mi o?
- Olabilir. Bilmem ki, benim ruhumda var galiba 60’lar, 70’lar, 80’ler. Biraz karışık durum.
HER GÜN YENİ ALBÜM YAPMIŞ HAVASINDA DOLAŞIYORLAR
◊ Uzun süre albüm yapmadınız ama siz resmen izinizi de kaybettirdiniz? Onca zaman nerelerdeydiniz?
- Çünkü ben bir şey yapmıyorken göz önünde olmayı sevmiyorum.
◊ Unutulma korkunuz yok...
- Ama olması gereken bu. Albüm yaptın diyelim, belli bir dönem onun tanıtım çalışmaları yapılır... Albüm dönemi konserlere gidersin. O yoğun dönem 1.5 sene falan sürer, sonra seyrelir. Seyrelince sen de yeni şarkılar yapmak için kendine zaman ayırmak istersin. Bir iki sene sonra tekrar yeni albümünü yaparsın. Normalde böyle bir zamana yayılması gerekir. Ama çoğunda bu durum farklı. O ivmeyi kaybederiz korkusuyla sürekli gündemde kalıyorlar, sanki her gün yeni albüm yapmış havasında dolaşıyorlar.
◊ Ama kabul edin sizin molanız da biraz uzun sürdü...
- Önceleri iki senede bir albüm yapardım. Bu son ara altı sene oldu. İyi ki böyle yapmışım. Özlenmişim...
◊ Bu albümün ilk sinyali yaz aylarında Harbiye Açıkhava’da geldi. Serkan Kaya konserinde sizi sahneye davet etti. “Biri Var”da düet yaptınız. Onunla yollarınız nasıl kesişti?
- O şarkıyı Harun’dan (Kolçak) sonra başka bir pop şarkıcısıyla yeniden okumayı gönlüm istemedi açıkçası. Zaten onun üstü olmazdı, olmayacaktı. Ama albüme de konulması gereken bir eserdi. Kim okuyabilir bunu diye düşündük. Aklımıza Serkan geldi. Çok güçlü bir ses. O da şarkıyı sevdi, çok da güzel okudu.
◊ Çok farklı olmuş bu kez...
- Evet, çünkü aynı şarkı olmasına rağmen iki farklı tarz aslında. Harun’un konuşur gibi bir yorumu vardı, sohbet eder gibi söylemiştik. Burada başka bir yorum var.
◊ Serkan’ın arabesk yorumcusu olmasından kaynaklanan bir önyargınız yok muydu?
- Yok, asla. Şarkı ne istiyorsa öyle olmalı. Kendi şarkımı o sesle bir kez daha sevdim, öyle söyleyeyim.
◊ Klip çekimleri ne durumda?
- Şu an “Neler Olacak” yayında, sonra sırada “Biri Var” var. Klibini de çektik zaten, hazır.
◊ Var mı biri?
- (Gülüyor) Yok yok... Şarkılar var.
1.5 YIL OKULUNA GİTTİM KENDİ RESTORANIMI AÇACAĞIM
◊ Zürih doğumluymuşsunuz. İsviçre’yle hâlâ bağlantınız var mı?
- Baba tarafım orada ama ben bağlantımı kopardım.
◊ Ne kadar kalmıştınız orada?
- İlkokul, ortaokul ve liseyi burada okudum ama ilkokuldayken iki sene, ortaokuldayken bir sene oraya gittim. Lisenin sonunda da gittim, iki sene orada okudum.
◊ Bu arada farklı hobilerinizin olduğunu duydum...
- Yemek gibi mi?
◊ Yemek yapmak gibi...
- Doğru, yemek yapmaya çok meraklıyım. Hatta 1.5 sene aşçılık okuluna gittim. Sertifikamı da aldım. Değişiklik olsun dedim. Çünkü öğrenmenin yaşı yok. Ama okulda beni görenler çok şaşırdı, “Deniz Hanım sizin burada ne işiniz var?” diye soranlar oldu. Velhasıl, şu an istesem yurtdışında restoran açabilirim.
◊ Var mı öyle bir planınız?
- Var, ileride yapacağım. Sadece burada mı yapayım yoksa yurtdışında mı, onun kararsızlığını yaşıyorum. Yurtdışını çok seviyorum çünkü.
◊ En çok nereyi mesela?
- İsviçre tabii. Orada doğduğum için. İnsan doğup büyüdüğü yerin kokusunu arıyor bazen. O yüzden de gittiğim zaman geri gelmek istemiyordum, orada biraz daha zaman geçireyim diyorum. Doyamıyorum.
◊ Sık sık gidiyor musunuz?
- Geçen sene çok sık gittim ama işlerden dolayı şimdi o kadar olmuyor. Çünkü gitti mi kalmak gerekiyor. İki üç gün için gitmenin anlamı yok.
60-70 YAŞINDA BEST OF YAPMANIN HİÇ ANLAMI YOK
◊ Polat (Yağcı) Bey’le daha önceden çalışmış mıydınız?
- Polat’ı çok önceden tanırım. 25 senelik arkadaşız. Zaten best of teklifini de o getirdi. Ben aslında yeni albüm istiyordum. Onun planlarını yaparken Polat aradı, “Ben o şarkıları özledim. Dinle beni, yeni kitleye albüm yapacaksan önce bu şarkıları duyurmalısın” dedi. Bir de oturup düşündüm, ne yani 60-70 yaşında mı best of yapacağım. O yaşta best of yapmanın benim için anlamı yok ki. Hatta belki o zaman bu şarkıları kendim söyleyemeyeceğim bile. Aklıma yattı, dedim tamam şimdi sırası, dinlesinler.
◊ O zaman bir sonraki albüm için bu kadar uzun ara vermeyin...
- Yok, o kadar uzatmayacağım. Best of Vol. 2” çıktıktan sonra beş-altı ay bir kaybolurum yeni şarkıları yazmak için, ondan sonra hemen stüdyo.
SOKAKLARDA ESTETİKTEN DOLAYI BİR ALIEN ORDUSU VAR
◊ Yıllar sonra karşımıza çıktınız, fiziksel anlamda neredeyse sıfır değişim? Nedir bu işin sırrı?
- Hiçbir şey yapmayınca böyle oluyor. İnanın bunun için yaptığım özel bir şey yok. Genetikten herhalde. Bir de muzır bir ifadem var. Çocuk ruhu taşıdığım için bu durum yüzüme, bakışlarıma yansıyor. Olgun oturaklı bir kadın halim yok. 40 yaş havalarında olmadığım, hâlâ velet gibi düşündüğüm için... Bakışlarda olay yani, beni böyle genç gösteriyor.
◊ Estetik operasyonlara karşı mısınız?
- Yüzle gözle çok oynanınca daha çok bozuluyor diye düşünüyorum. Bazıları var, genç olacağım da operasyon yaptırmış da yaptırmış, aslında 20 sene sonraya gitmiş, farkında değil. Bir de hepsinin surat aynı. Bir Alien ordusu var, herkes balkabağı şeklinde, herkesin kaşı bile aynı. Ne kadar geç yaptırırsan o kadar iyi diyeyim.
EĞER AĞLATMIYORSA O AŞK DEĞİLDİR
◊ Bir de kitap yazıyormuşsunuz.
- Destek Yayınları’ndan geldi böyle bir teklif. “Kitap yazmak gibi bir düşünceniz var mı?” dediler.
◊ Düşünüyor muydunuz?
- Yok, o ana kadar hiç düşünmemiştim ama bilinçaltımda hep vardı galiba. İlkokuldan beri yazmayı çok severim. Bu zamanla biçim değiştirdi, şarkı yazmaya döndü.
◊ Ve bunun farkına varınca teklifi kabul ettiniz...
- Direkt “Tamam” diyemedim ki. Çünkü şarkı farklı, kitap farklı. Kitap yazmak tamamen başka bir kafa. En başından bir kurgu yapmanız gerekiyor.
◊ Roman türünde mi?
- Valla orası da karışık. Bana dediler ki “Siz içinizden ne geliyorsa yazın”. “Durun bir deneyeyim” dedim, başladım yazmaya. Hayat hakkındaki görüşlerimle başladım. Biraz kendimden örnekler verdim, biraz aşktan bahsettim; kıskançlıklar niye oluyor, bağımlılığa nasıl dönüyor, girdim konuya. Arkasından örneklemek adına bir hikaye falan ama ipin ucu kaçtı, içinde kayboldum. Sonuna geldim ama, 20 sayfası kaldı.
◊ Aşkla ilgili söyleyecek çok sözünüz varmış demek...
- Aşk da hastalık gibi bir şey. Ağır, inişli çıkışlı bir duygu. Ve çok yüksek. Bunun ilahi bir güç olduğuna inanıyorum. Siz aşktan ağlamayan insan gördünüz mü? Ben hiç görmedim. Yoktur. Ağlatmıyorsa hiç o aşk değildir.
SEVGİ GÖRMEMİŞ İNSAN SEVDİĞİ İNSANI TÜKETİR
◊ Madem kitabınıza konu olmuş, sorayım... Kıskançlık için ne diyeceksiniz?
- Hepsinin özünde çocukluk yatıyor aslında. Bilinçaltında sevgisizlik varsa, kişi gerçekten çok sevgi görmemişse, ileride sevdiği insana yapışıyor ve onu tüketmeye başlıyor.
◊ Kaybetme korkusu değil mi o?
- Evet, zaten korkularla çevrilmiş şekilde yaşıyoruz. Bağlanmaktan korkuyoruz, sevmekten korkuyoruz, kaybetmekten korkuyoruz, sevilmemekten korkuyoruz. Korku korku üstüne.
Temizle temizleyebilirsen yani...
◊ Ne zaman çıkar kitap?
- Dediğim gibi 20 sayfası kaldı. Best of’un ikinci albümüyle aynı zamana denk gelecek sanırım. Bir ayda ben tamamlasam, bir ay da editör çalışsa, iki ay.
Paylaş