Çocuklarımla büyüyorum

Oyuncu olmaya ilkokulda karar verdi, ailevi sebeplerle konservatuvar yerine kimya okumak zorunda kaldı. Ama dayanamadı, “Bu hayatı istemiyorum” diye isyan bayrağı açıp kendi yolunu çizdi. Şimdi sinema, dizi, tiyatro ayrımı yapmaksızın oyunculuk anlamında her platformda kendini gösteriyor, iddialı projelere adını yazdırıyor. En son “Müslüm” filminin Emine Akbaş’ı olarak izlediğim ve bir kez daha oyunculuğuna hayran kaldığım Ayça Bingöl’le geçen hafta buluştum, kariyerden anneliğe enine boyuna her şeyi konuştum.

Haberin Devamı

 ◊ Çok başarılı bir oyuncusunuz. Son yıllarda rol aldığınız neredeyse her yapım ses getirdi. Peki bu yapının temelleri ne zaman atıldı? Daha çocuk yaşta oyuncu olmayı aklına koyanlardan mısınız?

- Çok teşekkür ederim öncelikle... Ben gayet keyifli, eğlenceli bir çocukluk geçirdim. Annem çalıştığı için babaannem ve dedemle büyüdüm. Yine Moda’daydık o zamanlar. Çoğu zaman, şimdi çocuklarımla oynadığım parkta oynuyordum. Çok hayalim vardı çocukken ama oyuncu olmak bunların en başında gelmiyordu açıkçası.

◊ Ne zaman sızdı peki hayallere?

- İlkokulda... Tiyatronun büyüsüyle tanışınca, oyunculuktan aldığım tadı başka hiçbir şeyden alamayacağımı anladım.

Çocuklarımla büyüyorum

Haberin Devamı

NE OLURSA OLSUN BÖYLE YAŞAMAK İSTEMİYORUM!

◊ Peki niye konservatuvara gitmediniz? Kimya okudunuz diye biliyorum.

- Aslında liseden sonra konservatuvara gitmek istiyordum ama o zamanın koşulları beni üniversite sınavına hazırladı.

◊ Sebep?

- Annem destekliyordu ama rahmetli babam çok yanaşmıyordu konservatuvar meselesine. Dersleri de iyi bir öğrenciydim, teknik üniversiteyi kazandım. Ama orada okurken çok mutsuz olduğumu hissettim ve “Ne olursa olsun böyle yaşamak istemiyorum” dedim. 18 yaş için çok radikal bir karar alarak tiyatroya geçiş yaptım.

◊ Aile ayağa kalkmadı mı bu karar üzerine?

- Ben “İstediğim işi yapmak istiyorum” dedim, o noktadan sonra artık ailem de arkamdaydı.

“BEN OLDUM” BU MESLEĞİN EN TEHLİKELİ CÜMLESİ

◊ “Amatör ruhu kaybetmemeli” şeklinde bir açıklamanız var.

- Elbette işimi profesyonelce yapıyorum. Ancak bir senaryoyu ilk kez okurken yaşadığım heyecanı hiçbir zaman kaybetmek istemiyorum. Bir karaktere hazırlanma sürecinde yaşadığım çıkmazları, keşifleri oyunculuk yaptığım sürece yaşamak istiyorum. “Ben oldum”, bu mesleğin en tehlikeli cümlelerinden biri. Oyunculuk, öğrenmenin ve keşfetmenin sonunun olmadığı bir yer. Kastettiğim amatör ruh meselesi ile profesyonel olmamak arasında çok keskin farklar var.

Haberin Devamı

◊ 2014 yılında verdiğiniz bir röportajda, zamansızlıktan dolayı tek bir sosyal medya hesabınızın bile olmadığını ama en kısa zamanda kullanıcılar arasına katılmak istediğinizi söylemişsiniz. 2018’in sonuna geldik, o dünyada şimdi ne durumdasınız?

- Evet, sosyal medyaya çok geç giriş yaptım. Instagram’ım ve Twitter’ım var ama hâlâ çok aktif değilim. Bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum diyelim. Olabildiğince takipçilerden gelen yorumları okumaya, cevaplamaya, onlarla iletişimde kalmaya çalışıyorum. Tabii ki hayatımdan çalmayarak, bağımlısı olmayarak...

“MÜSLÜM”ÜN REKORLAR KIRACAĞINI DÜŞÜNMEMİŞTİM

◊ En son “Müslüm”de, Müslüm Gürses’in annesi rolünde izledim sizi. Gerçekten inanılmaz bir performanstı.

- Çok teşekkür ederim.

Haberin Devamı

◊ Bu proje size nasıl ulaştı?

- Menajerim Renda Güner aracılığıyla yapımcı Mustafa Uslu’dan geldi teklif.

◊ “Evet” demeden önce hiç tereddüt yaşadınız mı?

- Hayır yaşamadım, hemen kabul ettim.

◊ Neydi size hiç tereddütsüz “evet” dedirten detaylar?

- Bir kere harika bir senaryoydu. Gerçekten son dönemde okuduğum en iyi senaryolardandı. Zaten Hakan Günday yazar olarak bayıldığım biri. Bence senaryoyu da harika yazmış. Müslüm Gürses’in hayatının filme çekiliyor olması ve filmin cast’ı da kabul etmem için bana pek çok harika sebep sundu.

◊ Filmin bu kadar ilgi göreceğini, milyonlara ulaşacağını tahmin ediyor muydunuz?

- İlgi göreceğini bekliyordum ama böyle rekorlar kıracağını düşünememiştim açıkçası. Benim tahmin ettiğimden çok daha yüksek rakamlarda gişe başarısı. Tabii ki mutluluk verici bir şey bu.

Haberin Devamı

◊ “Müslüm Baba” adının, onun hayat hikayesi olmasının bu gişede etkisi yok mudur?

- Tabii ki vardır, olmaz mı? Müslüm Gürses her sınıfa, her yaş kitlesine dokunmayı başarmış bir sanatçı. Hayatını sanata, şarkılara sarılarak geçirmiş biri.

◊ Filmin çekimleri başlamadan önce Muhterem Nur’la görüşme fırsatı bulmuştum. Çok heyecanlıydı. Onun heyecanı size de geçmiş olmalı...

- Benim maalesef kendisiyle çok fazla vakit geçirmem mümkün olmadı. Çünkü filmin benim olduğum dönemi Müslüm Gürses’in çocukluk yıllarına ait.

ÇOK TRAJİK BİR ROLDÜ BAZI SAHNELERDE SARSILDIM

◊ “Müslüm”de sizi izlerken gözyaşlarımı zor tuttum. Canlandırdığınız Emine Akbaş karakteri evlat acısı çekti, yıllarca eşinden şiddet gördü ve en sonunda çocuklarının gözü önünde eşi tarafından öldürüldü. O büyük dramı kameraya yansıtmaya çalışırken siz nasıl duygular içindeydiniz?

Haberin Devamı

- Çok trajik bir roldü gerçekten. Ve çok hazin bir son... Çok yoğun duygular... Bazı sahneleri çekerken sarsıldığımı söyleyebilirim. Diğer yandan Müslüm Gürses için de çok büyük bir travma annesinin ölümü. Onun hayatının en büyük dönüm noktalarından biri. Ondan sonra bambaşka biri oluyor zaten.

Annesinin ölümüyle yaşadığı o büyük keder ve acı, sonrasında Müslüm’ü “Müslüm Gürses” yapan sese ve şarkılara dönüşüyor.

◊ Rol arkadaşlarınızdan bahsedelim. Timuçin Esen (Müslüm Gürses) ve Zerrin Tekindor (Muhterem Nur) için neler söylemek istersiniz?

- İkisi de muhteşem oyuncular. Az önce dediğim gibi filmi kabul etme sebeplerimden biri de kurulan cast’tı zaten.

◊ Önce Oscar konusunda hepimize umut veren “Ayla”, ardından üst üste rekorlar kıran “Müslüm”. Bu iki filmin de arkasında aynı isim var; yapımcı Mustafa Uslu. Onun için neler söylemek istersiniz?

- En önemlisi, yenilikçi bir yapımcı. Oyuncusuna, yönetmenlerine, ekibine verdiği değer de çok kıymetli. Türk sineması için farklı ve ses getirecek işler yaptı ve yapmaya devam ediyor.

Çocuklarımla büyüyorum

 iYi YAZILMIŞ HER ROLE TALiBiM

  Hangi kriterleri göz önüne alarak bir role “evet” ya da “hayır” diyorsunuz?

- Rol kabul ederken benim için en önemli kriter senaryo ve hikaye. Eğer hikaye içimde bir kıpırtı yaratıyorsa kabul ediyorum. “Şöyle kriterlerim var, böyle isteklerim var” gibi keskin çizgilerim olduğu söylenemez. Ama galiba en önemlisi senaryoyu ilk okuduğumda sevmem ve heyecanlanmam.

Çoğu oyuncunun etkilendiği bir yapım ve karakter vardır. Sizin “bir gün ben de oynasam” dediğiniz bir rol var mı?

- Güzel yazılmış her rolü oynamayı isterim, o açıdan çok da spesifik bir şey söyleyemeyeceğim. İyi yazılmış her role talibim. Derinliği olan karakterleri keşfetmek, zihinsel anlamda beni zorlayan ve temelinde insana dair zengin çatışmalar bulunduran rolleri oynamak beni hem çok heyecanlandırıyor hem de içinde barındırdığı “insan” malzemesi nedeniyle oynarken rahat hissettiriyor.

Son dönemde yapılan işleri takip ediyorsunuzdur sanırım.

- Ben daha çok online platformlardaki dizileri takip ediyorum. Çok başarılı, yenilikçi hikayeler ve çekimler var.

Ya ulusal kanallarda?

- Türk dizileri arasında “İstanbullu Gelin” diyebilirim, onu seviyorum.

ÖNCELİKLERİM DEĞİŞTİ

Zamansızlıktan dolayı özlediğiniz neler var?

- Son üç yıldır zamanım yoğunlukla setlerde geçmedi aslında. Çocuklarımla geçti. Onları büyüttüm ve büyütmeye devam ediyorum. Eski yoğunluğumda da çalışmıyorum çünkü önceliklerim değişti. Çocuklardan önce bu soruyu sorsaydınız başka cevaplarım olurdu ama şimdiki cevaplarım çok belli. İşten arta kalan zamanlarda onlarla birlikte özellikle dışarıda aktiviteler yapmaya çalışıyorum, onlarla oyun oynuyorum. Bu oyunlar onları beslediği kadar beni de besliyor. Hem bir anne olarak hem de Ayça olarak, birlikte büyüyoruz. Kendimi yeniden keşfediyorum onlarla vakit geçirirken. Zaten anne olmak yeni bir kimlik oluşturmakla ilgili bir şey. Anne olduktan sonra bir dönüşüm gerçekleşiyor kadında.

TiYATRODA ÇOK BAŞKA BİR TAT VAR

Yeni diziniz “Kardeş Çocukları”nın çekimleri başladı. O projeyle ilgili biraz bilgi verir misiniz?

- “Kardeş Çocukları” iki kız kardeş ile onların çocuklarının hikayesi. Aralarındaki büyük çatışmalar ve sırlar sebebiyle başka başka yerlere savrulmuş iki kardeş... Büyük sınavların verildiği bir hikaye. Büyük bir kadro var. İyi bir iş çıkacağına inanıyorum. Yakında hep birlikte izleyip göreceğiz.

Dizi ve sinemadan dolayı çok yüksek bir tempoda yaşıyorsunuz. Bu yoğunluğa rağmen tiyatro sahnesinden de kopmuyorsunuz. Üç parçaya bölünseniz bile hiçbir dalı ihmal etmemenizin ardında ne yatıyor? Tutku mu?

- Mesleğimi seviyorum ben. Oyunculuk yaptığım sürece tiyatro, sinema ya da televizyon; o anı yaşarken temelinde benim içimdeki duygu değişmiyor. Tiyatroda tabii ki çok başka bir tat var. O tadı alamadığım zaman eksiklik duygusu hissediyorum.

Onu bu kadar özel ve vazgeçilmez kılan ne?

- Çok nefes nefese, göz göze bir iş. Hem seyirciyle hem de partnerinle birlikte ruhunu ortaya koyduğun bir yer. Bu da oyuncuyu gerçekten besliyor. Kendini geliştirmesine, antrenman yapmasına olanak sağlıyor. O yüzden tiyatrodan vazgeçemiyorum, vazgeçmek de istemiyorum. Çünkü ben tiyatroda hem çok keyifli çalışıyorum hem de çok eğleniyorum.

Salih Bademci ile oyununuz devam ediyor bu sezon değil mi?

- Evet. “Hansel ve Gretel’in Öteki Hikayesi” gerçekten sert bir metin.

TÜRK SiNEMASI KENDiNi YENiLEDi

 Türk sineması her ne kadar son yıllarda atağa geçmiş olsa da yurtdışında umulduğu kadar ses getirmiyor gibi. Türk sinemasi ile dünya sinemasını karşılaştırmanızı istesem, neler söylersiniz?

- Karşılaştırma yapmak istemem çünkü aynı altyapılardan, aynı kriterlerden beslenemiyorlar. Türk sineması için şunu söyleyebilirim; kült olmuş filmlerimizin yanına son yıllarda çok başarılı işler eklendi. Türk sineması bence kendini iyi bir şekilde yeniliyor ve ortaya dünyayı dolaşan, ses getiren işler çıkartıyor. Geçtiğimiz senelerde ilk kez büyük dizilerin yapım şirketleri sinema filmlerine yatırımlar yaptı. Bunun meyveleri de elbette hemen toplandı. Umarım çok daha iyi filmler, senaryolar ve karakterler hayatımızda olmaya devam eder.

 

Yazarın Tüm Yazıları