Ama Türkiye körler, sağırlar ülkesi haline getirildiği için buna toplumdan yeterince bir tepki gelmiyor.
İktidar şakşakçısı olan demokrasi havarileri ise işlerine gelmediği için yaşananları görmüyorlar, duymuyorlar, işitmiyorlar.
Onlar akıllarını, mantıklarını ve de vicdanlarını kiralamışlar.
Ya iktidara yaranmak isteyen özgür bilim kurumları...
Ya onların en saygınlarından biri olan, Tekel işçilerine destek veren öğrencileri için soruşturma açan Hacettepe Üniversitesi?
Görevi, özgür düşünceye sahip, çağdaş bilimle donatılmış öğrenciler yetiştirmek olan bu üniversitedeki gelişmelere bakın.
Özgür ve çağdaş eğitimle binlerce saygın bilim adamı yetiştiren Hacettepe ne kadar vahim bir noktaya sürüklendi? Yazık!
* * *
Bir de liberal olmakla övünen, ülkeyi bir tüccar gibi yönettiğini göğsünü gere gere anlatan Başbakan ile bakanlarının yaklaşımına...
Ne diyor işçilere Başbakan:
“Verdiğimizle yetinin. Bunu bulamayanlar da var. 4-C’yi alın gidin. Size ay sonuna kadar müsaade. Ondan sonra müdahale edeceğiz ve böyle bir eyleme bir daha izin vermeyeceğiz.”
Bu insanlar haklarını koruyabilmek için tam altmış gündür Ankara’nın ayazını yiyorlar.
Halıların iki yanına çok şık pirinç kordon bariyerler yerleştirilmişti.
Konsere gelenler kırmızı halıların üzerinden ve pirinç bariyerlerin arasından geçerek girdiler binaya.
Bariyerlerin arkasında onlarca kamera ve elinde mikrofon gazeteci arkadaşlar saf tutmuştu.
Gelen artistler, mankenler ile İstanbul sosyetesinin gözde isimleri görünür görünmez anında kameraların ışıkları yanıyor, mikrofonlar uzatılıyordu.
Manzara tam Oscar törenleri ile film festivallerinin girişini andırıyordu.
Konser izleyicileri, hiç de alışık olmadıkları bu şıklığı yaşayarak girdiler içeri...
* * *
Bütün biletler satıldığı için kalabalık Lütfi Kırdar’ın devasa fuayesine bile sığmadı.
Yıl 1898...
Roman, 1899’da Servet-i Fünun Dergisi’nde tefrika edildiğinde büyük beğeniyle karşılandı.
Özellikle gençler, yasak aşkın içli öyküsünü anlatan romandan çok etkilendi.
Roman, 1923’te Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra kitap olarak yayımlandı.
1939’da da yeni yazıyla basıldı ve bir tutku haline geldi.
Yazarına büyük şöhret getiren roman, klasikler arasına girdi.
Her romanda olduğu gibi Aşk-ı Memnu da zaman zaman unutuldu ve basılmadı.
Ama belli dönemlerde yeni baskıları yapıldığında yine büyük ilgi uyandırdı.
Siyasetteki ana hedefinin de değiştiği gözleniyor.
CHP’den çok artık MHP’ye eleştiri yöneltiyor.
Başbakan oylarının erozyona uğramasında MHP’nin ağırlıklı rolü olduğunu görüyor.
MHP özellikle son zamanlarda AKP’yi ciddi bir şekilde tırtıklamaya başladı.
“Sayın Türenç
Aşağıda Rıfat Ilgaz’ın ‘Aydın mısın’ adlı şiirini bulacaksınız. Bugünleri ne güzel anlatmış. Onu da sevgi ve saygıyla hatırlayalım. Hoşcakalın.”
* * * Gerçekten de Rıfat Ilgaz sanki bugünleri görerek yazmış şiiri.
Aydının oynaklığını, kıvraklığını, dönekliğini ve suskunluğunu anlatmış dizelerinde.
AYDIN MISIN
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Önce sorularımızı aldı, sonra da şöyle dedi: “Bu soruları soracağınızı tahmin ettim. Ona göre de hazırlandım.”
Gazetecilerle sık sık muhatap olan devletin üst düzey yöneticileri zamanla gazetecilerin ruhunu okur hale geliyorlar.
Hangi sözlerinin haber, hatta hangilerinin manşet olacağını çok iyi biliyorlar.
Genelkurmay Başkanı’nı çok rahat gördüm. Sorduğumuz soruların büyük bölümüne açık ve net yanıtlar verdi.
Ancak Hızır Paşa’nın öfkesi geçmemiştir.
Paşaya göre Pir Sultan’a idamdan önce bir ceza daha gereklidir.
Ozanın halk tarafından taşlanması için emir verir.
Taşlamayanların da öldürüleceği ilan edilir.
Elleri bağlı olarak halkın arasından geçirilen Pir Sultan Abdal’a herkes taş atar.
Ancak bu taşlardan hiçbiri ona değmez.
Kalabalığın arasında bulunan Pir Sultan’ın saymanı Ali Baba ise ne yapacağını bilemez.
Pirine taş atmaya da eli varmaz.