11 Ekim 2010
DÜNYACA ünlü bir yönetmen Emir Kusturica. <br><br>Olağanüstü filmlerin yaratıcısı. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin konuğu olarak Türkiye’ye geldi.
Ancak daha gelmeden belli kesimler kıyametler koparmaya başladılar.
Protestolar birbirini kovaladı.
Bosnalı Müslümanları incitici sözler söylediği, katliama seyirci kaldığı gerekçesiyle istenmeyen adam ilan edildi.
Oysa aynı Emir Kusturica Türkiye’ye defalarca gelmiş, son olarak da 25 haziran’da, yani 3.5 ay önce Bursa’ya konuk olmuştu.
AKP’li Belediye Başkanı tarafından bir güzel ağırlanmıştı.
O zaman Kültür Bakanı Ertuğrul Bey başta olmak üzere kimse gıkını çıkarmamıştı.
Kusturica’nın söyledikleri hiç sorun edilmemişti.
Şimdi ise protestolar birbirini kovalıyor.
Gariptir bu kervana Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da katıldı.
Kusturica’yı davet ettikleri için Türkiye’nin en önemli kültür etkinliklerinden biri olan festivale katılmayacağını açıkladı.
Durum son derece açık.
Dedim ya, hedef Emir Kusturica değil, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın.
İşin gerçek yüzü bu.
* * *
Peki Mustafa Hoca neden hedef? Anlatalım.
2008 yerel seçimlerinde AKP Antalya’yı kaybedeceğini aklına hayaline getirmiyordu.
İktidar olarak Antalya’ya dünyanın parasını dökmüşlerdi. Onlara göre kaybetmeleri mümkün değildi.
Ama Mustafa Hoca bu hayali darmadağın etti ve seçimleri kazandı.
Hem de yüzde 42 oy alarak.
Başta Erdoğan olmak üzere o gün bugün AKP’liler Mustafa Hoca’ya diş biliyorlar.
Onun başarısız olması için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
Önce hiçbir hizmet üretemeyeceğini, Antalya’ya yazık olacağını yaydılar.
O tutmadı.
Hoca, darmadağınık olan belediyeyi derleyip toparladı ve hizmetlerine başladı.
Bu kez Antalya’nın sembolü haline gelen festivali devam ettiremeyeceğini dillendirmeye başladılar.
O da tutmadı.
Hoca festivali yaptı. Hem de AKP’li belediyeden 5 kat daha az para harcayarak.
Bu kez Emir Kusturica’ya tepki adı altında festivali sabote etmeye kalktılar.
O da tutmadı.
Kültür Bakanı’nın gitmemesine gelince...
Bu, festival için bir kayıp olmaz.
Ama kültür bakanı olarak kendisi için büyük bir ayıp olur.
* * *
Can Dündar Kusturica ile konuştu.
Adam şaşkınlık içinde.
Kendisine yakıştırılan bütün sözlerin yalan olduğunu açıklıyor.
Tavır gösterenlere şöyle diyor:
“Ben politikacı değil, sanatçıyım. Sözlerime değil, filmlerime baksınlar. Ne anlatmak istediysem, orada.”
Kusturica bir şeye akıl erdirememiş, onu da şöyle açıklıyor:
“Nasıl olur? Daha önce kaç kez geldim Türkiye’ye. Filmlerim gösterildi, beğenildi. Şimdi ne oldu ki?”
Hele hele Kültür Bakanı Günay’ın protestosuna hiç akıl erdirememiş:
“Hangi okula gitmiş o?.. Liseye mi? Sizin başbakan da bugün gidip Miloseviç’in partisinden yetkililerle el sıkışıyor. O niye sorun olmuyor?”
Evet, Kusturica kendisine gösterilen bu anlamsız tepkileri anlamıyor.
Karşı karşıya gelseydim ona “Hedef sen değilsin, Mustafa Hoca” derdim.
O zaman Bursa’da neden alayı vala ile ağırlandığını, Antalya’da neden protesto edildiğini çok iyi anlardı.
Tam burada yazıya noktayı koymuştum. O anda haber geldi. Kusturica Türkiye’yi terk edeceğini açıkladı ve terk etti.
Başta Kültür Bakanı tüm protestocular çok büyük bir iş başardılar.
Onları kutlarım.
Yazının Devamını Oku 9 Ekim 2010
EKİM gelince klasik müzik izleyicilerini bir heyecan sarar. Herkes sezona yayılan konserleri izleyebilmek için koşuşturmaya başlar.
Müzik etkinlikleri çoğaldıkça bu iş sanıldığından da zor hale gelir.
Seçim için orkestraları, yöneten şefleri, solistleri tanımak, bilmek gerekir.
İyi ve kaliteli konserleri atlamamak için seçim yapmak ciddi bir mesai ister.
Bu yıl İstanbul’da çok güzel konserler dinleyeceğiz. Sanatseverler şanslı.
Yazının Devamını Oku 8 Ekim 2010
KEMAL Kılıçdaroğlu boşuna ısrar etmesin. Tayyip Erdoğan planını değiştirmez.
Önce planı özetleyelim.
Başbakan referandumda yüzde 58 oy alarak ilk raundu kazandı.
Planını gerçekleştirmek için önemli bir engeli aşmış oldu.
Şimdi sırada 2011 seçimlerinde tek başına iktidar olmak var.
Bunu da aşacağına inanıyor.
Ondan sonra başkanlık sistemini içeren yeni anayasa hazırlanacak.
Eğer anayasayı Meclis’ten 367 ile geçiremezse bir kez daha halka gidecek.
Sonra 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacak ve başkan seçilecek.
Durun, bitmedi.
5 yıl başkanlık yaptıktan sonra ikinci 5 yıl için bir kez daha aday olacak.
Yine seçilecek ve bir beş yıl daha başkanlık yaptıktan sonra noktayı koyacak.
Yıl 2022, Tayyip Bey’in yaşı da 68 olacak.
Bu hesap tutar mı?
Bugün baktığınızda tutacak gibi görünüyor.
Ama unutmamak gerekir ki burası Türkiye, bu ülkede ne olacağı, konjonktürün nasıl değişeceği hiç belli olmaz.
Peki, Erdoğan Çankaya’ya çıktıktan sonra AKP ne olur?
Bugünkü gücünü Tayyip Bey’siz sürdürebilir mi? Bunu tahmin etmek zor.
Sürdüremez de dağılma sürecine girerse bu Tayyip Bey’in ikinci beş yıllık başkanlığını da tehlikeye sokar.
Bu plan nedeniyle Kemal Bey’in “Anayasa çalışmalarını hemen başlatalım” önerisi Tayyip Bey’in hiç hoşuna gitmedi.
2011 seçiminden önce hazırlanacak anayasaya başkanlık sisteminin sokulması zor.
Tayyip Bey bunun halka anlatılmasının risk olduğunu biliyor.
Onun için Kemal Bey’in anayasa önerisini “sululuk” olarak değerlendiriyor.
Erdoğan eğer 2011 seçiminden güçlü çıkamazsa bütün plan yatar.
Başbakan bunu çok iyi biliyor.
Onun için varını yoğunu bu seçim için ortaya koyacak.
Sinirlerinize kuvvet
GÖRÜNEN şu:
Tayyip Bey 2011 seçiminde kendisini destekleyenleri kemikleştirmek için ortamı gerebildiği kadar gerecek.
Çünkü gerginlik kamuoyu araştırmalarının tam tersine Tayyip Bey’in işini çok kolaylaştırıyor.
Liderler arasındaki tartışmalar atışmalar, suçlamalar Tayyip Bey’in oyunu yükseltmese bile aynı düzeyde tutuyor.
Başbakan’ın elinde önümüzdeki süreçte kullanacağı pek çok malzeme var.
Anayasa var, demokrasi var, Kürt sorunu var, türban var, 12 Eylül var, Menderes’in asılması var, Özal’a, Eşref Bitlis’e suikast iddiaları var.
Dikkat ederseniz referandumdan sonra başlayan bahar havası çok kısa sürdü.
Tayyip Bey havanın yumuşamasını “CHP anayasada sululuk, türbanda blöf yapıyor” diye tersine çeviriverdi.
2011 Haziran’ına kadar bu gerginlikten kurtulamayacağımız kesin.
Tanrı hepimize sabırlar ve de sapasağlam sinirler versin.
Yazının Devamını Oku 6 Ekim 2010
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün gazetecilere açıklamalarını, çeşitli platformlardaki konuşmalarını dikkatle izlemek gerekiyor. Gül’ün değerlendirmeleri, önerileri demokratik hukuk devletinin gerekliliğine inanan herkesin katılacağı içerikte.
Örneğin hukuk devletinin işleyişi üzerindeki uyarıları itiraz edilemeyecek kadar gerçekleri yansıtıyor.
Cumhurbaşkanı uyarıyla da kalmıyor, bunların düzeltilmesi gerektiğini özellikle vurguluyor.
Silivri’deki yargılamaların hukuk normlarına aykırı olduğu kanısı, tutuklulukların endişe verici şekilde uzaması belli ki Cumhurbaşkanı’nı da rahatsız ediyor.
Gül son bir yıldır gezilerine katılan gazeteci arkadaşlarımıza bu tür rahatsızlıklarını dile getiren açıklamalarda bulunuyordu.
Bunların bir an önce düzeltilmesi gerektiği konusunda iktidara göndermeler yapıyordu.
Ama iktidarın, son Meclis konuşmasına kadar bu göndermeleri pek algılama niyetinde olmadığı bir gerçekti.
Ancak tutukluluk durumlarının mahkûmiyete dönüşmesi ve bunun hukuk devletinin işleyişi konusunda içte ve dışta duyulan endişeleri artırması hükümette bir hareketliliğe neden oldu.
Ama bu konuda Başbakan Erdoğan hâlâ suskun.
* * *
Cumhurbaşkanı’nın yeni anayasa, Kürt sorunu, seçim barajının indirilmesi, demokrasinin genişletilmesi, başkanlık sistemi ve kendi görev süresinin boşlukta bırakılması, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü konularında yaptığı eleştiri ve uyarılara katılmamak mümkün değil.
Ancak...
Evet bu “ancak” çok önemli. Şunun için önemli.
Cumhurbaşkanı’nın atamaları yaparken, önüne gelen yasa ve kararnameleri onaylarken aynı duyarlılığı göstermemesi söylemlerinin içtenliği konusunda ciddi kuşkular yaratıyor.
Yani Cumhurbaşkanı Gül’ün söylemleri ile tasarrufları arasında büyük çelişkiler var.
Anayasa Mahkemesi’ne üye, YÖK’e başkan ve üye, üniversitelere rektör atamalarında tarafsızlık ve liyakatten çok belli dünya görüşü rol oynuyor.
Oysa Çankaya demokratik rejim için bir güvence olmak durumunda.
Yani ülkeyi yöneten iktidara karşı rejimin son freni.
Ancak Cumhurbaşkanı’nın yaptığı icraat, özellikle kendisinin “Demokrasilerde çek-balans işin özüdür” söylemiyle çelişiyor.
* * *
Cumhurbaşkanı’nın söylem ve konuşmalarına AKP ve yandaşlarından pek destek gelmiyor.
Destek, daha çok kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesine karşı çıkan kesimlerden.
Ancak bu desteği veren vatandaşların büyük bölümü bu söylemlere temkinli yaklaşıyor.
“Acaba bir iyi polis, kötü polis oyunu mu?” sorusu kafalara takılıp kalıyor.
Söylemlerinin inandırıcı olabilmesi için kuşkusuz Cumhurbaşkanı’nın yapması gerekenler var.
Örneğin atama ve onaylamalarda daha duyarlı davranmalı.
Vicdanları rahatsız eden Silivri soruşturmaları, yargılamaları konusunda devreye girmeli ve alınan önlemleri titizlikle izlemeli.
Devlet içindeki tarikat ve cemaat yapılaşmalarına müdahale etmeli.
Aksi takdirde, söylemlerine olumlu bakanlar Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarının “balans ayarı”ndan başka bir şey olmadığına inanacak.
Yazının Devamını Oku 4 Ekim 2010
ANTALYA yüce Tanrı’nın ülkemize dünyaya bahşettiği cennetlerden biridir.
Tanrı, güneşi, suyu, olağanüstü iklimi bu kente hiç esirgemeden vermiş.
Antalya bu sayede bir dünya kenti olarak her yıl milyonlarca turisti ağırlıyor.
Antalya’nın yıllık turizm geliri 9 milyar dolar.
Yanlış okumadınız, tamı tamına 9 milyar dolar.
Yazının Devamını Oku 2 Ekim 2010
HANEFİ Avcı meslek yaşamı boyunca sol örgütlere dönük operasyonları yönetmiş ve emniyet müdürlüğüne kadar yükselmiş bir polis. Yakalanan militanlara işkence yapmış, bazı suçluları yakalayabilmek için dinleme yöntemini Türkiye’de ilk kuran ve kullanan kişi olmuş.
Bugün kavgaya girdiği cemaatle yıllarca sıcak ilişkiler içinde olmuş, çocuklarını onların okullarında okutmuş.
Ama yazdığı bir kitap onun cezaevine girmesine neden olmuş.
Cemaat, onu yok etmek için devletin kritik yerlerine yerleştirdiği “Simon”larını görevlendirmiş ve Avcı kısa sürede yakalanıp tutuklanmış.
Ona yöneltilen suçlama, “Devrimci Karargâh” adlı terör örgütüyle ilişki içinde olmak, örgüte yardım ve yataklık etmek. Polis buna kanıt olarak örgüt üyesi olduğunu iddia ettiği Necdet Kılıç’la yaptığı telefon konuşmalarını gösteriyor.
Avcı’yı örgütle ilişkilendirmek için yürütülen teknik izlemeyi, kitabında sosyal ve psikolojik açıdan sorunlu olduğunu ileri sürdüğü istihbarattan sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer yaptı.
Avcı’nın kitabında cemaatçi olarak tanımladığı ve hakkında suç duyurusunda bulunduğu Savcı Kadir Altınışık tarafından tutuklanması istendi.
¡ ¡ ¡
Avcı’nın örgütle ilişkilendirilmesine neden olan Necdet Kılıç’ın Devrimci Karargâh örgütü ile net bir bağlantısı olup olmadığı belirlenmiş değil.
Çünkü daha önce yakalanan ve iddianamelere konu olan örgüt elemanları ile Necdet Kılıç arasında bir bağ gözükmüyor. Savcılık sorgusundaki ifadede Necdet Kılıç’a bu konularla ilgili herhangi bir soru sorulmamış.
Avcı örgüte yardım etti mi? Polis bunu iki temel noktaya dayandırıyor. Birincisi İstanbul polisine gelen bir ihbar mail’i. Gerçek olup olmadığı belli olmayan bu mail’de Devrimci Karargâh Örgütü’ne polis içerisinden üst düzeyden bilgi sızdırıldığı yönünde bilgi var.
İkincisi ise Necdet Kılıç ile Hanefi Avcı arasında geçen telefon görüşmesi. Bu görüşmede Necdet Kılıç, takip altında olduğunu söylüyor. Hanefi Avcı da kendisine “Savcılığa suç duyurusunda bulun” diyor. Hepsi bu.
Hanefi Avcı’nın sevgilisi Kezban Küçük’ün örgütle ilişkisine dair ise hiçbir somut bilgi, belge veya iddia yok.
¡ ¡ ¡
Avcı’nın evinde bulunan silahlar yandaş medyaya sızdırıldığı gibi ruhsatsız değil. Tersine hepsi ruhsatlı.
Değişik isimlere göre düzenlenmiş 4 pasaport, 2 nüfus cüzdanı, 2 sürücü belgesi ise gizli görevler gereği kendisine verilmiş.
Ancak her tertipte olduğu gibi bu kez de aynı oyun oynanmış, bunlar sahte ve kaçakmış gibi yandaş medyaya sızdırılmış, onlar da bunları bile bile kullanmış.
Avcı, kitabında cemaatin devleti teslim aldığını, her kurumu o “kurumun imamı”nın yönettiğini, amaca ulaşılmak için iftira, şantaj ve karalama kampanyası gibi her türlü yöntemin kullanıldığını vurguluyor.
Avcı tıpkı kitabında anlattığı gibi aynı yöntemlerle tutuklanıp cezaevine konuyor. İçişleri Bakanı’nı soruşturma açtırması için uyaran Avcı, bir sonuç alamadığını çünkü İçişleri Bakanı’nın bunu yaptırmadığını, Bakan’ı, Başbakan’ın Ergenekon operasyonlarını yıpratır endişesiyle durdurduğunu iddia ediyor.
AKP camiası ve yandaş medyaya göre Avcı terör örgütü ile ilişkisi nedeniyle tutuklanacağını anlayınca bu kitabı alelacele yazdı.
Kamuoyunda Avcı’nın cemaatçi polis, savcı, yargıç kumpası sonucu tutuklandığı konusunda yaygın bir kanaat var. Yandaş medyadaki bazı kalemler bile böyle düşünüyor.
Avcı, savcı ve yargıca cemaatin “Simon”ları oldukları gerekçesiyle ifade vermeyerek, tutukluluğuna itiraz etmeyerek ve hapiste kalarak devletin ele geçirilmesine karşı anlamlı bir direniş eylemi sürdürüyor.
Yazının Devamını Oku 1 Ekim 2010
ANADOLU’nun “Hayır”cı küçük bir ilinin, küçük bir ilçesinden geliyor mektup.
Mektup sahibinin kimliğini açıklamıyorum.
O bende saklı.
Bunu, başına bir iş açılmasın, işinden gücünden olmasın diye yapıyorum.
2010 Türkiye’sinde küçük bir kasabada yaşayan genç bir annenin endişeleri, yavrusu için duyduğu korkular var bu mektupta...
Yazının Devamını Oku 29 Eylül 2010
SON DAKİKA... <br><br>Türkiye’deki inanılmaz gelişmelere bir yenisi daha eklendi. Bu sabah (dün) Emniyet Müdürü Hanefi Avcı gözaltına alındı. Sonra da tutuklandı.
Resmi neden: Devrimci Karargâh Örgütü’ne yardım ve yataklık yapmak.
Gerçek neden: Yazdığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” kitabı.
* * *
Avcı kitabında devlete sızan ve kritik noktaları ele geçiren cemaatin tertiplerini anlatıyor, bazı iddialar öne sürüyor, bunlarla ilgili örnekler veriyor. Bu tertipler yüzünden suçsuz insanların cezaevlerinde yatırıldığını yazıyor ve önlem almaları için yetkilileri uyarıyor. (Avcı kitabını bitirmeden aylar önce savcılara, İçişleri Bakanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na dilekçe verip uyarıyor ama aldıran olmuyor.)
Bu konudaki bilgi ve belgelerin nerelerde olduğunu da ihbar ediyor. Bunlara hiç zaman yitirilmeden el konulması gerektiği konusunda yetkilileri uyarıyor.
Avcı’nın kitabı ihbar kabul edilerek savcılar tarafından soruşturma açılması gerekirken bu yapılmıyor, emniyet müdürü için polis tarafından bazı iddialar ileri sürülerek birtakım bilgiler, iddialar bazı gazetelere sızdırılıyor.
Uzun zamandan beri izlemeye alıştığımız filmlerden biri daha oynamaya başlıyor.
* * *
Bu gelişmelerden sonra hemen herkes Hanefi Avcı’nın da başına bir çorap örüleceğini tahmin ediyor.
Ve Hanefi Avcı dün saat 10.45’te polis tarafından savcının yakalama emri ile gözaltına alınıyor.
Oysa Avcı çok önemli açıklamalar yapacaktı.
Sabah erken saatlerde de Adalet Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na, HSYK Başkanlığı’na ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na hazırladığı şikâyet dilekçesini fakslıyor.
Bir saat sonra ise polis tarafından yakalanıyor.
Aynı saatlerde Eskişehir ve Ankara’daki evi aranıyor.
Hiç kuşku duyulmasın o evlerde çok önemli suç belgeleri(!) ele geçirilecek.
Önümüzdeki günlerde de bu belgelerle ilgili bilgi ve haberleri yandaş medyada okuyacağız.
* * *
Hanevi Avcı’nın dün sabah yetkili kurumlara verdiği dilekçesi okunduğunda olay apaçık ortaya çıkıyor:
“İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı tarafından 2009/1868 sayılı dosya ile ilgili olarak hukuk zorlanarak ilişkilendirilmeye çalışılmaktayım.
Asıl sebep yazdığım ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat’ isimli kitap ve iddiaların neticesi hukuksuz olarak dinleme yaptıkları tespit edilen emniyet mensuplarını korumaktır.
Bu davayla ilgili olarak yapılan işlemler hukuksuzdur. Makul hiçbir sebep yok iken cemaat planları doğrultusunda beni susturmaya ve bir örgütle irtibatlandırarak asıl hukuksuz dinleme yapanları korumaya yönelik davranış olduğu alenen bellidir.
Davayla ilgili cemaatçi emniyet mensupları tarafından basına sürekli el altından bilgi vererek cemaate ait internet sitelerinden ve basın organlarından yalan ve yanlış bilgilerle kamuoyu yanlış bilgilendirilerek hakkımda psikolojik harekât yapılmaktadır.
Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bu tahkikatı kasıtlı yönlendiren daha önce de adlarını vererek şikâyet ettiğim polislerden davacıyım.
Tahkikatın tarafsız bir savcı tarafından yürütülmesi halinde her şeyin anlaşılacağını iddia ediyorum.
Arz ederim. Hanefi Avcı.”
Yetkililer bu dilekçeyi gördüler mi, okudular mı, gereği için işleme koydular mı bilmiyorum.
Bildiğim bu dilekçeden hemen sonra Hanefi Avcı gözaltına alındı. İstanbul’a getirildi ve mahkeme tarafından tutuklandı.
Yazının Devamını Oku