8 Ağustos 2009
Bizim memlekette bir davetiye problemi vardır. Büyük bir konser var diyelim, o davetiyeler eşe gider, dosta gider, sponsor kontenjanıydı, belediyeydi, ünlüydü, akrabaydı bol keseden dağıtılır. Kimilerini kıramazsınız, kimilerinin oraya gelmesi işinize gelir; bin türlü denge vardır. Bu durumu sömüren bir dolu bedavacı olduğu gibi organizatör şirketlerin önüne geçecek tedbirleri alamaması da önemli bir etken. Böyle gelmiş böyle gider bir hal var maalesef.
Geçtiğimiz hafta Leonard Cohen İstanbul’daydı. Cohen’i izlemek için müthiş heyecan duyduğunu çok iyi bildiğim bir sürü meslektaşım var. Ve kendisini bir kez daha izleme şansımız da olmayabilir, o derece önemli bir konser. Konser öncesi İKSV, kimseye davetiye gönderilmeyeceğini belirtti ve organizasyonun sponsoru olmadığından her bir koltuğun biletinin satılması üzerine bir bütçe yaptıklarını açıkça ifade etti. Müzik yazarıyız, konseri yazacağız, ne önerirsiniz dedik; bilet almanız gerekiyor dediler. İşte fotoğraf çekilecek, çekim yapacak televizyonlar; “Biz sizin yerinize çekeceğiz, bizden alırsınız” diye eklediler.
Yiğidin hakkını verelim, İKSV başından beri bu tutumunu kararlılıkla sürdürdü. Bildiğim kadarıyla kimseye de davetiye gönderilmedi gerçekten. Bir gazeteci, bir müzik yazarı olarak bu durumdan övgüyle söz etmek isterdim. Ama mesele “Kusura bakmayın, sponsor bulamadık o nedenle sizin işinizi yapmanızı engellemek durumundayız, çok izlemek istiyorsanız bilet alın” noktasına geldiği için son derece tuhaf bulduğumu belirtmek istiyorum bu tutumu. “Bu konser basına kapalıdır” dersiniz, anlarım. Gazetelerden, televizyonlardan sınırlı sayıda insanı akredite edersiniz, onu da anlarım. Lakin bu durumda meslektaşlarımın tepki göstermek yerine alkış tutmasını anlayamadım. Çünkü bu “Bana nasıl davetiye yollamazsınız” meselesi değil, işle ilgili bir duruş meselesi.
3G saldırısı altındayız
Farkında mısınız, bir 3G saldırısı altındayız. Lisans sahibi operatörler haklı olarak konuyu bir an önce anlatmak istiyor tüketiciye. Görüntülü konuşma falan çok önemli değil, kimsenin ilgi göstereceğini sanmıyorum. Telefonundan televizyon izleyen olur elbet ama en önemlisi telefonların, artık telefon olmaktan çıktığı ve hızlı biçimde birer kişisel bilgisayara dönüştüğü. 3G demek sürat demek. Yakında 4G gelecek ve biz fark etmeden yaşam biçimlerimiz değişecek. Müzik sektörünün bu hızlı gelişimlere ayak uydurmakta zorluk çektiğini, büyük darbe aldığını biliyoruz. Önümüzdeki 3 yıl içinde işler daha da zorlaşacak. Müziği indirmek zorunda değiliz artık. Pek yakında, canınız istediği anda, istediğiniz şarkıyı, istediğiniz yerde müthiş bir internet bağlantısıyla cep telefonunuza bir kulaklık takarak dinleyebileceğinizin farkında mısınız? Mp3 çalarların bile ömrü tükeniyor. Siz hâlâ bir plastiğe 10 şarkı kaydederek albüm yapma peşindeyseniz diyecek sözüm yok.
Müzakka
Ege sularından ortak tınılar. Kim kimden esinlendi, şarkının orijinali kimindi, hep tartışma konusu olan şarkılar. Mustafa Sandal’dan “Aşka Yürek Gerek”, Gülben Ergen’den “Okul”, Rober Hatemo’dan “Senden Çok Var”, Ayça’dan “Yıkılıyor” ve diğerleri. Dikkat ederseniz, hepsi hit. Sahiplerinin sesinden, Yunanca orijinalleriyle?
Gayda İstanbul
Romanların özlü bir sözünü benimsemiş Gayda İstanbul: “Yol menzilin bir parçasıdır!”. Bizim popun ne zaman başı sıkışsa o yolu yürüyüp yardıma koşan Balkan ezgilerinin usta ellerde, özüne sadık yorumları. Kendi deyimleriyle, Balkanlar’dan gelen sıcak hava dalgası?
Fresh/Hüseyin Karadayı
Boğaz kıyılarında marka olmayı başarmış DJ Hüseyin Karadayı’dan sıcak bir dans albümü. Ferhat Göçer’in eşlik ettiği “Anlamazdın” ve “Gönül”, Betül Demir’in yorumuyla Sezen Aksu’dan “Geri Dön”, Mustafa Sandal’ın “Aya Benzer”i ve Tarkan’ın “Kuzu Kuzu”su dışında yeni isimler de var. İyi bir DJ prodüksiyonu.
Yazının Devamını Oku 1 Ağustos 2009
TESDER kelimesi size bir şey ifade etmeyebilir. Tahmin ettiğiniz üzere bir kısaltma; açılımı Türkiye Eğlence Sektörü Derneği. Yeni kurulan dernek, eğlence sektöründe faal olan gerçek ya da tüzel kişilerin meslek eğitimlerinden tutun da, kişisel ya da kurumsal gelişimlerini, sosyal güvence konularını ele almayı; kısacası sektörün gelişmesi ve sürekliliğinin sağlanmasını hedefliyor. TESDER; menajerlik, konser organizasyonu, etkinlik yönetimi, mekanlar ve ses/ışık gibi teknik disiplinleri bünyesinde toplamak amacıyla yola çıktı. İKSV, BKM, Pozitif, GNL, Bluechip, Biletix, Boogie, Partners gibi sektörün önde gelen firmaları, derneği şimdiden destekliyor. Sayılarının hızla artacağını umuyorum.
Müzik işinin, artık dijital gelirlerle birlikte konser gelirleri üzerinden yürüdüğü göz önüne alınacak olursa; eğlence sektörünün bir meslek örgütü sahibi olmasının önemi çok büyük. Önüne gelenin, ticari itibar ya da ilke gözetmeksizin bu işi yapıyor olmasının hem sektörün gelişimi hem de yurtdışında teklif götürülen firmaların gözünde Türkiye’nin algısı gibi önemli noktalarda verdiği zarar büyük. TESDER’in tüm bu olumsuzlukların önüne geçmesini içtenlikle diliyorum.
DİSKOMATİK KATİBİM
Yıllardan 1978. O yıl Türkiye müzik listelerine bir plak, bomba gibi düşüyor. Adı Diskomatik Katibim. Şimdilerde size tuhaf gelen bu isim, aslında o dönem için müthiş yenilikçi bir tavrı simgeliyor. Albüm, çıktığı yıl dönemin efsane müzik dergisi Hey’den Müzik Oscar’ı kazanıyor. Eleştirmenler şaşkınlıklarını gizleyemiyor ve tam not veriyorlar.
Diskomatik Katibim’in içeriğinde; Üsküdar’a Giderken, Nihavend Longa, Konyalı, Ceddin Deden, Kasap Havası vs gibi Türk fasıl standartları olmasına karşın; farklılığı düzenlemelerinde. Albümü, orkestrasıyla birlikte icra eden ve bizatihi düzenlemeleri kotaran Osman İşmen enstrümanların kullanılışı ve yarattığı kompozisyon itibariyle o dönem için şaşırtıcı ve bir o kadar da Batılı bir sound yakalıyor. Bu da dillere pelesenk olmuş bu şarkıların yurtdışı başarısı kazanacağına dair duyulan umutları perçinliyor o yıllarda.
Şarkıları bugün otuzlu ve kırklı yaşlarını sürenler, TRT’nin ara müzikleri olarak o yıllardan kolayca hatırlayacaktır.
Osman İşmen’in müzisyenliği ve prodüktör Yeşil Giresunlu’nun inancıyla hayata geçip sound devrimi yapan bu plak geçtiğimiz günlerde dijital ortama aktarıldı ve piyasaya çıktı. Keyif alacaksınız.
ATİYE’NİN STAR MAYASI
Atiye’nin son albümü birkaç ay önce piyasaya çıktığında, itiraf etmeliyim ki ilgimi çekmesine karşın bir süre suskun kalmayı tercih ettim. O arada albümü dinledim, sindirdim. İlk klip şarkısı “Muamma”, kulağı hemen yakalayan düzenlemesi ve çok beğendiğim klibiyle kafamda iyice yer etmişti ki arkasından ikinci klip “Salla” geldi. “Salla” da tıpkı “Muamma” gibi hem güçlü bir şarkıydı hem de klipten yana ilgi çekiciydi.
Atiye çok genç ve alımlı bir kadın. Dans kökenli olduğu belli. Çok iyi bir vokal değil belki ama geliştirmeye müsait cilveli bir sesi var. Şarkı yazabiliyor, bu noktada da kendini geliştirmeye açık. Tüm bu unsurlar bir araya gelince de, biz buna star mayası diyoruz işte. Hele bir de kendini İskender Paydaş gibi bir ustanın eline teslim etmişse; ileride şımarıp havalara girmezse yolunun açık olacağına inanıyorum Atiye’nin. Teoman’ın eşlik ettiği “Kal”, “Deli Ya”, “Dondurma” gibi ilgi çekecek başka şarkılar da var albümde. Kendi yazdığı iki İngilizce şarkı, melodik yapıları her ne kadar farklı düşse de ilgimi çekti. Nazan Öncel’in verdiği “Aşkına da Sana da”yı ise albümün bütünlüğü içinde biraz ayrıksı buldum.
Atiye’nin; kararlı adımlarla yürür, ne yaptığını bilirse kısa sürede yükseleceğini düşünüyorum.
Yazının Devamını Oku 25 Temmuz 2009
Birçok isim sıkıntı yaşarken Ceza çatır çatır konser yapıyor. Hem bilet keserek, hem büyük sponsorların desteğini alarak. Fanta için Kenan Doğulu ve Pinhani ile turluyorken kendisi, merakımı yenemedim ve sordum sence nedir işin sırrı diye.
“On yıldan beri durmaksızın üretiyorum. Türkçe rap hâlâ hak ettiği yerde olmasa da her geçen gün iyiye gidiyor. Reklamdı, diziydi, sinemaydı; rap artık her yerde. Sadece ben, ülke dışında iki yüze yakın konser verdim. Yine de bu kültürün tam anlamıyla oturması için biraz zaman gerekecek” diye yanıtladı.
Bu arada Kenan Doğulu ve Pinhani ile turne yapmaktan çok memnun. “Kenan’ın kulvarında iş yapan bir sürü ismi dinleyemem belki, ama turne sırasında Kenan’ın performansını izledim ve çok beğendim. Pinhani için de aynı şey geçerli, izleyiciyle çok güzel bütünleşiyorlar. ” dedi özetle.
Rock’n Coke’un asfaltı
Bu sene enteresan bir Rock’n Coke deneyimi yaşadık. Geçen sene kimi sebeplerle ara veren organizasyon, bu sene Hezarfen’den İstanbul Park’a taşındı. Sanıyorum Hezarfen’le ilgili bir ruhsat sorunu vardı. Açıkladıkları sanatçı listesi heyecan vericiydi ama.
Bu yılki festivale damgasını vuran iki şey, Prodigy ve asfalt oldu. Asfalt bildiğiniz asfalt. Özellikle ikinci gün o kadar sıcak oldu ki, o asfalt zeminde gerçekten yumurta pişirir kıvama geldik. Alternatif sahnede yer alan Asfalt Dünya ve FOMA konserleri güzeldi ama.
Prodigy inanılmaz bir performans gösterdi. Herkesi bir anda avucunun içine aldı. Linkin Park’ın da neden büyük bir grup olduğunu ve burada neden bu kadar sevildiğini tamamen idrak ettim. Dünya gözüyle Nine Inch Nails’i, Trent Reznor’u, Jane’s Addiction’ı, Dave Navarro’yu görmek müthiş bir deneyimdi. Duman’ın performansı yine başarılıydı. Hayko neden bilmem hem geç çıktı sahneye hem çabuk bitirdi. Manga-Cartel; evet proje olarak çok doğruydu ama farklı fikirler geliştirilebilirdi diye düşündüm. Daha çok eşlik ettiler birbirlerine, bir kapışma havası olsaydı daha etkileyici olurdu. Aylin Aslım’ın yeni albümü çok başarılı. Erken sahne aldı, birçok kişi izleyemedi, ona üzüldüm. Juliette Lewis’in bir rock star olarak portresine tanık olduk yeniden. Büyük bir hayranı olmasam da sahnede izlemek çok güzel. Gelelim diğer mevzulara… İstanbul Park, festival ruhu için uygun bir mekân mı şüphelerim var. Büyük bir alan, çok beton bir hissiyatı var. Bir yerden bir yere gitmek neredeyse imkânsız. İşin içine temmuz sıcağının sıkıntısı da girince fenalaştık hepimiz. Kampçıların durumunu düşünmek bile istemiyorum. Kapı girişi bence yine problemliydi. Kalabalık zamanlarda yemek, içecek alma kuyrukları gibi...
Nedendir bilmiyorum, iki performans sahnesi birbirine çok yakındı. Bu durum eşzamanlı performansların şarkı aralarında sorun yarattı. Ses çok iyiydi ama önden izleyenler için fazlaydı. Sahne önü biletlerine o parayı verdikten sonra daha temiz dinlemek ister insanlar diye düşünüyorum. Hatasıyla, sevabıyla Rock’n Coke bu yıl sınıfı geçti.
Yazının Devamını Oku 18 Temmuz 2009
Meşhurdur ya hani, “kulisine süt dolu küvet istedi, yatağına havyar serptirdi” türünde haberler. Büyük yıldızların konser nedeniyle verdikleri istek listesinden söz ediyorum. Güzel haber konusudur, her zaman baktırır. Sonradan görmesi çok, az gelişmiş ülkelerde vereceği konserlerde kendini o şekilde önemseteceğini düşünen de öyle...
Mesela Rock’n Coke’da bu yıl sahne alacak büyük grupların istekleri son derece mütevazıymış. Linkin Park yemekti, duştu, havluydu çok abartmamış. Ama Nine Inch Nails, özel masaj ve yoga salonu ve satranç takımı istemiş. Yogayı, masajı anladım da hocam ne ara satranç oynayacaksınız? Bak Razorlight’ın da sushi takıntısı varmış. Santigold kuliste kuruyemiş olursa, Kaiser Chiefs ise yemekte mantar olursa sahneye çıkmayız demiş. Meğer alerjileri varmış. Bizim gruplar ne istiyor acaba? Ya da isteyebiliyor mu? Bizim grupları bilmem ama geçen haftalarda konser veren Dream Theater 100 adet hem de siyah renkli askı istemiş. Kaçını kullandılar acaba?
GÖRÜŞ
Aylin sert ve çarpıcı
Aylin Aslım’ın uzun yıllar önce çıkardığı ilk albümü için sanıyorum, Türkiye’nin Batılı anlamda ilk elektronik pop albümü demek yanlış olmaz. O zaman, hak ettiği ilgiyi gördü mü? Bana göre ilgi göstermesi gereken kimse kayıtsız kalmadı bu hayranlık veren işe. Ama erkendi. Erken olmasına erkendi, yine de o albümün gücü bir marka olarak Aylin Aslım’ın yerini sağlamlaştırdı.
İkinci albümde bambaşka bir albüm çok farklı bir sound vardı. İlk albümden sonra gayet yumuşak bir pop-rock sound’unu tercih eden Aylin, gelen eleştirileri terüddütsüz yanıtladı: “O zaman öyle hissediyordum, şimdi böyle?”
Uzun zamandır dinlediğim üçüncü ve son albüm “Canını Seven Kaçsın” ise bambaşka. Hem sound hem de yaklaşım olarak?
Öncelikle Aylin Aslım ve Sarp Özdemiroğlu’nun bizzat prodüktörlüğünü yaptıkları bir albüm. Sound’u ve sözleriyle sert ve çarpıcı. Aylin’e, “Bu üç albüm içinde hangisini sound’unu kendine daha yakın hissediyorsun” diye sorsanız, emin olun “Üçüne de” diyecektir. Ama benim fikrim bu son albüm Aylin Aslım’dır. Çünkü bazı şeyleri anlatmak için bazen daha sert söylemek gerekir. Tüm şarkıları şiddetle tavsiye ederim.
KAYGI
Hadise ne yapıyor
Eurovision öncesi ve sonrasında adından epey söz ettiren, Eurovision dönüşü menajer ekibini değiştiren ve uzun bir tatil yapan Hadise, şimdi konserden konsere koşuyor. Aferim kıza, diyebilirsiniz. Ama kazın ayağı öyle değil. Hem iç hem de dış pazar için bu kadar büyük potansiyeli olan bir markanın aldığı her konser teklifine evet diyor olmasının tek bir açıklaması olabilir, o da bu markanın doğru yönetilmediğine dairdir. Aldığı övgülerden başı dönen ve ipleri eline almak isteyen Hadise, belki de hiçbir uzun vadeli strateji belirlemeden oradan oraya koşturuyor. Gittiği konserlerde yeni albümü için hazırladığı İngilizce ve Türkçe şarkıları söylüyor. Türkçe şarkıları söylerken hala zorlanıyor. İngilizce şarkılarlaysa burada işi zor. Dışarıda o sound’la İngilizce de olsa zor. Aslına bakarsanız bir show girl adayı olarak hem dans edip hem şarkı söyleyebilmek için de çok çalışması gerekiyor. Umarım kaygılarımı paylaşıyordur. Yoksa yazık olacak kendisine?
ALBÜM
Demet ilaç gibi gelecek
Doksanların en önemli kadın vokallerinden Demet Sağıroğlu, uzun süredir suskundu. Küskündü de galiba etrafta olan biten bazı şeylere. Aradan geçen 5 yılda şarkılar yazdı, o şarkıları yapımcılarla paylaştı. Dinleyen herkes de beğendi. Ama 5 sene içinde işler fena halde değişmişti. Müzik şirketleri küçülmüş, neredeyse hiçbir riski üstlenmez hale gelmişlerdi. Best of’lar, remix’ler, nostaljiler havalarda uçuşurken, çok büyük isimlerin yeni albümlerini yayınlamak bile risk haline gelmişti yapımcılar için. Ona önerilen seçenekleri kabul etmedi Demet ve bekledi. Sonunda “Bir Zamanlar” ve “En İyileriyle” serilerinin yapımcı şirketi Ossi Müzik ile anlaştı. Yazı kaçırmamak için de şu an hazırlıkları sürmekte olan yeni albümden iki şarkıyı kapsayan bir single’la hasret giderdi. Bence en doğrusunu yaptı. “Silkelen” ve “Gittiğim Yol”, Demet’in sesini, yorumunu özleyenlere ilaç gibi gelecek.
Yazının Devamını Oku 11 Temmuz 2009
Tuna Kiremitçi ile lise sıralarından arkadaşız. Kumdan Kaleler’in dağılmasından sonra çok da keyif alarak girmediğini bildiğim reklamcılık macerası, arkasından “Git Kendini Çok Sevdirmeden”in büyük başarısı, diğer romanlar, senaryolar derken içindeki müzik yapamamakla ilgili eksiklik duygusunu hiç bastıramadı Tuna. Meşakkatli bir dönem geçirdi ama solo albümünü de çıkardı sonunda. O albümün sound’unu daha rock’n roll bir ruha bürüyerek, performans mekanlarında sahne aldı Tuna Kiremitçi Band’le.
Geçtiğimiz aylarda Tuna’nın hayatında güzel bir gelişme daha oldu. Uzun metraj bir sinema filminin senaryosunu yazmasını istediler. Sonra iş büyüdü filmin yönetmenliğini de Tuna’nın yapmasında karar kılındı. Bilmeyenler için dipnot: Tuna okullu bir sinemacı.
Şu sıralar Eskişehir’de ilk filmi için ter döküyor; “Adını Sen Koy”. Film Eskişehir’de geçen bir aşk üçgeni hikayesi. Başrollerdeki Melis Birkan, Cemal Toktaş, Ali İl ve Ahmet Mümtaz Taylan dışında Burhan Şeşen ve Itır Esen’i de izleyeceğiz filmde.
Birçok kişinin, “Bir bulaşmadığı bu kalmıştı” dediğini duyar gibiyim. Ama emin olun zaten bulaşmayı en çok “hak ettiği” iş bu.
Şimdi romancılığa uzun bir süre ara verme niyetinde, bu film nedeniyle de içi içine sığmıyor. Ve ben Tuna’nın bir gün bir başka filme soundtrack albümü yapacak kadar iyi bir müzisyen olduğunu da iyi biliyorum. Zamanı gelince...
Kentin türküsü:Anadolu Pop-Rock
“Anadolu rock’ın Haluk Levent’le başladığını sanan gence, geçmişi 10 yıla bile ulaşmamış bir grubun ilk yerli progressive temsilcisi olduğunu iddia eden müzik yazarına doğruyu sunmak için yazdım bu kitabı” demiş Cumhur Canbazoğlu. Müzik yazarlığı yaparken doğru ve güvenilir kaynak bulmakta ne kadar zorlandığından dem vuruyor. Magazin soslu haber ve söyleşilerin arasından cımbızla malzeme çıkartılmasa sektör tarihsiz kalacak çünkü... İşte bu çorbaya tuz katma öyküsü böyle başlamış Canbazoğlu’nun. İlk kitap Anadolu Pop-Rock üzerine. Güzel bir kaynak.
Bornova marşlarını yazan adam
Umut Kaya, daha lise yıllarında, İzmir barlarında kendi grubuyla ünlenmiş bir müzisyen. “Mevsimler Geçerken” ve “Mor Yazma” isimli şarkıları, Bornova Marşları olarak biliyor İzmir’de; genç İzmirli okuyucular onaylayacaktır. Söz konusu iki parça, bir süre önce çıkarttığı ilk albümünün de ilk iki klip şarkısı oldu. Gırtlak olarak nağmeli ama gitar-bas-davul ekseninde; sözleri ve melodik yapısıyla da pek damardan bir albüm. Ben kısaca “rakı’n roll” diyorum. Evet içki masasında bile dinlenebiliyor. Öte yandan arabeske de dayamıyor sırtını, kısa sürede tam kıvamını bulacaktır diye düşünüyorum. Emre Aydın’ın açtığı kulvarın en ümit vaat eden adayı Umut Kaya... Takipte olun.
Sertab ‘Bu Böyle’ diyor
Evet bence de bu böyle olmalı. Yaza albüm yetiştireyim, klibi şu ay çekeyim, aman beach’lerde coşayım diye düşünmek yerine, yapmış paşa paşa single’ını Sertab Erener. Çok yakın bir geçmişe kadar yapımcılar Türkiye’de single olmaz diye ısrar ediyordu. Ama internet paylaşımıyla birlikte CD denen o plastik parçası değerini yitirince bundan sonra önemli olanın “şarkı” olacağı gün gibi ortaya çıktı. Sertab Erener’in “Bu Böyle” single’ında şarkının önemli isimlerce aranje edilmiş 5 farklı versiyonu bulunuyor. Geriyeyse bir tek o single’ı bedavadan biraz daha pahalıya satmak kalıyor. Fiyat meselesini çözemezsek çaba beyhude.
Yazının Devamını Oku 4 Temmuz 2009
Zeytinli Rock Festivali 4 yıldır Balıkesir’in Edremit İlçesi’ne bağlı Zeytinli Beldesi’nde yapılıyor. Her yıl grup sayısını, dolayısıyla katılımı artıran ve “rock tatili” konseptini iyice oturtan festival, bildiğim kadarıyla bugüne kadar 700’den fazla grubu sahneye çıkardı. 200 binin üstünde rocksever; hem tatil yapmak hem de iyi müzik dinlemek için Zeytinli’ye akın etti 4 yıl boyunca. Sadece müzikseverler için değil Zeytinli halkı için de ciddi bir ekonomi yarattı festival. Deyim yerindeyse Zeytinli esnafının yüzü güldü.
Ancak iddiaya göre seçim döneminde yaptığı konuşmalarda Rock Festivali’nin aleyhinde söylemler geliştiren, festivali bitirmekten söz eden Belediye Başkanı Hasan Arslan’ın bu tavrı üzerine kendilerine yeni bir konser alanı aramaya başladı festival yetkilileri. Pek yakın bir geçmişte de organizasyonun Foça İngiliz Burnu’nda gerçekleşeceğini duyurdular. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. İddiaya göre Zeytinli halkı festivalin yapılmayacak olmasından duyduğu mutsuzluğu Hasan Arslan’a ifade edince; kendisi seçim öncesi söylediklerinin tam aksine davranıp rock festivaline sahip çıkmaya karar verdi.
Şimdi Belediye’nin imkanlarıyla 6-9 Ağustos tarihlerinde Zeytinli’de organizasyonu gerçekleştirmeyi planlıyor Hasan Arslan. Keşke bu noktaya gelmek yerine Zeytinli’ye, sadece ekonomik anlamda değil, marka değeri olarak da çok şey katan bu festivale içtenlikle sahip çıksaydı. Mesele mecbur kalınca yapmak değil. O vizyona ve samimiyete sahip olmak önemli.
Rock Tatili Foça 13-16 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşiyor. Çilekeş, Kurban, Moğollar, Ogün Sanlısoy, Pentagram, Teoman ve Yasemin Mori gibi isimlerin de içinde yer aldığı birçok iyi grup Foça’da sahne alacak. Zeytinli’deki festivalde ise bakalım neler olacak.
Bir çağın sonu
Michael Jackson’ın ölüm haberini duyduğumda tarif edemeyeceğim şeyler hissettim. Aldığım ilk plağın, “Thriller”ın kahramanı Jacko, dünya değiştirmişti. O “Thriller” ki tüm dünyada 27 milyon satmış, albümden 7 şarkıyı listelere sokmuş, 31 hafta bir numarada kalmış bir albüm. Bing Crosby, Elvis Presley, Beatles, Police, David Bowie gibi isimlerin satış rakamlarını geçmiş bir albüm. Pop müzik tarihinde bir çağın başlangıcı. Müzik yaşamı süresince inişli çıkışlı grafiğine karşın yeri doldurulamayacak bir ikon olmayı başardı Jackson. Yaşayan bir efsaneydi, artık yaşamıyor... Ama efsaneler ölmüyor. Yapısının böyle büyük bir şöhreti ve sorumluluğu taşımaya müsait olmadığı ortada. Utangaçlığı, çocuksuluğu, ruhsal bozuklukları, yalnızlığı, takıntıları derken bir biçimde hayata gözlerini yumdu. Ve pop müzik için bir çağ sona ermiş oldu.
Emre - Çağla markası
Emre Altuğ bu işe başladığı ilk günden beri yakışıklılığı, efendiliği, şarkı yazarlığı, yorumculuğu, oyunculuğu ile dikkat çekti. Ancak her ne kadar birçok başarılı işe imza atıyor olsa da ben tam anlamıyla ikna olamadım. Bir şeyler eksik gibiydi. Hak ettiği yerde değildi sanki. Daha sonra Çağla Şıkel’le olan beraberliği ve sonrasında evliliği geldi. Ben Emre’nin kariyeri konusunda umudu kesmeye hazırlanırken, sevinerek gördüm ki gelişmeler bunun tam tersini gösteriyor. Hem Emre Altuğ, hem de Çağla Şıkel belki de kariyerlerinin en parlak dönemini yaşıyorlar. Bu, uyumlu bir çift olmalarının, birbirlerine verdikleri desteğin de sonucu olabilir elbet. Ancak Emre Altuğ-Çağla Şıkel’in isimleri yan yana geldiğinde oluşan bir marka değeri de var. Zaten aldıkları teklifler de bunu doğruluyor. Ancak şunu eklemek isterim; sponsorlar nezdinde anlamlı olabilir ama Emre Altuğ bir an önce “Şarkılarımı eşime yazıyorum, saçlarına yazıyorum, gözlerine yazıyorum” söyleminden uzaklaşmazsa müzik kariyerinde bazı sıkıntılar yaşayabilir.
ALBÜM
Süperstar denince...
Türkçe aranjmanlar döneminde Süperstarımız Ajda Pekkan tarafından seslendirilmiş 17 hit’in orijinal versiyonlarını içeren arşivlik bir çalışma. “Haykıracak Nefesim”, “Palavra Palavra”, “Dile Kolay”, “Yeniden Başlasın”, “Sana Ne Kime Ne”, “Sana Neler Edeceğim”, “Bambaşka Biri” gibi Ajda’yı süperstar yapan şarkıların orijinallerini de dinlemekten keyif alacaksınız.
BU YAZIN ŞARKISI
Farkında mısınız, öyle yazı alıp götüren büyük hit’ler yok. Doğal olarak her yer kendine göre bir şeyler çalıyor ama yeri göğü inleten bir yaz şarkısı çıkmadı. Kişisel olarak bazı şarkıların yeri göğü inletmesi; gittiğimiz her yerde, radyoda, televizyonda çalması durumunu tercih etmiyorum. Bu nedenle örneğin Kenan Doğulu’nun, Yalın’ın işin daha müzikal tarafına kayıyor olmalarına çok seviniyorum. Bana göre Kenan’ın “Rütbe”si de, Yalın’ın “Ah Be Kardeşim”i de çok kaliteli pop şarkıları. Bazı çıtaları yükseltmek için taşın altına elini sokmak lazım.
DÜZELTME
Geçen hafta “Anlamazdın”ın, meslek örgütü kayıtlarında “Söz ve Düzenleme: Esin Engin” olarak geçtiğini yazmıştım. Doğrusu “Söz: Fikret Şenes, Düzenleme: Esin Engin” olacaktı.
Yazının Devamını Oku 27 Haziran 2009
Issız Adam’ın başarısında büyük pay sahibi olan ve Ayla Dikmen’in seslendirdiği “Anlamazdın”ın telif haklarına ilişkin bir sorun var. Eser, bir Arjantin bestesi. Orijinal adı, “Una Calle Nos Separa” ve hak sahipleri Francis Smith ile Leo Dan. İlk kez 1973 senesinde, Amerikan Meslek Birliği BMI’a kaydedilmiş.
“Anlamazdın”, buradaki meslek örgütü kayıtlarında, “Söz ve düzenleme Esin Engin” olarak geçiyor. Most Production’ın danışmanlığını yapan Taxim Edisyon, “Eserin sahibini bulamadık, kullanabilirsiniz” demiş ve Most Production da hem filmde hem de soundtrack albümde kullanmış şarkıyı. Şarkıyı burada temsil eden editör şirket Müzikotek. Ancak sanıyorum başlangıçta kendi şarkıları olduğunu fark edemiyorlar “Anlamazdın”ın. Ve Most Productions’ı, eseri izinsiz kullanmakla itham ediyorlar. Müzikotek adına Dağhan Baydur, şarkı üzerindeki manevi haklarının ihlal edildiğini söylüyor. Ve teliften doğan yüzde 8’lik geliri yeterli bulmuyor, temsil ettiği eser sahiplerinin daha fazlasını hak ettiğini ileri sürüyor. Most Productions ise meslek örgütünün yönlendirmesi doğrultusunda hareket ettiğini ve sorumluluğu olmadığını iddia ediyor. Bakalım taraflar aralarında anlaşabilecekler mi?
One Love artık kabına sığmıyor
Geçtiğimiz hafta sonu Tricky, Starsailor, Röyksopp gibi uzun zamandır beklediğimiz önemli grupları izlemek üzere Santralİstanbul’daydık. Bu yıl 8’incisi gerçekleşen Efes Pilsen One Love Festivali özellikle Parkorman’dan Santralİstanbul’a taşındığı son iki yıldır festival olma iddiasının altını kalın çizgilerle çiziyor. Geçen yıl Balkan konseptli pazar günü çok eleştiri almıştı ama bu yıl açıkladıkları güçlü isimlerle ilk günden itibaren merak uyandırdılar. Bilet fiyatları uygundu, birçok festival çeşitli sebeplerden havlu atmıştı, isimler doğruydu ve One Love dolup taştı. İki günde benim gözlemlediğim 15 bini aşkın insan gelmiştir alana.
Tek sorun, bu çapta bir kalabalığa yetmiyor artık o alan. Önümüzdeki yıl otopark tarafını içine alacak şekilde büyütmek şart görünüyor. Çünkü kıpırdayacak yer yoktu ve birçok insan hiçbir şey seyredemedi. Festival olma iddiasında bir organizasyonun, balık istifi sıralanarak o ruhun yaşanamayacağını da hesaba katması gerekiyor. Bir de konaklamalı olmayan bir şehir içi festivalinde gündüz aktivitelerinin insanlarda oraya erkenden gelme motivasyonu yaratacak yaratıcılıkta olması gerekiyor. Emeği geçenlerin eline sağlık.
RAFLARDAN
Müzik: Selmi Andak
İki albümlük, 34 şarkılık bir derleme. Ünlü bestecinin çeşitli sanatçılarca söylenmiş şarkıları. 1960’lar, 70’ler ve 80’lerden sevdiğiniz şarkılar; o yılların meraklılarına.
The Sound of Taxim Beyoğlu
Aynı adlı serinin son ürünü. İstiklal Caddesi’nde yürürken farkında olmadan ezberlediğiniz şarkılar. “Somewhere Over The Rainbow”, “La Foule”, “J’attendrai”, “La Vie En Rose” ve diğerleri.
Nerelerdeydin/Aysun Kocatepe
Aysun Kocatepe’nin geri dönüş albümü. Özellikle şarkı yazarı olarak Ali Kocatepe’ye dikkat. “Bir Küçük Ayrılık”, favorim.
MANGA FERMAN’DAN MİNİ BELGESEL
Son albümleri Şehr-i Hüzün ile uzun bir aradan sonra iyi bir çıkış yakalayan MaNga’nın solisti Ferman Akgül, şu sıralar mini bir belgesel çekiyor. Çekimlerini henüz tamamladığı belgeselin adı “Batı Yakası’nın Hikayesi”. Geçen yıl Rock’n Dark’ın birincisi olan ve geçtiğimiz günlerde ilk albümünü çıkaran Batı Yakası’nın albüm yayınlama öyküsünü belgelemeyi hedefleyen çalışma, internet ortamında paylaşılacak ve genç gruplara iyi bir rehber olacak. Sinema yüksek lisansı yapan Ferman’dan başka belgeseller de izlemeyi umut ediyoruz. Mesela bir Türk Rock belgeseli; ne dersin Ferman?
Yazının Devamını Oku 20 Haziran 2009
Öykü, Berk ve arkadaşlarının hayranlık uyandıran “Evlerinin Önü Boyalı Direk” uyarlamasının internet üzerinde 500 binleri bulan tıklanma rakamına hiç şaşırmamıştım. İlk bakışta, bir grup pırıltılı ve müzik bilen gencin, bir türküyü flamenko yorumuyla söylüyor oluşu, acaba işi dalgaya mı alıyorlar diye düşündürdü. Ama sonra ortada ne kadar iyi bir müzisyenlik olduğunu görünce, sustum. Özellikle yorumunu yaptıkları türe ne kadar hakim olduklarını ve Öykü’nün enerjisini, vokalistliğini net olarak idrak ettim.
Öykü ve Berk olarak albüm çıkartıyor olduklarını duyduğumda ise, hiç yalan söylemeyeyim, çok umutlu değildim. Onlardan değil, albümün satacağından... Orada beni mahcup ettiler. Rekorlar falan kırmadılar ama yapımcılarının da başı öne eğilmedi. Zaten elektrikleri, kendilerine güvenleri ve yetenekleri ile hemen fark edildiler. Rüzgarı arkaya alınca da işler büyüdü.
İkinci albümleri “İki Arada”, ilkine göre daha olgun ve gitmek istedikleri yönün işaretlerini daha net veren bir çalışma. “Seni Ben Unutmak İstemedim ki”, “Ah Yalan Dünya”, “Geceler Düşman”, “Yaktın Yandırdın Beni”, “İlvanlım ve Bedirik” gibi doğru parça seçimlerinin yanı sıra, özellikle Berk’in yazdığı şarkıların da işin gideceği yerle ilgili tüyo verdiği söylenebilir.
Aradaki kültürel kod ortaklıkları nedeniyle hem flamenko’nun anavatanında hem de dinlenildiği ülkelerde de ilgi çekeceğine inanıyorum. Onlara da en az bize geldiği kadar yeni ve çekici gelecektir. Kulağıma geldiğine göre şimdiden ilgi görmeye başlamış Öykü - Berk, o coğrafyalarda da. Albümde bir de İspanyolca eser olması bu hedefin göstergesi. Ama ben İspanyolca söylemeseler de oralarda sevileceklerine inanıyorum.
Öykü ve Berk, hem işin felsefesi ve tarihini biliyorlar hem de müzisyen olarak alanlarına son derece hakimler. İçtenlikleri ve duruşlarıyla da sahneye çok yakıştıkları, pozitif bir elektrik yaydıkları gerçek. Daha da büyük işler yapacaklarına inanıyorum. Ve Berk’in vokalini de en az Öykü kadar beğeniyorum. Öykü’nün eline birçok kadın vokalin su dökemeyeceğini bilmem söylememe gerek var mı.
Yazının Devamını Oku