3 Ekim 2009
Kargo, doksanların ikinci yarısında Özlem Tekin, Şebnem Ferah, Teoman albümleriyle çıkışa geçen Türkçe rock heyecanının devamı niteliğindeydi.
1993’te ilk albümü “Sil Baştan”ı yayınlayan grubun o zamanki solisti Deniz Aytekin’di. O ilk albüm pek fark edilmedi. Ardından 96’da Koray Candemir, Serkan Çeliköz ve Burak Karataş katıldı gruba ve yeni kadroyla yaptıkları ilk albüm “Yarına Ne Kaldı”, grubun günümüze kadar uzanan kariyerinin ateşleyicisi oldu. 2000’lerin başına kadar 3 albüm daha yaparak yerlerini sağlamlaştırdılar. Daha sonra bir süreliğine ara verme kararı aldılar. O arada grubun solisti Koray Candemir’in solo projesi gündeme geldi; grubun best of albümü yayınlandı. Artık bir araya gelmezler diye düşünürken sürpriz bir şekilde 2003’te yeniden Kargo olarak devam etme kararı aldılar. Ama yeni Kargo’da bir eksik vardı; Mehmet Şenol Şişli… Grubun sevilen birçok şarkısının söz yazarı ve basçısı nam-ı diğer MŞŞ... Serkan ve Koray’la düştüğü fikir ayrılıkları nedeniyle gruptan ayrılmak durumunda kaldı. Hatta o dönem çok kızarak kendine ait sözlere sahip şarkıların konserlerde çalınmasını engellemeye kadar götürdü işi MŞŞ.
MŞŞ’SİZ KARGO OLUR MU
MŞŞ’siz kadrosuyla iki albüm daha yapan grubun (ki sonuncusu “Yıldızların Altında” cover bir albümdür) bir süredir sesi çıkmıyordu. Derken geçen yıl Serkan Çeliköz ve Koray Candemir gruptan ayrıldıklarını ve müzik çalışmalarına Seattle’da devam edeceklerini açıklayarak Amerika’ya uçtular. Kargo ise daha önce anlaşmazlık nedeniyle gruptan ayrılan MŞŞ’yi göreve çağırarak solist arayışına girişti. Ben yeni bir solistle Kargo’nun var olabileceğine inanmayanlardandım. Kargo ve Koray Candemir, sevenlerinin zihninde özdeşleşmişti çünkü. Yeni bir soliste direnç göstereceklerine inanıyordum. Öyle gazete ilanı ile, seçmeler yaparak falan bu işin üstesinden gelmek zordu. Keşke Kargo defterini kapatıp yeni bir proje yapsalar diye geçirdim içimden.
Ancak belki de en küçük olasılık gerçekleşti. Hem Kargo defteri kapanmadı hem de yepyeni bir projeye imza atmaya hazırlanıyorlar. Nasıl mı?
KARGO YENİDEN DOĞUYOR
Bir süre önce Kargo harıl harıl yeni solist ararken tek bir şarkıyı kaydetmek için Mirkelam’la stüdyoya girdiler. Ancak ortaya çıkardıkları iş o kadar mutlu etti ki hepsini, adeta kendilerini tutamadılar ve neredeyse Kargo’nun tüm yeni şarkılarını Mirkelam’ın solistliğinde kaydettiler. Kendiliğinden gelişen bu durum kısa sürede projeye dönüştü. Şimdi sırf bu proje için Türkiye’ye gelen ünlü prodüktör Mark Opitz’le birlikte asıl kayıtlara başlayacaklar.
Opitz, özellikle Inxs’e yaptığı albümlerle tanınıyor. Ama Kiss, Lenny Kravitz, Ray Charles, Beach Boys, Bob Dylan gibi önemli isimlerle de çeşitli vesilelerle çalışmışlığı var. Ortaya enteresan bir şeyler çıkacak gibi geliyor bana. Çok iyi bir solist olan Mirkelam için de Kargo için de yeni bir sayfa.
Yazının Devamını Oku 26 Eylül 2009
Bayram arifesinde internete girip MySpace ve Last Fm sayfalarını açmak isteyen kullanıcılar, muhtemelen başlangıçta şaka olduğunu düşündükleri bir sürprizle karşılaştılar. Her iki siteye de erişim, Müyap’ın açtığı dava sonucu mahkeme kararıyla engellenmişti. Şaşkınlık yerini kısa sürede öfkeye bıraktı. Bloglarda, internet sitelerinde, Twitter, Facebook gibi sosyal paylaşım mecralarında kıyamet koptu. Peki işin iç yüzü neydi?
İŞİN İÇ YÜZÜ
Last Fm’i bir internet radyosu, müzik kütüphanesi olarak kabul edebiliriz. Ama MySpace’in müzik endüstrisinin son 5 yılı üzerindeki dönüştürücü etkisi çok büyük. Hem herhangi bir şirkete bağlı olmadan kendi müziğini özgürce paylaşmak isteyenler, hem büyük şirketlerce farkedilmek isteyenler, hem büyük plak şirketleriyle sözleşmesi olanlar hem de tüm bu müzisyenlerin şarkılarını dinlemek isteyenler için kolay vazgeçilebilecek bir mecra değil. En çok da müziğini kitlelerle paylaşmak isteyen amatör müzisyenler için önemli. MySpace müzik endüstrisinin dijital dönüşümünü simgeleyen devrimin ta kendisi.
TELİF ÖDEMEK İSTEMEDİLER Mİ
Davacı Müyap bir meslek örgütü. Asıl amacı, bir müzik albümü üzerindeki yapımcı haklarını korumak, toplamak ve üyesi olan yapımcılar arasında hakça bölüştürmek. Ancak buradaki durum farklı. Müyap bu davayı diğer meslek örgütlerini de kapsayan bir konsorsiyum adına açıyor. Yani söz konusu olan sadece yapımcıların değil; eser sahibi, yorumcu ve aranjörlerin de haklarını üzerinde mutabık olunan bir tarife üzerinden toplayıp ilgili meslek örgütlerine pay ediyor. Bugün Turkcell’in, Power Grubu’nun, Coca Cola’nın, Mynet’in, Türk Telekom’un kullandığı altyapıyı Müyap’ın oluşturduğu şarkı havuzu sağlıyor.
Peki Myspace ve Last FM bu telifleri ödemem mi diyordu? Hayır, uzun bir süredir görüşmelerini sürdürüyordu Müyap bu şirketlerle. Tarifeler konusunda bile anlaşmaya varılmıştı. Her iki şirket de yurtdışı menşeili oldukları için kimi pürüzler vardı halledilmesi gereken. Peki görüşmeler sükunet içinde yürürken Müyap neden erişimin engellenmesini sağlamak amacıyla dava açtı? İşte orası muamma. Çünkü bunun adı olsa olsa tahsilatı hızlandırmak için aba altından sopa göstermektir ki, sonuçları vahim olmuştur.
MÜYAP AYIKLASIN PİRİNCİN TAŞINI
Şimdi Müyap “sansürcü”, “kendi çıkarlarını kollayan” bir meslek birliği olarak algılanmasına neden olan yaftaları temizlemekle uğraşsın dursun. İşin en tuhaf yanı, MySpace’de müzisyen profiline sahip ve şarkılarını paylaşan üyelerin küçük bir yüzdesinin haklarını temsil ediyor Müyap, MSG, Mesam ve Müyorbir. Büyük çoğunluk meslek örgütü üyesi değil. Erişimin engellenmesi o bağımsız müzisyenlerin kendini ifade haklarını da ellerinden aldı.
Müyap görüşmeler sürerken dava açarak hata yaptığını düşünüyor mu şimdi, bilmiyorum. Yasal gerekçelerle de olsa sansüre çanak tutmakla, bu yöntemle insanları bilinçlendirdiğini iddia etmekle çözülecek meseleler değil bunlar çünkü. Endüstri büyük bir hızla değişirken yarın özgürlüklerini ellerinden almanız sebebiyle meslek örgütü üyeliklerinden vazgeçmeyi bile göze alabilir yeni kuşak müzisyenler. Yasaklamaya değil uzlaşmaya çalışın lütfen.
Orhan Atasoy’un ardından
Türkiye onu doksanların başında “Gemiler” adlı şarkısıyla tanıdı. Umur Turagay’ın klibi, Fikret Kuşkan’ın oyunculuğu ve Orhan Atasoy’un büyülü sesi, zaten iyi olan şarkı için “Demek bizde böyle şarkılar yapılabiliyormuş” diye düşündürmüştü. Yıllar sonra Teoman da yorumladı. Uzun süredir Amerika’da motoru, teknesi huzurlu bir hayat yaşayan Orhan Atasoy, kısa bir süre önce ortaya çıkan ve hızlı seyreden bir hastalık sonucu aramızdan ayrıldı. Ruhu denizlerde dolaşsın, unutmayacağız!
Yazının Devamını Oku 19 Eylül 2009
Mustafa Sandal, doksanların en önemli pop ikonlarından. Power FM’de başarılı bir radyocuyken bir yandan ünlü isimlere şarkılar veren Sandal, niye kendi albümümü yapmıyorum dedi ve macera öyle başladı. Kendine has dansları, şarkı sözleri, damarı yakalayan hitleriyle bir anda şöhret oldu. ‘94 tarihli ilk albüm “Suç Bende” tam 6 hit çıkarttı; “Bu Kız Beni Görmeli”, “Sana İhtiyacım Var”, “Beni Ağlatma”, “Suç Bende”, “Dokunsana”, “Bize Gidelim” dillerde marş oldu. Arkasından gelen 1996 ve 98 tarihli albümlerinden “Araba”, “Jest Oldu”, “Bir Anda”, “Kalmadı”, “Aya Benzer”, “Bombacı”, “Aramızda Bir Top Var” ve “Çekilin”... Derken 2000’lerin ilk yarısında “Pazara Kadar”, “Geçmiş Olsun”, “Kopmam Lazım”, “Tuşuma Bas”, “İsyankar”, “Kavrulduk”, “Gel Aşkım”, “Yamalı Tövbeler”... Böyle üst üste okuyunca şaşırdınız değil mi? Ne kadar çok hit üretmiş Mustafa Sandal. Üretmesine üretmiş, ama bir yandan da yıllar geçtikçe bir pop ikonu olarak fena halde yıpranmış. 2007 albümü “Devamı Var”ın çıkış şarkısı “İndir”de de gönderme yaptığı üzere büyük olasılıkla internete bağlıyor bu başarısızlığı. Oysa sebep o değil. Asıl sebep 90’lı yıllarda yeni ve albenili olan ama bugün tamamen demode olan o sound’da ısrar ediyor olması Sandal’ın. Eskiden idare ediyordu ama sesinin yetersizliği de daha çok göze batıyor artık. Hem şarkıların yapısı hem düzenlemeleri o kadar demode kaldı ki, bugün dünyanın en iyi kaydını, miksajını yapsan yine de kimseye yediremezsin. Mustafa Sandal’ın kabul etmesi gereken şu: İlerleyen yaşına ve yaptığı “iş”in eskimesine karşın Murat Boz’la aynı kulvarda olmakta ısrarlıysan, kendini geliştireceksin, dünyanın gidişatını izleyeceksin. Onu yapmış olsan, emin ol bugün bunları yapıyor olmayacaksın.
İki yıl önce çıkan “Devamı Var” beni biraz ümitlendirmişti ama son albümü “Karizma”yı dinleyince iyice emin oldum; Mustafa Sandal olayın farkında değil. Bakalım nereye kadar gidecek.
Sigara yasağı müzisyenleri işsiz bırakacak
Sigara yasağının eğlence sektörü üzerindeki potansiyel olumsuz etkilerini bir süredir tartışıyoruz. Sonbahar geldi, yakında kapalı alanlara göç edeceğiz. Ve dananın kuyruğu o zaman kopacak. Sigara zararlıdır, kapalı alanda içilmemelidir, sigara içenlerin hakları da gözetilmelidir gibi önermeler bu yazının konusu değil. Benim derdim; albümlerin satmadığı, konser yapmanın giderek zorlaştığı Türkiye’de geçimini sağlamak için barlarda müzik yapan onca isimsiz müzisyenle ilgili. Mekânların sigara yasağından etkilenmesi sonucu birçok müzisyen de işsiz kalacak büyük olasılık. Canlı müzik mekânları isimsiz gruplara şans vermek yerine müşterisi garanti üç-beş grubu tercih edecek çünkü mecburen. Haksız çıkmayı dilerim.
THE BEST OF/ Göksel
Göksel Sony Müzik etiketiyle çıkardığı 4 önemli albümünün en sevilen şarkılarını bir araya topluyor. “Depresyondayım”, “Karar Verdim”, “Bi’ Seni Konuşurum”, “Firar”, “Yarabbi Şükür”, “Arka Bahçemde”, “Taş Bebek” gibi 12 çalışma var. Ve en önemlisi tüm şarkıların kliplerini içeren bir de bonus DVD.
MİMOZA/Volkan Konak
Sade, akustik duygusuyla kaydedilen Karadeniz ezgileri, lehçeli sözler. Genellikle iç acıtan, damardan, sözünü esirgemeyen ve dürüst bir müzik Volkan Konak’ın müziği. Şimdi bugün Kazım Koyuncu’yu da içinde taşıyor gibi biraz.
YÜREĞİMİN ŞARKILARI/Jale
Sevenlerinin çok sevdiği Jale’nin doksanların sonunda kaybolmuş albümü. “Son Geceler”, “Bu Şarkılar Senin için”, “Üzgünüm”, “Sevdam Acıyor” ve diğerleri. Türk popunun sarı civcivinden arşiviniz için...
Yazının Devamını Oku 12 Eylül 2009
Bu yıl 5 Kasım’da Berlin’de gerçekleşecek MTV Avrupa Müzik Ödülleri için geri sayım da; Türkiye’yi “Best European Act” kategorisinde kimin temsil edeceğini belirleyecek oylama da başladı.
Bu yılki adaylar Atiye, Bedük, Kenan Doğulu, Manga ve Nil Karaibrahimgil. Siz de oy vermek isterseniz www.mtvema.com’a girip verebilirsiniz. Ben verdim, düşündüm taşındım Bedük’te karar kıldım. Emre Aydın’ın başarısından sonra Türkiye’de çok iyi dans albümleri yapıldığını da görsünler istedim galiba. Yoksa Atiye ya da Manga’nın seçilmesinden yana da bir sıkıntım yok. Gönlüm geçen yıl Hadise’den olaylı biçimde ayrılan ve haksızlığa uğradığını düşündüğüm menajer Süheyl Atay’la anlaşan Atiye’nin Eurovision’a gitmesinden yana. Kenan ve Nil’inse sound olarak o platform için doğru olmadıklarını düşünüyorum. Bu arada bizim kategoride David Guetta, Röyksopp, Infected Mushroom gibi tanınmış isimler de adaylar arasında.
AKLIMA TAKILANLAR
* Zerrin Özer, “Sen Türkülerini Söyle” adlı yarışmada jüri üyeliği yaparken tanıdığı ve çok etkilendiğini söylediği Seydi’ye maxi single yapmış. Albümün prodüktörlüğünü üstlenen Özer “Bu albüm aşkla yapıldı” diye manidar bir açıklama da yapmış. Aşkın her türlüsü yaratıcılığı besler, motivasyonu artırır belki ama bu filmi daha önce görmedik mi? Müzik sektörü büyük bir açmaz içindeyken paldır küldür prodüktörlüğe soyunmanın, içinden aşk geçen reklam kokulu açıklamalar yapmanın kime ne faydası olacak beraberce göreceğiz.
* Irak, savaşın acısıyla baş etmeye çalışırken, o coğrafyanın çok önemli sanatçılarından Ilham Al Madfai’nin yeni albümü “Dishdasha” ülkemizde de raflara çıktı. Arap müziğinin zenginliğine kıvamı bozmadan caz ve soul öğeler katan Madfai’yi daha önce dinlemediyseniz mutlaka deneyin. Sevmekte zorlanmayacaksınız.
* İstanbul’un en önemli performans mekanlarından Babylon 10. yılını kutlarken bir dizi önemli yenilik yaptı. Bunlardan ilki Babylon’un 10 yılını zengin bir görsellikle anlatan Babylon kitabı. İkincisi 3 ayda bir yayınlanacak bir müzik dergisi. Üçüncüsü ise yenilenen web alanı. Kendi içinde TV ve radyo yayını yapacak babylon.com.tr’de, kaçırdığınız Babylon performanslarını da izleyebileceksiniz. Babylon dünya standartlarında bir mekan, bu tip marka faaliyetleri için geç bile kaldı.
* Düzce Belediyesi ve Valiliği’nin desteğiyle bir oratoryo ortaya çıkarmış Pi Alternatif Sanat Atölyesi. Deprem Oratoryosu’nun temel amacı büyük depremin onuncu yılında, özellikle deprem riski yüksek bölgelerde farkındalığı artırmak. Bugüne kadar kısıtlı olanaklarla Düzce ve Adapazarı’nda iki gösteri yapan atölyenin hem izleyici hem de sponsor desteğine ihtiyacı var. Önümüzdeki salı saat 18.00’de İstanbul Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, 12 Kasım’ın yıldönümünde ise Düzce’de olacaklar.
* Zeki Müren’in ölüm yıldönümü yaklaşırken ODEON Müzik güzel bir sürpriz yaptı. “Lunapark Konseri” adını taşıyan bu özel albümün en önemli özelliği daha önce yayınlanmamış gazino kayıtlarından oluşuyor olması. Şarkı aralarında Zeki Müren’in güzel Türkçesiyle yaptığı yorumlar da bir diğer ilginç yanı albümün.
Yazının Devamını Oku 5 Eylül 2009
Bir süre önce ABD’nin Washington kentinde Dünya Telif Hakları Zirvesi’nin ikincisi gerçekleştirildi. Teması “Yaratıcılık İçin Yeni Sınırlar”dı. 55 ülkeden yaklaşık 500 delegenin;İnternet, bilişim, müzik, sinema ve yayıncılık sektörlerinden 100 konuşmacının katıldığı zirvede en çok tartışılan konu internet korsanlığı oldu.
Konuşmalardan ortaya çıkan temel sonuç şu: Telif hakları gelirleri gelişmiş ülke ekonomilerinin vazgeçilmeyecek kadar büyük bir parçası. Örnek verecek olursak bu parça Amerikan ekonomisinin yüzde 11’ini oluşturuyor. İnternet korsanlığının her yıl Amerikan ekonomisine verdiği zarar 58 milyar dolar civarında.
Bu nedenle Avrupa Parlamentosu’nun da zirvedeki konuşmacıların da buluştuğu payda şu: Erişimi engellemek çözüm değil, önemli olan kullanıcıyı aldığı hizmetin bedelini ödemeye ikna edecek formülleri geliştirmek.
Zirveye Türkiye’yi temsilen katılan MESAM Başkanı Ali Rıza Binboğa’nın MESAM yayın organı Vizyon’a verdiği görüş şu: “Engelledim, hırsızlığı sona erdirdim demekle olmuyor. Çünkü yaratımın nedeni paylaşmaktır. Ancak paylaşmak isteyenlerin bedelini ödemesi gerekir?”
Sonuç olarak; hak sahipleri, internet servis sağlayıcıları ve dijital servis sağlayıcıları işbirliği yapacak, sistemi tam anlamıyla oturtmak için büyük finansman bulunacak, telif haklarının önemini vurgulamak için kampanyalar yapılacak. İnternetteyse bedavadır anlayışı değişecek?
Diğer bir deyişle garp cephesinde yeni bir şey yok. İnternet dünyayı yönetmeye başladı, gittikçe ağırlığını artırıyor. Ama zirvelerden çıkan sonuçlar hep aynı. Çok laf, az iş; çözüm önerileri genellikle kitap harfleri?
KORSAN PARTİSİ
Yenilik Korsan Partisi’nin manifestosunda. Özetle diyorlar ki kültür ve sanat ürünleri insanlığın ortak değerleridir ve özgürce paylaşılmalıdır. Bugünkü telif hakları uygulamalarını mantık dışı buluyorlar ve yasaların yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyorlar. Korsan Partisi’ne göre telif hakkı, eserin oluşturulmasından beş yıl sonra sona ermeli. Yani toplum hızla gelişirken, muhafazakârlığı bırakıp yasaları hızla yeniden düzenlemeliyiz. Çünkü telif hakları yasası adaletsiz ve tek taraflı çalışıyor. Patent hakları halkın lehine işlemiyor. Bu da gelişimi önlüyor.
Bundan üç-dört yıl kadar önce İsveç’e başlayan hareket tüm dünyada hızla büyüyor. Özellikle İsveç ve sonra Almanya’da seçimlerde dikkate değer oy oranlarına ulaşan Korsan Partisi, Avrupa Parlamentosu’na, belediye meclislerine girmeye, devletten ödenek almaya başladı. Bugün 30’u aşkın ülkede faaliyet göstermekte olan Korsan Partisi oluşumları var. Ve evet Türkiye Korsan Partisi oluşumu da 26 Ağustos itibariyle çalışmalarına başladı.
“Ne yapacağız, korsanları mı destekleyeceğiz” dediğinizi duyar gibiyim. Hayır korsanları desteklemeyeceğiz. Sadece korsanın, artık “korsan” olmadığını kabul edeceğiz. Partinin adının korsan olması da bu tip bir metafora işaret ediyor zaten, paradoks değil. Yapılan büyük zirve toplantılarında eser sahiplerinin, meslek örgütlerinin bir araya gelip sızlanmasının hiçbir anlamı kalmadı artık. Çözüm de bildiğimiz ve ezberlediğimiz her şeyi unutup hızla değişmekten geçiyor. Yakında insanlar 4G hızıyla müzik, film indirirken, bırakın indirmeyi kesintiye uğramaksızın web üzerinden müzik ve sinema ürünlerini tüketirken siz hâlâ zirveler yapıp birbirinizi ağırlarsanız eser sahiplerinin ödediği bedel her geçen gün artacak. Amaç gerçekten yaratıcılığı beslemek için hak sahiplerine hakkını teslim etmekse, mutlaka ve süratle kafayı değiştirmek lazım. Çünkü hiçbir şey sizin kontrolünüzde değil ve kafanızdaki kalıplara sığmıyor artık.
Yazının Devamını Oku 29 Ağustos 2009
Türk popunun en beğendiğiniz kadın vokali kimdir, diye sorsam, bir sürü farklı yanıt alacağımı biliyorum. Kadın vokaller ve sound’ları açısından doksanlı yıllardaki kaliteli çeşitliliğe sahip değiliz bugün oysa. 2000’lerde de iz bırakan güçlü kadın pop vokallere bir bakalım: Sertab Erener, farklı kulvarlar denese de evet, hala işinin hakkını veriyor. Deniz Seki çok iyi bir vokalist ve şarkı yazarı. Aramıza döndükten sonra müthiş işler çıkartacağına eminim. Funda Arar deseniz keza öyle. Son dönemde sahnesinde büyük ilerleme kaydetti, show girl tarafını da öne çıkartıyor. Demet Sağıroğlu pek yakında yeni albümüyle şaşırtacak hepinizi. Burcu Güneş, bence en önemli isimlerden biri ama açıkçası fazla içine kapalı buluyorum. Yeni albümü “Sihirbaz”la bunu biraz kıracağını umuyorum. Hande Yener’di, Demet Akalın’dı onlar da farklı kulvarlarda başarılı. Candan Erçetin, Yeşim Salkım var, her dem taze Ajda var, Sezen var? Nev-i şahsına münhasır Göksel var, Nil Karaibrahimgil var. Gülşen’den, Bengü’den de dem vurabiliriz. Hadise var, sonra çok beğendiğim Atiye... Belki başka isimlerden de söz etmek gerek. Ama sadede gelecek olursak, benim için bu son dönemin en umut vaadeden ve özel ismi kesinlikle Sıla. Vokal deneyimi, şarkı yazarlığı, duruşu ve güzelliği ile önümüzdeki yıllarda çok özel işlere imza atacağına inanıyorum. “?Dan Sonra” ile yanlış bir çıkış yapan, daha sonra slow’ları ile iki albümde hak ettiği yeri bulan Sıla, 2000’lerin ikinci yarısında başlayan macerasını kesinlikle önümüzdeki on yıllara taşıyacak güçte.
Müzik dergileri can çekişiyor
1980’li yılların ikinci yarısında, dönemin efsane müzik dergisi Hey’de ve çocuk yaşta başladığım müzik yazarlığı maceram halen devam ediyor. ‘80 sonrası yayınlanan neredeyse tüm gençlik ve müzik dergileri ile bir bağım oldu. Bir çoğunda çalıştım, yazılarım yayınlandı. Bu dergilerden en köklü olanı Blue Jean’de 10 yıl kadar yöneticilik yaptım. Blue Jean yayınlandığında derginin posterlerine, çıkartmalarına ve kağıt kalitesine direnemeyen Hey bir süre sonra kapandı. Sonra bir sürü gençlik ve müzik dergisi çıktı Blue Jean’e rakip: Pop Corn, Walkman ve Boom, GO gibi daha yüksek yaş grubunu hedefleyen dergiler? Fanzin kültüründen beslenen Rock Kazanı, Non Serviam, arabeskin coştuğu yıllarda Delikanlı? Türk popunun patlamasıyla birlikte Top Pop, Popsi, gazete eki olup gizliden gizliye satan Salsa, Trendy, sonra Number One, Dream Dergi, Yuxexes, Billboard, Kral? Alternatif kulvarda büyük saygı gören Roll, Basatap, Bant? Burada sayamadığım irili ufaklı başka dergiler de var.
2009 biterken Türkiye’de müzik dergiciliğinin can çekiştiğini görüyorum şimdi. Geçen hafta çok sevdiğim Roll dergisi de Kasım’a kadar yayına ara verince bu yazıyı yazmaya karar verdim. Roll belki geri dönmeyecek. Basatap çoktan veda etti. Dream Dergi desen taş gibiyken havlu atmak zorunda kaldı. Billboard, Blue Jean, Bant bir şekilde direniyorlar ama ne kadar direnecekleri meçhul. Hemen internet falan demeyin. Internetin varlığı sanıldığı gibi bir tehdit değil, müthiş bir avantaj aslında müzik dergileri için. Yeter ki işin çatısı doğru kurulsun. Çünkü müzik okumak isteyen insanlar dergileri ile bir aidiyet ilişkisi kurmak isterler. Müziği yazan insanlardan bir şeyler öğrenmek, usta-çırak ilişkisi kurmak isterler onlarla. Haberin, şarkı sözünün, listenin, röportajın en tazesini bulursunuz belki internette ama dergi ruhunu ve aidiyet duygusunu bulamazsınız. Zaten öyle olsaydı bugün dijital müzik dergileri ile dolu olurdu sanal alem. Ama öyle değil. Oradaki büyülü formül, matbu orijinallerle sanal uzantıların birbirini tamamladığı bir platform yaratmakta gizli. Eğer bugün müzik dergileri yayınlayan medya kuruluşları, “reklam alamıyoruz zaten, kriz de var, devir de internet devri, kapatalım dergiyi dijital olarak devam edelim” diye düşünüyorlarsa boşa heveslenmesinler. Dünyada matbu orijinali kapatılıp dijital versiyonuyla başarıya ulaşmış bir tane dergi örneği yok çünkü. Kaldı ki internet yayıncılığı da oraya doğru değil bireysel yayıncılığa doğru gidiyor. Ayrıca Roll, Basatap, Bant gibi alternatif ve iyi dergiler için lafa gelince mangalda kül bırakmayıp iş satın alıp desteklemeye gelince sus pus olanlara da söyleyecek bir söz bulamıyorum. Dilerim en azından Roll döner ve Bant, Blue Jean, Billboard gibi dergiler de doğru stratejiler geliştirerek ayakta kalmayı becerir.
Yazının Devamını Oku 22 Ağustos 2009
Büyük markaların global projeleri her zaman ilgi çekicidir. Hele bu proje yardım amaçlı ve müzik içeren bir projeyse? Coca- Cola’nın, Doğal Hayatı Koruma Vakfı ile birlikte hayata geçirdiği “Bafa’ya Su, Ege’ye Bereket Projesi”de böyle bir proje. Geliri bu projeye aktarılmak üzere Özcan Deniz, Pamela ve Fuat’ın birlikte seslendirdikleri “Her Şey Değişir” adlı şarkı bir single haline getirildi. Coca-Cola bu projeyi çok önemsediğinin altını MIDEM Fuarı’ndaki bir panel sırasında da çizmişti.
Derken proje start aldı ve Amerika, Hong Kong, Kanada, Singapur, Çin, Türkiye ve kimi Ortadoğu ülkelerinde gerçekleşti. Tabii her ülkede konuşulan dile göre sözler ve desteklenen proje farklı oldu. Çünkü tek bir şarkı vardı projenin merkezinde.
Bizim versiyonda parçanın orijinal düzenlemesine iki aranjör, Ömer Ahunbay ve Hakan Özer müdahale etti. Çünkü şarkının bu pazarda ilgi görüp fark edilmesi için düzenlemenin bizim pop sound’una yakın olması gerekiyordu.
Buraya kadar tamam. Global bir proje olduğu için ve yukarıdan yönetildiği için işin Türkiye ayağında bu işi kotaran insanlara yapılacak bir eleştiri de yok.
Ama iki nokta var ki, söz etmeden geçemeyeceğim. Birincisi, armonik yapısı itibarıyla hangi düzenlemeyi yaparsanız yapın form değiştirmeyecek bir şarkıdan söz ediyoruz. Hangi üçlü bir araya gelip söylerse söylesin, kim hangi kafayla düzenlerse düzenlesin zor. Ayrıca iyi bir şarkı olduğunu söylemek de pek mümkün değil. Kampanya şarkısı tadında bu tarz şarkılardan, hani adı “We Are The World” falan değilse satış başarısı beklemek de öyle?
İkincisi ve en önemlisi ise Coca-Cola’nın bu projeyi tanıtmak için harcadığı paranın (işin içine büyük prodüksiyon ve klip maliyetlerini de katıyorum) o single’ın satışından elde edilecek gelirden kat be kat fazla olduğu da aşikâr. Hele bizde, hemen hiçbir şey satmazken bu şarkının satması bana göre küçük bir olasılık. Ne oldu bu durumda Bafa? Diğer projeler? Mesele gerçekten yardım etmekse daha kurnaz ve yaratıcı olmak gerek. Yoksa insanların bu tip projelerin samimiyetine inanması ve yürekten desteklemesini beklemek güç.
Gidin, Myndos’ta şarkılar söyleyin
Bundan yıllar önce çok sevdiğim Turgut Berkes, bir şarkısında söz etmişti Myndos’tan. “Beklenmedik şeyler olur bazen burada. Uzaklar çağırıyor seni. Koca Myndos sular altında; asıl öykünü bilen kim? Ne işin var Myndos yolunda?” diyor şarkı. Şimdi Latife Tekin yıllardır gönülle uğraştığı Bodrum Gümüşlük Akademisi’nde Myndos Umut Konserleri düzenliyor. Bugüne dek birçok önemli isim konser verdi. Myndos Antik Kenti’nin kamusallaştırılması için, o doğa üç kişinin rantı için heba olmasın diye müzisyen arkadaşlarımın dikkatini çekmek istedim. Orada şarkılar söyleyin. Siz de gidin bir Gümüşlük Akademisi’ne ya da telefon edin Latife Hanım’la konuşun. “Biz ne yapabiliriz” deyin lütfen?
ALBÜM
SEVDANA Sevil Ulucan
Keman sanatçısı Sevil Ulucan’ın piyanist Gülnare Şekinskaya ile kaydettiği çok farklı bir klasik müzik albümü. Tchaikovsky, Adnan Saygun, Vladigerov gibi Türk, Azeri, Bulgar ve Rus toplam 7 bestecinin kısa ve kolay dinlenir eserlerini yorumlamışlar. İlgiyi hak ediyor.
ALIŞMA BANA Recep Aktuğ
Yıllardır müzisyenliği ve şarkıları ile piyasanın içinde olmasına karşın birçok kişinin yüzünü yüksek reytingli “Aşk-ı Memnu” dizisiyle tanıdığı Recep Aktuğ, yaklaşık 33 yıldır Sezen Aksu, Ajda Pekkan gibi isimlerle aynı sahneyi paylaşıyor. Albümde kendi bestelerinin sıra başka şarkılar da icra eden Aktuğ’un yumuşak bir vokali ve yetişkin bir sound’u var.
Yazının Devamını Oku 15 Ağustos 2009
Manga’nın ilk albümü şaşırtıcı bir başarı yakalamıştı hatırlarsınız. Her şeyden önce “çok satan” son albüm. Manga’dan sonra bir Türkçe rock albümü böyle bir satış başarısı yakalayamadı. Hoş, Manga’dan önce yakalayanların sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. Türkçe rock patladı gazıyla önüne gelene albüm yapan prodüktörlerin anlaması gereken de bu. İyi proje, doğru sound her koşulda ticari başarı getiriyor. Bir şeylerin patlamasına, hele sizin gaz verip patlatmanıza hiç gerek yok. O zamanlar dünyada ilgi gören bir sound’un, nu-metal’in ustalıkla Türkiyeli bir sound’a uyarlanması, grubun samimiyeti, şarkıların kalitesi Manga’ya haklı bir başarı getirdi. Hem çok sattılar hem de kısa sürede birçok konser yaptılar. Neresinden bakarsanız bakın çok iyi bir projeydi Manga.
Uzun bir ara verip ikinci albümlerini çıkardılar bir süre önce. Çıkış şarkıları “Dünyanın Sonuna Doğmuşum”, her ne kadar klibini bir miktar zorlama bulsam da çok doğru bir şarkı. Şimdi ikinci klip “Beni Benimle Bırak” dönüyor televizyonlarda. Albümün en güçlü şarkısı. Grubun şarkıdan yana bir sıkıntısı yok. Ama devir değişti. Şarkı yazarlıkları, grup duruşları, hepsine tamam ama şimdi o ilk ivmeyi yeniden yakalamak için biraz daha farklı düşünmek gerekiyor. “Kimse satamıyor, bizimle alakası yok” diye düşünmek ya da razı olmak yerine o büyük potansiyeli hep hatırlamak ve heyecanı korumak lazım.
ÜÇ ALBÜM
Ramiz / Bitmez Bu Rap
Albüm yaz başında çıktı ama bence hak ettiği yerde değil. Ramiz’i, 50 Cent’in “Var mısın Yok musun”a konuk olduğu günden hatırlarsınız belki. Kafası açık, rap’e aşık bir adam. Cem Özkan’ın prodüktörlüğünde modern ve çarpıcı bir sound’a sahip, umut vadeden bir albüm yaptı. Şarkılarını dinleme zahmetine girdiğinizde göreceksiniz potansiyelini.
Emel Sayın 2009 Haylazım
Emel Sayın’ın iki şarkıdan oluşan single’ı. Meselenin şarkılar olduğunu, şarkılar yaptıkça paylaşmak gerektiğini Emel Sayın kadar önemli ve özel bir isim dahi fark etmişken, ille de albüm yapacağım diye para ve zaman kaybedenlere bir ders niteliğinde. “Toprak Çağırmadan Gel” ve “Haylazım” iki iddialı şarkı.
Birsen Tezer Cihan
İsmini ilk kez bir Bülent Ortaçgil albümünde duyduğum çok iyi bir yorumcu. Bu albüm de “hücum kayıt” tabir edilen şekilde kaydedilmiş. Yani o anki hissi bozmadan, sonradan dokunmadan, içlerinden geldiği gibi tek seferde yapılmış bir kayıt. O duygu, samimiyet de kolayca geçiyor insana. Albümde Birsen Tezer, kendi şarkıları dışında Bülent Ortaçgil, İlhan Şeşen, Erkan Oğur ve Zafer Cımbıl şarkılarını da yorumluyor. Kayıtsız kalmayın.
Yazının Devamını Oku