Togay Bayatlı

Fener ezdi

7 Kasım 2002
<B>TAM </B>anlamıyla bir hezimetti sarı kırmızılılar için. Daha ilk dakikada maçın taktik ve amaç şeması ortaya çıktı. Tahmin ettiğimiz gibi G.Saray'ın puan avantajı ile buradan bir beraberlikle çıkmayı hesapladığı belli oldu. Savunma ve orta sahayı dört adamla kontrol edip, Hasan ve Christian ile gol aradılar. Batista, hem ön libero hem de Ortega'yı markaj görevlerini yüklenirken, Ayhan oyunu yönetip, yönlendirecekti. İlk yarıda sarı kırmızılı ekip, derbi heyecanı ve seyircinin agresif baskısı sonucu her hattıyla döküldü.

F.Bahçe'de yine Lorant'ın akıl almaz yanlışlıkları vardı. Yusuf'u sağ tarafta adeta bir defans adamı gibi oynatması olacak bir şey değildi. Yusuf, Hasan ve Hakan tarafından her topta geçilince, F.Bahçe panik yaşadı. Ancak maçın 30. dakikasında Steviç ile Yusuf'un yeri değişti. Sarı lacivertliler ise düşük bir tempo içinde ve Ortega'nın yaptığı ortalarla gol aradılar. Washington gol adamı olarak tam anlamıyla bir rezaletti. Ancak genç Tuncay, Ortega'nın kornerinde 9. dakikada golü atınca rahatladılar. Ve 39. dakikada Ortega'nın çok kombine bir akında Ümit'in nefis pasıyla attığı golle de devreyi 2-0 önde kapadılar.

Bozguna ugradılar

İkinci yarıya Fatih Terim, Ayhan'ın yerine Arif ile başladı. Arif'in daha ilk dakikalarda şutunun direkten dönmesi sarı kırmızılılar için bir şanssızlıktı. Burada oyun dönebilirdi. G.Saray savunma sendromunu bırakıp gol aramaya başlayınca oyunun temposu arttı. F.Bahçe orta sahası kayboldu, teknik ekibin bu dakikalarda önlem alması gerektiğini düşünürken, Lorant'ın bunu yaptığını görmek ise hayret vericiydi. Lorant, sonunda dökülen Washington'u çıkartıp orta sahaya Ceyhun'u aldı. F.Bahçe böylece oyunu dengeledi ve 70. dakikada Steviç'in harika ortasını Serhat gole çevirince, adeta takımının zaferine imza attı. Sonra gelen 3 gol tamamen G.Saray'ın savunmayı bırakıp, umutsuzca hücum etmesinden kaynaklandı. Böylece G.Saray 6 gol yiyerek ezeli rakibi karşısında büyük bir bozguna uğradı.
Yazının Devamını Oku

Seçim ve spor

4 Kasım 2002
<B>SEÇİM </B>nedeniyle partilerimizin spora bakışlarını bir kez daha üzüntü içinde öğrendik. Bu ülkede 1-25 yaş arasında 25 milyon genç yaşıyor. 4 milyon genç ise ilk kez oy verecek. Engelli 7,5 milyon insanımız var. Çoğu genç aileleri bu çocuklara spor yaptırma olanağı bulamıyor. Her şeyi bir kenara bıraktık, bu müthiş oy potansiyelini gören politikacılar yok. Aslında birkaç kişinin güdümlü hareketi sonucu böyle bir seçime nasıl gittik, bu komplo nasıl oldu, tarih bir gün bunu da araştıracak. Partilerin programlarında spor yine çok az bir yer aldı. Hedef şeklinde gösterilenler çok yanlış. Aslında devletin ciddi ve sürekli bir spor politikası olmalı. Anayasada ifade edildiği gibi devlet sporu yönetmemeli sadece yönlendirmeli ve insanların spor yapmasını sağlamalıdır. Dünyada yapılan da bu. Gelin görün ki, bir yandan kamu şirketlerini satıyoruz, diğer yandan sporu devlet eliyle yönetmek gibi çağdışı bir sistemi uyguluyoruz. Özerk olduktan sonra futbol federasyonumuzun gösterdiği başarıyı hiç örnek olarak alamıyoruz.

SPOR BAKANLIĞI KALMALI

Seçimden sonra yeni kurulacak hükümette bazı bakanlıkların kalkacağı yine Milli Eğitim'e bağlanacağı şeklinde haberler duyuldu. Böyle bir girişim sporun ve gençliğin sonu demektir. Birkaç kez bu sistem denendi ve her defasında başarısız oldu. Tekrar geriye dönmek bu ülkede politikaların ne kadar istikrarsız olduğunun en açık örneğidir. Yarısı genç Türkiye'de gençliğe ve spora ciddi ve örnek bir bakış gelmelidir. Hele hele profesyonel futbol takımı kurarak kendi kentindeki diğer spor kulüplerine rakip olan mahalli idareler ve bunların yöneticilerine sporumuzu teslim etmek skandalın en büyüğü olur. Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da radikal mahalli yönetimlerin daha çok Doğu Asya kökenli yakın dövüş sporlarına büyük destek vermektedirler. Bunlar mı spor yaptıracak?

ARTIK GERÇEKLERİ GÖRELİM

Devletçilik anlayışı dünyada çağdışı kaldı. Devlet vatandaşını yönetmeyecek, vatandaşına hizmet edecek. Bunlar çok farklı hedeflerdir. Devlet vatandaşının spor konusunda örgütlenmesine yardımcı olacak, maddi destek verecek ve onlara sadece danışmanlık hizmeti ve spor tesisi yapacaktır. Artık bu gerçeği görelim, sporu bizim gibi devlet eliyle yönetmeye çalışan sadece üç ülke kaldı dünyada. Doğruları bulmanın, bu ülkede 25 milyon genci alkolden, sigaradan, uyuşturucudan, kumardan ve diğer kötü alışkanlıklardan kurtarmanın yolunun spor olduğunu lütfen anlayalım.

MÜTHİŞ BİR KONGRE

7. Uluslararası Spor Birimleri Kongresi, Antalya'da geçen hafta yapıldı. Konuşmacı olarak davet edildiğim bu kongrenin organizasyonu, katılımcıları ve konuşmacıları tam anlamıyla mükemmeldi. Ülkemizde bu şekilde çağdaş toplantıların yapılmasından gurur duyduk. Demek ki, istenince her şey oluyor. Organize eden bütün yetkilileri kutlarım.
Yazının Devamını Oku

Hüsran dolu bir gece

1 Kasım 2002
<B>F.BAHÇE</B> en az kendi kadar kötü oynayan bir ekip karşısında hüsran dolu bir gece yaşattı. Yöneticilerin sabrına ve iyimserliğine hayret etmemek mümkün değil. İnsan taş olsa çatlar. Ama onlar bu bunalımı yaşamaya devam ediyor. Herhalde mazoist bir zevk alıyorlar. Başka ne diyebiliriz ki.

Sarı lacivertliler için ilk yarıda en önemli faktör bu takımın bir kurgusunun olmaması. Lorant hemen her maçta futbolcularıyla dama taşı gibi oynuyor. Ortega'nın en ileride ne işi var? Ortega orta sahada markajsız oynayıp, ileriye gol pası atacak. Rapaiç uzun süre oynatılmamasından dolayı sol koridorda aksadı. Orta sahada Ceyhun tıpkı Adanaspor maçındaki gibi hata yaptı. Top defanstan döndü. Bu sefer Johnson ile anlaşamayıp, topu kaptırdı. Üstelik adamını kovalamadı ve Basinas nefis bir şutla golü attı.

Peki o Washington neydi öyle diyeceksiniz. İki yüzde yüz gol pozisyonunu kaybetti. Ve tam 42. dakikada zar zor bir gol attı.

İkinci yarıda tık yok

Gelelim ikinci yarıya. Lorant nihayet 10 kişi oynadığını anladı ve Rapaiç'i çıkartıp Serhat'ı aldı. Panathinaikos bu devre daha çok savunmaya önem verdi. Kendi sahasına kapandı. Kontraatakla golü amaçladı. Böylece sarı lacivertli takım orta sahayı kontrol altına alınca oyunu rakip sahaya yıktı. Ancak çok adamla defanstan bir türlü gedik bulamadılar. Gene Washington kaçırmaya devam etti.

Panathinaikos akıllı bir taktikle tempoyu düşürünce, F.Bahçe de yavaşladı. Bu arada bizim meşhur Lorant ısrarla Ortega'yı en uçta oynatarak bu futbolcunun yeteneklerini kullanmamasında ısrar etti. Ortega ileride çalım yapıp, oyuncu eksiltip gol pası verecek. Ama Ortega yok ki. Ceyhun mu yapacak bu işi!.. Ceyhun ve Steviç bir hayalet gibi sahada dolaştı.

Eleştirdiğimiz Revivo bile oyuna girse, bir şeyler yapardı.

Yunan takımının tempo düşüklüğüne ayak uyduran F.Bahçe büyük bir fırsatı elinden kaçırdı.

Sarı lacivertli yönetimin artık radikal önlemler alması gerekir. Bu takımda uyum yok. Bu takımda hırs yok. Bu takımda futbol oynama ve oynayarak gol fırsatları elde etme bilgisi de yok.

Peki ne olacak? Birilerinin artık bir şeyler yapması gerekli diyoruz...
Yazının Devamını Oku

Müthiş itiraf

25 Ekim 2002
<B>UEFA</B>'nın resmi bir yayınında FIFA Hakem Komitesi Üyesi, Dünya Kupası Hakem Yönetmeni ve UEFA Hakem Komitesi Başkanı <B>Volker Roth</B>'un yazısını hayret ve ibretle okudum. İlk Brezilya-Türkiye maçında Koreli hakemin verdiği penaltı için Roth şöyle yazıyordu: ‘‘Dünya Kupası'ndaki ilk olay, 2-1 biten Brezilya-Türkiye maçında oldu. Türkiye aleyhine verilen penaltı, televizyon görüntülerinden kesinlikle tespit edildiğine göre, yanlış bir karardı. Çünkü olay ceza sahası dışındaydı. Ancak Türk oyuncuya verilen kırmızı kart pozisyon gereği doğruydu. Yardımcı hakemin orta hakemi faulün yapıldığı bölge konusunda ikaz etmesi gerekirdi. Yardımcı hakem neden bunu yapmadı hala hayret içindeyim.’’ İşte Dünya Kupası'nın hemen başında günlerce konuşulan bu olayın gerçek şeklini UEFA Resmi Bülteni'nde en sorumlu kişi açıklıyordu.

Hakem hataları dün vardı, bugün de var, yarın da olacak. Ancak önemli olan Roth'un yaptığı gibi cesurca hatayı kabul edip bunun asgariye indirilmesine çalışmaktır.

Türkiye’de bu yok

Ülkemizde sorumlu hakem yöneticileri bu hataları kabul etmiyor. Sorun burada. Son olarak İsmet Arzuman'ın Ortega'ya çalmadığı penaltı düdüğü sonucu olayların çıktığını MHK kabul etseydi, Fenerbahçe seyircisiz maç oynama cezasını almayacaktı. MHK, bağnaz bir şekilde hakemin kararına uydu ve haksız bir şekilde bir kulübün maddi ve manevi ceza görmesine seyirci kaldı. Bu hakem ise dürüstlük ve hakem onuru üzerinde tüm meslektaşlarına yara aldırdı.

Servet beyannamesi

Hakemlerin servetlerini açıklaması konusunda yazarımız Erman Toroğlu doğru bir öneride bulundu. Hakemlerin servet beyanına tabi tutulması gerekiyor. Hakemlerin futbol yıldızlarından farkı kalmadı. Sansasyonel hatalar yaparak gündeme oturuyorlar, böylece yan işlerden büyük para kazanıyorlar. Mafyanın futbol maçlarının sonuçları üzerine yurt dışında oynattığı müşterek bahislerde insanların trilyonlar kazanabileceği ortada. Bu konuda bazı hakemlerin davaları devam ediyor. MHK Başkanı'nın iki Kıbrıs seyahatindeki olayları Lefkoşa'da herkesin ağzında. Dilin kemiği yok.

Öyle ise hakemlerin servet beyanında bulunmaları en doğal yöntem olacaktır.
Yazının Devamını Oku

Bırak yaşlı çocuk

18 Ekim 2002
Makedonya maçında hatalı iki gol yiyen 39 yaşındaki Seaman sahayı seyircilerin protestolarıyla terk etti. Ada basını, Arsenal kalecisini ağır bir şekilde eleştirirken, Şakiri'yi de maçın yıldızı seçti.2004 Avrupa Şampiyonası elemelerinde grubumuzdaki en önemli rakibimiz İngiltere, Makedonya karşısında aldığı şok beraberlik sonucu bunalıma girdi. Büyük bir matem yaşanıyor. İngiliz medyası kan ağlarken, oynadıkları futbolun ilkelliğinden söz etmeden geçemeyeceğiz. Önce Slovakya maçında sık sık duyulan alarm seslerinin Eriksson'a radikal değişiklikler yapmakta etkili olamadığını söyleyebiliriz. Beckham dışında yaratıcı futbolcunun bulunmaması, orta sahanın ve savunmanın dökülmesi İngilizler’in kötü futbolunun en büyük nedenleriydi.

ŞAKİRİ... ŞAKİRİ

Makedonya ise tempolu, müthiş süratli bir kontratak futbolu oynadı. Maçın en büyük yıldızı Şakiri ile, 2 gol yemesine rağmen yaptığı kurtarışlarla bu sonucu sağlayan Milosevski idi. Hele Şakiri'nin kornerden direkt attığı ilk gol, ünlü Arsenal'li kaleci Seaman'ın kariyerine büyük darbe vurdu. İngiliz basını, Arsenal kalecisini ağır bir şekilde eleştirirken, Şakiri'yi de maçın yıldızı seçtiler. Trajanov'un 20 metreden attığı şutla gelen ikinci gol ise müthişti. 39 yaşındaki Seaman, aynı Dünya Kupası'nda Ronaldinho'nun attığı frikik golünü izler gibi bunu da seyretti. Ve maçtan sonra sahayı İngiliz seyircilerinin protestoları içinde terk etti. Evet, 39 yaş bir kaleci için de olsa önemli bir sınır. Şimdi İngilizler Seaman'a, ‘‘Bırak yaşlı çocuk. Yeter artık, senin bu kalede işin ne?’’ diyorlar.

SMİTH KIRMIZILAŞTI

İngiliz liginin haşarı futbolcularından Leeds United'lı Alan Smith, uzatmada yaptığı ikinci faul ile kırmızı kart gördü. Smith'e ilk kez takımda yer veren İsveç'li antrenör Eriksson da bu nedenle gene ağır tepki aldı. Ama işin komik yanı, Smith’in sahadan çıkarken, seyirciler tarafından alkışlanması idi. Medya, buna büyük eleştiri getirdi. İngiltere'de Campbell, Scholes, Bridge, Woodgate gibi yıldızlar da İngiliz medyasının ağır eleştirilerine hedef oldular.

HEDEF TÜRKİYE

İngilizler, kaybedilen puanlara rağmen grubun birinciliğinde iddialarını büyük bir iyimserlikle devam ettiriyor. Hedefleri Türkiye. 2 Nisan'da İngiltere'de ve 11 Ekim'de deplasmanda Türkiye'yi yenmek istiyorlar. Böylece Portekiz'e gideceklerini ümit ediyorlar. İngiliz medyası Türkiye'nin tüm maçlarını yakın takibe alırken, Liechtenstein'la önceki gün oynadığımız karşılaşmayı bile yayınladılar. Diğer tarafta İsveç'li antrenör Eriksson için de İngiliz basınında eleştiri yazıları artık sıkça yer almaya başladı. ‘‘Maç içinde oyuncu değiştirmeyi bilmiyor’’ diyorlar Eriksson için. ‘‘Oyunu okuyamıyor’’ diyorlar. ‘‘Futbolcuları motive edemiyor’’ diyorlar. ‘‘Bu kadar İngiliz futbolcusu arasından doğru dürüst bir takım seçemiyor’’ diyorlar. Yani artık Eriksson için İngiltere balayı bitti gibi. Hele hele sevgilisi olan bir İsveç'li kadının Eriksson hakkında yazdığı kitaptaki rezaletler, bu munis ve sempatik görünümlü İsveç'liyi adeta bir canavar haline getirdi. Hep kitap ve Eriksson tartışılıyor bugünlerde İngiltere'de. Ama, İngiltere'nin Portekiz rüyası devam ediyor.

BAŞARABİLECEKLER Mİ?

İngilizler bu rüyalarını gerçekleştirebilecekler mi? Bence hayır... Artık Türkiye, çağdaş futbol oynuyor. Hele bir de savunmamızı daha organize edebilirsek, İngilizler artık bizi o eski yıllardaki gibi utandığımız yenilgilerle baş başa bırakamaz. Türk futbolunun orta sahada ve hücumda büyük yıldızları var. Ortada Tugay, Yıldıray ve Emre gibi futbolcuların oyunu okuma ve yönlendirme gibi becerileri, hele Yıldıray, Emre ve Okan'ın pres ve rakipten top çalma yetenekleri kimde var? İleride Arif, İlhan Mansız, Serhat, Nihat, hatta Hakan Şükür gibi gol adamlarımızın tekniği ve fırsatçılığına kim söz söyleyebilir.

YABANCI YASAĞI...

İngiltere ise Beckham hariç düz top oynayan bir ekip. İngiliz liglerinde yıldız futbolcuların birçoğu yabancı. Bu da milli takımları için büyük sorun yaratıyor. Bugün İngiltere'de gündemdeki konu bu. Geçtiğimiz salı günü Londra'da beş ünlü İngiliz gazeteci ile yediğimiz yemekte konuşulan konu buydu. ‘‘Kulüp takımlarımız başarı kazanıyor. Ama, Milli Takımımız elden gidiyor’’ diyordu İngiliz gazetecileri. Bana, ‘‘Türkiye'de yabancı futbolcu yasağı var mı?’’ diye sordular. Ben de olduğunu söyledim. ‘‘Bakın, görüyor musunuz, bizde bu yok’’ şeklinde cevap vererek, ‘‘Bunun olması için çalışmaya başlamamız lazım. Gazetelerimizde bunu yazalım’’ dediler. Evet, İngiltere ile olan maçlarımız çok önemli. Çok dikkatli ama iyi futbol oynamalıyız. Ancak, Slovakya ve Liechtenstein ile dışarıda, Makedonya ile içeride yapacağımız eleme maçlarında da puan kaybetmemek artık en büyük hedefimiz olmalı. Bunun artık başka yolu yok. Bu şampiyonaya gitmeliyiz ve de gideceğiz.
Yazının Devamını Oku

Zar zor

4 Ekim 2002
<B>FENERBAHÇE, </B>zayıf ama çok koşan AIK karşısında futbol oynamadı, ama turu ve maçı kazandı. İsveç futbolunun bu kadar kötü olduğuna doğrusu hayret ettim. Fenerbahçe'nin kötü futbolu ise bizi yanıltmadı. Sadece Ortega, ilk yarıda görevini tam anlamıyla yaptı. Ümit Özat ise hücumda vardı, ilk yarı savunmada hiç yoktu. Ümit, ileride gerçekten Serhat'ın, Johnson'un, Hakan'ın yapamadığını yaptı, onlara biraz futbol tekniği gösterdi. Attığı bir şut vardı ki, direkte patladı, gol olmaması ise büyük şanssızlıktı.

Acemi kurşun askerler gibi futbol oynayan bu takımı, hadi futbol tekniği açısından özürlü Lorant düzeltemiyor, peki Oğuz ne yapıyor? İdmanlarda gruplar halinde hücum, orta saha ve defans adamları birlikte çalıştırılmıyorlar mı? Futbolun öğretimi heryerde bellidir. Hele hele bir Washington vardı ki, evlere şenlik. Yerinden kıpırdamıyor, ayağının altından top kaçırıyor, hava toplarına bile yükselemiyor. Brezilya'da asla böyle ‘‘kazma futbolcu’’ olmaz. Acaba hep birlikte izleyip, yanlış adam mı aldılar?

Türkiye Ligi'nde cesretli oynayan her takım, bu futboluyla sarı lacivertlileri perişan eder. Ali Güneş'in attığı golden 1 dakika sonra 5 adamla savunma yaparken, kalesinde ucuz bir gol görüyor. Ben bu hocayı derhal geldiği yere, yani Bavyera'ya gönderirim.

AYNI FİLMİN DEVAMI

İkinci yarıda da aynı filmin devamını izledik. 53. dakikada nihayet Washington oyundan alındı ve yerine Ceyhun girdi. Ama F.Bahçe'nin deve kuşu futbolu devam etti. Kimse sorumluluk almak istemiyor. Çoğu zaman santradan topu kaleci Rüştü'ye veriyorlar. Pas hataları, gereksiz çalımlar, boşa koşmayan futbolcular şampiyonluğa oynayan bir F.Bahçe'de nasıl forma buluyorlar, hayret doğrusu.

75. dakikada Johnson, Serhat'ın önüne düşürdüğü topu gole çevirince, sarı lacivertliler rahatladılar. Golden sonra çok yorulan Ortega'yı bizim teknik heyet Tuncay ile değiştirdi. Bu Tuncay ilk 11'de yer bulmalıydı. Demiyoruz Ortega çıksın, ama top oynamayan o kadar futbolcu vardı ki... Tuncay girdikten sonra sarı lacivertlilerde bir hareket başladı. Bu Tuncay neden bu kadar geç oyuna sokuluyor? Büyük parayla transfer edilmediği için mi? Serhat'a öyle bir pas verdi ve öyle bir gol attırdı ki, sarı lacivertli takım 3-1'lik skorla turu geçti. Ama F.Bahçe futbol oynadı dersek, yanlış ve ayıp olur.
Yazının Devamını Oku

Arzuman ve cips

3 Ekim 2002
<B>FENERBAHÇE</B>-Elazığ maçının hakemi <B>İsmet Arzuman</B>'ı bazı gazetelerde elinde bir paket cips ile görünce üzüldüm. Türk futbolu için utanç verici bir tabloydu bu. Üstelik Arzuman'ın yüzündeki gülümseme, yaptığı işin hiç de inandırıcı olmadığının ispatıydı. Ümit ederim ki bu haber ve fotoğraf dünya basınında yer almasın.

Dünya Kupası'nda büyük takdir toplayan ve ligleri Eurosport tarafından yayınlanan Türkiye'nin sorumsuz bir şekilde dünyaya rezil edilmesi hepimiz için büyük üzüntü yaratacak.

CİPS TEHLİKELİ MADDE Mİ?

Bir elinde cips, bir elinde düdük, Arzuman'ın hali hem komik ve hem de dramatik bir tablo çiziyordu. Cips tehlikeli bir madde mi? Eğer herhangi bir maddenin atılması geçerli sayılıyorsa Türkiye Ligleri'nde ve dünya liglerinde çok sık gördüğümüz konfetiler için ne söylenecek? O zaman bütün statların sadece Türkiye'de değil bir çok ülkede kapatılması gerekir.

Aslında bu sezonun başından itibaren ifade ettiğimiz sav bir kez daha ispat edildi. Biz, hakemlerimizin çağdışı bir eğitim sistemi ile bu ligi götüremeyeceklerini söyledik. Hakemlik seçiminde futbolu bilip bilmediği önemli bir etken olmadığı için, topu istop edemeyenin dahi hakem yapıldığını gördükçe endişelerimiz arttı.

Atın topu havaya, Birinci Lig hakemlerimizden kaç tanesi topu istop edebilir. Diyebilirsiniz ki bu önemli mi? Elbette önemli. Futbolun temelini anlamayan adam, ne faulü, ne penaltıyı, ne de ofsaytı çözebilir.

Biz gene dönelim Arzuman'a. Ortega'nın verilmeyen penaltısı sonrası yapılan protesto karşısında hiç beklemeden iki anonsu peş peşe uygulatması hem kural hatası, hem de Arzuman'ın şuurunun yerinde olmadığının ispatıdır. Statta müthiş bir protesto vardı ve bu yoğun protestonun altında Arzuman panikledi. Son sözümüz yine Arzuman'a...

Onurlu ve dürüst bir insansa çıkar, hata yaptığını, seyirciyi bilmeden kendisinin provoke ettiğini söyler. Bu bir cesaret ve özveri meselesidir. Bunu yaparak tüm meslektaşlarına da örnek olur.
Yazının Devamını Oku