Togay Bayatlı

Sporda büyük reform

6 Haziran 2003
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, kendi kendisini lav ederek Spor Yüksek Kurumu adında yeni bir çalışmanın içinde. Kanun teklifi olarak meclise gönderilecek olan bu çalışma ile Türk sporu tarihinde ilk kez büyük bir devrime adım atmış olacak. Öncelikle kendi kendini ortadan kaldıran genel müdür Mehmet Atalay'ı kutlarız. Çünkü bundan önceki tasarıda genel müdür, Spor Yüksek Kurumu'nun başında gözükmete idi. Oysa Mehmet Atalay, kanun geçtiği taktirde Spor Yüksek Kurumu'nun başına geçecek kişinin tayini için Bakanlar Kurulu'nun yetkili kılınmasını istedi.

Bazı yanlışlar var

Bu tasarıda bazı yanlışlıkların olduğunu söylememiz de gerekir. Kanun yapılırken, muhtelif ülkelerden örnekler alınmış. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, örneklerin Türkiye'nin şartlarına uygun olması ve kolay işleyebilmesi en büyük şarttır.

Başta kurumun teşkilinde Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'ne sadece bir sandalye verilmesi ve diğer kurumlarla eşit gösterilmesi bir büyük eksikliktir.

TMOK bütün diğer kurumlardan daha geniş kapsamlı bir görev yapmaktadır. Özellikle federasyonların uluslararası ilişkilerini en iyi şekilde organize edebilecek ve bu uluslararası teşkilatlarla ilişki kuracak kapasitedeki kuruluş TMOK'tur. Ayrıca yaz ve kış Olimpiyatları, Akdeniz Oyunları, Gençlik Oyunları gibi organizasyonların uluslararası tek temsilcisi olan ve bu konuda bütün hazırlık çalışmalarını organize eden TMOK'un bu sorumluluklarının karşısında kurumun tepesinde daha fazla temsil edilmesi gerekir.

Bunun dışında da bazı eksiklikler ve yanlış değerlendirmeler var. Örneğin kurumun Anadolu teşkilatının sadece yerel yönetimlere bırakılmasının sakıncalaları da mevcuttur.

Eksikler düzeltilmeli

Bu yüksek kurumun Türk sporuna faydası elbettte eksiye nazaran mukayese edilemeyecek kadar güçlü olacaktır. Ancak kurumun gelirlerinin temeli genel bütçeden alınacak paralar olmalıdır. Yoksa sağdan soldan elde edilecek küçük miktarlarla bu kurumu götürmek mümkün değildir.

Bir başka konuda spor sahaları ve tesislerin yerel olarak kullanılmasının belediyelere ve il özel idarelere bırakılmasındaki felfesedir. Aslında yöntem doğrudur. Ama bunun denetimi, bakımı için ayrı fonlar ve kadrolar teşkil edilmelidir. Yoksa bu tesisler bakımsızlıklar yüzünden elden gider.

Sponsorluk maddesinde spor kulüplerine olanak sağlanması ve bunun uygulanmasında daha özerk bırakılmaları bence olumlu bir girişimdir.

Bu girişimin mecliste kuşa döndürülmemesi ve en kısa zamanda yanlışlıkları da düzeltilerek uygulanması gerekir.
Yazının Devamını Oku

Çile bitmiyor

26 Mayıs 2003
<B>EVİNDEKİ </B>sezonun son maçında da F.Bahçe seyircisi çile çekmeye devam etti. F.Bahçe karşısında hırslı, adam adama markaj yapan ve sert oynayan bir Diyarbakır buldu. Böyle bir rakibi yenebilmek için her hattıyla ahenkli, tempolu ve formda futbolculardan kurulu, adeta demir gibi bir takım gerekirdi. Sarı lacivertliler, hiçbir zaman bu kıvamda değildiler.

Santrforu olmayan bir takım düşünebilir misiniz? Ne Tuncay, ne de Rebrov bu değil. Orta sahada bir beyin yok. Savunması ise savruk ve formsuz. Fatih de, her zaman olduğu gibi takımını hatalı şekilde yalnız bırakınca, F.Bahçe'nin gol atması, sadece şansa veya rakibin kritik hata yapmasına kaldı. Fatih'i hakem Kuddusi Müftüoğlu'nun kırmızı kartla oyun dışına atması, doğru bir karardı. Ama aynı kartı Celalettin'e de göstermeliydi.

Açık penaltıydı

Seyirciyi ise anlamak mümkün değil. Akıllarıyla değil, hisleriyle hareket ediyorlar. İlk yarı kördöğüşünün içinde geçti. İkinci yarı başladığında F.Bahçe'nin daha akıllı, ayağa paslarla rakibin üstüne gittiğini gördük. Demek ki, soyunma odasında Tamer Güney onları sakinleştirmişti. Teknik yönetim 2. yarıda nihayet bir santrfor gerektiğini anladı ve Erhan'ı çıkartıp, Semih'i oyuna aldılar.Kamil de 2. sarı karttan atılınca, F.Bahçe rahatladı. İleri çıkıp, gol aramaya başladı ve Semih'e yapılan açık bir penaltıyı Müftüoğlu görmeyerek yine oyunun sonucunu etkileyen hakem görünümüne girdi.

Bu takım ve bu futbolcuların gelecek sezonda da şampiyonluğa oynayan bir F.Bahçe'yi temsil etmesi mümkün değil. Bizden söylemesi...
Yazının Devamını Oku

Komik oyun

15 Mayıs 2003
<B>BİR </B>başka komik oyun oynananıyor F.Bahçe'de. Başkan eski futbolcuları iki kez toplayıp adeta tüm F.Bahçe camiası ile alay etti. Bu toplantıya katılanlara hiç sözüm yok. Hepsi iyi insanlar. Ama insaf edin. F.Bahçe'ye alınacak antrenör ve futbolcular böyle çağdışı sistemle mi seçelir?

Bu kulübün divan heyeti yok mu? Bu kulübün başka organları yok mu? Elindeki mevcut teknik kadrodan yararlanmak düşünülemez mi? Yazık çok yazık! Ali Baba'nın hazinesini bulmuş gibi Portekiz'den 4 futbolcu transfer etmeyi düşünmek bile hafsalamızın almayacağı kadar çelişki dolu bir olay. Bir de bunları görmek üzere ‘‘Şengen’’ vizesi olan iki eski futbolcu ve futbol eleştirmeni yola koyuluyor. En büyük yanlış aynı ülkeden 4 futbolcuun seçimi. Bu 4 adam Portekiz Milli Takımı'na aynı anda çağırılsa F.Bahçe kiminle sahaya çıkacak? Böyle şeyler olmamalı. Bunu hiç mi düşünmüyorlar? Seçici olarak giden eski futbolcular ise yorumculuk yapıyor. O zaman bu yorumculuğu bırakmak en ahlaki görevleri. Hem oyuncu alacaksın ve hem de onu eleştireceksin. Yok böyle şey.

Panik halindeler

21. yüzyılda F.Bahçe'de böyle ters ve komik olayların olmasına gülmemek, üzülmemek elde değil. Gülelim de sonra milyonlarca F.Bahçeli taraftar ağlayacak. İkaz etmek bizim görevimiz. Ama bir de yöneticiler artık gerçekleri görebilseler. Galiba tam panik halindeler. Hergün kırılan potların hesabını tutmak mümkün değil. Oysa doğruyu bulmak için sadece akıl ve mantıklarını kullanmaları yeterli. Yine başkan yollara düştü. Sayın Yıldırım Süpermen. Herşeyi o biliyor. Herşeyden o anlıyor. Bize de gene ‘‘Ne olacak bu F.Bahçe'nin hali?’’ sorusunu sormak düşüyor.
Yazının Devamını Oku

Bomba hakemler

7 Mayıs 2003
<B>TÜRKİYE </B>Ligi'nin sonuna yaklaşırken, bazı hakemlerimizin sonuçlar üzerinde verdikleri hatalı kararlar ile etkili olduklarını gördükçe, Türk hakemliğinin duayeni <B>Sulhi Garan</B>'ı hatırlamamak mümkün değil. Rahmetli Garan'ın, ‘‘Hakem maçın sonucuna tesir etmemeli, eden hakem suçludur ve hakem olamaz’’ sözleri kulaklarımda çınladı.

Dereli nereye koşuyor?

Verdiği yanlış kararlar ile hem maçın, hem de şampiyonluğun sonucunu etkileyen hakemlerin başında Selçuk Dereli gelmektedir. Geçtiğimiz yıl Yozgatspor'un evinde G.Saray ile sezon sonuna doğru oynadığı lig maçında, Yozgatlı futbolcuyu taban ile yere indiren Sergen'e kart göstermeyen Selçuk Dereli, Sergen'in daha sonra attığı gollerle, G.Saray'ın yenilgiden galibiyete ulaşmasını sağladı. Böylece Cimbom şampiyonluğu çok etkileyecek 3 puanı aldı ve Yozgat bu yenilgi ile küme düştü.

Aynı Selçuk Dereli'nin geçtiğimiz haftaki Altay-Beşiktaş maçında Altay'lı Murat'ı kendisini aldattığı gerekçesi ile, ikinci sarı kartla oyundan atması tüm futbol otoriterleri tarafından yanlış bir karar olarak değerlendirildi. Bu futbolcu Zago'nun ayağına takılıp düştü ve hemen yerinden kalkarak topu kontrol etmek istedi. Bu nasıl bir aldatmadır. Göz göre göre bu maçın sonucunu etkileyen dramatik bir hata yapıldı.

Gelelim İsmet Arzuman'a

Evet, gelelim İsmet Arzuman'a. Silahlı Kuvvetler mensubu olan bu hakemin sadece asıl mesleğini yapması bence en akıllı karar olur. Bu sezon Ortega'ya yüzde yüz penaltı pozisyonunda düdük çalmayan ve Fenerbahçe'nin seyircisinin kızgınlığı sonucu bir maç sahasının kapanmasına neden olan Arzuman'ın, Trabzon lehine pazar günü verdiği kolay penaltıya ne demeli?

Yine aynı hakemin Trabzonlu futbolcu yaka paça yere indirilmişken, oyunu devam ettirip ikinci pozisyonda ofsayt olmasına rağmen Baliç düşürüldüğünde G.Saray lehine verdiği penaltı çirkin bir eşitleme işlemi değil midir? Kendisine yapılan bunca küfürlü tezahürata ve edilen hakarete rağmen anons yaptırmamasını nasıl izah etmeli?

Plastik şişe ve anons

Peki sahada aldığı içi boş plastik maddeyi gösterip Fenerbahçe seyircisi aleyhine anons istemesi nasıl bir adalet anlayışıdır? Bu kadar çarpıcı bir eşitsizlik örneği veren bu hakem, nasıl hala süper ligde maç yönetir?

MHK yasaklarının altına sığınmasınlar. Mertçe ve dürüstçe ortaya çıksınlar ve hakemlik mesleğinin saygınlığını ortaya koysunlar. Sadece ben değil, aralarında eski hakemlerin de bulunduğu bir grup, bu ikiliyi, ‘‘Bomba Hakemler’’ olarak görmektedirler. Biri, 2 yıldır Türkiye Ligi'nin şampiyonunun belirlenmesinde rol oynuyor, diğeri ise oyun kurallarını üstüne basa basa çiğniyor.

Hakemlik kutsal ve büyük onur taşıyan bir meslektir. Bu meslekte tarafsızlık ve işini doğru yapma en büyük düsturdur. Böyle bir yazı yazmayı hiç de arzu etmedim ama suç bunu yazdıracak kadar ileri gidenler de.

Dileriz toplum ve kurumlar bu yanlışları dürüst ve tarafsız olarak yargılar. Yoksa aynı tas aynı hamam ve aynı tellaklarla devam edip kendi kendimizi aldatırız.
Yazının Devamını Oku

Hüzünlü bir hafta

1 Mayıs 2003
<b>EVET, </B>hüzün dolu bir hafta yaşadık. <B>Hüsnü Çil </B>kardeşimizi toprağa verdik. Ailesine ve yakınlarına sabır ve başsağılığı dileriz. Kişiliğinin ve Türk futboluna emeğinin karşılığını camiyi dolduran binlerce değerli medya mensubu, sporcu, spor yöneticisi, işadamı, politikacı ve F.Bahçe taraftarları verdi. Ama ne yazık ki, kendisi göremedi.

Görülmeyen bir başka konu da, F.Bahçe'ye haftalardır yapılan haksızlıklardı. Bunu yazdık. ‘‘Acemi hakemler sonuçları etkiliyor’’ dedik. Bülent Demirlek, F.Bahçe'nin Altay'a Şükrü Saraçoğlu'nda yenildiği maçta Tuncay'ın yüzde yüzlük penaltısını vermedi. Selçuk Dereli ise Adana karşılaşmasında gene F.Bahçe'nin iki penaltısını görmemezliğe geldi. Şimdi aynı Bülent Demirlek, G.Saray maçını kötü yönetince ortalık toz duman oldu. Aslında geleceği olan genç bir hakem. Ancak, bilgiçlik yapıyor. Her şeyi kendisinin bildiğini sanıyor ve futbolculara, hele büyük kulüplere karşı önyargılı davranıyor. Bunlardan vazgeçerse beş yıl içinde UEFA'da ve FIFA'da çok yükselir.

HAKEM KURALLARA SAYGI GÖSTERMELİ

Ülkemizde hakemlerimizin çoğunluğunun yaptığı önemli yanlışlar var. Bunları dikkat edilsin diye belirtmek istiyoruz. En önemlisi ise taç atışlarında oluyor. Bir defa futbolcuların hepsi taç atışlarında mutlaka 5-10 metre avantaj kullanıyor. Buna hak açısından dikkat edilmesi gerekir. İkincisi ise, çoğu futbolcu uzun mesafeye topu göndermek için tek elle taç atıyor. Gördüğümüz kadarıyla bu da hakemlerin dikkatinden kaçıyor. Belki çok önemli bir konu değil ama hakemin görevi eşit adalet dağıtmaktır.

NOUMA HAKSIZDIR

Pascal Nouma
'nın F.Bahçe maçında yaptığı hareket dünyanın hiçbir ülkesinde kabul edilemez. Sporun temel ögesine aykırı. Patagonya'da bile bu çirkin olay cezalandırılır. İşte, Futbol Federasyonu'nun verdiği disiplin cezası da bu paralelliktedir. Elbette herkesin bir görüşü var. Saygı duyarız. Ama önce topluma ve sporun felsefesine karşı saygı duyulmalıdır.
Yazının Devamını Oku

Rezalet

23 Nisan 2003
<B>ZENCİ</B> futbolcu Nouma'nın edep yerini göstererek yaptığı gol sevinci sadece stadda olanlara değil tüm Türkiye'ye karşı bir harekettir. İşin dramatik yanı Eurosport kanalı ile bu çirkin gösteri bütün dünyada yayınlanacaktır.

Beşiktaşlı yöneticilerin ‘‘Delidir, ne yapsa yeridir’’ şeklindeki demeçlerini hayretle izledim. Eğer Beşiktaş Kulübü'nün Başkanı Şeref Bey, Hüsnü Bey, Hakkı Yeten ve Süleyman Seba olsaydı derhal bu futbolcunun oyundan çıkartılması ve kulüpten kovulması için antrenöre talimat verirdi. Nitekim sonradan akılları başlarına geldi ve Beşiktaş’ın büyüklüğüne yakışan kararı alıp bu terbiyesize hak ettiği cezayı verdiler.

Fatih’in günahı

Fenerbahçe, Beşiktaş'a yenilirken burada en büyük kusur Fatih'teydi. Şükrü Saracoğlu'ndaki yine Ali Aydın'ın yönettiği ilk maçta yaptığı fuzuli faulle takımını on kişi bırakan Fatih bu kez de yenilen iki golün de suçlusu idi. Artık bu futbolcu için hiç kimsenin sabrının kaldığına inanmıyorum. İyi niyetli olmak bir yere kadar geçerli.

Mahalle taktiği

İki üç haftadır bakıyoruz ne zaman Fenerbahçe gol yese savunmanın ortasında oyanayan çiçeği burnunda kaptan Ümit Özat hemen ileri geçiyor. Yani bu ne demek... Sadece Ümit mi gol atabiliyor ya da gol pası veriyor bu takımda. Bu tip komik olayları seneler önce mahalle maçlarında görürdük. Hayret Fenerbahçe'de hala bu çarpıklık devam ediyor. Bir de genç futbolcu oynatma merakı çıktı ortaya. Fenerbahçe büyük bir takımdır. Deneyimli, profosyonel futbolculardan kuruludur. Daha ligde bir iki maç oynamış gençleri hemen derbi maçlarında ortaya çıkarmak bana göre teknik adamların ağırlığını kaldırması mümkün değildir. Salt gençleşme uğruna kimsenin Fenerbahçe takımını sahada çaresiz ve başı eğik bırakmaya hakkı yok.

Bakan Aksu’yu kutluyorum

İçişleri Bakanı dostum Abdülkadir Aksu çok yerinde bir karar alarak, insan haklarına aykırı olan rakip tarafların maçı izleme yasağını kaldırdı. Neticede Türkiye'de futbol seyircisi çağdaş ülkelerdeki konuma geldi. Ancak ev sahibi takımın taraflarının da bu çağdaşlığa uyması gerekir. Oraya gelen rakip takım seyircisi en az sizin kadar insandır. O da, siz de bu ülkenin evlatlarısınız. Bu kadar tepki göstermek yanlıştır. Bir de sahaya Fenerbahçeli futbolcuların üzerine atılan sustalı çakı var. Adam mı öldürmek istiyorsunuz, yoksa keyifli bir futbol maçı mı seyretmek istiyorsunuz... Bunları birbirinden kesinlikle ayırt etmek lazım. Her zaman söylediğimiz gibi eğitim ailede başlar, okulda devam eder, spor kulüpleri ile de perçinleşir. Spor müsabakalarından heyecan ve keyif alınır. Buna inanmayanların o kutsal spor mekanlarında yerleri yok.
Yazının Devamını Oku

Önce futbol, sonra hakem

17 Nisan 2003
<B>FENERBAHÇE </B>takımı, tempolu oynama pahasına oyun disiplinini kaybederken, kalesinde çok ucuz bir gol gördü. Sarı lacivertli ekipte futbol açısından değer verilecek fazla bir şey yoktu. Gelin görün ki, Denizlispor'da ise sertlik, tekme, sinir yani futbolun dışında herşeyin olduğu bir görünüm vardı. Denizlispor'un bu tutumu, centilmenliğiyle tanınan seyircisine de yansıdı. Teknik Direktör Rıza Çalımbay'ın, hakkı olmadığı halde oyunu sürekli olarak kendine ayrılan çizginin en ucunda takip etmesi ve devamlı tepkili hareketler göstermesi, hem futbolcusunun hem de seyircisinin sinirlerini gerdi.

Kural der ki; teknik direktör ancak futbolcularına herhangi bir taktik talimatı vermek istediği zaman o çizginin ucuna kadar gelir, ama çok kısa zamanda gene kulübesine döner. Tabii buna müsamaha eden, hiçbir zaman hakem olmayan maçın hakemi Sabit Hacıömeroğlu idi. Aslında oyunun çığırından çıkmasına neden olan da hakemdi. Sanki sahada bir gladyatörler savaşı vardı. Hakem Sabit Hacıömeroğlu da 'Roma İmparatoru' gibi hiçbir şeye karışmadan bu hunharca yapılan faulleri adeta alkışla izledi.

CNN Türk Televizyonu'nda bu hafta başında MHK Başkanı Bülent Yavuz'u uyardım. Hakemlerin son haftalarda çok dikkatli olması gerektiğini, futbolcuların elmacık kemiklerine kadar kırılmasına neden olan olaylara karşı kartlarını, daha bu müessif hadiseler olmadan, kullanmaları gerektiğini belirttik. Ama gelin görün ki, böyle bir maça böyle bir hakem veriliyor.

Acemi hakemler

Dikkat edilirse Fenerbahçe'nin son 3-4 maçında devamlı acemi hakemler görev aldı. Bunun bir mantığı olmalı. Ben şimdi bunu Sayın Yavuz'a soruyorum. Eğer bu maç 15 dakika daha devam etseydi, sahada sakatlanmayan futbolcu kalmazdı. Çelişkilerden en çarpıcı örnek Erhan'a yapılan faulde, O'nun tepkisi üzerine sadece Erhan'ın kart görmesi, Kabat'ın yaptığı yüzde 100 kartlık hareketi ise geçiştirilmesiydi.

Bildiğimiz kadarıyla Sabit Hacıömeroğlu, Trabzon bölgesi hakemidir. Fenerbahçe'nin UEFA Kupası'na gitme yolunda en büyük rakiplerinden biri de Trabzonspor'dur. Bu şartlar altında böyle bir hakemin bu maça verilmesi ise büyük bir yanlışlıktır. İşte gördünüz, belki fazla maçtan bahsetmiyoruz. Ama ortada Türk futboluna her zaman bomba gibi patlayacak bir hakem var. Bu tehlikeli adam sahalardan derhal çıkartılmalı.
Yazının Devamını Oku

Bunlar nasıl Cumhuriyet

9 Nisan 2003
<B>ANLADIĞIMIZ </B>kadarıyla Irak'ın <B>Saddam</B>'dan kurtulduktan sonra demokratik bir cumhuriyet olması hedefleniyor. ABD bu konuda kesin kararlı. Ancak demokratik cumuhuriyetin ana temsilcileri acaba demokratik bir şekilde mi seçiliyor? Örneğin aşiret reisi Barzani bu demokratik kurulda nasıl yer alacak? Talabani için de aynı durum geçerli değil mi? Peki ya diğerleri... Bence kurulacak olan cumhuriyetin demokratik olacağından sözetmek kendi kendini aldatmaktan başka birşey değil.Muz Cumhuriyetleri'ne benzeyecek bu.

F.Bahçe, cumhuriyet mi?

Cumhuriyet, bugüne kadar kurulmuş en çağdaş ve demokratik bir yönetim tarzı. Gelin görün ki bir takım insanlar F.Bahçe'nin cumhuriyet olduğunu ilan ediyor. Aslında Anayasamıza karşı geliyorlar. Hadi bunu bir kenara bırakalım. F.Bahçe nasıl cumhuriyet olabilir? Böyle bir konumdan sözetmek sarı lacivertli kulübe yapılacak en büyük zarardır. Çünkü dünyada hiçbir kulübün cumhuriyet olduğu şeklinde bir örnek bulunmamaktadır. Kaldı ki cumhuriyetin en büyük simgesi demokrasidir. Yöneticilerinin en doğal hakları olan istifa müessesesini dahi kabul etmeyen bir başkanla yönetilen F.Bahçe'de demokrasiden söz edilebilir mi? Yönetim tarzı, kimse kusura bakmasın, bir derebeyliği andıran F.Bahçe'nin sağda solda hiç benzemedikleri ‘‘Cumuhuriyet’’ sözcüğünü kullanması çarpıcı bir yanlışlıktır.

Futbolcular esir değil

Önce kulüp yönetiminin mentalitesini değiştirmesi gerek. Futbolcuların hepsi bir hizmet karşılığında para alan, kulübün emekçileri. Ayrıca bir mukavele ile de bağlı olduklarından bir bakıma da kulübün kapitali olmaktadırlar. Her insan yaptığı işin karşılığında bir ücret alır.

Başta başkan olmak üzere hiç kimsenin bu futbolcuların en tabii haklarını sanki ulufe dağıtıyor gibi devamlı ertelemeye daha doğrusu ödememeye hakkı yoktur. İşte en dikkati çeken yanlışlık da buradadır. Özellikle kulüp başkanları kendilerini kulübün sahibi gibi görmektedirler.

Gelelim teknik direktöre..

Evet, gelelim teknik direktöre... Bu yönetim kurulu görevde olduğu kısa süre içinde tam dokuz teknik direktör değiştirerek bir dünya rekoru kırdı. Demek ki yanlışlık teknik direktörlerde değil yönetim kurulunda. Çünkü daha işin başında F.Bahçe'nin gücü, tarihi ve potansiyelinden haberleri yok. Olsaydı, sıradan hocaları, çiçeği burnunda stajyerleri bu kulübe teknik direktör olarak angaje etmezlerdi.

Türk Futbol Tarihi'nde olduğu kadar, F.Bahçe Avrupa ve dünyada önemli bir yeri olan kulüptür. Örneğin F.Bahçe bir Avrupa karması ile maç yapan ülkemizin yegane takımıdır. Büyük bir taraftar kitlesine de sahip olan bu müesseseyi, cumhuriyet olarak değil, kulüp olarak görmek gerekir. Bu prensip ile hareket edeldiğinde de teknik direktör seçimi futboldan pek anlamayan yöneticilere değil, uzman kişilere bırakılmalıdır.

Oğuz Çetin'in F.Bahçe'nin teknik direktörlüğünü yapacak kapasitede olmadığını tıpkı Lorant'ta olduğu gibi dafalarca yazdık söyledik. Sonuç ortada. Şimdi maden ki başkanlarının emriyle istifa edemiyorlar, yönetim kurulunun bu konuda kendi camiasının da yüzde yüz onaylayabileceği bir teknik direktöre bugünden bulup kontrat ile bağlaması gerekir. Ama lütfen şark kafasıyla hareket etmeyelim. Kurumun çağdaş bir yönetim ile idare edilmesini sağlayalım.

Hala küçük hesaplarla uğraşırsak, ne gelen antrenörün ne du futbolcuların başarılı sonuçlar getirmeyeceğini şimdiden bilelim. Suç ne futbolcuda, ne getirilen teknik direktörde, ne medyada, ne taraftarda. Suç sizde. Kimsenin arkasına saklanmayın.
Yazının Devamını Oku