Köpeğin ne anlatmak istediğini anlayabilmek, onların alışkanlık ve ihtiyaçlarını bilmeyi gerektirir. Onları tanımak ve beklentilerini anlayabilmek ise aramızdaki ilişkiyi güçlendirecek ve her iki tarafı da mutlu edecektir.
YAKIN DİRSEK TEMASI İSTERLER: Köpeğin mutlu olduğu yer her zaman sahibinin yanıdır. Köpek sahibi olmak için geniş ve bahçeli bir ev sahibi olmayı bekliyor ya da böyle bir ortamı olmadığı için köpeğinizin mutsuz olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Köpeklerin konfor algısı sahiplerine endekslidir. Hiçbir köpek ‘Bu ev 2+1, ben bu evde oturmam’ demez. Köpekler evcilleşme sürecinin en üst basamağındaki insan oryantasyonlu canlılardır.
Günümüzde hiçbir canlı, köpek ırklarında olduğu kadar tip ve davranış değişikliğine sahip değildir. Günümüzde 350’nin üzerinde saflaştırılmış, değişik fiziksel yapıya ve karakter yapısına sahip köpek ırkı bulunmaktadır. Bu ırklar içerisinde bireyler şaşırılacak derecede birbirlerinden çok farklı ağırlıklara, ortopedik yapılara ve davranış biçimlerine sahiptirler.
* * *
Yapılan araştırmalar; evcil köpek, kurt, çakal, koyot, tilki, rakun ve Afrika vahşi köpeğinin de dahil olduğu 30’un üstünde türün “canidae” (köpekgiller)ailesinin mensubu olduğunu kanıtlamaktadır. Her ne kadar köpek ırklarındaki çeşitliliğin oluşumunda bu türlerin katkısı olduğu düşünülse de, son dönem araştırmalar köpeğin köken aldığı atasının gri kurt olduğunu antropolojik, morfolojik ve genetik çalışmaların sonucu olarak net bir biçimde ispatlamıştır.
* * *
Peki atası geçmişten günümüze kadar büyük bir değişime uğramadan gelen köpek, neden bu denli bir çeşitlilik oluşturarak evrimleşmiştir? 80 kilogramın üstünde ağırlığı olan, omuz yüksekliği bir metreye yaklaşan danua ile ağırlığı 1 kilogramın altında olan chihuahua birbirlerinden bu kadar farklı özelliklere sahipken ikisi de köpek olarak adlandırılabiliyorsa, bu farklılık nereden kaynaklanmaktadır? Bu soruların cevabını araştırdığımızda karşımıza insan eliyle oluşturulmuş yapay seleksiyon çıkmaktadır.
Köpekler, avcı oldukları zamanlarda gerçek birer carnivor’lardı (etçil) ama zamanla insan manüplasyonu ve insanla birlikte yaşamanın getirisi olarak avcılık davranışları köreldi, toplayıcı pozisyona geçtiler. Bunun sonucunda köpeklerin beslenme alışkanlıkları da farklılaştı.
* * *
Günümüzde köpekleri semi-carnivor (yarı etçil) olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır. Artık besinlerine az da olsa karbonhidrat, sebze ve meyveler eklenmiş durumdadır. Tıpkı biz beslenme alışkanlıklarımızı nasıl hayat tempomuza ve çalışma koşullarımıza göre belirlemek durumundaysak, dostlarımıza hazırlayacağımız rasyonları da bazı kriterlere göre değiştirerek dengelemeliyiz.
* * *
Beslenmede ilk dikkat edilecek şey, “köpeğin yaşı” olmalıdır. Köpeğin hayatın hangi evresinde olduğuna ve buna bağlı olarak metabolizma hızına göre gereksinimleri değişmektedir. Yavru bir köpeğin enerji ve besin ihtiyacının miktarı ve niteliğiyle, genç ya da yaşlı köpeğinki aynı değildir. Yavru köpeklerin daha yüksek protein ve enerji ihtiyaçları varken ve daha sık (günde 3-4 kez) beslenmeleri gerekli iken, genç ve yaşlı köpeklerin buna nazaran daha dengeli protein enerji ihtiyaçları vardır ve sıklık günde 2 ile sınırlı kalmalıdır.
Araştırmalar bize göstermektedir ki, aslında köpeklerin olacakları hissetmeleri insana kıyasla çok daha gelişmiş olan 5 duyuları ile ilgilidir. Ama hâlâ bilimin bile açıklamakta güçlük çektiği mistik ve karmaşık bir algılarının olduğu kısmı da su götürmez bir gerçektir.
YERALTI HAREKETLİLİĞİ VE DEPREMLERİ HİSSETMELERİ
Yeraltı hareketlerini insan eliyle üretilmiş olan tespit araçlarından çok daha önce sezinledikleri kayıtlı bir gerçektir.
Bir canlının ırkından dolayı yaşam hakkının ve özgürlüğünün elinden alınması, ‘her canlı yaşama hakkına sahip olarak doğar’ ilkesine aykırı değil midir? Bu, 21. yüzyıla yakışmayan ırkçılık değil de nedir?
***
Bu maddenin hazırlanmasında görev alan sorumluların, ülkedeki köpek ırkı popülasyonu ve dağılımı konusunda hiçbir fikre sahip olmadıkları ve işin kolayına kaçarak başka ülkelere ait eski yasaları kopyalayıp yapıştırdıkları çok açıktır.
Şöyle ki; kanunda ismi geçen Filo brasileiro ve Tosainu ırkı köpekler ülkemizde hemen hemen hiç bulunmamaktadır.
Eğer tehlikeli bulundukları ve saldırgan oldukları ya da dövüşlerde kullanıldıkları gerekçesi ile bu kanun hazırlandıysa; onları bu hale getirerek suistimale uğratanlar insanlar olduğu halde, cezayı neden köpekler çekiyor?! Demir parmaklıklar arkasına konan neden bu insanlar olmuyor?!
Köpekler de tıpkı insanlar gibi artan sıcaklıklarda daha fazla su ihtiyacı içerisine girerler. Ancak, köpekler susuzluğa insanlardan daha az toleranslıdırlar. Bunun sebebi, terleme mekanizmalarının vücuden değil, soluk alıp verme yani ventilasyon yöntemiyle şekillenmesiyle bağlantılıdır.
* * *
Sıcakta vücutlarının regulasyon amaçlı olarak sık soluma davranışıyla soğutmaya yönelik bir adaptasyonu olur. Bunun sonucunda çabuk ve kısa sürede vücutları su kaybeder ki, bu da sıcak havalarda su ihtiyaçlarının sıklığı ve miktarının arttığı anlamına gelir. Su, tıpkı bizler için olduğu gibi köpekler için de tüm besin kaynaklarının en önemlisidir. Protein, karbonhidrat ya da yağların yoksunluğuna günlerce dayanabilen köpekler, suyun eksikliğine bu kadar tolerasyonlu değillerdir.
* * *
Bir köpek, vücudundaki su miktarının yüzde 10-15 kadar ölçüde kayıp yaşarsa, ciddi organizma problemleri başlayabilir. Yetişkin bir köpeğin vücut ağırlığının yüzde 60-65’ini su ve su bileşenleri, yavru köpeklerin de vücutlarının yüzde 80-85 gibi bir miktarı sudan oluşmaktadır. Köpeklerde günlük su ihtiyaçlarını belirleyen ve miktarın değişmesine sebep olan birçok faktör vardır.
Arabaya bindiğimizde ilk iş, emniyet kemerimizi takarız. Eğer arabada bebek ya da çocukla seyahat ediyorsak, onların güven içinde yolculuk yapmaları için arka koltuğu kullanırız. Bebekler için arabada pusetleri ve ekstra emniyet kemerlerini dahil ederiz.
Dostlarımız köpeklerin de güvenli bir şekilde seyahat etmeleri tamamen bizim sorumluluğumuzdadır. Onlarla huzurlu ve emniyet içinde bir yolculuk için bazı önlemleri almamız gerekmektedir:
* Köpeğimizi küçük yaşlardan itibaren araba yolculuğuna alıştırmalıyız. Aksi takdirde araba yolculuğu onlar için endişe verici olabilir. Hatta “araba tutma” hastalığına yakalanabilirler.
* Dostumuzu sadece veteriner ziyaretleri için arabaya bindirirsek, sonu enjeksiyon ve muayene manipülasyonları ile biten seyahat onun araba korkusu edinmesine sebep olabilir.
* Köpeğimizi araba içinde mümkünse taşıma kutularında ve arka koltuk ya da kapalı sistem olmayan bagajlarda stabilize edersek, yolculuk esnasında köpeğimizi savrulma ve fren reaksiyonlarından korumuş oluruz.
* Eğer dostumuzu taşıma kabı olmaksızın nakledeceksek, mutlaka arka koltukta göğüs tasmasıyla, emniyet kitine takılan kayışlarla sabitlemeliyiz. Bu kayışlar uzun olmamalı ve köpek, sürücünün dikkatini ve dengesini bozabilecek kadar ön tarafa uzanamamalıdır.
* Emniyet kitine takılan kayışları asla boyun tasmaları ile kullanmamalıyız. Bu ani bir frende dostumuzun boynunun ciddi biçimde zedelenmesine neden olabilir.
Ancak bu ilerleyiş içerisinde köpeklerin, insanoğlunun hızına ayak uydurması gerekliliği zaten doğasından çok şey kaybetmiş olan dostlarımız ve sahiplerinin işlerini oldukça zorlaştırmıştır. İşte bu noktada ortaya, köpek eğitimiyle birlikte sahip ve köpek arasındaki ilişkinin daha uzun ömürlü ve sağlam temeller üzerine oturması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
* * *
Yüzyıllar önce insanlar için koruma, avlanma, yön bulma gibi görevleri yüklenmiş olan köpekler, günümüzde insanoğlunun eksiklerini kusursuz koku alma duyuları, kararlı korumacı tutumları, hâlâ açıklanamayan sezgileriyle çok iyi bir şekilde gidermiş ve insan ile köpek iyi bir ekip olmuşlardır. Bu ekibi daha verimli hale getirebilmek ancak bu ikilinin birlikteliklerinin uyumu ve birbirlerini anlamalarıyla mümkündür ki, işte bu iletişimi kısa sürede yakalayabilmek köpek eğitiminin temel amacını oluşturmaktadır.
* * *
Köpeklerde doğum sonrası ilk olarak annenin yönlendirmesiyle başlayan eğitim, sütten kesilme ve sahiplenme ile sahibe devrolmaktadır. Daha çok küçükken evimize gelen şirin dostlarımız ve onları sahiplenmiş olan aileler kendilerini ne tür problemlerin beklediğinden ve bu problemlerin çözümlerinin neler olabileceğinden henüz habersizdir. İlk günlerde başlayan tuvalet alışkanlığı problemleri, ağlama, eşyaları kemirme gibi davranışlar karşısında kısa sürede başarı yakalanmaz ve çözüm arayışına gidilmezse küçük dostumuzla başlamış olan birlikteliğimiz, her iki tarafın da üzüleceği bir ayrılıkla sonuçlanabilmektedir. Oysa bütün bu problemler basit yönlendirme ve yöntemlerle çok kısa bir sürede üstesinden gelinebilecek durumlardır. Sadece biraz sabırlı olmak ve doğru kaynaklardan bilgi edinip yardım almak işimizi kolaylaştıracaktır.