Şükrü Küçükşahin

Kimin dinleneceğini sonradan öğrendi

23 Kasım 2009
ERGENEKON savcılarının talebi üzerine 56 hâkim ve savcının dinlenmesi bir deprem havası yarattı; ama belki sağlıklı bir sürecin de yolunu açtı.

Bir yandan yargının tepesinden Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, “Delil diye önümüze konan tapelerde vatandaşın mahrem konuşmalarını dinlerken içim ezildi” derken, diğer yandan yargıda, “Hâkimler dinleme kararlarını gelişigüzel veriyor” özeleştirisi başlatıldı.

Bir önemli gelişme de hükümet tarafında görüldü. 

Muhalif bilinen bazı kişilerin telefon dinlemeleri ardından üç yıllık sessizliğe gömülen hükümet sonunda yeni bir tasarı düzenleme kararı aldı.

Peki ama bu süreci başlatan dönemin Adalet Bakanı, şimdi TBMM Başkanı koltuğunda oturan Mehmet Ali Şahin gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?

BENİMKİ İNCELEME İZNİ

Şahin, konuyla ilgili bugüne kadar hiçbir değerlendirme yapmadı.

Konuyu kendisine açtığımda, ilk sözleri, “Bakanın bu konudaki konumu açık. Verdiğimiz onayla, dinleyin demedik” oldu.

Yargıyla ilgili gelen şikayetlerin Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nde (CİGM) işlem gördüğünü anlatan Şahin, sonraki süreci şöyle anlattı:

Yazının Devamını Oku

Cinsel ilişkide bulunduğuna

19 Kasım 2009
HÜKÜMET toplumda oluşan kaygıları giderme amacıyla telekulağa verilecek cezaları artıran yasa tasarısını önümüzdeki hafta Meclis’e sevk edecek.

Tasarı yasadışı telekulağa yönelik olduğundan kuşkuları ne kadar giderir bilemeyiz; ama neresinden bakılırsa bakılsın çok önemli bir hassasiyet.

Telekulakta en zor iş bu illegal dinlemeleri önlemek; çünkü Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de, Adalet Bakanı Sadullah Ergin de haklı olarak teknolojideki
gelişmelere, internet dünyasının sınırsızlığına işaret ettiler.

“O nedenle Ulaştırma Bakanlığı ile çok detaylı bir çalışma zorunlu” dediler.


Telekulağın illegali tamam da, legalindeki sıkıntının tavan yaptığı da ortada.

HAMSİ BEKLERKEN LÜFER YAKALAMA

Yazının Devamını Oku

AKP oylarında düşüş konusu

16 Kasım 2009
ÖZELLİKLE Habur’daki PKK’lı karşılaması ardından AKP oylarında düşüş yaşandığı her ortamda süren bir tartışma konusu.

AKP adına anket çalışması yapan ANAR’ın yöneticileri, başından beri tartışmaya şu anlayışla katılmıyorlar:        

“Oy dağılımı hâlâ 29 Mart seçim sonuçlarına paralel. Tamam; Habur’daki manzara oy götürmüş olabilir; ama oradan giden Ermeni açılımı, Suriye açılımı gibi konularda geri geliyor. Habur’daki görüntüde, halkın nefreti hükümete değil PKK’ya. Ayrıca, İsviçre gibi gündemi on yılda bir değil her gün değişen ülke olduğumuz için bir ay sonra o olay unutulur.”

Son AKP grup toplantısı ile 13 Kasım’daki genel görüşme, Habur fotoğrafının yarattığı kaybı en iyi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gördüğünü ortaya koydu.

Erdoğan

Yazının Devamını Oku

Çözüm ya tek başına ya da yok

12 Kasım 2009
ÖNCEKİ gün TBMM’de yapılan açılım görüşmesi tabloyu netleştirmiştir. <br><br>Gerçekçi olalım; çözümü gerçekten isteyen kimse göremedik karşımızda.

Açılımın koordinatörü Beşir Atalay’ı dinlerken daha ilk şaşkınlığı yaşadık.

Konuşmasının sekizinci dakikasında, diğer partileri bölge partileri diye suçlayıp ortamı gerdikten sonra kürsüye çıktığında, “Kimseyi rahatsız etmeden konuşacaktım” dediyse de vazo kırılmıştı bir kez.

O an, “Habur’da PKK’nın gövde gösterisinin yaratacağı infiali öngörememişti, anlaşılan bunu da öngöremedi” diye düşündüm doğrusu.

CHP pankartlar açıp, “Aç, aç” diye ‘şık olmayan’ tepki koymasa Atalay’ın  konuşması belki de hiç dikkat çekmeden bitecekti.

İKTİDARIN YOĞURT YİYİŞİ

Toplantının 10 Kasım’a denk düşürülmesinin yanlışlığını artık yazmaya dahi gerek yok; ama bilinsin ki çok sayıda AKP’li de bu zamanlamayı yanlış buldu.

İktidarın, muhalefetin bunu kullanarak ortamı gereceğini bile bile 10 Kasım ısrarını sürdürmesinin makul bir açıklaması yok.

AKP’nin Avni Doğan’ı sözcü seçmesi de çok kayda değer; çünkü Doğan, özelinde açılıma pek sıcak bakmayan; ama üslubuyla gerginliği kısa sürede tepeye çıkarabilecek bir milletvekili ve öyle de oldu.

Yazının Devamını Oku

MHP Kurultayı’ndaki Bahçeli

9 Kasım 2009
SLOGANI “Sonsuza kadar... ‘VAR OL’ TÜRKİYE” seçilen MHP 9. Olağan Kurultayı’nda, tatsız olaylar çıkacağını düşünenler yanıldı.

Aslında bu havanın bilerek yaratıldığını söyleyebiliriz; çünkü söz konusu olan anketlerin yükselişte gösterdiği bir parti ile otoritesi tam oturmuş bir lider ve 40 delegeden dahi imza toplayamamış iki aday adayıydı.

Olası en küçük tehdidi de “Onlar AKP taşeronu” imasıyla yok etmeyi başaran MHP Lideri Devlet Bahçeli, sessiz ve sakin geçen kongreye, siyasi yaşamının ajitasyon dozu en yüksek görülebilecek konuşmasıyla imzasını da attı.

Katılsak da katılmasak da delege ve MHP tabanının ruhunu okşayan sözlerle dolu konuşmasında Bahçeli, “Donuk konuşuyor” etiketini de kenara koydu. 

BAŞBAKAN’A YENİ DAVA HAKKI

Bahçeli konuşmasında, Başbakan Tayyip Erdoğan’a -muhtemelen yeni hakaret davaları açma hakkı verecek- ağır sözlerle yüklendi.

Siyasetten bu sözcüklerin çekilmesini beklemek nafile sanki.

Bahçeli, demokratik açılım üzerinden sırtlandan pısırığa, zalimden küstaha, taşerondan teslimiyetçiye, işbirlikçiden kimliksize, uydudan teşrifatçıya, çürümeden ihanete kadar pek çok sözcüğü Başbakan’la birlikte andı.

Birkaç yerde bu sözcüklere “Yuuuh” çekerek salon destek verdi.

Yazının Devamını Oku

Akdağ’ın bakan olarak itibarı

5 Kasım 2009
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın, AKP Grup toplantısında, domuz gribi aşısı nedeniyle Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ı azarlaması pek şaşırtıcı olmasa gerek.

Tarım eski Bakanı Sami Güçlü’nün, görevinden alındığını, bir TV kanalında icraatını anlatırken öğrendiğini unutmuş olamayız.

Erdoğan, bir haberle ilgili olarak bir basın toplantısında, bakanları kapının önüne koymaktan söz ettiğinde de aslında bir şaşkınlık yaşanmamıştı.


Hatta Başbakan’ın bu yaklaşımını normal bulanlar, sessiz kaldıkları, istifayı basıp gitmedikleri için bakanları eleştirme yoluna gitmişti.


Bakanlara haksızlık yapıldığına inanıyor, “Koltuk kaygısıyla sessiz kalıyorlar” eleştirisine katılmıyorum; çünkü tutumunu değiştirmesi gereken Başbakan.

Bakanların, Erdoğan’ın itibarını zedelememe kaygısını önde tuttuklarını, böylece eninde sonunda aynı davranışın karşıdan da geleceğine inandıklarını düşünerek ilginç bir Bakanlar Kurulu hikâyesi anlatmak istiyorum.

SAYIN GENEL BAŞKAN

Yazının Devamını Oku

Karargâh, ‘belge yok’ ısrarını sürdürüyor

2 Kasım 2009
PERŞEMBE günü başladığım ‘Islak İmza’ tartışmasına devam edeceğim. <br><br>O yazımda ıslak imza atan makinelerin varlığına dayanarak, sahte belge düzenlenmesine karşı karbon testinin varlığına dikkat çekmiştim.

Makineler üzerinde tartışma sürdüğü için yazım üzerine çok sayıda uzmandan gelen şu görüşü aktarmakta yarar var:

“Karbon testi belli bir süre sonra sonuç vermeyebilir ve uzun sürer. Daha etkili yöntem ve kesin çözüm, kağıt üzerinde parmak izi testi yapmaktır. Parmak izi yıllar geçse de orada kaldığından bu test yapılırsa belgenin orijinaline kimlerin el sürdüğü ortaya çıkar.”

Kuşkuya yer bırakmamak için bunun yapılması çok mantıklı geliyor.

SİVİL MERKEZ KUŞKUSU

Yine aynı yazımda Genelkurmay karargâhı başta TSK’nın havasını da yansıttım. Yorumdan uzak, sadece hayavı aktarmayı sürdüreyim.

Genelkurmay’ın Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu da gösterdi ki karargâhtaki can sıkıcı hava sürüyor, moraller yerine gelmiş değil.

İşe ihbarcı/itirafçı subaydan başlayayım.

“Kimlikle ilgili”

Yazının Devamını Oku

Makinesi varsa karbon testi de var

29 Ekim 2009
CUMHURİYETİMİZİN 86. yaşını kutladığımız günde, o Cumhuriyet’i kuran en önemli unsur olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) tartışıyoruz.

Ne ironi ki Cumhuriyet’i koruma iddiasıyla hazırlandı denilen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” TSK’yı bitirme, itibarını yok etme planına dönüştü.

Bu duruma üzülen, amiyane tabirle kelli felli gruplar da dahil, herkes, her ortamda ilginç iddia ve kuşkuları dile getiriyor.

Dile getirilen bir kuşkuyu, dün Milliyet’te Melih Aşık da köşesine taşımış; ıslak imza atan makineler varmış, o nedenle belgedeki imzanın Albay Dursun Çiçek’e ait olup olmadığına hâlâ kuşku ile bakmak gerekiyormuş.

Evet o makineler var, doğru; ama karbon testi diye bir şey de var, imzanın atıldığı günü belirliyor; Adli Tıp’ın bu testi yapmadığı düşünülebilir mi?

O TEZLER DOĞRU OLSA DA      

Yine bu ortamlarda savunulan şöylesi tezler de var: 

* “AKP, Silopi’de otobüs üstünde zafer işareti yapan üniformalı PKK’lılar ile dip yapmıştı, bunu gündemden düşürmek için ıslak imzalı belgeyi çıkardı.”

- “Belge Gülen cemaati ile ABD’nin işi, amaç askeri yıpratmak.”   

Yazının Devamını Oku