Şükrü Küçükşahin

Yapay zekâ ve Baykal’ın başına gelen

10 Mayıs 2010
FETHULLAH Gülen’e yakınlığı ile bilinen Pasifica Institute’un düzenlediği Anadolu Kültür ve Yiyecek Festivali için Los Angeles’tayız.

Rehberliğimizi matematik ustası, üniversite sınavını 78’incilikle kazanmış Boğaziçi mezunu Hüseyin Hurmalı yapıyor.

Şoförlüğümüzü üstlenen işadamı Remzi Öten, üniversite sınavı 84’üncüsü, çay-kahve servisi yapan Muhsin Ural ise 6’ncısı.

Hurmalı, “Festivalde gönüllü çalışan böyle çok arkadaşımız var” diyor.

ABD’nin en saygın üniversitelerinden MIT’ye 1.4 milyon dolara transfer olanından, Harvard’da en büyük başarıyı sağlayanına kadar pek çok başka arkadaşını da bize anlatıyor Hurmalı.     

DNA DİZİMİ YAPILIYOR     

Açılış töreni, bölgedeki iki belediye başkanı, Los Angeles FBI Başkanı ile konuşmasına “Ekümenik Bartholomeos’un temsilcisi olarak” diye başlayan Rum Ortadoks din adamı da dahil geniş katılımlı olan festival, Türklerin ABD’de yaptığı en büyük etkinlik unvanını daha ikinci yılında kazanmış gibi.

Festival, Anadolu’dan çıkan medeniyetleri simgeleyen kapılardan geçerek içeri giren, hafta sonu birkaç on bin kişiyi bulan Türk ve Amerikalı kalabalığı kapanış saatine kadar içeride tutabilecek etkinliklerle dolu.

Yazının Devamını Oku

Bir ‘one minute’ uyarısıydı

6 Mayıs 2010
ANAYASA paketinin 8’inci maddesinin reddedilmesi çoğumuzu şaşırttı. Geçen perşembe günkü yazımda ikinci turda AKP’nin işi daha da sıkı tutacağını, 330’un altına inilmesini beklemediğimi yazmıştım. 
Hemen ardındaki şu cümle ile yazıma son vermiştim:
“Aksi çok büyük bir sürpriz olur ve işte asıl o zaman, milletvekilinin özgür iradesi üzerinde bir kez daha düşünmeli, konuyu uzun uzun tartışmalıyız.”
Sonuçlara kim nasıl sevinir bilmem; ama bir kez daha ortaya çıktı ki milletvekilleri kararlarını özgür iradeyle değil ağır baskı altında veriyor.
İlk turda 330’u aşan bir maddenin ikinci turda reddedilmesi bazı milletvekillerinin kendini gizleme gereği duyduğunu kanıtladı.
BİR OYLA NELER OLDULAR NELER
Milletvekilinin kendisini gizlemesini yiğitlik görmeyenler çıktı.
Daha ileri gidip, 10-12 olduğu tahmin edilen bu AKP’lileri Ergenekonculukla, kara ittifakçılıkla, statükoculukla suçlayanlar çıktı.
Hatta “retçilere”, “Abdurrahman Yalçınkaya milletvekilleri” diyen, küfreden, ayıplayan oldu. Bunların çoğunu da kendine demokrat payesi verenler yazdı, çizdi, söyledi.
Sakın ola muhalefet milletvekilleri üzerinde baskı yok dediğim sanılmasın.
Uzun yıllardır siyaseti yakından izleyen biri olarak lider etkisini hep gördüm; ama bu dönemki kadar baskıya hiç tanık olmadım.
TÜSİAD’ın dergisinin kapağı tam da duygularımı ifade ediyor, demeliyim.
Buna rağmen, özellikle bu dönem muhalefetteki milletvekili ile iktidardaki arasında fark var; muhalefetteki lidere karşı çıktığında sadece koltuğundan olur; iktidardaki ise mutlak gücün yaydığı korkunun gölgesinde kalır.
Daha açık konuşursak; orada trenden atılsan da kurtulamayabilirsin.
İşte bir maddeye “ret” demenin bedelini, yapılan ithamları gördük.  
Kazara bir maddeye daha “ret” dense, kendine vazife çıkaracak başka bazı güç odaklarının da suçlama korosuna katılmayacağının garantisi yok.
Sayısız şaşırtıcı bilgi, söylenti, dedikodu ortalığa yayılabilir. 
ERDOĞAN’DAN DA İLERİ
Bunları sadece varsayım olarak kabul etsek dahi şurası açık; 8. madde için en büyük şoku Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaşamış olmalı. Buna rağmen, Erdoğan dahi o arkadaşlarına sitemini bir ölçü içinde dile getirdi, “Demokrasinin sonucu” dedi; ya dışarıdan salvo yapanlar?
Onlar ağza alınmayacak laflar etti; ancak Başbakan’ın çıkıp, kendisinin çok kullandığı sözcüklerle ifade edelim, “Farklı oy kullandılar diye, arkadaşlarıma yapılan bu saldırılar çirkindir, edepsizdir, ayıptır” demediğini de özenle not edelim.
Bunu da baskının bir çeşidi olarak görüp başka bir kritik noktaya dönelim.
“Meclis’te en demokrat biziz” diyen AKP, bu iddiasını sürdürmek ve kanıtlamak için paketin oylamasında yaşanan veya yaşanacak -ki beklemiyorum- kazalar karşısında “trenden atılacak birilerini” aramamalı. Aksine 10-12 ret oyunu küçük bir “one minute” uyarısı olarak görebilmeli.
Ayrıca, milletvekili yasalar üzerinde kendi parti grubunda görüşlerini açıklama, eleştiri yapma zeminine sahip değil; o nedenle “Çıkıp söyleselerdi” demek, hakkaniyetli de olamaz, gerçekçi de.
Çünkü CHP ve MHP’de bu gelenek yok, AKP’de ise artı Başbakan korkusu var.
Yazının Devamını Oku

Kaçımız biliyoruz

3 Mayıs 2010
ANAYASA oylamasının birinci turunun bittiği gün Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Meclis bahçesinde uzun bir sohbet yaptık. <br><br>Günay, özellikle Güneydoğu’nun turizm potansiyelini heyecanla anlattı. Hatay’dan Urfa’ya uzanan hattı inanç turizmi açısından özel destinasyona dönüştürmeye çalıştıklarını, Mardin’in ciddi çekim merkezi olduğunu söyledi.
Günay’la bu sohbetin ardından bir grup işadamı ile birlikte Midyat’a gittik. 
Midyatlı işadamları Mithat ve Edip Yenigün’ün davetiyle ailenin beş yıldız kalitesinde otele çevrilen 1300 yıllık Kasr-ı Nehroz’da konaklayıp Hasankeyf de dahil, çevredeki önemli tarihi ve turistik mekanları gezdik. 
SIFIR YILINDA İNŞA EDİLDİ
Kendimi az da olsa bölgeyi bilen gazetecilerden sanırdım; ama doğrusu iş yoğunluğu içinde geçen o geziler asıl güzellikleri görmemize engelmiş. 
Midyat’ın bir açık hava müzesi olduğunu ve huzur sağlandığında bura insanının, zenginliklerini ilçeye yeniden döndürdüğünü gördük.
Her gün binlerce turistin uğrak yeri haline geldiği, yabancıların da önemli sayıya ulaştığı Midyat’ta pek çok tarihi konak otele dönüştürülüyor. 
Dünyanın ilk ve hepsi birbirinden güzel kiliselerinin, manastırlarının bulunduğu bölge Süryani taş ustalarının şaheserleri ile dolu.
Anlatacak yüzlerce eser var bölgede; ancak bir kaçına özel vurgu yapacağım.
Örneğin tarihi adı “Hah” olan Anıtlı Köyü’nde, hâlâ ayakta duran, restorasyonu başlamış ‘0’ (sıfır) yılında, Hz. İsa doğunca inşa edilen bir manastır var.
Buradan kaçımız haberdarız bilmem; ama bize anlatılan öyküsü de ilginç.
Yıldızlara ve Ay’a tapan 12 kral, Hz. İsa’yı görmek için, en parlak yıldızı takip ederek Kudüs’e yola çıkar, Hah’ta konaklarlar.
Bunu duyan Bizans Kralı Konstantin, tutuklanmalarını isteyince 12 kral da Hah’ta yerleşme kararı alır; ancak üçü gizlice Meryem Ana’ya gider.
Meryem Ana’nın verdiği Hz İsa’nın ilk kundağını alıp Hah’a dönen krallar, kundağı yakıp küllerini saklamak için burada bir konak inşa ederler.
Konak ilerleyen yıllarda manastıra çevrilse de Hıristiyan dünyada “Hz. İsa için sıfır yılında inşa edilmiş ilk manastır” olarak kabul görüyor.
Kabul edin veya etmeyin; o dünya için bu böyle olduğu sürece bu mekanın önemini anlatmaya gerek yok; ama hakkının verilip verilmediği ortada.
SÜRYANİLER SİTEMLİ
Mor Gabriel Manastırı da bölgede Süryanilerin en önemli inanç merkezi; ancak bir süredir Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin köyünün muhtarının yaptığı bir şikâyet nedeniyle hukuk mücadelesi yaşıyor.
Manastırın çevresini devletin de izni ile çeviren Süryaniler, ormanı da bahçeye dahil etmediklerini kanıtlamaya çalışıyorlar.
Bakımlı bahçesi, her karışı tertemiz olan bu inanç merkezinde rahibinden metropolitine kadar 70 kişilik sakinlerinin tümü kırgınlıklarını hissettiriyor.
Bir gazeteci olarak geçmişte ben de bu sorunla ilgilendim. Ancak ilgimiz yeterli bulunmadığından bize yönelik kırgınlık daha da fazlaydı.
Kendilerine ait olan bir arazinin şimdi, “50 yıllığına size kiralayalım” yaklaşımı içinde değerlendirilmesini hazmedemiyorlar.
Avrupa’da da pek çok zeminde gündeme gelen bu dava henüz sonuçlanmış değil; o nedenle yargı sürecini beklemek dışında seçenek yok. Süryaniler de bunu kabul ediyor; ama haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlar.
Yazının Devamını Oku

Suat’ı kaleci kurtardı

29 Nisan 2010
ANAYASA paketi üzerinde yapılan görüşmelerin zaman zaman çok tatsız görüntülere, sert atışmalara neden olduğunu hep birlikte izliyoruz.

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in yönetimine muhalefetten eleştiriler yağıyor, oturumların tümünü yönetmesi yanlış görülüyor.

Örneğin CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Meclis Başkanı’na yakışan birinci turu değil, ikinci turu yönetmekti. Çünkü birinci tur oylama sonucu değiştirmiyor. Ama ikinci tur oylama çok önemli, telafisi mümkün değil. Bunun yanında Şahin’in orada sürekli oturması dikkatinin kaçmasına, yorulmasına, sinirlenmesine, böylece içtüzüğü yanlış uygulamasına neden oluyor. Şık bir tutum olmadı.”
DERBİ MAÇI YÖNETİYORUM

Yazının Devamını Oku

2013’e kadar yok sonrasını Allah bilir

26 Nisan 2010
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile girdiği istihdam tartışmasını, “Maaşınızı da biz ödeyelim” sözüyle noktaladı.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Ticaret ve Sanayi Odası’nın yeni binasının açılışı ve yapacağı toplantılar için Kuşadası’na davet edince bana, “Aradan geçen sürede neler oldu” merakımı giderme ve gözlem yapma olanağı doğdu. Malum Hisarcıklıoğlu üzerinde uzun zamandır siyasete girmesi yönünde baskılar yapılıp duruluyor; ilk gözlem de bununla ilgili.

Hisarcıklıoğlu, “Ekonominin Durumu Sorunlar ve Öneriler” başlıklı sunumunda mazot kaçakçılığını anlatınca, salondaki işadamlarından biri, “Yanlış şeyler bunlar başkan, yeni parti kuralım” diye laf attı.

Hisarcıklıoğlu, bir an sustu, ne desem sıkıntısını yaşadı, sonra şunu dedi:

“Bana 2013’e kadar yetki verdiniz. O tarihe kadar TOBB başkanıyız inşallah. Ondan sonra işadamı mı, başka bir şey mi Allah bilir.”

Yazının Devamını Oku

Başkanlık mı, durun hele

22 Nisan 2010
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın devlet başkanlığı sistemini önermesi üzerine pazartesi günü yaptığım takvimi kimileri, “Öngörüm” diye değerlendirmiş.

Öncelikle Erdoğan’ın, böyle bir açıklamayı tam da Anayasa paketi oylanacağı sırada yaparak muhalefete, “İşte gizli tek adamlık ajandası” kozu vermiş olmasını anlamakta zorluk çektik; sanırım çoğu arkadaşı da bu görüşte olduğundan salı günkü grup konuşmasında Başbakan bu konuya hiç girmedi.

Takvime gelince, ben sadece AKP açısından muhtemel takvime işaret ettim; ama bu takvimin gerçekleşeceği konusunda ciddi şüphelerim var.

HER DURUMDA ŞEFİN DEDİĞİ

Bir, önümüzdeki seçimleri iyi okuyabilecek duruma gelmemizdir.


Bunun için de Deniz Baykal’ın, “CHP oradan, toplumun görmeyi istediği bir parti olarak ortaya çıkacak” dediği gelecek ayki Kurultay’ı görelim.

Baykal

Yazının Devamını Oku

2012’de ilk başkanı seçebiliriz

19 Nisan 2010
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın açtığı başkanlık sistemi tartışması, Türkiye’nin önündeki yol haritasında da önemli değişikliklere neden olacak.

Erdoğan, tartışmayı partisinin, 2011 seçimlerini de en az bugünkü güçle kazanacağına olan inancı ve de güveni ile gündeme getirdi, diyebiliriz. Modelin uzun zamandır kafasında olduğunu söylemesi, bugün Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan Anayasa değişikliğinin altında da bu model anlayışının yattığına dikkat çekmesi, tartışmayı mutlaka halkın önüne götüreceğinin işareti saymalı. 

SEÇİMDEN SONRA REFERANDUM

Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından küçük çaplı bir araştırma yaptım. Program öncesi, metin hazırlığı yapılırken bu konu hiç gündeme gelmedi; ancak, programda soru gelince Erdoğan, kafasındakini kamuoyu ile paylaştı.

Bu durum, “Başbakan, soruyu bekliyordu; ancak öncesinde bir hazırlık yapıldığı izlenimi bırakmak istemedi” diye yorumlandı.


Öyle ya da böyle, sonuçta Erdoğan’ın tartışmaya açtığı bu model, 2011 seçimlerine giderken meydanların ana konusunu ortaya çıkarmış oldu.


Yazının Devamını Oku

Tam win-win dönemi

15 Nisan 2010
DENİZ Baykal’ın, anayasa paketinin sadece yargı ile ilgili maddelerini referanduma götürme önerisi kafaları karıştırdı, ezberleri bozdu.

Günlerdir iki partinin Anayasa kurmayları arasında biz de mekik dokuyoruz. Gelinen nokta, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çok benimsediği, “win-win” (kazan-kazan) politikasına çok uygun; üstelik, kazanan sadece CHP ve AKP olmayacak, asıl Türkiye kazanacağından sürece objektif ve makul bakmalıyız. Evet, CHP bu kez geri adım attı; başlangıçta, “Kapağını açmam” dediği paket için Erdoğan’a da makul gelebilecek öneriler yaptı. Önerilerin kamuoyunda olumlu yankı bulması Baykal’ı ileri adım atmaya götürdü; geçmişin aksine, bu kez Erdoğan’la buluşmayı dahi önerdi.  

REFERANDUMSUZ PAKET HAYALİŞunu da belirteyim; iki nedenle asıl moral yükselmesi CHP milletvekillerinde. 1- CHP’nin, Van’da Baykal’a yapılan protestonun AKP organizasyonu olduğu yönündeki kanıtları ortaya koyması. 2- Baykal’ın önerileri ile ‘sadece eleştiriyorsunuz’ ithamından kurtulmaları. Baykal’ın ve grubun havası, CHP’yi daha ileri uzlaşma noktasına taşıyabilir. Evet, CHP’nin yargı ile ilgili maddeleri referanduma ayrı götürme önerisini yaparken Anayasa Mahkemesi’ne gitmekten söz etmesi çelişki. Ama AKP hele bir resmi olarak, “Peki, buna varız; ama Anayasa Mahkemesi şartından vazgeç” desin, bakalım ardı nasıl gelecek?AKP kurmayları, CHP’nin niyetini sorgulayıp duruyorlar, “İyi niyetli olsalardı komisyondaki görüşmelere katkı sağlarlardı” diyorlar. Biraz haksız bir yargı; çünkü bir, CHP önerileri ile paketin birçok maddesinde düzeltme yapıldı; iki, AKP de yürürlük maddesine gelindiğinde, komisyon görüşmelerine birkaç gün ara vererek iyi niyet gösterebilirdi. Evet, CHP yargı ile ilgili düzenlemeye toptan karşı çıkış yerine, kendi önerilerini ortaya koymalı. (Hâlâ da bu zemin var ve CHP bu sürprizi yapıp, kamuoyu önünde iktidarı zora sokabilir.) AKP’nin de “Benim istediğim yargı düzeni” ısrarını bırakıp CHP’ye, “Getir önerilerini referanduma dahi gitmeyecek bir paket yapalım” diyebilmeli.

ÖNCEKİ REFERANDUMU UNUTMAMALIAKP kurmaylarının, referandumda ‘evet’ çıkacağına olan güvenle, Erdoğan’a, “Böyle uzlaşma olmaz” diyecekleri anlaşılıyor; ancak şunu anımsatalım: CHP ve MHP hiç ortalığa çıkmadıkları halde Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi önerisi yüzde 65’e karşı yüzde 35 ile kabul edildi. Şimdiyse, hem CHP ve MHP meydan meydan dolaşırken AKP o günden daha güçlü görünmüyor hem de konu toplumu tam ortadan ikiye bölen bir konu.Ayrıca AKP kurmayları önemsemez gibi görünse de CHP’nin Anayasa Mahkemesi kozunu hiç yabana atılmamalı; çünkü sadece yargı ile ilgili maddeler için mahkeme kapısı çalınacak. Mahkeme, başvuru lehinde karar verirse, geri kalan maddelere kimsenin itirazı olmadığından referandum ülkeyi yormaktan öte sonuç vermeyecek. Şimdi en önemli soru, dün yurda dönen iki liderin buluşup buluşmayacağı.CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu, “Cemil Çiçek, Başbakan’ın bilgisi olmadan önceki günkü açıklamaları yapmazdı. O nedenle umudum yok” dedi.

Bakalım öngörüsü çıkacak mı; ama özellikle CHP kurmaylarında, “Buluşma gerçekleşirse bir uzlaşma umudu doğabilir” anlayışı önemsenecek ağırlıkta.  

Yazının Devamını Oku