11 Nisan 2005
<B>RUSYA’</B>dan Mavi Akım yoluyla alınan doğalgaz fiyatında Fı formülü Fo’yla değiştirilerek ortaya çıkarılan maliyet artışı ile ilgili haberimiz tartışma yaratmış görünüyor. Bütün belgelere sahip CHP, konuyu Meclis gündemine taşıdığında her şey daha iyi görülecektir; ancak bugün Batı’dan gelen gazın da Mavi Akım’ın da fiyatı, formül değişikliği yapılan 19 Kasım 2003 gününe oranla daha yüksek ve artış duracak gibi değil.
‘Batı gazının fiyatı ve toplam alım miktarı düşürülerek kára geçildi’ savı da sübjektif.
Çünkü, Batı’dan iki hattan gelen toplam 16 milyar metreküp kapasiteli gazın alım süresi; birinci hatta 2011’de, ikincide 2021’de bitiyor.
Mavi Akım ise 2025 yılında bitiyor ve 2003’te 6 milyar metreküple başlayan akış, 2010’dan itibaren 16 milyar metreküple devam edecek.
Süre, miktar ve fiyat eşit olmadığına göre, kárlılık nasıl sağlandı diye sormak gerek.
TÜRKİYE HAKLI RAPORLARI
Ancak asıl sorunlu konu, formül değişikliğinin tahkime gidilmeden kabul edilmesi.
BOTAŞ, 1 Nisan 2003’te Avşar Hukuk Bürosu’ndan, 14 Nisan 2003’te de Kuntalp-Arkan/Pekgüçlü-Işıkyıldız Hukuk Bürosu’ndan Rus tarafının formül değişikliği talebi konusunda görüş alıyor ve her iki büro da ‘Türkiye haklı’ diye rapor veriyor.
Rus tarafından yanıt, 23 Nisan 2003 günü Purvin-Gertz Enerji (Hukuk değil) Danışmanlık Bürosu’nun ‘Tahkime gidilirse Rus tarafı kesin kazanır’ görüşü ile geliyor.
Yazışmalar sürüp giderken Gazexport, 23 Mayıs 2003 günü tahkime gitme bildirimini yapıyor, resti gören BOTAŞ da üç gün sonra resmi tahkim bildirimi istiyor.
BOTAŞ Yönetim Kurulu da 5 Haziran’da Genel Müdür’e tahkim için yetki veriyor.
Beş gün sonra ise Gazexport, tahkim restini çeken kendisi değil gibi bütün hatlarda, tek fiyat ve gaz miktarında indirim için görüşme öneriyor.
ERSÜMER VE GÜLER
Bu öneriden sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, 10 Temmuz’da Gazprom Başkanı A. Miller’le 30 Temmuz’da da yardımcısı Y. Kamarov ile Ankara’da görüşüyor.
Miller’le görüşme sonrası tahkim sürecinin işlediğini açıklayan Güler, Kamarov’la buluşmanın ardından, ‘Tahkim süreci askıya alındı’ diyor.
BOTAŞ’ın kararı ortadan kalkmadan Güler’in tahkim sürecinin askıya alındığını açıklaması sürece vurulan siyasi damgayı ortaya koyuyor.
Oysa uzmanlara göre, sıkıntıyı önleyecek tutum tahkim sürecini işletmekti.
‘Tahkim, Rusya ve Mavi Akım inşaatını finanse eden İtalya ile ilişkileri zedelerdi’ görüşüne de rağbet etmeyen uzmanlar, ‘İnşaat için yatırılan 3 milyar dolar Türkiye’nin vazgeçilmezliği konusunda elini güçlendiren önemli bir kozdu’ diyorlar.
Burada, döneminde, Turusgaz’dan alınan doğalgazda, aynı formül değişikliği yapıldı diye Enerji eski Bakanı Cumhur Ersümer’in devleti 257 milyon dolar zarara uğrattı diye Yüce Divan’a gönderildiğini anımsatmak gerekiyor.
O zaman da, tahkime gitmeden formül değiştirmeyi, Ersümer’in haklılığına mı, çifte standarda mı; yoksa ‘Güler’i de benzer akıbet bekliyor’a mı yormalı.
Yazının Devamını Oku 7 Nisan 2005
<B>MİLLETVEKİLİ </B>transferleri konusunda liderler, ortada sanki gizli bir karar var gibi birbirlerine, <B>‘bildiğini açıkla’ </B>daveti yapıyorlar. Oysa tartışma siyasi bir konu olduğuna, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da salı günü AKP grubunda, ‘Siyasilerin devletle iş yapması çirkin’ dediğine göre isteyen, siyaseten inandırıcı kanıtları devletin kayıtlarında hazır bulabilir.
Erdoğan da, enerji operasyonuna hakim, güvendiği, tarafsız bir kişiyi dinlese, mahkeme dosyasına giren veya giremeyecek hangi önemli siyasi sonuçlara, kamudaki hangi işi kimin takip ettiğine dair, kimbilir ne tür bilgilere ulaşabilir?
Yine de bazı bilinenleri daha ayrıntılandırmak gerektiği anlaşılıyor.
BAKAN GÜLER DEVREDE
Sadece, 12 Ekim 2003 günü CHP’den AKP’ye geçen Ağrı Milletvekili Cemal Kaya örneğine girildiğinde bile önemli sonuçlara ulaşılıyor.
Kaya’nın sahibi olduğu Aram İnşaat, transferden iki ay sonra, 29 Aralık tarihli Ordu-Giresun-Doğal Gaz Hattı ihalesini 11 milyon dolara alıyor.
Şirket, ihaleyi aldıktan sonra verdiği rakamla 3-4 milyon dolar zarar edeceğini anlayarak, ihalenin iptali için girişim başlatıyor.
(İptalle ilgili bazı telefon konuşma kayıtları savcılık dosyasında da, bizde de mevcut.)
Aram, 29 Nisan 2004 günü gerekçelerini Kamu İhale Kurumu’na (KİK) bildiriyor.
Kurumdan ‘Ret’ yanıtı çıkınca da BOTAŞ’a fiyat farkı talebinde bulunuyor.
BOTAŞ bu durumu KİK’e soruyor; KİK o talebe de ‘Ret’ diyor.
BOTAŞ durmuyor, 15 Eylül 2004 günü Yüksek Fen Kurulu’na başvuruyor.
Oradan da, ‘KİK kabul ederse’yanıtı çıkıyor.
Sıra, Enerji Bakanı Hilmi Güler’in 10 Aralık 2004 günü KİK’e, ‘Demir çelik fiyatları arttı; fark ödeyebilir miyiz’ diye yazı yazmasına geliyor.
KİK, 23 Aralık 2004 günü bir olumsuz yanıt daha verip, bir de enerji operasyonu patlak verince Aram’dan işe başlaması isteniyor.
Şirket de işe başlamayınca iki yıl ceza ile büyük zarardan kurtuluyor.
‘AKLAMA PAKLAMA’ ANLAŞILABİLİR
Peki; ‘Böylesi çabalar başka firmalar için yapılıyor mu?’ sorusunu es geçsek bile, dinleme tutanaklarına göre, Seydi adlı bir şahsın, 9 Ekim 2004 günü saat 19.55’te, tutuklu müteahhit İbrahim Selçuk’u arayarak, Kaya’nın iptal girişimlerini anlatması; Selçuk’un da ‘İşi bilmiyorsun kardeşim. Adam zarar ettiği için Bakan da uzlaşma talimatı verdi. İptal yazıları yazıldı, artık kimse engelleyemez’ demesi ilginç bulunsa gerek.
Yazdıklarımız kazanılan bir ihalenin iptaliyle ilgili seyir.
Ya Kaya’nın Özlüce, Kuzguncuk ve Karkamış baraj ihalelerini almak için bürokrasi üzerindeki baskıları?..
Yer darlığı nedeniyle ilgilenene, roman gibi okunan tutanakları önermekle yetinelim.
Ama, 15 Mayıs 2005 gecesi saat 23.31.51’de, Enerji Üretim A.Ş. (EÜAŞ) Genel Müdürvekili tutuklu Önder Piyade’yi arayan müteahhit Selçuk’un, ‘Babacığım Dengir Abi aradı. Kaya’nın girdiği Kuzgun’da problem varmış, dedim; ‘Ara konuş’ dedi. ‘Bu saatten sonra ben aramayayım şimdi, illa Karkamış olsun’ diyor’ deme cesareti bulması; EÜAŞ Genel Müdürvekili Servet Üst’ün de 12 Şubat günü savcılıkta Karkamış için, ‘Çok baskı gelince ihale iptal edildi. Baskılar bakanlıktan ve siyasilerdendi’ ifadesi vermesi ilgi çekici.
Son bir nokta.
Başbakan’ın Fas gezisinde, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Fırat, CHP Muş Milletvekili Şerif Ertuğrul’a, ‘Enerji yolsuzluğunda, ‘Adres AKP genel merkezi’ diyorsunuz ya, çamur atmak doğru değildir. Bakın, sizin genel saymanınızla ilgili iddialar da var. Vicdanımın sesine göre her iki iddia da ceviz kabuğunu doldurmaz’ diyor.
Bu konuşma CHP Genel Saymanı Mahmut Yıldız’ın bürosunun basılmasından hemen önce yapılıyor.
Aman dikkat, bazı sözler yeni bir ‘aklama paklama’ gibi anlaşılabilir!
Yazının Devamını Oku 4 Nisan 2005
<B>GEÇEN </B>pazartesi ANAP Genel Başkanlığı’na seçilen <B>Erkan Mumcu</B> için, <B>‘görmezlikten gelinecek bir lider olamayacak’ </B>diye yazarken mesajın adresi daha çok Başbakan <B>Recep Tayyip Erdoğan</B>’dı. Şimdi de Erdoğan’ın, ANAP kongresinde karşılaştığı muhalefetin bundan sonraki seyrini ciddi olarak düşünmesi gerekeceğini söylemeli.
Mumcu, bu kongrede vizyondan çok, partililerine, ‘Yerden kalkın; bugüne kadar savunmasızdınız, artık saldırıya da geçebiliriz. Hem de gerekiyorsa Kasımpaşalılık raconunun alasını da keseriz’ mesajı vermekle yetindi ve bunda başarılı da oldu.
Mumcu’nun mesajlarının ANAP’ı ayağa kaldırıp kaldırmayacağını ilerde göreceğiz; ama kongredeki canlılık ve katılım ANAP’ta moralleri yükseltmiş.
YENİ YÜZLER
Genel Başkan seçildikten sonra görüştüğümüz Mumcu, verdiği mesajın ANAP’taki yankısından memnun, şimdi Merkez Karar ve Yönetim Kurulu listesinin Türkiye’den alacağı yankıyı merak ediyor.
Kontenjan listesinin başına 21 yaşında Bilkent öğrencisi Elif Yazar’ı, ikinci sıraya da 23 yaşındaki Mülkiye öğrencisi Turgay Yaman’ı koyarak gençlere seslenen Mumcu, İl Başkanı Sibel Çarmıklı’nın yanında İstanbul’dan Çiğdem Talu’nun kızı Zeynep Talu ile müze yöneticisi Elvan Şahinoğlu’nu yönetime getirerek kadınlara yöneliyor.
ABD’de State University of New York’ta dekanlık yapan, yeni bir bilim dalının yaratıcısı olan, Hürriyet’in önemli 30 Türk büyüğü arasında saydığı Prof. Dr. Osman Yaşar’ın Hakkari’den çıkan bir isim olmasına dikkat çekerken, diş doktoru Ali Özzeybek’in Alevilerce çok sevildiğini anlatıyor.
Emekli general Prof. Dr Oktay Alnıak’a, Prof. Dr. Erdoğan Alkin’in oğlu, Prof. Dr. Emre Alkin’e de özel dikkat çekip, bu kadroyu devlet ve siyaset tecrübesi olan isimlerle desteklediğinin altını çiziyor.
Mumcu, ‘Başbakan’a eleştirileri çok sertti’ değerlendirmesine katılmıyor.
KESER DÖNER SAP DÖNER
AKP’de, kapalı kapılar ardında onur kırıcı ithamlar yapıldığını belirten Mumcu, ‘Kendi hukukum bir kenara, ama arkadaşlarımın hukukunu korumaktan feragat hakkım yok’ diyor.
Başbakan’a yönelttiği, ‘Siz transfer ettiğiniz milletvekillerine ne verdiniz?’ sorusunun yanıtını ısrarla bekleyeceğini söyleyen Mumcu, ‘ne verildiğini’ bildiğini de gösteriyor.
Mumcu, transferler konusunda Başbakan’a bir anımsatma da yapıyor:
‘Niye ANAP’a geçiyorlar diye kızıyorsunuz da bağımsız seçilen Mustafa Zeydan’ı ANAP’a geçtikten iki ay sonra AKP’ye katan kimdi?’
Mumcu’nun bu sözü üzerine, biz de bu konuda neler yazdığımızı anımsadık.
7 Ağustos 2003 günü, ‘Bu transferler yanlış’ başlığını atıp, ‘AKP, transfer rüzgarı yarın tersten eserse kendi ektiğini biçmiş olacak’ derken; 18 Ağustos tarihli yazımızda, Mustafa Zeydan’ın transferine atıfla, ‘Keser döner, sap döner, bir gün hesap döner’ demişiz.
21 Ağustos günü ise CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ‘Bu transferler kirli’ sözünü yazımıza başlık yapmışız.
Şu bir gerçek ki, bu dönem transferler, hiç de ihtiyaç olmadığı halde Erdoğan ve partisi tarafından başlatılmıştır.
Eğer böyle olmasaydı, bugün Erdoğan çok daha haklı görülmez miydi?
Ama ne yazık ki, keser de sap da dönmüş; bununla da kalınmamış AKP bugün, transfer edilen o milletvekilleri arasında adı soruşturmalarda geçenlerle ilgili işlem yapmakta bile zorlanır hale gelmiştir.
Yazının Devamını Oku 31 Mart 2005
ANKARA’da, ‘Yolsuzluklar önce kulaklara söylenir. Sonra bilgi akıtılır. En sonunda belgeler ortaya çıkar’ kuralı her zaman geçerli oldu. AKP döneminde de bu kural işliyor. Duyum düzeyindeki bazı yolsuzlukların belgeleri ortaya çıkmaya başlıyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la yaptığımız görüşme de bunu doğruluyor. Baykal, ‘Ak siyaset iddiasındaki AKP çok erken kirlenmeye başladı. Bize art arda dosyalar geliyor. Bir kısmı çok önemli’ diyor. Baykal, enerjiden ve gümrüklerden örnekler veriyor, ‘Acı olan her iki alanda da yolsuzlukların AKP’nin getirdiği bürokratlar üzerine kurulması’ diyor ve AKP yönetimi ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleri ortaya çıkarma değil, örtbas etme eğiliminde olduklarını düşünüyor. TÜRKİYE KAZIK YEMİŞTİRÖrtbasçı anlayışın, yolsuzluğa karışanların siyasi himaye görmesi anlamına geldiğine inanan Baykal, bunu ‘çok vahim bir durum’ olarak niteliyor. Her dönem böyle şeylerin olabileceğini kabul eden Baykal, ancak belgeler ortaya çıkınca siyasi kararlılıkla üstüne gidilmesini şart görüyor. Baykal, aksine ‘Dur bakalım, hele bir yargı kararını versin’ beklentisine girip, o arada yargının kararıyla ilgili ‘bir şeyler yapma’ eğilimine girmenin bir bedeli olacağını anımsatıyor. Enerji Bakanlığı’na özel ilgi gösteren Baykal, söylenenlerin aksine belgelerin, Mavi Akım’dan gelen doğalgazın fiyatında indirim olmadığını, Türkiye’nin bu işte kazık yediğini kanıtladığını savunuyor. ‘Önceki model Türkiye’nin lehineydi. BOTAŞ bu nedenle uluslararası tahkime gitme kararı almıştı. Sonra bir gün Gasprom yetkilisi geldi ve Enerji Bakanı’yla 5 saat görüştü. Ardından tahkimden vazgeçildi’ diyen Baykal devam ediyor: ‘Hadi bunu, Türkiye’nin lehine başka şeyler vardır, diye kabul edelim. Öyle de değil. Gerçekler söylenmiyor. Çocuk aldatır gibi laflar ediliyor. Türkiye milyarlarca dolar zarara girdi. Belge de, sözleşmeler de bunu söylüyor. Bakın söylüyoruz; eski bakanlar Yüce Divan’da yargılanırken yeni Yüce Divanlık dosyalar hazırlanıyor.’ SHÇEK’İN GİDEN TRİLYONLARIBaykal, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK), Türkiye Jokey Kulübü’nden (TJK) alması gereken bir trilyon lira aylık gelirden vazgeçmesine de değiniyor. Türkiye’nin sokak çocukları sorunu ve SHÇEK’in imkánsızlıkları ortadayken, mahkeme ve Danıştay kararına rağmen bu gelirden vazgeçilmesini anlamayan Baykal, ‘Bu gelirden bir avukatlık bürosunun başvurusu üzerine, üstelik bakan onayıyla vazgeçildi’ diyor. Baykal elindeki belgelerden avukatlık bürosunun kime ait olduğunu gösteriyor; ancak şu aşamada isim açıklamak istemiyor. Yine de biz bu avukatın önemli AKP’lin oğlu olduğunu belirtelim. Baykal, ‘Bana belge getirin’ diyen Başbakan Erdoğan’a da sesleniyor:‘İşte belge ortada. Sadece bu da değil. Siyasi bir örnek de ortada. CHP’den transfer ettikleri Cemal Kaya’nın, ihale almak için bürokrasi üzerinde nasıl baskı kurduğunun tutanakları da ortada. Eğer kendisinde yoksa, biz gönderelim. Peki Başbakan bunlar karşısında ne yapıyor? Yoksa çekindiği bir şey mi var?’ Anlaşılıyor ki, Başbakan neşteri eline almadıkça Baykal koz bulmakta zorlanmayacak.
button
Yazının Devamını Oku 28 Mart 2005
<B>ERKAN Mumcu,</B> bu hafta sonu yapılacak kongrenin ardından ANAP Genel Başkanı olarak siyasetin yeni liderleri arasına girecek. Mumcu’yu, 32 yaşında siyasete atılır atılmaz, ANAP Genel Sekreterliği koltuğuna oturduğundan beri yakından izleyen gazeteciler arasında yer aldık.
Daha başlangıçta, ileriki yıllarda siyasete lider olarak da damga vurma potansiyeli ve niyeti içinde olduğunu, bunu gizlemediğini gördük.
Mumcu, şimdi bu hedefine ulaşmak üzere.
Tanıdığımız Mumcu’ya yönelik tespitlerde bulunmak istersek; zekası, öngörü yeteneği ve hırslı kimliği ile Türk siyasetinde farklı bir lider profili çizmeye çalışacağını söyleyerek işe başlamak gerekiyor.
ŞÖHRETLER DEĞİL, KIYMETLER DÖNEMİ
Mumcu, farklılığını genel başkan koltuğuna oturduğu ilk günden itibaren ortaya koyabilecek bir siyasetçi.
Bir şöhretler karması yerine ‘kıymetleri’ öne çıkaracak; çünkü ‘yenilikte’ yeni kavramlar kadar yeni kadroların önemli olduğunu biliyor.
Ancak ANAP’ın başta Oltan Sungurlu, Lütfullah Kayalar, Hüsnü Doğan gibi temiz kalmış yüzlerini yanına almak için her çabayı sergileyecektir.
Örneğin, Hüsnü Doğan, profesyonel yöneticilikten ayrılmak isterse ANAP’ın ikinci adamlığını üstlenebilecek bir isim olabilecektir.
Mumcu, bu tablo ile geçmişi inkár eden değil, ancak özeleştiriden de çekinmeyen bir profil çizecek; bu açıdan Yüce Divan yargılamalarını partisi üzerinde bir yük olarak görmüyor.
Toplumsal hafızanın, 1990’ların olumsuzluklarını dönemin partileriyle özdeşleştirdiğini kabul ediyor; ama sorunları sistemin üretimi olarak görüyor.
Bu nedenle büyük sayısal güce rağmen AKP döneminde de kayırmacılığın, rüşvetin, kamu kaynaklarını hortumlamanın bitmediğine işaret ediyor.
Misyonunu da, ‘Bu yapıyı değiştirme, toplumda bu yönde güven yaratma’ diye tanımlayıp, ‘Bunun için neleri yapmak gerektiğini iyi biliyorum’ diyor.
Mumcu, bu çerçevede de ANAP’ın imajıyla ilgili tereddütleri, ‘Partiler güveni nasıl kaybediyorsa, tersini yaparak güveni yeniden kazanır. Güveni yıkan da partinin duvarları, çatısı, programı değildir’ diye karşılıyor.
LİDERE ÖVGÜ DÖNEMİ BİTİYOR
Mumcu, parti anlayışını da farklılaştırmaya çalışacak. Parti içi demokrasiyi; ehliyet, liyakat, kalite yarışı kavramları ile destekleyip, ödül ve terfileri ilişkilere göre değil, yararlılık ve yarışma üzerine oturtmayı hedefliyor.
Siyaseti kendi ve kendisinden sonraki kuşağın yönetime ağırlık koyması için zemin olarak kullanacak olan Mumcu, bu çerçevede de kadın ve gençlere önem verecek.
Mumcu ile birlikte ANAP’ta, ‘Liderimiz Erkan Mumcu’ gibi kendi kendilerini öven şarkıların, marşların dönemi kapanacak.
ANAP’ın yeni siyasi alanı ise, Mumcu’nun ifadesi ile, ‘Pergelin sivri ucu ortak değerlerin merkezine konup, açıyı bu alanı yıkma eğilimi göstermeyen kesitlerin sonuna kadar ve 360 derece içinde tutularak’ çizilecek.
Ayrıca siyaset, ‘Vaat+edim+karşı edim=güven’ anlayışından, ‘Edim+karşı edim+vaat=güven’ formülüne çevrilecek.
Mumcu, halka sıcak gelecek yeteneklere de sahip bir isim.
Bununla birlikte başarısı, sinirlerine hakimiyeti, ortak aklı kullanma becerisine bağlı olacak; ama siyasete yeni bir aktivite getireceği kesin.
Bu nedenle de görmezlikten gelinebilecek bir lider olmayacak.
Yazının Devamını Oku 24 Mart 2005
<B>BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan </B>ile Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı <B>Abdullah Gül, </B>hükümetin, 17 Aralık sonrası AB konusunda hız kestiği yönündeki eleştirilere katılmıyorlar. Her iki isim de 17 Aralık sonrası buluştukları tüm muhataplarının böylesi bir konuyu gündeme getirmediklerini söylüyorlar.
Sınırlı da olsa bu görüşe destek vermeyen AB yetkilileri de oldu.
Ancak, onlar bir kenara, içeride, hükümetin hız kestiğine inananların sayısı devlet görevlileri dahil hiç de azımsanacak gibi değil.
AB’ye gönül vermiş olan bu çevreler, hükümetin adım küçültmesinin, bürokrasinin tamamen durması sonucunu yarattığını belirtiyorlar.
Müzakere sürecini götürecek kurumun ve onun kuruluş yasasının henüz Başbakanlığı aşmamış olmasını ciddi zaman kaybı olarak gören bu çevreler, ‘Bırakın başmüzakereci tespitini, 17 Aralık’tan hemen sonra bu yasal çalışma bitirilmiş olsaydı, hiç değilse 3.5 ayda tercüme konusunda ciddi mesafe alınmış olurdu’ diyorlar.
BİTMEK BİLMEYEN ENVANTER
Hem Erdoğan hem de Gül, şubatın sonunda, ‘Başmüzakereci AB Troykası’nın 6 Mart ziyareti öncesinde açıklanacak’ demişlerdi.
Troyka geldi gitti, üzerinden iki hafta daha geçti ortada isim bile yok.
Kurum gibi başmüzakereci de belirlenmeyince, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile Devlet Planlama Teşkilatı günlerini birbirlerini kollamakla geçiriyorlar.
Hız kesme iddialarının zemin bulduğu diğer iki konu da azınlık vakıfları ve Gümrük Birliği’nden kaynaklanan iki sorun olarak gösteriliyor.
Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, azınlık vakıfları ile ilgili çalışmalarının devam ettiğini, yasal düzenleme için sona gelindiğini; ancak konunun sadece kendilerini ilgilendirmediğini belirtiyor.
Azınlık vakıflarının bitmek bilmeyen mal varlığı envanteri için hálá yıl sonu hedefini gösteren Beyazıt, ‘Tapu taramalarını bitirdik. Bakın, Osmanlı’dan kalan 200 bin vakıf var, bunların 161’i azınlıklara ait. Hz. İsa, Hz. Meryem gibi, ‘hayali isimli’ diye nitelediğimiz vakıflarla ilgili düzenleme de bitmek üzere. Bu vakıflara da aynen diğerlerinin haklarını vereceğiz’ diyor.
Oysa bu konu yaklaşık iki yıldır gündemde ve atılan adımlar buraya kadar.
CANLI HAYVAN İTHALATI VE İLAÇ
AB’ye gönül ve emek veren içerideki aynı çevrelere göre, Gümrük Birliği çerçevesinde atılması gereken adım oldukları halde hareketsiz kalınan iki konudan birincisi AB ülkelerinden canlı et ithalatı yapılmasıyla ilgili.
Türkiye, deli dana hastalığının ortaya çıkmasından sonra AB ve Avrupa ülkelerinden canlı hayvan ithalatına yasak koydu.
Yasağın uygulanmadığı tek AB ülkesi İsveç oldu; ancak İsveç’in de zaten canlı hayvan ihracatı yok.
AB, 17 Aralık’tan bu yana Türkiye’den bu alanda adım bekliyor.
Eşdeğer ilaç protokolünün gereğinin yapılması aynı beklenti içinde.
Bu adımlar, ancak siyasi kadroların kararlılığı sonucu atılabilecek adımlar.
Aradan geçen 3.5 ayda atılan adımlar ise bırakın dışarıyı, içerideki çevreler için bile ikna edici olamıyor.
Yazının Devamını Oku 21 Mart 2005
<B>ENERJİ </B>ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde yürütülen yolsuzluk operasyonunu birçok yazımıza konu ettik. Bu operasyonu AKP’de, bazı grupların birbiriyle ilgili ‘komplo teorileri’ çerçevesinde görenler çıkıyor; ancak bu bakış, sorunun yolsuzluk boyutunun gözardı edilmesi gibi bir riski de doğurabilir.
Oysa siyasette güven, en çok, yolsuzluk yapanla siyasetçinin ilişkisinin zamanında ortaya çıkarılıp koparılamaması üzerine erezyona uğramıştır.
Enerji operasyonu bugün AKP için de aynı tehlikeyi barındırıyor.
ENERJİ BAKANLIĞI KONTROL DIŞI
Henüz dava başlamadığından tüm kanıtlar ortaya serilmedi; ama eldeki zabıtlar dahi Enerji Bakanlığı’nda kurulan yoz sistemin ne kadar yaygın olduğunu anlatabiliyor.
Bu tutanaklara göre, Bakan Hilmi Güler’in yakınındaki çalışma arkadaşlarının bir bölümü ağır manevi baskı görürken, bir bölümü etik dışı zincirin parçası olmuşlar.
Bakan iyi niyeti bu ilişkiyi koparabilecek mi belirsiz; ama ilişkiler işinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor.
Alınan pahalı saatlerin, arabaların, eşlere hediye edilen mücevherlerin, lüks mağazalarda tepeden tırnağa giydirilen veya lüks otellerde günlerce ağırlanan bürokratların sayısına ulaşmak çok zor; ama Ankara’daki belli mağazalar üzerinde yapılacak bir çalışma bile önemli ipuçları verecektir.
Bütün bu harcamaların en büyük kaynağı tutuklu müteahhit İbrahim Selçuk görünüyor.
Selçuk’un kazancı sorulacak olursa vergilerine bir göz atmak yeterli.
Ezgi İnşaat ve Ticaret Ltd. 1999’da 1.6, 2000’de 4.4, 2001’de 7.2, 2002’de 93.2, 2003’te de 34.9 milyar lira vergi ödemişse, vergiye esas olan kazançla bunca hediyenin, lüks evin, lüks ofislerin ve en pahalı otomobillerin giderini karşılamak mucize olsa gerek.
Tutanaklar ihalelere nasıl etki edildiğini bir ölçüde anlattığından bir fikir edinilebilir; ama Selçuk’un o kadar büyük bir siyasi ve bürokratik gücü var ki, kimse kendisine kaynak sorma cesareti gösteremiyor.
Selçuk’un, onlarca ağır hakaret ve küfür içeren -ki Bakan da nasibini alıyor- bir telefon görüşmesinde olduğu gibi, Güler’in bir danışmanı üzerinde kurduğu ağır baskı, cesareti olanı da sindiriyor.
OKEY OYNADIK
Herkesi ilgilendirmesi gereken de Selçuk’un bu gücü nereden aldığı olmalıdır; yanıtı da komplo teorilerinde değil, siyasette.
‘Ne kadar çok siyasi ile ilişkin olursa bürokrasi o kadar senindir’ felsefesine sahip Selçuk’a ne yazık ki AKP’li siyasiler, dolayısıyla bürokratlar da desteklerini esirgemedi.
Sorgulanması gereken ilişki yumağı da burası; çünkü, bakanlar, parti yöneticileri, milletvekilleri, bürosunu ziyaret edip yüzlerce telefon görüşmesi yaptıkça Selçuk, çevresini daha da genişletti, daha da cesaretlendi.
Biz okey partilerini bir simge olarak yazmıştık, ama bunlar bile Selçuk için itibar unsuru olarak görüldü.
Bazıları yazdık diye üzülse de gerçekler örtülemiyor; AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli gibi, ‘İbrahim Selçuk, Cemal Kaya ve arkadaşım ..... (Adı geçen AKP’li yönetici, ‘Yanlış hatırlıyor, ben orada yoktum, okey de bilmem’ dediği için adını yazmadık) ile birlikte okey oynadık. Çekinecek bir şeyim yok. Arkadaşlar istedi diye o büroya gittim. Yoksa o kişiyi yakından tanımam, işim gücüm de olmadı’ diyenler çıkabiliyor.
Yazının Devamını Oku 17 Mart 2005
<B>YOLSUZLUKLAR,</B> AKP milletvekillerine ciddi rahatsızlık vermeye başladı. <br><br>AKP yönetiminin yolsuzluklarla ilgili daha kararlı adımlar atmaması, rahatsızlığın boyutunun yükselmesine de neden oluyor. Milletvekillerinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi parti içinde otoriter yönetim sergileyen bir lidere yolsuzluklarla ilgili yakınmalarda bulunmaları, ‘iddialar medya üretimi’ söylemini de ortadan kaldırıyor.
Erdoğan’ın, milletvekilleriyle yakın ilişki kurma amacıyla başlattığı ‘salı yemekleri’nin verdiği işaret bu.
Daha önceki yemeklerde yolsuzluk konusuna genel olarak değinen milletvekilleri, geçen salı günü, hassasiyetin ne kadar arttığını kanıtladılar.
KAMUOYU MIRILDANIYOR
Son toplantıda, ilk sözü alan Hatay Milletvekili Fuat Geçen, yolsuzlukların AKP’nin içine girdiğini net ifadelerle söyledi.
Geçen, ‘Toplum bizi tuz gibi görüyordu; ama tuzun da koktuğunu düşünmeye başladı. Bu kalıcı olursa o zaman çaresizlik olur’ dedi ve devam etti:
‘Teşkilatlarda da bu iş virüs gibi yayıldı. Acilen akil isimlerden oluşan, aktif çalışacak parti etik kurulu oluşturulmalı. Çünkü kırılma noktalarının en önemli ikisi; milli konular ve yolsuzluklardır.’
Geçen, ‘Kamuoyu mırıldanmaya başladı, bu işareti alalım’ uyarısı da yaptı.
Sonraki milletvekillerinin çoğu da Geçen’in sözlerine destek verdiler; ancak Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan’ın sözleri oldukça çarpıcıydı:
‘30 yıl hákimlik, savcılık yaptım. Hep bu olaylarla mücadele ettim, tahammül gösteremedim. Siyaseti de bunlarla mücadele yeri gördüm. Siyaset, yolsuzluk için kullanılamaz. Eğer yanlış anladıysam hemen bırakmaya hazırım.’
Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem ise yolsuzlukların yaygın hal aldığını belirterek, ‘Bunun il ve ilçe örgütlerinde de yansımaları görülüyor. Sayın Başbakanım, partileri de bu tür olaylar bitirir’ dedi.
Erdoğan, eleştiriler üzerine, kaygılara katıldığını; ancak her şeyin bir anda bitirilemeyeceğini aktararak, ‘Somut olaylar getirin’ dedi.
Bunun üzerine Geçen ile Adana Milletvekili Zeynep Tekin ikinci kez söz alıp Başbakan’a, ‘Bazı iddialı dosyaları ilgili yerlere ilettik, sonuç yok. Kim getiriyor, deniyor. Kimin getirdiği değil, ne getirdiği önemlidir’ yanıtı vermekten çekinmediler.
İLİŞKİLER SORGULANMIYOR
Yolsuzluklara adı karışanlar ile bazı AKP’lilerin yana yana anılması, AKP Grubu’nun büyük bölümünde yoğun tepki yaratıyor ve iç denetimin daha hızlı harekete geçirilmesi talep ediliyor.
Bu açıdan bakıldığında Enerji Operasyonu’nun ardından AKP’de kurulan araştırma komisyonunun çalışmaları büyük önem taşıyor.
AKP milletvekillerinin hassasiyetleri de gösteriyor ki, komisyonun çalışmalarını daha çok siyasi etik üzerinden yapması gerekiyor.
Bu nedenle, Başbakan Erdoğan’ın, devlette bitirdiği tek bir iş olmayan bir müteahhitle, bakan, parti yöneticisi, milletvekili, üst düzey bürokratların ne konuştuğunu sorması veya sordurması gerektiğini sık sık ifade ettik.
Aynı müteahhidin bürosundaki okey partilerine kimlerin katıldığını, hangi parti yöneticilerinin bu büroya kaç kez ve ne amaçla gittiğini ayrıntılı açıklayan kimse de ortaya çıkmıyor.
AKP de kamuoyunun unutkanlığına sığınıyorsa, milletvekillerinin hassasiyeti bu sığınmanın yarar getirmeyeceğini göstermiyor mu?
Yazının Devamını Oku