Aynı iddianın HDP’den geldiğini de anımsayınca yoruma gerek kalmıyor.
Bahçeli’nin kongre konuşmasına baktığımızda da çözüm süreci odaklı yoğun bir tartışma yaşanacak ve bundan da en çok MHP ile HDP etkilenecek.
Bu etkinin sonuçlarını 7 Haziran gecesi göreceğiz, ama Bahçeli’nin çözüm süreciyle ilgili şu özet sözlerine ‘dikkat’ derim:
“Bugüne kadar kardeş kavgasına sürüklenmemek için bağrımıza taş bastık, şimdi bıçak kemiğe dayanmıştır. Meydanı boş sanmayın, hain hesapları Erdoğan, Davutoğlu ve militanlarının başına yıkarız, ülkücü hareket vatan için her şeyi göze almıştır.”
AYAKTAKİ TEK UZUN ALKIŞ
‘Uyarı’ mı
MHP’de hani ‘ağzı kulaklarında’ dense yeridir, gerekçeleri de şöyle:
Örgütlerde tatlı bir yarış sürmüş, Bahçeli kongrelere müdahale etmemiş, seçilenler 7 Haziran’a yoğunlaşmış, Anadolu’da ciddi bir yükseliş varmış...
Hemen belirteyim ki, bazı parti/siyasi gruplarla (ittifak denmek istenmiyor) katılım veya güç birliği de söz konusu olabileceğinden, oy oranında beklenti yüzde 20’ye doğru çekilmiş durumda. Ancak, yine de MHP’nin yapması gerekenler var, neler mi?
SAĞI TOPLAYAN PARTİ
Grup toplantılarına son vermiş olan MHP’de, tüm illere dağılan milletvekillerinin gözlem ve raporları genel merkeze ulaşmaya başladı.
Anadolu’da gördüklerinden memnun kalan vekillerin aktardıklarına göre, seçmenin beklentisi MHP’nin tüm sağı toparlayan bir partiye dönüşmesi.
MHP’nin milliyetçiliğinin tartışmasız olduğunu söyleyen seçmen, “Kürt meselesine bakışınızı da çok iyi biliyoruz, siz artık ‘ötesine’ geçin” diyor. ‘Ötesi’ denince de ilk beklenti MHP’nin ekonomiye ağırlık veren bir parti görünümüne kavuşması, söylem ve kadrolarını buna göre oluşturması.
Charlie Hebdo katliamı nedeniyle tartışma konumuz da ‘İfade Özgürlüğünün Sınırı’ oldu; sunumu ise Fransız ve Faslı gazetecilerden geldi.
Katliamı İslam’a, Müslümanlara bağlayan tek kişi çıkmadı.
Faslı gazeteci saldırının İslam dünyasında nefretle karşılandığını vurguladı, tahmin edebileceğiniz sözler söyledi.
Olay yerine ilk gidenler arasında bulunan Fransız gazeteci de sorunu, dinsel çerçevede görmedi; aksine, ‘Ülkelerinde yaşayan insanlar arasından neden böyleleri çıkıyor’ sorgulamasını şart koştu.
“İnançlarla ilgili ifadelerde bugüne dek acaba yanlış mı yaptık” diye de sordu.
BATI’NIN GÖSTERDİĞİ ALTERNATİF
Şiddetin her zaman kadınların çok yakınında olduğunu gösteren en son anketi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın katkısıyla Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü gerçekleştirdi.
“2014 Aile İçi Kadına Yönelik Şiddet” başlıklı rapordaki bazı çarpıcı rakamları özellikle tüm hemcinslerimin dikkatine sunmak istiyorum; çünkü bu sorunun kaynağının biz erkekler olduğuna inananlardanım.
Öncelikle de erkeklerin kafasındaki kadın algısının değişmesi şart; bu birbirinden kötü sonuçların böylesi bir yararı sağlamasını dilerim.
GENÇLERDEN GELEN ALARM
Küçük yaştaki evliliklerle başlayacak olursak, 18 yaşından önce evlenenlerin sadece yüzde 24.3’ünün kendi kararlarıyla evlendiğini, bu oranın 18 yaş üstünde yüzde 47.8’e çıktığını görüyoruz.
Buna bağlı olarak, erken yaşta evlenen kadınlar arasında fiziksel şiddet görenlerin oranı yüzde 48 gibi yüksek bir düzeyde seyrederken, 18 yaş sonrası yine çok kötü bir rakam, ama yüzde 31’e geriliyor.
18 yaşından küçük evlenen kadınların cinsel şiddete uğrama oranı da yüzde 19 ile 18 yaş üstü evlenenlere oranla 9 puan daha yüksekte.
Böyle olunca da kadınlarla ilgili karar ve söylem hakkını kendinde gören erkek siyaset, cinsiyetçi bakışını sürdürüyor.
Doğrusu muhalefetin dilinin, yetersiz olsa da önemli ölçüde törpülendiğini görüyoruz; örneğin CHP ve MHP liderlerine “Erkeksen” diye başlayan cümleler dışında pek lafımız yok.
Ancak her kademedeki iktidar sözcülerinin, kullandığı kadına yönelik dilin sorunlu olduğu ise rahatlıkla söylenebilir.
Dünya Kadınlar Günü’nde kaleme aldığım bu yazımda bakan, milletvekili, belediye başkanı ve örgüt yöneticilerini; iktidar destekçi kesimlerin ve bazı ilahiyatçıların akıl almaz bazı sözlerini bir kenara koyarak lider düzeyindeki ‘dili’ anımsatmakla yetineceğim.
Siyasetin bu dilinin değişmesi dileğiyle, tüm kadınlara eşit ve özgür, şiddetten uzak bir gelecek diliyorum.
ERDOĞAN’IN KADIN SÖYLEMİ
‘Yalancı’ sıfatı yüklenen çok sayıda kişinin ortalıkta gazeteci diye dolaşması da en çok bu güzelim mesleğin genç kuşakları için kötü örnekler oldu. Ancak bu tablonun tek sorumlusunun ‘gazeteci’ görünümlü bu kişiler olduğunu düşünmek büyük haksızlık.
Böylesi kişileri cesaretlendiren, on yılın siyasi atmosferidir.
Bu atmosferi yaratanların ‘vatan kurtaran aslan yürekli gazeteci’ havasına soktuğu bu kişiler, köşe ve ekranlarda ‘Seni de onu da içeri attırırım’ tehditleri ile fidan gibi boy verdiler.
BAĞIRSAKLAR TEMİZLENMEMİŞ
Ne acı ki, “Bunun 10 yıl sonrası var” dediğimizde bize etmedik hakaret bırakmayan bu kişiler bugün ibretlik noktadalar. Tüm samimiyetle belirteyim ki, ne ‘yalancısının’ ne de ‘bavulcusunun’ cezaevine düşmesine zerre kadar sevindim; aksine, mesleki üzüntüm çok derin.
Çuvaldızı kendimize batırdık; ama bu atmosferi yaratan, hafızamızın kısa olduğuna inanan gerçek sorumluları ise hiç unutamayız.
Onlar ki, Ergenekon, Balyoz gibi davalar görülürken, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor”, “Allah korusun ya bu generallerle savaşa girseydik”, “Bu davaların savcısıyım” demişlerdi.
Genel Başkan Selahattin Demirtaş başta olmak üzere dün görüştüğüm HDP yöneticilerinden edindiğim izlenim ve KCK’dan gelen açıklamaya rağmen cumartesi günü yaşananlar tarihidir, hâlâ önemli sıkıntılar varlığını sürdürse de.
Sıkıntının temelinde ‘silah bırakma’ tartışması yatıyor.
Hükümet böylesi bir kararın Türkiye’yi rahatlatacağını düşünüyor; o nedenle yapılan açıklamayı bu temel üzerinden anlatmak istiyor. Hükümet hiç de haksız değil; hatta, keşke daha yolun başında ‘silah bırakma’ şartı konulabilseydi, ama başarılamadı ve bugüne gelindi.
SİLAH BIRAKMA DEĞİL, EYLEMSİZLİK
Öcalan’ın PKK’ya ‘silah bırakma’ çağrısı yapmasını abartılı bir şekilde sunmasını ise hükümetin yanlışı görmeli.
Bu hareketliliğe rağmen muhalefetin seçim hazırlıkları merak konusu.
Önceki hafta MHP’den küçük bir özet yaptık, bugün de CHP’ye bakalım.
Malum 2011’de, baraj sorunu yaşamasın diye seçmenin bir bölümünün MHP’ye oy verdiği belirtilen CHP’nin, 7 Haziran’da da HDP üzerinden aynı sorunu yaşaması söz konusu.
Çoğumuzun aksine CHP yönetimi, bu konuda pek tedirgin değil; onlara göre, CHP’den çok AKP seçmeni HDP’ye kayacak.
Bunu bir kenara yazarak, seçim çalışmalarına geçelim.