BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu’nun Isparta mitingini izlemek üzere Ankara’dan yola çıktığımızda daha 50 kilometre mesafeden mitingin yapılacağını hissetmeye başladık.
Kahve molası verdiğimiz akaryakıt istasyonunda gördüğümüz çevre illerden Isparta’ya giden polis otobüsleri mitingin ilk işaretini verdi.
Isparta Havaalanı’ndan itibaren de yol boyunca bekleyen jandarma ve polis, şehir merkezinde de neredeyse her 10 metrede bir dizili olan güvenlik güçleri alana yaklaştığımızın işaretiydi.
Valilik önündeki miting alanına geldiğimizde, diğer partiler için kurulmayan acil sağlık çadırı, kumanyasını almış banklarda oturup bunu yiyen Isparta’ya merkez dışından geldiği anlaşılan kadınlar; alana giriş yapan herkese verilmek üzere valilik binasının köşelerine konulmuş olan binlerce pet şişede su ve balyalar dolusu AK Parti bayrak ve flamaları duruyordu.
CHP’NİN KALABALIĞIYLA AYNI
Davutoğlu
DEVLET Bahçeli’nin Bursa mitingini izlemek amacıyla her zaman olduğu gibi karayoluyla Ankara’dan çıktık yola. MHP konvoylarında hızda sınır yoktur, ama bu kez öylesine bir yağmura denk düştük ki, neredeyse öndeki araç görünmüyordu. Buna rağmen sürücü arkadaşlar, dualar eşliğinde bizi Bursa’ya ulaştırdı.
Bu vesileyle öğrendik ki, MHP konvoylarında direksiyona oturmak için uzun süreli ‘sürücü testinden’ geçmek gerekiyormuş.
Çok deneyimli sürücülerin de olduğu ekip, sanki ‘Türk Yıldızları’nın karadaki versiyonu; açılmalar, kapanmalar, aralara girmeler, uykuya karşı selektör mesajlarla uyarmalar...
AYNEN DEVAM
Maceralı yolculuğun sonunda Bahçeli, açıklanan saatte kürsüye çıktı.
ANAYASA’nın 101. maddesi, “Nitelikleri ve Tarafsızlığı” başlığını taşır, son fıkrası “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir...” der.
104. maddede “Türk milletinin birliğini temsil eder” hükmü yer alır.
Ant içme maddesi 103’tür ve yemin metninde şu ifadeler de var:
“... Aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için... Büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”Evet, bu köşede ve pek çok zeminde defalarca dile getirildi bunlar.
Ancak, seçime giderken ‘anayasa’, ‘hukuk devleti’ diyen herkesin bunları yeniden anımsaması zorunlu hal aldı.
Çünkü ortaya çıktı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘10 Ağustos’ta çöktü’ dediği şey, Anayasa’nın bu maddeleri, yani Anayasa ve hukuk devletiymiş.
NİHAYET MHP de seçim bildirgesiyle vaatlerini seçmenin beğenisine sundu.
Seçim bildirgesini geciktirdiği yönünde eleştiri alan MHP’nin ‘3 Mayıs Türkçülük Günü’nü özellikle beklediğini düşünüyorduk.
Ancak Bahçeli, ‘partilerin birbirini aratmayan vaatlerinden’ söz edip kendi programlarını, karambole gitmesin diye özellikle sona bıraktıklarını, böylece önceki seçimde olduğu gibi AKP’nin ‘vaatlerini yürütmesinin’ de önüne geçtiklerini anlatınca asıl nedeni öğrenmiş olduk.
Bu sözlere rağmen vaatler konusunda bu seçime damga vuran partinin CHP olduğunu dün Arena Spor Salonu’nda bir kez daha gördüğümüzü söylemeliyim.
CHP İLE BENZER VAATLER
Bahçeli
Gündemi CHP’ye kaptıran, işi gücü bırakmış ‘varsa yoksa CHP’nin vaatleri’ diyen sözcüleriyle tersten CHP propagandası yapan bir AKP görüyoruz.
Yoksulluğu yenme vaadiyle iktidar olduğunu unutup, alt gelir gruplarına milli gelirden daha yüksek pay aktarma sözü veren CHP’ye yüklenen; böylece hem alt gelir gruplarını üzdüğünü hem de ‘güçlü ekonomi yarattık’ tezini sıfırladığını düşünemeyen bir AKP ile karşı karşıyayız.
Çözüm sürecini, Başbakan Davutoğlu’nun ifadesiyle ‘dijital ortamda düşürerek’ seçim bildirgesine koyamayan bir AKP’nin yaptığı ‘acemilik’ değil mi?
Gerçi sadece çözüm süreci değil, vaatler de unutulmuş ya!
SEYİRCİ BİR BAŞBAKAN
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı, hızlı bir Batman-Diyarbakır-Elazığ turunda çeşitli etkinliklerinde izledim.
Yol boyu sohbet olanağı yakaladığım Demirtaş’ın hitap performansının yüksekliğini, seçmeni etkileme gücünü bir kez daha gördüm.
HDP tabanında heyecanın giderek yükseldiğini, ama iki cümleden sonra ‘Baraj aşılır mı, aşılmaz mı’ sorusunun geldiğini de söylemeli.
Demirtaş’ı dinleyenler arasındaki muhafazakârın görünürlüğü artmış.
‘Seçim sonrası Tayyip Erdoğan ile işbirliği yapılacak’ kuşkusunu dağıtmada başarı sağlandığı için sol ve Alevi grupların katılımı da yükselmiş.
Bu noktada HDP’nin en tepesinden en aşağıya şu sözü duymak ilginçti:
“Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği bir ülkede özerklik olsa dahi ne yazar.”
Çünkü, AKP ile CHP arasında çarpıcı yer değiştirmeler yaşanıyor.
CHP, eleştirmeden sadece proje açıklıyor, dünü değil yarını konuşuyor; AKP, bin yıl öncesinden başlıyor eskiyi konuşmaya, proje açıklamak yerine de CHP’nin sloganlarını ve Kılıçdaroğlu’nu bombardımana tutuyor.
Dün, ‘kömür ve makarna’ paketleri için eleştirilen AKP bugün, CHP’yi ‘emekliye iki maaş ikramiye, asgari ücret artışı’ üzerinden diline doluyor.
Dün CHP’nin seçim öncesi acemilikleri konuşulurken bu kez AKP’nin bildirgesinde çözüm süreci, Başbakan’ın ifadesiyle ‘dijital düşüş’ yaşıyor.
CHP’NİN PEŞİNDEN GİDEN AKP
Yetmiyor; CHP’nin vaatlerinin peşinden koşturan, kimi de komik kaçan karşılıklar veren bir AKP ile karşı karşıyayız.
İlk fark; Davutoğlu’nun, CHP’nin ‘alkışlama’ sloganı ve Kılıçdaroğlu ile söze başlayıp onlarla bitirerek rakibinin reklamını yapmasıydı.
Kılıçdaroğlu ise belki de ilk kez bir siyasi konuşmasında, ne AKP ne Erdoğan ne de Davutoğlu dedi.
AKP’de 13 yıllık geçmiş unutularak ilk kez iktidara gelecek bir parti söylemi gözlendiği için vaatleri, “Ülke ve kurumları kötü yönetilmiş, şimdi düzeltilecek” itirafı gibi algılandı.
CHP ise 13 yıldır kendisine yöneltilen eleştirileri yok etme hedefi gütmüştü.
O nedenle Kılıçdaroğlu, konuşmasının başından sonuna dek toplumun yoksul/alt gelir gruplarına seslendi; onları, AKP’nin yanına dahi yaklaşmadığı vaat yağmuruna tuttu.
HEDEFTEKİ ON MİLYONLAR